Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Ekonominin bugün içine sürüklendiği vahim halin siyasi sorumluluğunun faturası kuşkusuz ki iktidara çıkarılacaktır.

Çünkü ekonomik sıkıntı, çalkantı ve krizler her daim siyasi iktidarların sorumluluğuna fatura çıkartır ve çıkartmıştır.

Bakmayın siz “manifesto” açıklayıp, enflasyonu, faizleri, işsizliği azaltacağız diyerek hamasi nutuklar atıp konuşanlara.

Bunları söyleyerek, işsizliğin- enflasyonun ve faizlerin çift haneli rakamlara fırlamasına neden olan politikalarla ekonomide bugünkü yangını çıkartanlara, şimdi itfaiyeci rolü mü vereceğiz diye sorarlar adama!

Bir yandan Afrin’de PKK/PYD terör örgütlerine karşı, TSK ve güvenlik güçlerimizin şehitler ve gaziler vererek yürüttüğü kahramanca mücadeleye karşı, Londra’da PKK/PYD çizgisinde ve görüşlerinde faaliyet gösteren DPI’a (Democratic Progress Institute) 3 AKP’li eski Bakanı geçtiğimiz günlerde niye gönderdiğini sormayacak mıyız?

Ya da, Kıbrıs’ta Türk askerlerinin çekilmesi ve Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını içeren Gueteres planını durup-dururken M. Akıncı’nın gündeme getirme gayretlerine karşı sus-pus olan tutumu görmezden mi geleceğiz?

Arjantin’e Benzemeyelim!

Bakın bizim gibi sözde gelişmekte olan ve/fakat yıllardır bir türlü gelişemeyen bir ekonomisi olan Arjantin bugün yine – yeniden IMF kapısına düşmüş vaziyette.

Üstelik faizlerini 10 gün içinde 3 kez artarak %40’lara yükseltmesine rağmen, rezervlerinin erimesini, kurların yükselmesini ve sermaye kaçışını önleyemedi.

Bizim en büyük endişemiz Türkiye’nin ideolojik saplantılı, dar ufuklu ve kifayetsiz bir zihniyet tarafından sürüklendiği neo-liberal kumarhane kapitalizmi çukurundan, iradesiyle çıkamayarak, yine IMF’ye muhtaç hale getirilmesidir.

Olmaz-olmaz demeyin. Bu satırların yazıldığı saatlerde dolar 4.35 TL’yi, EURO ise 5.20 TL’yi aşmıştı. Fiili devalüasyon son 1 ayda %6’ya yaklaştı maalesef.

Bu kur seviyesi ile Türkiye’de hem talep, hem maliyet kaynaklı enflasyon daha da kötüleşiyor, birileri hala emir-komuta ile faizlerin indirilebileceğini sanıyor. Hala faizin bir sebep değil, sonuç olduğunu kabullenemiyor bir türlü.

Neyin sonucu, yüksek enflasyonun, ağır borç yükünün, rekor cari açığın, yarı yarıya azalan yabancı sermaye girişlerinin, hukuk devletinden uzaklaşmanın, siyasal İslamcı-otoriter zihniyetin mezhepçi politikaları yüzünden Ortadoğu bataklığına sürüklenmesinin ve tüm bunların sonucu olarak da yatırım ikliminin ortadan kaybolmasının sonucudur yüksek faiz oranları!

Çok adayla gidilecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, 2nci tura kalacağı bugünden görülüyor. 8 Temmuz’dan yaklaşık 8 ay sonra ise yerel seçimler var.

Hele Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğu farklı partilerden oluşursa, bu da başka bir gerilim olacak.

Yani seçimlerden sonra, ekonomi için gerekli ve doğru olan, etkin önlemlerin alınması, acı reçetelerin (zam, vergi artışı vb.) ve şok faiz artışlarının yapılmasının toplumsal ve siyasal bedeli de olacak mutlaka.

Hal böyleyken, gelir yaratma kapasitesi sınırlı olan yol-köprü vb. ve beton ekonomisine dayanarak yaklaşan ekonomik tsunamiyi aşabileceklerini zannediyorlar hala.

Türkiye’de bir Erdemir, bir PETKİM, bir TÜPRAŞ benzeri gerçek sanayi ve üretim tesisi kuramamış olan, yap-sat ve rantçı, dar görüşlü, miyop bakış açılı zihniyetin Türkiye’yi Arjantin’e benzer bir girdaba sürüklemesinden doğrusu son derecede endişe ediyorum.

Öte yandan, bu uyarılarımız sadece birileri için değil, seçim süreci nedeniyle ekonomik popülizmin dozunu giderek arttırmaya eğilim gösteren tüm adaylar ve partiler için de geçerlidir…