Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Bu makaleyi niçin yazdınız diye bir soru sorulduğunda şunun için diye cevaplayabilirim. Kırgızistan’daki ziyaretlerimiz sırasında Kırgız bir Bakana Atatürk resmi olan bir hediye verirken “Atatürk, bizim Atamızdır” dedim. Bakan da “Mustafa Kemal Atatürk, sadece sizin, Türkiye’nin Atası değil, bizim de, biz Kırgızların da Atasıdır”, diyalogundan sonra bu yazının yazılması daha da anlam taşımaktadır.

 “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” “ Hayatta en gerçek yol bilimdir.” diyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, fikir ve engin görüşleriyle her alanda milletçe yolumuzu aydınlatmış, Stalin, Mussolini ve Hitler gibi kaos üreten bir lider değil, “Yurtta ve dünyada barış” isteyen bütün dünyanın lider olarak kabul ettiği, “Türk Dünyası’nın Ortak Atası ve Aksakal’ı”dır. Atatürk’ün ihmal edilen, ayrıntılarıyla açıklanmayan yönlerinden biri de, O’nun Türklük ve Türk Dünyasına yönelik çalışmalarının, görüş ve düşüncelerinin gelecek kuşaklara tam olarak aktarılamamasıdır.

Namık Kemal’in ve Tevfik Fikret’in vatan ve hürriyet düşünceleri Atatürk’ün Şam da ve Selanik de kurduğu siyasi derneğe “Vatan ve Hürriyet” adını verdirir. Atatürk’e göre, Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabında “Özgürlük, insanın düşündüğünü ve dilediğini mutlak olarak yapabilmesidir.”

“Ne Mutlu Türk’üm Diyene” “Benim yaradılışımda fevkalade olan bir şey varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir.” “Türk, çetin işler başarmak için yaratılmıştır.” Türk’e müspet ve iyi bir şey veriniz, bunu reddetmesi ihtimali yoktur.” “Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti’nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir.” vb. gibi Türk’ün haysiyet ve izzeti nefsi kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır. Atatürk, bu sözleri bütün Türk dünyasında yaşayanlar için söylemiş ve Türkiye ile Türk Dünyası arasında kültürel birlikteliğin kurulması için çalışmıştır. Atatürk, siyasal birliğe, dil ve yurt birliğine, köken birliğine, tarihi ve ahlaki birliğe yakınlığa önem veren görüşlere sahiptir. “Kıbrıs’ta Türk Dili sönmemelidir” der. O, ulusu kültürel bir topluluk olarak değerlendirir. Bunun için de ana dil Türkçemizin yabancı dil boyunduruğundan kurtarılması gerektiğine inanır.

Atatürk, yalnız Anadolu Türklüğü ile değil, Balkan Türklüğü, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerindeki Türk Topluluklarıyla, İslam’a inanmış milletlerle ve Türkistan Türklerinin geleceği ile yakından ilgilenir, Türk dünyasında kültürel birlikteliğin oluşmasını isterken, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk Milletidir. Bu milletin fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o millete dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.” mesajını verir. Orhun Abideleri ve Divanü Lügati’t Türk’ü okuyarak önemli gördüğü yerlerin altını çizmesiyle, Türk Dünyasında Türk Varlığının ebedi olarak yaşatılması için milli kültürün temelini teşkil eden tarih ve ortak dil şuurunun gelişmesine dikkat çeker. Bu gerekçeyle de Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunu kurdurmuş, böylece Türk Dil ve lehçeleri ile Türk kültür tarihi en iyi şekilde araştırılacak, Türklerin kültür ve medeniyet dünyasına katkıları hizmete sunulacaktır. Azerbaycan’da Dede Korkut, Kazak ve Kırgızlarda Manas, Özbekistan ve Türkmenistan da Ahmet Yesevi, Ali Şir Nevai, Farabi, İbni Sina, Harezmi, Türkiye’de Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Köroğlu, Mevlana ve Hacı Bektaşi Veli, Balkanlarda Sarı Saltuk vb. düşünce ve fikir ve kanaat önderleri ile ortak değerler kültürel birliktelik hamuruyla her bölgede etkinliğini koruyacaktır.

Milli duruşu, fikirleri, nezaketi, giyim tarzı ve sanat anlayışıyla herkesi etkileyen kendine hayran bırakan kültür adamı olan Mustafa Kemal Atatürk’e göre, “Milli duygu ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin zenginliğinin ortaya çıkarılması milli kültürün gelişmesinin de başlıca gerekliliğidir. Dil ve kültür Türk Dünyasındaki topluluklarının hayat kaynağıdır. Bu bakımdan Atatürk’ün Türk dünyasını kültür birliği ile zenginleştirmek gerektiği inancını Cumhuriyetimizin 10. Yılında 29 Ekim 1933 tarihinde Ankara Ziraat Bankası Lokalinde yaptığı şu tarihi konuşmada daha iyi anlamaktayız: “Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, Avusturya –Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir…Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak..Dil bir köprüdür…inanç bir köprüdür…Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Dış Türklerin bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…” Türk Dünyasında yaşayan Türk kültür değerlerini yaşayan ve yaşatan her insanımız yukarıdaki metinden dersler çıkarmalıdır. İlk önce Türkiye içinde, Türkiye’ye komşu olan ülkelerde, Ortadoğu’da, güney de kuzeyde batıda doğuda nerede yaşıyorsak yaşayalım, ister Almanya’da, ister Fransa’da, isterse Avusturya’da, ister Rusya’da, isterse Çin’de, ister Amerika’da, isterse Kanada’da, ister İran’da, isterse Afganistan’da, Hindistan’da, isterse Arabistan’da, isterse Afrika’da yaşadığımız ülkenin kurallarına uyarak hareket etmeli, ama kültür varlığımızı, dilimizi, edebiyatımızı, tarihimizi bilmeli ve yaşatmalıyız!

Türklerin kültürel birliği için Ali Fuad Paşa’yı Moskova elçiliğine, İsmail Suphi’yi Türkistan’a gönderen deha Atatürk’tür. 1921’de Ankara’da sadece Azerbaycan, Afganistan ve Sovyet Elçilikleri olmasına rağmen, bütün dünya ülkelerinin Türkiye’de elçilik kurmak için gayret göstermesi ve Türkiye’ye önem atfetmelerini oluşturan temeli atan Atatürk’tür.

Atatürk, Azerbaycan’ın Asya’daki kardeş hükümet ve milletler için bir temas ve dayanak noktası olduğunu, stratejik özel konumunun ve vazifesinin önemli olduğunu söyleyerek, 18 Ekim 1921’de “Azeri Türklerinin dertleri kendi dertlerimiz ve sevinçleri kendi sevinçlerimiz gibi olduğu için onların isteklerine nail olmaları, hür ve bağımsız olarak yaşamaları bizi pek ziyade sevindirir” der. Bu bakımdan kadim milletler topluluğuna sahip olan Kırımlı Tatar, Azerbaycanlı, Kazakistanlı, Özbekistanlı, Kırgızistanlı, Tataristanlı, Özbekistanlı, Balkan ülkelerinde Batı Trakya’da, Romanya’da, Gagauz Yerin’de, Makedonya’da, Bulgaristan’da, Rusya’da, İran’da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan gençlerimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün görüş ve düşüncelerini kültürel birliktelik için yaptığı çalışmaları çok yakından öğrenmeli ve Türk kültürünü yaşatarak kendi öz benliğini ve kimliğini korumalıdır. Yusuf Akçuraların, Gaspıralı İsmail Beylerin, Zeki Velidi Toganların , Ziya Gökalplerin, Mehmet Emin Yurdakulların, Ahmet Cevatların düşünceleriyle hareket etmek, ve her Türk Dünyası ülkesindeki Üniversitelerde Mustafa Kemal Atatürk Enstitüleri kurmak hem kültürlü seçkin insanlarımızın yetişmesine vesile olur, hem de Türk Kültürü Birlikteliğine katkı sağlar.

Atatürk, 9 Şubat 1934 de Türkiye, Yunanistan, o zamanki Yugoslavya ve Romanya’nın iştirakiyle Balkan Paktını, 8 Temmuz 1937 de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanan Sadabat Paktını kurmakla Balkanlar’dan Orta Asya’ya, yani, Türkistan’a kadar uzanan kültürel birlikteliğin güvenli şemsiyesini oluşturmuştur. Hindistan Müslümanlarının istiklale kavuşmasında büyük katkıları olan Nazrul İslam, Mustafa Kemal Atatürk ve Türk kardeşleri için Kemal Paşa şiirinde “Hür ruhlu insanlara, hür bir ülkeye, zehirli solucanlar gibi sokuldun, Başverir, hürriyet vermez Türkiye, işte kardeş Kemal’den belanı buldun!” şeklinde kalbindeki hayranlık ve sevgisini olup biteni açıklar…Yine Hindistan Müslümanlarına Atatürk ve Türk sevgisini aşılayan Muhammed İkbal de, Mustafa Kemal Paşa’ya Sesleniş şiirinde “Bir millet var, Biz onun varlığı ile ulaştık, ilahi kanunların gizli gerçeklerine, bir bakışla yön verdi bizlere, darlar aştık, Dünya Güneşi olduk, bir kıvılcım yerine..” der.

Sonuç olarak, Atatürk’ün vatan ve millet anlayışında hayal ve maceraya yer yoktur. Türk Milletinin içtimai düzenini bozmaya yönelik her türlü kara ve açık propaganda ölmeye mahkûmdur. Türk Milleti kendinin ve memleketin yüksek menfaatleri aleyhine çalışan bozguncu, vatansız ve milliyetsiz beyinlerin gizli ve kirli emellerini anlamayacak ve onlara müsamaha gösterecek bir topluluk değildir. Atatürk, vatan ve milliyet meselelerinde her dönemde ve şartta nelerin yapılabileceğini bizlere gösteren stratejisiyle örnek aldığımız bir Türk büyüğüdür. Atatürk, sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel birikimiyle 3997 kitabı inceleyerek okumasıyla Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları ve Türk Dünyasını en iyi şekilde değerlendirmiş ve ileriyi görmüş devlet kurmuş bir büyük Türk Lideri, Türk Dünyasının Örnek Aksakalı olarak tarihe geçmiştir. Türk Topluluklarının bulundukları ülkede kültürel kimliklerini korumaları ve kültürel güven şeridi oluşturmaları ve Prof.Dr. Mehmet Saray’ın Türk Tarih Kurumu Yayınları arasında çıkan “Atatürk ve Türk Dünyası” adlı eseri okumaları zorunludur.