Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

SEÇİM GÜVENLİĞİ KONUSUNDA MUHALEFET PARTİLERİNE UYARI OLMASI İÇİN 16 NİSAN 2017 HALKOYLAMASINDA MÜHÜRSÜZ OYLAR SORUNUNUN  İRDELENMESİ

Dr. Mete DURDAĞ

Giriş

16 Nisan 2017 günü yapılan Anayasa değişiklikleri hakkındaki halkoylamasında kullanılan, fakat üzerinde İlçe Seçim Kurulu ve Sandık Kurulu mühürleri olmayan zarf ve oy pusulaları 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 103. Maddesine göre geçersizdir. Bu kanunda 2010 yılında yapılan değişiklikle getirilen mühür şartı sonraki seçimlerde uygulanmış ve mühürsüz zarf ve oylar geçersiz sayılmıştır. 16 Nisan Halkoylamasında da 298 sayılı kanunun mühürsüz oylar hakkındaki hükmünün uygulanacağı YSK’nın 135/1 ve 139/1 sayılı Genelgeleri ile bütün ilgili kurum ve görevlilere bildirildi.  Ayrıca YSK, Halkoylaması hakkında bilgilendirme ve eğitim amacı ile hazırlattığı ve kendi internet sitesine koyduğu video ile de mühürsüz oyların geçersiz sayılacağını tüm ilgililere ve seçmenlere duyurdu. Son olarak da 16 Nisan günü Türkiye’de oy verme devam ederken yurt dışından gelen bir sandıkta çıkan mühürsüz oyların geçersiz sayılmasına karar verdi.

YSK mühürsüz oylar hakkında, yukarda belirtildiği gibi, 298 sayılı kanun hükmünü uygulamak hususundaki titiz tutumunu 16 Nisan Halkoylamasında oy verme süresi bitmek üzere iken aniden değiştirdi. YSK’daki AKP temsilcisinin isteği ile üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mühürleri bulunmayan zarf ve oy pusulalarının geçerli sayılmasına karar verildi. YSK ilgili kanunun kesin hükmüne aykırı olan bu kararına gerekçe olarak  (i) sorunun ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu görevlilerinin hatasından kaynaklandığı; (ii) bu durumdan sorumlu olmayan seçmenin oy verme hakkının korunması gerektiği ve (iii) kullanılan zarf ve oyların YSK’ya ait olduğu ve dışarıdan getirildiklerine dair hiçbir işaretin olmadığını ileri sürdü.

Halkoylamasının yapıldığı dönemde YSK Başkanı bir açıklamasında çok haklı olarak “seçimi siyasi partiler yapmaktadır.” diyordu.  Gerçekten mevcut seçim sistemimiz siyasi partilere seçimlerde hile yapılmasını önlemek ve önleyemediklerini de belgelemek olanağını veriyor.  Çok üzücüdür ki CHP bu olanağı kullanacak kapasite ve çabayı önceki seçimlerde olduğu gibi halkoylamasında da gösteremedi. 16 Nisandan önce CHP Genel Başkanı ve seçim güvenliği ile ilgili yardımcıları sandık ve oyların sayım güvenliğinin Parti’nin teminatı altında olduğunu seçmene defalarca tekrarladıkları halde şaibeli sonuçtan sonra YSK’da çete varmış diyerek bütün sorumluluktan sıyrıldılar. Oysa CHP üst yönetimi şu iki soruya cevap vermeliydi:

  • Mühürsüz kullanılan oylar iddia edildiği derecede ciddi sayılarda ise CHP ilçe ve sandık kurullarındaki temsilciler nasıl oluyor da seçim günü daha ilk saatlerde bunu fark ederek gerekli şikâyetlerde bulunmadılar?
  • Böyle bir durum Parti temsilcilerince fark edilmediyse ya hata yaptılar, ya da söz konusu iddia gerçek değildi. Hata yapıldıysa Parti temsilcileri hakkında neden suç duyurusunda bulunulmadı (YSK, 560 sayılı Karar, Sonuç 2. madde)? Hata yoktuysa, Parti neden YSK’nun iddiasının asılsız olduğunu açığa çıkaracak teşebbüslerde bulunmadı? Bu teşebbüsler neler olabilirdi sorusuna bu yazıda cevap arıyoruz.

 Görevlilerin Hatası mı?

Türkiye’de seçim hataları ve hileleri diye internette ararsanız son yıllardaki seçimlerde şikâyet konusu olan onlarca çeşit hata ve hile ile karşılaşırsınız. 16 Nisan Halkoylamasına kadar bunların arasında en az karşılaşılan mühürsüz oyların kullanılmasıydı. CHP’nin 2015 yılında 2007’den beri seçim listelerini tarayarak yaptığı bir çalışmaya göre sandıktaki seçim hileleri arasında en çok uygulanan 5 seçim hilesi arasında mühürsüz oy kullanılması yok. Peki, nasıl oluyor da 16 Nisan Halkoylamasında, geçmiş seçimlerden farklı olarak, ilçe seçim kurulları ve sandık kurulları YSK’nu “hukuki aktivizm”e zorlayacak derecede çok büyük sayıda zarf ve oy pusulalarını mühürlememek hatasını işlediler? Bu sorunun cevabı, bazı sorulara verilecek yanıtlardan çıkacaktır:

  1. YSK oy verme süresinin sonuna doğru sadece AKP temsilcisinin beyanı ile mühürsüz oy kullanılmasının çok yaygın olduğuna nasıl ikna oldu? Böyle bir durum oy verme sürecinin başlamasından hemen sonra seçmenlerin ve/veya sandık kurullarındaki parti temsilcilerinin şikâyetlerinin ilçe ve il seçim kurulları yoluyla YSK’ya götürülmesine yol açardı. İddia edildiği gibi sorun binlerce sandıkta yaşanmışsa YSK’nın bu durumdan Doğu illerinde oy verme süreci bittikten sonra ancak AKP temsilcinin dilekçesi ile haberdar olduğunu akıl ve mantık sahibi hiç kimse kabul edemez.
  2. İlçe seçim kurulu iki yılda bir Ocak ayının son haftasında ilçedeki en kıdemli yargıcın başkanlığında siyasi partilerden dört ve ilçedeki kamu görevlilerinden iki üye ile oluşur. Bu özellikte bir kurulun ilgili temel kanunda, YSK genelgelerinde, YSK eğitim videosunda, bütün siyasi partilerin halkoylaması ile ilgili eğitim ve belgelerinde vurgulanan bir hususu, yani zarfların mühürlenmesini, yerine getirmeyeceği düşünülemez. Sayıları bini aşan ilçe seçim kurullarından diyelim birinde veya ikisinde bir şekilde oluşan karışıklıklar nedeni ile belki böyle bir “unutkanlık” söz konusu olabilir, ama bu hatanın yüzlerce ilçe seçim kurulu tarafından yapıldığını gene akıl ve mantık sahibi hiç kimse kabul edemez.
  3. Sandık kurulu bir başkan ve altı üyeden oluşur. Sandık kurulu başkanı İlçe Seçim Kurulu Başkanının ve siyasi partili dört üyenin göstereceği “sandığın kurulacağı seçim bölgesi içindeki veya dışındaki seçmenler arasından iyi ün sahibi olarak tanınmış” birer adaydan oluşan listeden ad çekme ile belirlenir. Kurulun beş üyesi sandığın bulunduğu ilçede son milletvekili seçiminde en çok oy almış beş siyasi parti tarafından önerilen ve ilçe seçim kurulu başkanı tarafından kabul edilen kimselerdir. Altıncı üye sandığın bulunduğu köy veya mahalle ihtiyar heyetinden seçilir. Oy verme gününde sandık kurulunun toplanma zamanı ve yapacağı işler detaylı olarak YSK’nın 135/1 sayılı genelgesinde bir bir sayıldı. Sandık kurulu (sadece başkan değil, kurul olarak) hazır bulunanlar önünde ilçe seçim kurulundan teslim alınmış ve üzeri YSK’nca numaralanıp mühürlenerek paketlenmiş oy pusulası paketini açıp tümünü sayar; oy pusulalarının her birinin arkasını sandık kurulu mührü ile mühürler; ilçe seçim kurulundan teslim alınan ve YSK amblemi ve ilçe seçim kurulu mührünü taşıyan oy zarflarını sayar; ve her zarfın üzerine sandık kurulu mührünü basar. Oy pusulaları ve zarflar masanın üzerine konulur. Sandık kurulu yaptığı sayımların sonucunu ve yukarda sayılan işlemleri tutanak defterine geçirip imzalar (298/77). Yedi kişilik bir kurulun, çevresinde iyi üne sahip başkanı ve hile olmasın diye dikkat kesilmiş olması gereken siyasi partili üyeleriyle, Kanunun ve ilgili genelgelerin seçim güvenliği için istediği mühürleme işlemini ihmal ettiği düşünülemez. İhmalin bir sandıkta dikkatten kaçmış olabileceği varsayılsa bile, masa üstüne açık şekilde konulan zarflarda ve oy pusulalarında mühürlerin eksikliğinin seçmenler ve sandık kurulu üyelerince uzun süre fark edilmediği ve fark edildikten sonra şikâyet konusu yapılmadığı düşünülemez. Zaten sandık kurulu tutanak defterleri incelenirse, mühürleme işleminin yapılıp yapılmadığı anlaşılır. Bu neredeyse imkânsız hatanın bir veya birkaç sandıkta yapılmış olabileceğini iddia edebilecek kimseler çıksa bile, herhalde binlerce sandıkta bu hatanın yapıldığını YSK’dan başka kimse iddia edemezdi.
  4. 1,5 milyon ile 2,5 milyon arasında zarf ve oyun mühürsüz olması, 4.000 ile 6.000 arasında sandıkta bu hatanın yapılmış olmasını gerektirir ki, bunun mümkün olamayacağı açıktır. İddianın doğru olabilmesi için çok ilginç “hata kombinasyonları” gerçekleşmiş olmalı. Örneğin, sandık kurullarının hata yaparak mühürlemediği zarflar, ilçe seçim kurullarının da mühürlemeden gönderdiği zarflar olması. Bir başka ilginç “hata kombinasyonu”, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mühürleri eksik olan bir zarfın içindeki oy pusulasında da sandık kurulu mührünün olmaması. Yani bazı sandık kurullarının hatası yalnız zarfları mühürlememek, bazıları da sadece oy pusulalarını mühürlememek şeklinde olmamış.

Yukardaki açıklamaların ışığında, YSK’nun 298 sayılı temel seçim kanununun mühürsüz oyların geçersiz sayılacağı hükmüne aykırı bir karar (“hukuki aktivizm”) almasını gerektirecek kadar büyük sayıda mühürsüz oy kullanıldığının gerçek olmadığı ileri sürülebilirdi.  Bunun aksi, yani yaygın şekilde mühürsüz oy kullanıldığı, doğru idiyse, YSK bunu kolaylıkla kanıtlayabilirdi.  Her İlçe seçim kurulu yaptığı tüm işlemleri, bu arada zarfları mühürlediğini (tabii mühürlediyse), tutanak defterine işlemek zorundadır (298 no.lu kanun, madde 68 ve 69). Aynı şekilde sandık kurulu da tüm işlemlerini kendi tutanak defterine işlemek zorundadır (298/77). YSK bu tutanak defterlerini toplumun güvenine sahip bir denetleme kurumuna inceleterek hangi kurulların (varsa) mühürleme görevini ihmal ettiğini ve mühürsüz zarf ve oyların sayıca ne büyüklükte olduğunu gösterebilirdi. YSK yaygın şekilde mühürsüz oy kullanıldığından emin olduğu halde, kurulların tutanak defterleri bunu desteklemiyorsa, söz konusu olan kurulların bir hatası değil, kasıtlı bir seçim hilesidir. Bu da Halkoylamasının yenilenmesini gerektirirdi.

Mühürsüz Oylar Dışarıdan Mı Getirildi?

YSK mühürsüz oyları geçerli sayarken dayandığı iki gerekçeden biri (i) söz konusu zarfların ve oy pusulalarının YSK için özel üretilmiş fligranlı zarflar ve pusulalar olduğu ve (ii) YSK tarafından gönderilenlerden başka zarfların ve pusulaların kullanıldığına dair hiçbir şikâyetin olmadığıdır. Ancak, mühürsüz zarfların ve pusulaların YSK için özel üretilmiş olmaları bir hile olmasını önlemeye yeterli olsaydı kanun koyucu 2010 yılında mühür şartını getirmezdi. Ayrıca, bir taraftan mühürsüz oyların kullanıldığına dair gün boyunca kanunun öngördüğü şekilde şikâyetlerin olmamasına rağmen gün sonunda çok büyük sayıda böyle oyların kullanıldığına karar veren YSK, diğer taraftan dışardan oy pusulaları getirildiğine dair şikâyetlerin olmamasını oylamada bir hile olmadığına delil sayıyordu.

Bundan önceki bölümde önemli sayıda mühürsüz zarfların ve oy pusulalarının kullanılmış olamayacağı, aksi iddia edilemeyecek nedenlerle, kesinlikle açıklandı. O halde sormak gerekir, mühürsüz oylar ile Halkoylamasının sonucunu etkileyebilecek bir hile nasıl yapılmış olabilir?  Sosyal medyada belirtilen bir yönteme göre “Evet” üzerine tercih mührü vurulmuş fakat bir sandık kurulunca mühürlenmemiş oy pusulası sandığa gitmeden önce bir seçmene veriliyor ve 300-400 lira karşılığında bu oyu kullanması ve kanıt olarak da sandık kurulundan aldığı usulünce mühürlenmiş oy pusulasını getirmesi isteniyor. Bu hile belediye başkanlığı ve milletvekili seçimlerinde adaylar arasında küçük oy farkı bulunan durumlarda etkili olabilir. Halkoylamalarında da sonucun birkaç bin oy farkı ile belirleneceği durumlarda bu hile etkili olabilir.  Fakat bu hilenin 16 Nisan Halkoylamasında “evet” ve “hayır” oyları arasındaki farka, küçük bir katkı yapmış olsa da, büyük ölçüde etki yapması için çok yaygın şekilde kullanılması gerekirdi ve bunun da gizliliği korunamazdı.  Akla gelebilecek bir diğer hile, bir sandıktan çıkan mühürlü zarfların önceden “evet” tercihi basılmış mühürsüz oy pusulalarını ihtiva eden mühürsüz zarflarla değiştirilmesi olabilir. Fakat bu ancak sandığın seçmenlerin önünde açılmadığı ve sandık kurulunun partili üyelerinin susturulduğu durumlarda söz konusu olabilir ki bu durumdaki sandıkların önemli sayıda olması mümkün değildir.

Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının kısmen etkili olabilecek bu iki yöntem ve ilave başka yöntemlerle kullanılmadığını kesin olarak kanıtlamak için YSK 298 sayılı kanunun tanımladığı şekilde seçim kurullarına gönderilen zarf ve pusulalara ilave olarak gene kendisine ait fligranlı zarf ve oyların kullanılmadığını kanıtlamak zorundadır. 298 sayılı kanun bu tür bir seçim hilesini önlemek amacı ile bastırılan zarf ve oy pusulalarının miktarını ve usulüne uygun olarak kullanılan zarf ve oy pusulalarının sayılıp kayda alınmasını ve gerekli sağlamanın nasıl yapılacağını detaylı şekilde hükme bağlamıştır.  Gene Kanun, seçimin dürüst ve sağlıklı şekilde yapılması için YSK’ya genel yürütme ve denetim sorumluluğunu yüklemiştir.  YSK bu denetim sorumluluğunu yerine getirerek 16 Nisan Halkoylamasının şaibeli olarak algılanmasını önleyebilirdi.

16 Nisan Halkoylamasındaki Usulsüzlüklerin Kanunî Sorumluluğu

16 Nisan Halkoylamasında oylama süresinin sonuna doğru (saat 16:10), YSK’daki AKP temsilcisi Kurula verdiği dilekçede bazı İlçe Seçim Kurullarının ve Sandık Kurullarının hatası sonucu mühürsüz zarf ve oy pusulalarının kullanıldığını belirtti ve bu oyların geçerli sayılmasını istedi.  Bunun üzerine YSK mühürsüz oyların geçerli sayılacağına karar verip bu kararını SMS mesajı ile tüm seçim kurullarına iletti (saat 17:15).  Böylece ne kadar mühürsüz oy kullanıldığı tespit edilmeden sayımlar yapıldı. Burada izah edilmesi gereken iki önemli sorun var:

  1. Sonradan ileri sürüldüğü gibi büyük sayıda (1,5 milyon–2,5 milyon arasında) mühürsüz oy kullanılmış olmasının, yukarda açıklanan nedenlerle, mümkün olamayacağı, şüphesiz, YSK tarafından da düşünülmüş olmalıdır. Buna rağmen ve oylama günü boyunca mühürsüz oyların kullanıldığına dair usulüne uygun olarak ilçe ve il seçim kurulları üzerinden şikâyetlerin gelmemiş olmasına rağmen, nasıl oldu da YSK AKP temsilcisinin sadece bazı sandıklarda mühürsüz oy kullanıldığını bildiren dilekçesi ile sorunun ciddi boyutlarda olduğuna kanaat getirdi?
  2. Mühürsüz oy kullanımının ciddi boyutlarda olduğuna bir şekilde kanaat getiren YSK, seçmenlerin kendilerinden kaynaklanmayan bir nedenle oy kullanma hakkının zayi olmaması ve bir hile ihtimali de görmediği için mühürsüz oyların geçerli kabul edilmesine karar verdi. Ancak, YSK Halkoylamasının 298 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasını sağlayacak şekilde genel yönetimini ve denetimini yürütmekle sorumludur. Bu Kanunun “Seçim Suçları ve Cezaları” başlıklı yedinci bölümü seçim işlerinde görevlendirilmiş olanların bu kanuna aykırı ne gibi fiil ve hareketleri olabileceğini ve bunların cezaî müeyyidelerini saymaktadır. Kanuna aykırı fiil ve hareketler hata, kusur, usulsüzlük, kasıt, hile gibi sıfatlarla nitelenmemektedir. Kendisine mühürsüz zarf ve oy pusulası verilen seçmenin oy kullanma hakkının zayi olmamasını isteyen YSK, aynı zamanda (i) zarfları ve oy pusulaları mühürlemeyen görevlilerin belirlenmesini ve (ii) hile ihtimalinin kesin olarak önlenmesini sağlayacak bir yöntem bulmalıydı.  Mesela, YSK kararını mühürsüz zarf ve oy pusulalar ayrı olarak sayıldıktan ve bunlarda “evet/hayır” dökümünü gördükten sonra verebilirdi.  Bu belki sonuçların açıklanmasını bir veya iki saat geciktirirdi, fakat Halkoylamasının halkın çoğunluğu tarafından şaibeli olarak nitelenmesini önlerdi.

Muhalefet partilerinin mühürsüz oyların geçerli sayılmasına karşı yaptığı itirazları YSK reddetti. YSK kararlarının nihai olduğu gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinin de itirazları reddedeceğini düşünen CHP, YSK kararının kanunun öngördüğü şekilde alınmadığı gerekçesi ile şikâyetini Danıştay’a yaptı. Fakat Danıştay YSK’nın bir idare organı olmayıp yargı organı olduğu gerekçesi ile CHP’nin şikâyetini işleme koymadı. Oysa yapılması gereken YSK’nın mühürsüz oyları geçerli sayması kararına neden olduğu iddia edilen seçim ve sandık kurullarının başkan ve üyelerinin kanuna aykırı fiil ve hareketlerinden dolayı 298 sayılı kanun hükümlerine göre soruşturulup kovuşturulmalarını talep etmek olmalıydı.

298 sayılı Kanun seçim işlerinde bu kanun hükümleri uyarınca görevlendirilmiş bulunan kimselerin bu kanuna aykırı bulunan fiil ve hareketlerini “seçim suçu” olarak niteliyor (madde 179). Seçim suçlarını işleyen seçim kurulları başkan ve üyeleri konusunda Kanun Kurullar (YSK, il, ilçe ve sandık) arasında bir fark gözetmemektedir.  Mühürsüz, yani kanuni olarak kullanılamayacak olan zarfları sandık kurullarına gönderen ilçe seçim kurulu başkan ve üyelerinin, 298 sayılı Kanunun “seçime ait kâğıt ve paketleri ve oy pusulalarını, oy zarflarını vaktinde yerlerine göndermezlerse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” (madde 137) hükmüne göre yargılanmaları gerekir. Oy zarflarını ve pusulalarını Kanunun emrettiği şekilde mühürlemeyen Sandık Kurulları başkan ve üyeleri de “kanuna aykırı hareketleriyle seçim muamelelerinin yapılmasını ve oy verilmesini kısmen veya tamamen imkânsız kılmak ve seçimlerin butlanına bilerek sebebiyet vermekten iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmüne göre yargılanmalıydılar (298/163). İlçe Seçim ve Sandık Kurulları başkan ve üyelerinin işledikleri bu seçim suçlarından dolayı soruşturulmalarını engellemeye YSK’nun yetkisi ve niyeti olduğu düşünülemez. Ancak YSK mühürsüz zarf ve oy pusulalarının ayrı sayılmalarını istemeden, bunların geçerli kabul edilmesine karar vermekle işlenen seçim suçunun faillerinin belirlenmesini imkânsız kıldığı söylendi. Bunun doğru olmadığı aşağıda açıklanıyor.

Her kurulda bir tutanak defteri bulunur.  Kurulların işlem ve kararları bu defterlere yazılır ve başkan ve üyeler tarafından imzalanır (298/69).  İlçe seçim kurulu başkanlarının o seçim için oy verme başlamadan önce sandık kurulları başkanlarına teslimini sağlayacağı oy verme araçları arasında “ilçe seçim kurulu mührü ile mühürlenmiş ve oy pusulalarının konulmasına mahsus zarfları havi bir paket” de bulunmaktadır (298/68-3). Bu şekilde hazırlanmış paketlerin sandık kurullarına teslim edildiği ilçe seçim kurullarının tutanak defterlerine kaydedilmiş olmalıdır. Aynı şekilde “sandık kurulu hazır bulunanlar önünde, ilçe seçim kurulu başkanından teslim alınan ve ilçe seçim kurulu başkanlığı mührünü taşıyan özel zarfları sayar, her birinin üzerine sandık kurulu mührünü basar, böylece üzerinde biri ilçe seçim kurulunun, diğeri sandık kurulunun mühürleri bulunan çift mühürlü özel zarfların sayısını tespit eder. Sandık kurulu bu işlemleri tutanak defterine geçirip imzalar” (298/77). İlçe ve sandık kurullarına ait seçim işlerine taalluk eden tutanaklar, matbu defterler veya sair evrak ilçe adalet daireleri emanet memurluklarında muhafaza olunur (298/184).

Görüldüğü gibi seçim kurullarının tutanak defterleri incelenerek mühürsüz zarf ve oyların kullanılmasının gerçek boyutu ve sorumluları tespit edilebilirdi. Mühürleme işlemini yapmadığı anlaşılan ilçe seçim ve sandık kurullarının yargıç veya devlet memuru olan başkan ve üyelerinin seçim suçu nedeni ile yargılanabilmeleri özel izne tabi olup bunun ilgili makamlar tarafından reddedileceği düşünülebilir.  Ancak, bu kurulların diğer üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmalı. Burada amaç şahısların cezalandırılmasını sağlamak olmayıp, onlarca hatta belki yüzden fazla ilçe seçim kurulunun ve binlerce sandık kurulunun nasıl olup da ilgili kanunun emrettiği bir fiili yerine getirmediğini açıklığa kavuşturmaktır. Seçim suçlarından doğan kamu davası seçimin bittiği tarihten itibaren iki yıl içinde açılabilirdi (298/180).

Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının kullanımı hakkında kurulların tutanak defterlerinden, iki nedenle sağlıklı bilgi alınamayacağı düşünülebilir: (i) mühürleme işlemini yapmayan bir kurulun başkanı bunun seçim suçu olduğunu bildiği için tutanak defterine işlemin yapıldığını yazabilir; veya (ii) mühürleme işleminin yapıldığı yazılmamış ve üyelerce imzalanmış tutanak defterine sonradan yapılan ilave ile işlemin yapıldığı yazılmış olabilir.  Bu hilelerin az sayıda kurul tarafından yapılıp fark edilmemesi mümkündür, fakat binlerce kurul tarafından yapılması, bütün kurul üyelerince kabul edilmesi ve şikâyet konusu olmaması olanaksızdır.

Sonuç

Bu yazının ilk bölümünde ciddi boyutlarda mühürsüz oy kullanılmış olamayacağı ileri sürüldü.  Seçim kurullarının defterlerinin incelenmesi de bunu desteklerse, bu oyları geçerli sayan YSK’nın 298 sayılı kanuna aykırı bu fiilinin esas gerekçelerinden birincisi (çok sayıda mühürsüz oy kullanıldığı) çökmüş olacaktı. Buna ilaveten 298 sayılı kanunun tarif ettiği şekilde (madde 14-1) YSK tarafından bastırılan zarf ve oy pusulalarının toplam sayısından usulüne uygun olarak il seçim kurullarına gönderilenlerin sayısı düşüldükten sonra geri kalması gereken zarf ve pusulaların sayısı kadar YSK deposunda mevcut değilse YSK’nın üçüncü gerekçesi de çökecekti.   Bu durumda, YSK’nın mühürsüz oyları geçerli saymak kararının bir dayanağı kalmamış olurdu. Ancak, muhalefet partilerinin YSK’nın kararına itiraz etmeleri, yukarda belirtildiği gibi bu kararın gerekçelerinin irdelenmesini sağlayamadığı için, Anayasanın ve 298 sayılı kanunun YSK kararlarının nihai olduğu hükmünü aşamadı.

Oysa YSK kararının gerekçelerini dolaylı yoldan soruşturma konusu yapmak mümkündü.  YSK birçok ilçe seçim ve sandık kurullarının 298 sayılı kanunun ilgili hükmüne aykırı olarak mühürsüz zarf ve oy pusulalarını kullandırdığını belirtti.  Yani bu kurulların başkan ve üyeleri, siyasi partilerin temsilcisi olan üyeleri de dahil olmak üzere, seçim suçu işlemiş oldular. Yukarıda belirtildiği gibi bu görevliler Kanunun öngördüğü şekilde yargılanmalıydı.