Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

RUSYA-UKRAYNA ÇATIŞMASININ SİYASİ ASKERİ DEĞERLENDİRMESİ

20. Yüzyılın sonlarında soğuk savaş bitmişti. Dünya tek kutuplu hale gelerek ”Yeni Dünya Düzeni” adı altında yeni bir döneme girdi. Yeni dünya düzeninde giderek artan güvenlik sorunlarıyla birlikte istikrarsızlık ve belirsizliklerden kaynaklanan çok yönlü tehdit ve riskler de büyük ölçüde değişerek ”risk, tehdit, güvenlik ve savunma” kavramlarının yeniden tartışılmasına gerekçe oluşturdu. Buna paralel olarak devletler, ortaya çıkan yeni tehdit ve riskleri bertaraf edecek konsept, doktrin ve buna bağlı olarak yeni savaş taktik ve tekniklerine yöneldi.

Bu dönemde artan etnik ve aşırı milliyetçi düşüncelerin, dinî fanatizm ve terörizmin silahlı güç uygulamalarına kadar varması ”Düzensiz Savaş” kavramını ortaya çıkardı.

Düzensiz savaş, klasik düzenli savaşın alternatifidir ve askeri litaratürde, ”biri güçlü, diğeri zayıf iki hasım arasında askeri, yarı askeri (paramiliter) ve melez (hibrid) strateji ve yöntemler kullanılarak yürütülen uzun süreli politik-askeri silahlı mücadeleler” olarak tarif edilmiştir. [1]

Bu bağlamda Rusya Ukrayna arasında hali hazırda devam eden savaş kavramını, iki devlet arasında çeşitli nedenler bahane edilerek yürütülen ”silahlı çatışma hali” olarak nitelemek daha doğru olur. Bu yüzden yazının başlığında ”çatışma” kavramı kullanılmıştır.

Savaş daha geniş kapsamlı, genel bir kavramdır ve ”daha ziyade iki devletin maddi ve manevi tüm güç ve kaynaklarını hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücedeledir.” [2]

Düzensiz savaş kavramı ise günümüzde, başta gayrinizami harp kavramı olmak üzere, yeraltı, gerilla savaşları, terörizm, ayaklanmalar, iç savaşları kapsar.

NATO dahil, batılı siyasi ve askeri uzmanlar düzensiz savaşı aynı zamanda melez, ”Hibrid” savaş olarak da tanımlamaktadır. Rus askeri uzamanlar ve stratejistler ise, soğuk savaş sonrası geliştirdikleri doktrine göre, bu tanımı ”Yeni Nesil Savaş” olarak adlandırmaktadır.

Rusya federasyonu eski savunma bakanı Yevgeny PRİMAKOV’un açıkladığı prensiplere dayanan, ayrıntıları ilk kez 2013 yılında eski RF genelkurmay başkanı Valery Vasilyevich GERASİMOV tarafından bir makalede kaleme alınan ve batılı uzmanlarca ”gerasimov doktrini” olarak adlandırılan bahse konu dolaylı silahlı müdahale anlayışı, Ukrayna’daki ayrılıkçı hareketlerin kısa sürede başarıya ulaşmasına neden olmasıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. [3]

Gerasimov söz konusu makalesinde, savaşların doğasının her geçen gün değiştiğini, günümüzde artık belli bir hatta dayanmadığı ve açıkça yürütülmediğinden söz etmektedir. Bununla birlikte sert güç kullanımından, akıllı ve yumuşak güç kullanımına geçilmesini, muharip kuvvetlerden ziyade daha çok muharip olmayan unsurların kullanılmasını, ana güç olarak konvansiyonel kuvvetlerin değil, görev için hazırlanmış özel kuvvetlerin kullanılması öngörülmektedir. [4] Haihazırda Ukrayna’da devam eden silahlı çatışmada Gerasimov Doktrininin izlerini görmek mümkündür.

Rusya’nın Ukrayna’yı hedef alarak 24 Şubat tarihinde başlattığı harekât, yukarda bahsedilen ”Yeni Nesil Savaş Doktrini” kapsamında, “Tepkisel Kontrol” teorisinin bir tezahürüdür ve yakın çevresiyle ilgilidir.[5]

Yeni nesil savaş doktrini, Rusya’nın ”yakın çevre” politikalarının en önemli uygulama aracıdır. Rusya bunu, 2008’de Abhazya, G. Osetya, (Gürcistan) ve 2014’de Kırım müdahalelerindeki gibi, yakın çevre politikasının gereği olarak uygulamıştır.

Çatışma alanını askeri açıdan değerlendirme

Ukrayna’nın batısında Polonya, Romanya, kuzeyinde Belarus, doğusunda Rusya Federasyonu, güneyinde Odesa kenti ile Karadeniz’e bağlantısı vardır. Ancak güneyde konumu itibariyle kritik bir arazi kesimi olan Odesa’nın akıbeti henüz bilinmemektedir. Odesa’da RF kontrolüne geçtiği takdirde Karadeniz’le irtibatı tamamen kesilecektir. Ancak bu zor bir ihtimaldir. Kırım zaten işgali altındadır.

Ukrayna, halihazır coğrafi konumu itibariyle savunulması zor bir ülkedir. Saldıran taraf, yaklaşma istikametleri bakımından Ukrayna’yı üç taraftan (kuzey, doğu, güney) kuşatılabilecek imkân ve kabiliyete sahiptir.

Dinyeper Nehri ülkenin en büyük ve önemli tabii arazi arızasıdır ve ülkeyi kuzey güney istikametinde ikiye böler, savunan tarafa avantaj sağlar, taarruz eden taraf için engel teşkil eder. Ukrayna arazisi genellikle düz ve engebeli değildir, bu haliyle kış ayları hariç, zırhlı ve mekanize birlik harekâtına müsaittir.

Doğusunda Rus sınırı ile Dinyeper arasındaki mesafe ortalama 160 km. dir. Ukrayna doğuda savunmasını Rusya sınırından itibaren Dinyeper nehrine kadar birbiri peşi sıra en az iki savunma hattına dayandırır. Dinyeper nehri daha geride savunulacak en son savunma hattıdır. Bu savunma hattı kırıldığı takdirde, ülkenin batısına uzanan yaklaşma istikametleri açılmış olur.

Kuzeyde Başkent Kiev, doğuda Rus sınırına yakın Harkov, Luhansk ve Donetsk, güneyde Mariupol ve Odesa belli başlı yerleşim merkezleri olması nedeniyle kritik arazi kapsamında değerlendirilir.

Harekâtın değerlendirilmesi

Rusya Federasyonu harekâta 24 Şubat 2022 sabahı erken saatlerde, daha önce yaklaşık 150 bin askeri ile sınırda yığınak yaptığı bölgelerden kuzey, güney ve doğu tarafından baskın tarzında başlamıştır.

Rus kuvvetleri icra ettiği taarruzi harekâtın başlangıçta, doğuda sınırdan itibaren çift tarafı kuşatma manevrası ile Dinyeper Nehri ile Rus hududu arasındaki Ukrayna kuvvetlerini bulundukları mevzide imha etmeyi plânladığı değerlendirilmiştir. Asıl taarruzun kuzeyden Belarus Bölgesinden geldiği tespit edilmiştir.

Kuşatma manevrasının amacı, Dinyeper ile sınır arasında tertiplenen Ukrayna kuvvetlerinin geri çekilmesine imkân vermeden bulundukları mevziilerde imhasını sağlamaktır. Bu maksatla Rus kuvvetleri, Dinyeper nehri üzerindeki toplam 17 adet köprüyü ele geçirip Ukrayna kuvvetlerinin batıya geçmelerini önlemek istemektedir.

Harekâtın ağırlık merkezinin Başkent Kiev Bölgesi olduğu ve Rusya’nın bu bölgeyi kuşatma gayreti içinde olduğu harekâtın başlangıcında anlaşılmıştır.

Harekâtı, tespit edilen hedeflerin yoğun şekilde ateş altına alarak en geç 72 saat içerisinde istediği hedefe ulaşmayı plânlayan Rusya, müteakip günlerde hiç beklemediği Ukrayna’nın inatçı bir direniş ile karşılaşmıştır. Bu direniş karşısında harekâtının istediği hız ve şekilde ilerlememesi üzerine tempoyu artırmak istemişse de, bunda da başarılı olamadığı görülmüştür. Bu durum, Rusya’nın askeri harekâtının başlangıçta plânlandığı şekilde gitmediğini göstermektedir.

Diğer taraftan, harekâtın hız ve temposunda görülen yavaşlamanın, daha fazla sivil can kaybına sebebiyet verilmek istenmemesinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında, taraflar arasında iki görüşme yapılmıştır. İlki harekâtın 5. gününde yani 28 Şubat’ta, ikincisi ise harekâtın 8. günü olan 3 Mart tarihinde gerçekleşmiştir. Her iki görüşmeden de somut bir sonuç elde edilememiştir. Bununla birlikte Rusya ve Ukrayna heyetleri, ateşkesin sağlanması için üçüncü tur müzakerelerin yapılması konusunda anlaşmışlardır.

Bu satırların yazıldığı harekâtın 11. gününde Rusya, siyasi ve askeri hedeflerine henüz ulaşamamıştır. Bu tür harekâtta sıcağı sıcağına, yani en geç 72 saat içerisinde hedefler ele geçirelemediyse bundan sonra geçirilmesi güçleşecektir. Harekât uzadıkça bu durumun Rusya’nın aleyhine tecelli edeceği kıymetlendirilmektedir.

Rusya’nın niyet, maksat ve hedefi

Rusya yıllardır plânladığı ve bir türlü yürürlüğe sokamadığı Donbass Bölgesi’nin bağımsızlığını tanıma plânını 22 Şubat’ta yürürlüğe soktu. Bu aslında beklenen bir gelişmeydi. Rusya bu plânla yetinmedi, 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgale yönelik büyük çaplı harekâta girişti. Bu durum Batı tarafından büyük tepkiyle karşılandı ve bir dizi karşı yaptırımlar yürürlüğe sokuldu.

Soğuk savaş döneminde daha önce 16 üyesi olan NATO, SSCB’nin 1991’de yıkıldıktan sonra, daha önce Varşova paktına bağlı devletleri Atlantik (NATO) paktına alarak üye sayısını artırdı. Soğuk Savaş Dönemi bitene kadar 16 üye sayısı olan NATO bugün 30 üyeye ulaşmıştır.

Rusya’nın asıl niyet ve maksadı, ABD ve NATO’yu Avrupa’dan sürüp atmak ve bu bölgede hakim tek süper güç olmaktır. Rusya bu niyet ve maksadını gerçekleştirmek için siyasi hedef olarak, halen işbaşındaki Zelenski yönetimini değiştirmek, askeri hedefi ise, Ukrayna askeri gücünü etkisiz hale getirmektir.

Rusya’nın giriştiği bu harekâtta Ukrayna’yı yem olarak kullandığı düşünülmekte ve kendi isteğini zorla karşı tarafa kabul ettirmek istediği değerlendirilmektedir.

Putin hesap hatası yaptı

Soğuk Savaş Dönemi bitene kadar üye sayısı 16 olan NATO, SSCB’nin yıkılmasıyla bugün 30 üyeye ulaşmıştır. Avrupa güvenlik mimarisi adı altında oluşturulan yapıda, ABD ve NATO Avrupa’yı çepeçevre kuşatmıştır. Bu durum Rusya ile ABD ve NATO arasındaki düşmanlaştırmayı tetiklemiştir. Bu gelişme aynı zamanda, NATO’nun, Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisine temel oluşturacak yegâne kuruluş olduğu yolundaki Batılı ülkeler görüşüne de ağırlık kazandırmıştır.[6]

İşte Rusya’yı rahatsız eden ve bugün Ukrayna’ya müdahale ettiren tablo bu tablodur.

Kuzeyden Estonya ve Litvanya’dan başlayıp, güneyde Romanya ve Bulgaristan’a kadar uzanan hat üzerinde ki tüm devletler bugün NATO üyesidir.

Bunu hazmedemeyen Rusya, Ukrayna’nın da SSCB yıkıldıktan sonra uzunca bir süredir NATO’ya girme ve batıya entegre olma arzu ve isteklerine şiddetle karşıdır. Zira tarihsel süreç içerisinde Ukrayna’yı halen kendi toprağı gibi görmektedir. Rusya bu noktada kendi açısından haklı sayılabilir. Burnunun dibine kadar gelen NATO Ülkesi istemez. Sırf buna mani olmak amacıyla bu harekâtı başlattığı kıymetlendirilmektedir.

Ne var ki, Rusya burada hesap hatası yapmıştır. Hatta bazı uzmanlara göre ABD ve NATO tarafından tuzağa düşürülmüştür. Zorlamayla kendi isteğini, Ukrayna gibi 604 bin metrekare ve 50 milyon nüfusa sahip bir ülkeye kabul ettirme aşamasında çok zorlanacağı değerlendirilmektedir.

Rusya’nın Osetya gibi Avrasya’da doğuya doğru yaptığı/yapacağı müdahalelere/operasyonlara Atlantik ve AB tarafından bir dereceye kadar göz yumulabilir, nitekim öylede olmuştur sessiz kalınmıştır. Ancak artık Rusya’nın eskiden olduğu gibi Doğu Avrupa’ya doğru batı istikametinde yapacağı operasyon ve müdahalelere izin verilmesi kabul görmemektedir.

Diğer bir ifadeyle, halihazır mevcut durum veya dünya konjonktürü, eski Komünist Rusya’nın hegemonyasındaki Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya’ya 50’li ve 60’lı yıllarda yaptığı operasyonlar gibi bir müdahaleye izin vermeyeceği ve dünya kamuoyunun buna rıza göstermeyeceği kıymetlendirilmektedir.

Putin burada başlıca iki hesap hatası yapmıştır. Birincisi dünyanın bu derece yoğun tepkisini tahmin edememiş, ikincisi Ukrayna’nın inatkâr direnişini hesaba katmamıştır. Her ne kadar Ukrayna’nın bugünkü sınırları 1917’de Bolşevikler tarafından suni olarak çizilmiş olsa da ve halen tam anlamıyla Ulus-Devlet görüntüsü vermekten uzakmış gibi görünse de, Ukrayna halkının ulusal bilincinin üst seviyede olduğu gösterdikleri direnişten anlaşılmaktadır. Başkent Kiev’i savunmak için gösterdikleri organize gayret ve topyekûn savunma anlayışı takdire şâyândır.

Öte taraftan, bu noktada şu soruyu sormak yerinde olur, dünyada Rusya’nın bu harekâtına açıktan destek veren devlet var mıdır?

Sırf bu durum bile, Putin giriştiği bu müdahalede hesap hatası olduğunu göstermektedir. Çin bile çekimser kalmış, Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ise sessizliğini korumaktadır. Rusya, Suriye ve Avrasya’da birkaç ülke hariç, gerçek anlamda müttefik de bulamamıştır.

Ukrayna’nın yaptığı hatalar

Bu aşamada Ukrayna’yı da eleştirmek gerekmektedir. Olayın bu derece gergin hale gelmesinde Ukrayna’nın Rusya’yı tahrik edici tutum ve davranışlarını göz ardı etmemek gerekir. Özellikle 2004 yılındaki turuncu devrimle başlayan olaylar, Ukrayna’nın Anayasasına NATO’ ya girilmesinin hedef olarak yazılmasına kadar varmıştır. Halbuki burada Ukrayna hem Rusya’ya, hem de batıya karşı daha dengeli bir politika izleyebilirdi.

Diğer yandan Ukrayna kendi güvenliğini NATO ve AB ile yapılacak kolektif güvenlik anlaşması çerçevesinde belirli garantilerle karşılanmasını garanti altına almadan ve sağlamlaştırmadan Avrupa ülkelerine duyduğu özenti ve bunun ölçüsüz şekilde dışa vurumu, Avrupa’daki hayatı gereğinden fazla abartması, Rusya’yı söz konusu bugünkü işgale varacak harekete zorladığı yorumlarına sebep olmaktadır.

Türkiye’nin durumu

Türkiye jeopolitik itibariyle dünyanın en hassas coğrafi bölgesinde yer almaktadır. Jeopolitik konumu çok kritik ancak ekonomisi zayıf ülkelerin yaşaması ancak çok kutuplu bir dünyada ve çok hassas bir denge politikası uygulanması ile mümkündür.

Bu prensip çerçevesinde; Türkiye de yeni dönemde ısrarla denge politikası izlemek zorundadır. Yakın tarihimizde bunun örnekleri mevcuttur.

Osmanlı İmparatorluğu, 17, 18 ve 19. yüzyılın başlarında son 300 yılını, o dönemin süper güçleri olarak bir yanda Rusya, karşısında İngiltere ve Fransa son dönemde Almanya olmak üzere kurulu dünya düzeninde denge politikası yürüterek idame ettirebilmiştir. Zaman zaman İngiltere, kimi zaman Almanya ve Fransa, son dönemde Rusya ile iyi ve dengeli politika ve ilişkiler sergilemiştir.

Türk kurtuluş savaşında da Atatürk’ün sürdürdüğü üstün öngörü ve denge politikası hayati rol oynamıştır. Keza 2. Dünya savaşında da İnönü’nün denge politikası ile bu savaşı zarar görmeden atlatmıştır.

Türkiye, 2. Dünya savaşı sonrası Soğuk savaş döneminde kurulan çok kutuplu dünya düzeninde NATO üyesi olmasına rağmen SSCB ile de hassas bir denge politikası sürdürmeye devam etmiştir.

Ne var ki, soğuk savaşın bitimi ile birlikte bugüne kadar tek kutuplu dünyada uyguladığı dış politikasında başarılı olamamış, yalnızlaştırılmış, adeta savrulmuş, yeni tehdit ve risklere maruz kalmış, eski stratejik müttefiklerinin ihanetine uğrayarak ciddi zararlar görmüş ve görmeye de devam etmektedir.

Öte yandan yine söz konusu bu dönemde kısmen de olsa Rusya ve Çin’in dünya sahnesinde boy göstermesi, Türkiye’nin ABD ve Batı karşısında elinin kısmen de olsa güçlenmesine neden olmuştur.

Rusya’nın son Ukrayna hamlesi, yeni bir soğuk savaş dönemi başlatıldığının işareti olarak kabul edilebilir. Uzmanlar, yeni bir soğuk savaş döneminin başlamasının Türkiye için can simidi olacağı görüşündedir.

Sonuç

Dünya Rus-Ukrayna çatışması ile birlikte yeniden çok kutuplu yeni bir dünya düzenine evrilmektedir. Bu durumun Türkiye’nin lehine olacağı değerlendirilmektedir.

NATO ve ABD’nin tek kutuplu dünya düzeninde ortaya koydukları niyet ve maksat, haddini aşan Rusya’yı tahrik edip, 400 yıllık yayılmacı ve vahşi işgal politikasına tekrar dönmesini sağlamak ve dünya kamuoyu nezdinde Putin ve Rus ordusunu itibarsızlaştırmak, yalnızlaştırmak, her yönden yaptırım ve ambargolar ile zayıflatmak ve nihayet eski SSCB gibi parçalamaktır. Uzmanlar, Putin’in Ukrayna’yı işgale yeltenerek bu tuzağa düştüğü görüşündedir. Bu stratejik hata sonucunda Putin’in Rusya Federasyonu, orta vade de, eski SSCB gibi bölünüp parçalanabileceği yönünde görüşler giderek ağırlık kazanmaktadır.

Türkiye açısından ise, tek kutuplu bir dünya düzeni Türkiye’nin millî güvenliği bakımından sakıncalıdır. Bu kapsamda ABD ve AB, Türkiye’yi de içine alarak ve Rusya’yı da çevreleyerek, ya da kuşatarak adeta düşmanlaştırmıştır. Yunanistan’ı kullanarak Rusya’ya komşu Doğu Avrupa ülkelerine tonlarca silah yığınağı yapmış, Ukrayna’yı NATO’ya alma izlenim ve görüntüsü vermiştir. Bununla birlikte, özellikle Türkiye’ye karşı 2003’de yaşanan çuval olayı, Suriye’de PKK/PYD’ye verilen destek, Libya’da düşmanlık, Dedeağaç’ta üs, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’a verilen lojistik desteğin yanında savaş uçakları verilmesi, F-35 konusunda Türkiye’ye takınılan tavır, vb. uygulamaların tamamı tek kutuplu dönemde meydana gelmiş ve Türkiye bundan büyük zarar görmüştür.

Sonuç olarak, şurası gerçek ki, her ne olursa olsun bu saatten sonra Ukrayna’nın eski Ukrayna olmayacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Rus-Ukrayna çatışmasının sonunda Ukrayna’nın yeniden şekilleneceği, Dinyeper Nehiri sınır kabul edilerek Doğu ve Batı Ukrayna gibi ikiye bölünebileceği, ”Doğu Ukrayna”nın Donbas bölgesiyle birlikte Azak denizindeki sahil kenti Mariupol bölgesinini de içine alacak şekilde Rusya’nın egemeliği altında girebileceği ve Rusya’ya bağlı özerk bir bölge statüsünde olabileceği, Dinyeperin batısı ise, güneyde Odesa kenti Ukrayna’da kalacak şekilde ”Batı Ukrayna” olarak tarafsız bir devlet statüsünde kalabileceği değerlendirilmektedir.

KAYNAKÇA:

[1] Düzensiz Savaşlar-E. Büyükışık-Kırmızı Kedi Yayınları-2001

[2]T.C. 241 Sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu Mad.3-5

[3] Düzensiz Savaşlar-E. Büyükışık-Kırmızı Kedi Yayınları-2001

[4] a.g.e. S.126

[5]a.g.e. S.143

[6]https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/avrupanin-yeni-guvenlik-mimarisi-ve-turkiye-5262261