Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

PANDEMİ TOPLUMLARI VE PSİKOLOJİSİ

İlk olarak içerisinde olduğumuz pandemi sürecinde ölümcül ve bulaşıcı bir hastalıkla karşı karşıya olduğumuzu ve hayatta kalma koşullarının tetiklendiğini hatırlamalıyız. Bu hayatta kalma çabası insanlığı derin psiko-sosyal ikilemlere sürüklemiştir. Hastalığın kaynağı hakkındaki belirsizliğe karşın kesinlik gösterilmesi gereken koşul hayatın her alanında minimum zararı hedeflemek olmalıdır.

Farkında olunmalıdır ki yaşam olabildiğince güzeldir ancak yaşamdan tamamen ayrılma durumunu çağrıştıran, hastalık ve salgın sebebiyle oluşan olumsuz duyguları hissetmek de doğaldır. Buna karşın olumlu duyguların geçerliliği, salgına dayalı olumsuz hisler tarafından esir alınmamalıdır. Salgının yarattığı duygulara kapılmak ve yaşamımızın dizginlerini pandemiye bırakmak doğru sonuçlar doğurmaz. Ancak salgın psikolojisinin “çıkmaz” denebilecek bir psikolojik hal ortaya çıkardığı görülmektedir. Koşulların belirsizliğine dayalı oluşan isyankâr ruh halinin bireysel ya da toplumsal düzeyle derinleşme riski söz konusudur. Pandemiyle birlikte bu duruma maruz kalan insanların psikolojik yaşamında öne çıkan en önemli durum kendine ve yaşamın doğasına güvenin yitimi veya varlığının azalmasıdır.

Kişiler pandeminin etkilerini güçlendiren hastalık psikolojine teslim olmadığı ve aynı zamanda yetkinlerin güven veren bir yapı oluşturduğu koşulda, psikolojik ve sosyal açıdan bu durumun atlatılması daha kolay olacaktır. Yetkinler doğru politikalar oluşturarak ve güveni bu politikalarının baş unsuru tayin ederek toplumla temas kurduğunda pandemi koşulları psiko-sosyal boyutta kontrol altına alınabilir.

Pandemi sürecinde dünya genelinde ve ülkemizde de yönetimlere karşı güven eksikliği olduğu görülmektedir. Bu durumu çözümleyebilecek ve yayılmasını önleyecek ana unsur politikaların belli ölçekte halka arz edilmesidir. Politika bilimsel bir alandır ve bilimsel yanıyla icra edilmeli ve geliştirilmelidir. Süreci yönetmek üzere politik kararlar alınır ve uygulanırken pandemi koşullarının olumsuz yanları da halka güven sağlayacak şekilde arz edilmelidir. Özellikle politika ve bilimin alanındaki uzman ve yetkinlerin işbirliği sağlanarak bu politikalar desteklenmelidir. Süreç bilgi kirliliği ile koşulları görünmez hale getirmek yerine aşamalı olarak halkı bilgilendirmeyle ve aynı zamanda her aşamada güven duygusunu destekleyen bir politika tasarımıyla takip edilmelidir. Bu tasarım Türk devlet geleneğindeki halkçılığın hiçbir zaman için kaybolmadığı ve halk olarak devlet olunduğu tekrar tekrar hatırlatılmalı ve ispatlanmalıdır.

Pandemi, dünya genelinde yeni sosyal davranışsal sorunlara neden olmuştur. Bu süreçte geleneksel sorunlar, yeni sorunlarla buluşmuştur. Eski sorunlar atlatılmadan maruz kalınan yeni sorunlar toplumlara ağır gelmiştir. Bu davranışları incelemek hem psikolojik hem de sosyolojik açıdan gereklidir. Psikolojik ve sosyal açıdan yaşananlar darboğaz olarak tanımlanabilir. Ekonomik belirsizlik, yeni sağlık değişkenleri ve alışılmışın dışına çıkılması, toplumları yormuştur. Pandemi toplumu diye tanımlayabileceğimiz yeni toplum düzeninde belirsizlik, kaygı, sosyal değerlere karşı şüphecilik, ahlaki bocalama ve öfke gibi koşullar görülmektedir; yani olumsuz duygular hakimdir. Bu olumsuz duygular derinleşmeden alınabilecek önlemler mevcuttur. Pandemi toplumunda insanların birlikte yaşama arzusunu kuvvetlendirecek adımlar atılmalıdır.

Türkiye ve Dünya olarak pandeminin psikolojik etkileri anlamında neredeyiz? Temelde farkındalık halinin eksik olduğu görülmektedir, geriye kalan etkiler ise farkındalıkla bağlantılıdır. Farkındalık insanın kendisiyle irtibatına bağlı olarak gelişir. Bu gelişim yaşamı haiz kılar ve bu sonuçla da farkındalık yaşamımızı dengeli bir şekilde yaşamamızı sağlar. Özellikle pandemi gibi süreçlerde farkındalık hali daha fazla geliştirilmelidir. Farkındalığı tesis etmek için güven ve bütünlük hisleri sağlanmalıdır, yani toplum-devlet ilişkisinde devletlerin kaotik durumlarda dayanak olduğu ve bu dayanağın toplumsal işbirliği ile var olabileceği gösterilmelidir. Bu koşul kişinin kendisi ile irtibatını güçlendirir, toplumun parçası olduğu ve güvende olduğu hissini sağlayarak farkındalığını yükseltir.

Pandemiye bağlı olarak ortaya çıkan bir diğer risk de toplumsal kazanımların kaybedilmemesi riskidir. Kültürel ve medeni kazanımların kaybı bizi uzun yıllar boyunca zorlanabileceğimiz bir sosyal koşullara sürükleyebilir ve bu hal toplumsal bütünlüğü sarsabilir. Sosyal yapının yönetiminde bireysel toplum ve toplumsal birey bağlantısı sağlanmalıdır, bu durumda toplum ve birey yaşamında bütünlük sağlanabilecek sağlıklı bir toplum yapısı sürdürmek mümkün olacaktır. Bireysel toplum ve toplumsal bireyden kasıt bireyin ve toplumun birbirini kapsaması halidir.

Ancak mevcut durumda bugünü geliştirmek yerine sadece günü kurtarmak gayesindeyiz; belki de buna mecburuz. Fakat bu mecburiyetin ötesine geçerek geleceği inşa etmeye çabalamamız doğru olacak aynı zamanda bizi olumluluğa taşıyacaktır. Bunun için ilk olarak gerekli etkenleri oluşturmak gerecektir. Bu bağlamda pandemi sürecinde geleceğe yönelik politikalar oluşturulurken güven, farkındalık ve hastalığa direnme ruh halini önceliklendirmek gerekmektedir.