15 Temmuz 2016 tarihi, Cumhuriyetten itibaren 93 yıllık milli ordunun şanlı mazisine kara bir leke olarak geçti. Bunula da kalmadı. Hep övündüğümüz 1500 yıllık Türk tarihi sayfalarının da kirlenmesine de yol açtı.
Anılan tarihten itibaren Türkiye’de yaşananlar ve bu meyanda ortaya çıkan görüntüler gün ışığına çıktıkça, 35 yılını bu orduya vermiş emekli bir subay olarak -bu süre içerisinde ettiği yemine daima bağlı kalmak şartıyla- ülkesine ve milletine muhabbet ve sadakatle hizmet etmekten başka gözlerinin içine hiçbir hâyâl girmemiş benim gibi binlerce emekli subayı derinden yaraladı. Meydana gelen olayları büyük bir üzüntü içinde izledik. Olayın rezilliği ve vahameti karşısında adeta travma yaşadık. Zira çalıştığımız dönemde üzerimizde taşıdığımız üniformanın kıymetini biliyorduk. Onun zerresine halel gelmesine müsaade etmedik, getirmek isteyenlere de asla müsamaha göstermedik. Çünkü o üniforma Yüce Türk Milletinin namus ve şerefini temsil ediyordu. Diğer bir ifade ile, milletin namus ve şerefi o üniformaya emanet edilmişti. Biz böyle öğrenmiş, böyle yetiştirilmiştik.
Harp Okulu, Sınıf Okulları ve Harp Akademilerinde aldığımız eğitimin değerini ve kalitesini, 2009 yılında emekli olup sivil hayata geçince anladım. TSK çatısı altında çalıştığımız ve görev aldığımız dönemlerin, esasında birkaç üniversiteyi bitirmenin karşılığı olduğunun farkına vardım.
Ordu bu noktaya neden ve nasıl geldi?
Yıllar boyu partiler hükümetler, rejimler değişmiş, fakat Türk Ordusunun yönü, rengi ve felsefesi değişmemiştir. O bağrından çıktığı Türk Milleti ve Devletinin daima hizmetinde olmuştur. Çünkü mensuplarının disiplin ruhu ve görev anlayışı kuşaktan kuşağa geçen bir ata mirasıdır. Çağlar boyunca kurumsal yapı olarak daima bu prensipleri kendisine şiar edinmiştir.
Ne var ki, Türk Ordusu 20. yüzyılın sonları ile 21. yüzyılın başlarından itibaren plânlı ve acımasız bir şekilde asimetrik-psikolojik saldırıya maruz bırakılmıştır. Hakkında neredeyse planlı ve bilinçli olarak her gün karalama kampanyaları düzenlenmiştir.
Terörle mücadeleyi yıllardır büyük bir kararlılık, azim, cesaret ve fedakârlıkla yürütürken ve söz konusu mücadele başta ABD Ordusu olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde takdirle izlenirken, 2004 yılında Kuzey Irak’ta yaşanan meşum çuval olayı birlikte başlatılan, bilahare Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi sonradan icat edilen davalarla zirveye ulaşan saldırılar, ardından ‘’Bunlar da kağıttan kaplanmış’’ gibi algı operasyonları neticesinde, TSK iki bakımdan yara aldı. Birincisi itibarı sarsılarak pasifize edildi. İkincisi güç kaynakları ve yüksek değerleri tahribata uğratılarak zayıflatıldı. Tüm bu yaşanan olumsuz gelişmelere bir de TSK’ya komuta edenlerin olumsuz tavırları ve her kesimden çok eleştiri alan yaklaşımları eklenince, Ordu’da bir güvensizlik ve samimiyetsizlik dönemi başladı. İşte bu durum, FETÖ’cü grubun işine yaradı. Ordu içinde yayılmasını ve yapılanmasını hızlandırdı. Anılan yapılanmayı, terfi ve kritik görevlere yapılan atamalarla dizayn ettiler. Son on yıldan beri liyâkatsiz ve niteliksiz kişiler terfi ettirildi. Liyâkatın yerini ‘’biat ve sırf sadakat’’ aldı.
Bunun yanı sıra, Fetullah Gülen Grubunun devlet içinde diğer bir çok kurum ve kuruluşta yuvalanmasında, devlet kademesinde bir çok stratejik hataya imza atıldı. Söz konusu grup, bırakın tehdit olarak görülmeyi, risk kapsamına bile alınmadı.
2010 yılına kadar, daha önceki yıllarda Gnkur. Bşk.lığınca hazırlanan TÜMAS (Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi) ve devletin ilgili kurumları tarafından ortaklaşa olarak beş yılda bir yayınlanan -halk arasında kırmızı kitap olarak bilinen- MGSB (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi)’nde, iç tehdit olarak ‘’İrtica ve Bölücülük’’ birlikte mütalâa edilerek anılan dokümanlarda yer alıyordu. 2010 yılında MGSB bir kez daha güncellendi. Ama burada irtica tehdit olmaktan kaldırıldı. 2011 yılında Genelkurmay’ın hazırladığı TÜMAS’ta da irtica tehdit olarak yer almıyordu. 29 Nisan 2015’te güncellenen yeni MGSB’de ise, ‘’Legal görünümlü illegal yapı” iç tehdit olarak yer aldı. “Legal görünümlü illegal yapı”dan, Fethullah Gülen grubu kastediliyordu. (1)
Bu denli aymazlık ve vurdumduymazlığın ardından FETÖ, 17/25 Aralık 2013 tarihine kadar başta askeriye, mülkiye, adliye ve emniyet olmak üzere, devletin içinde sızabileceği ve yuvalanabileceği en ücra köşelere kadar uzandı.
Nihayet genç Türkiye Cumhuriyeti 2016 yılına gelindiğinde, başarılı dış operasyonlar sayesinde içerde bölünmüş dışardan kuşatılmış, kendi milli ordusu ise, kendi içinde savaş uçaklarını harekete geçirecek kadar palazlanmış ve ne hazindir ki, kendi halkı üzerine ateş açacak ve ülkesinin meclisini bombalayacak bir konumuna getirildi. İşin özeti, 15 Temmuz günü yapılan alçakça saldırıyı, yılların ihmalinin bir patlaması olarak değerlendirmek mümkündür.
Bundan sonra ne yapılmalı? Hangi adımlar atılmalı?
Türk Ordusunun tarihi, milletinin tarihi kadar eskidir. Türk Ordusuna ait kayıtlar M.Ö. 3’üncü yüzyıla kadar gitmektedir.(2)
Türk Ordusu, Türk Devletinin Milli Gücünün unsurlarından biridir ve içlerinde en önemli olanıdır. Bağımsızlığımızın en büyük teminatıdır. Atalarından aldığı feyz ile, üzerine düşen vazifeyi, şanlı tarihinin derinliklerinden ve disiplinli geleneklerinden aldığı güçle daima başarmaya muktedirdir.
15 Temmuz olayından sonra devlet ricali tarafından üst perdeden ordunun yeniden yapılandırılacağına dair sesler yükselmeye başladı.
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, Türk Ordusu gelenek, görenek, örf ve adetlerine bağlı milli bir ordudur. O nedenle yapılacak kurumsal değişikliklere gidilmeden önce ülkenin bekası ve milli menfaatleri üzerinde çok ve etraflıca düşünülmeli, meseleye milli olarak bakmalı, ondan sonra karara varılmalıdır. Bu konuda acele karar verilip, köklü değişikliklere gidilmesi, ordunun yerleşik ve temel nizamlarıyla oynanması yarar yerine zarar getirir.
Diğer yandan, fikrimce yeniden yapılanma adı altında ordu içindeki kurum ve kuruluşların şuraya buraya bağlanmasına ihtiyaç yoktur. Asıl ihtiyaç, öncelikle TSK’nın kaybolan ve tarumar edilen güç kaynaklarını yeniden canlandırmak ve ayağa kaldırmaktır. O güç kaynakları ki, Türk Ordusunu daima başarılı kılan ve diğer dünya ordularından ayıran en önemli özelliğidir. Bunlar:
-Sarsılmaz bir inançla benimsenmiş ve özümsenmiş ‘’Atatürkçü Düşünce Sistemi’’
-Mutlak itaat ve sadakate dayalı ve kaynağını örf ve adetlerinden alan ‘’Geleneksel Disiplin Anlayışı’’
-Silah arkadaşlığı temeline dayanan ‘’Birlik ve Beraberlik’’ ve
-Yüce Türk Milletinin kendisine duyduğu , ‘’Engin Güven Duygusu’’ dur.
Kuruluşundan itibaren Türkiye Cumhuriyeti ve onun milli ordusunun ayakta kalmasını sağlayan işte sözü edilen bu kaynaklarıdır. Ordunun yeniden yapılandırılmasında söz konusu olması gereken, bu yüksek değerlerin ele alınması ve onarıma buradan başlanmasıdır.
Bundan başka bir de, TSK’nın üzerinde titrediği yüksek ve temel değerleri vardır. Bu değerler bir piramide benzetilir. Piramidin en tepesinde, bir askerin askerlik mesleğine yürekten bağlanışını ifade eden ve ’‘Doğruluk ve Muhabbetle Hizmet’’ yer alır. Piramidin diğer alt katmanlarını ise, ‘’Vazife Bilinci, Liyakat, Sadakat, Dürüstlük Meslek Sevgisi ve Fedakârlık’’ oluşturur. Anılan piramidin tabanını, vazifeyi namus bilen hizmet anlayışının gereği olan ‘’Mutlak İtaat’’ kavramı yer alır.
İşte Türk Ordusu yeniden yapılandırılmak isteniyorsa, ilk evvela bozulan ve yıkılan bu piramidi yeniden inşa etmekle işe başlanmalıdır.
2’inci Genelkurmay Başkanımız merhum Mustafa Fevzi Çakmak, ‘’Bir Ordunun muharebe vasıta ve usulleri değişebilir, lâkin milli seciye ve ruh kıymeti nesilde nesile intikal eder’’ demiştir. (3)
Ordunun milli seciye ve ruhu ile oynanmalıdır. Türk Ordusunu tarihsel süreç içerisinde elde ettiği tüm başarıları incelendiğinde ve irdelendiğinde, arkasında milli bir duruş ve bakış açısı olduğu görülecektir. Anılan duruş ve bakış açısı akamete uğratıldığında veya kaybedildiğinde ordunun bir çok vasfının da ortadan kalktığı görülebilecektir. (4)
Ordu milletin doğal uzantısıdır. Milletin taşıdığı olumlu ve olumsuz bütün vasıfları içinde barındırır. Ordunun yenilgisi demek milletin yenilgisi demektir.(5)
TSK başta din olmak üzere, bir çok ideolojiden ve toplumdaki sosyolojik çalkantı ve sarsıntılardan çok çabuk etkilenmektedir. Özellikle toplumdaki varit din eksenli çalkantılı boyut, -FETÖ örneğinde görüldüğü gibi- bazı mezhep ve tarikatları, ya da dini gruplarını ortaya çıkarak ordu içinde yeni bir güç kaynağı haline getirebilir. Burada siyaset kurumuna çok iş düşmektedir. Mevcut politik kadronun buna uygunluğu ve bugüne kadar konu hakkında gösterdiği hassasiyet tartışmalıdır.
Türk Ordusunu bugün ve gelecekte ayakta tutacak olan değerlerin başında, ‘’Karakter, Yüksek Ahlâk ve Kuvvetli Maneviyat’’ gelir.
Atatürk’ün yakın silah arkadaşı Kazım Karabekir, ’’Harbi, ilimden ziyade karakter idare eder’’ (6) diyerek bir bakıma orduya emir-komuta edecek heyetin önemine işaret eder.
Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 24 Mart 1923 tarihinde
Kütahya Sultanisinde yaptığı konuşmada şunları söyler:
Arkadaşlar!
Kıymetli bir eserde, “Ordunun ruhu heyeti zabitan ve kumanda heyetidir” deniliyor. Hakikaten böyledir. “Bir ordunun kıymeti, zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür” der. (7)
Yazının başlığına dönecek olursak Gazi, yine 1 Kasım 1937 tarihinde TBMM’ni açarken yaptığı konuşmada, Türk Ordusu için şunları söyler:
‘’ORDU TÜRK ORDUSU!.. İşte bütün milletin göğsünü itimat duygularıyla kabartan şanlı AD!…’’
İşte sırf bu nedenle ‘’ORDUYA SADAKAT ŞEREFİMİZDİR.’’
- ÖZTÜRK, 11 Mayıs 2015 tarihli Sözcü Gazetesi
- DORUK, Türk Ordusu Tarihi, İ.Kayabalı-C.Arslanoğlu
- g.e. S.143
- ASKER VE SİYASET, İ.H.Pekin-A.Yavuz
- g.e. S.328
- g.e. S.315
- Yeni Gün Gazetesi, Sayı:764-1141, 2 Nisan 1923,S.4;
Hakimiyeti Milliye Gazetesi, – Sayı:779, 2 Nisan 1923
- DEVENİN KİNİ VE MÜLTECİ SORUNU ÜZERİNE - 25 Eylül 2024
- LİDER ATATÜRK - 18 Eylül 2024
- MUSTAFA KEMALİN ASKERLERİNE ÖĞÜTLER - 8 Eylül 2024
- TÜRK KARA KUVVETLERİNİN 2233. KURULUŞ YILI KUTLU OLSUN - 25 Haziran 2024
- KURTULUŞA GİDEN YOL - 19 Mayıs 2024
- TEHDİT DEĞERLENDİRMESİNDE ÖNCELİK GÖÇMEN/MÜLTECİ SORUNUNDA - 6 Nisan 2024
- TÜRKİYE – IRAK GÜVENLİK ZİRVESİ - 22 Mart 2024
- UKRAYNA’DAKİ DÜZENSİZ SAVAŞ ÜÇÜNCÜ YILINA GİRİYOR - 20 Şubat 2024
- ANAYASANIN YENİDEN YAZILMASININ YIKICILIK VE BÖLÜCÜLÜK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ - 30 Ocak 2024
- ORDUNUN MİLLÎ SECİYE VE RUHU - 13 Ocak 2024