…
NATO VILNIUS ZİRVESİ: TÜRKİYE YÖNÜNDEN YENİ BİR HAYAL KIRIKLIĞI
Bu yılki NATO Zirvesi, Rusya sınırına yaklaşık 300 km mesafedeki Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta 11-12 Temmuz’da yapıldı. Birçok önemli stratejik konunun ele alındığı Zirve’ye, üyeliğe davet edilen ülke sıfatıyla İsveç’in yanı sıra Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda da liderler düzeyinde temsil edildi. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir ZELENSKİ de toplantıda bulundu.
Neden Vilnius? Sovyetler Birliği’nden 1990’da ayrılan ilk cumhuriyet olan Litvanya, 2004’te NATO’ya üye oldu. NATO, Ukrayna’nın da Litvanya gibi NATO yolunda ilerlemesine Rusya’nın müdahil olamayacağını sık sık tekrarlıyor. Zirve’nin, Vilnius’ta yapılmasının bu bakımdan bir mesaj taşıdığı biliniyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN NATO Zirvesi başlamadan hemen önce İsveç Başbakanı Ulf KRİSTERSSON ve NATO Genel Sekreteri Jens STOLTENBERG ile yaptığı görüşmede İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışığı yaktı. Açıklamayı da Stoltenberg yaptı. Böylece Türkiye, Batı’daki beklentiye koşut olarak Zirve başlamadan önce İsveç’e onay vermiş oldu.
Halbuki Zirve’den çok önce başlayan gelişmeler epey farklı idi. Gelişmelerin akışı içinde başlangıçta Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla Türkiye’nin şartlarıyla ilgili bir “Üçlü Mekanizma” kurulmasına dair Mutabakat Belgesi imzalanmıştı. Fazla zaman geçmeden Türkiye, Finlandiya’nın Ankara’nın öne sürdüğü şartlarla ilgili olarak attığı adımları, Üçlü Mutabakata uygun ve yeterli somut nitelikte olarak değerlendirmiş ve bu ülkenin üyeliğine yeşil ışık yakmıştı. Finlandiya’nın NATO üyeliği Nisan 2023’te gerçekleşmiş, konunun Vilnius’ta çözümüne ihtiyaç kalmamıştı.
Geçen bu süre içinde, “Üçlü Mekanizma Mutabakatından doğan taahhütlerin yerine getirilmesinin ve terörle mücadelede somut adımlar atılmasının” İsveç’in NATO üyeliğinin tahakkuku için Türkiye’nin temel şartı olduğu, resmi olarak çeşitli kereler vurgulanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO Zirvesi için Vilnius’a hareketinden önce İstanbul Havalimanında yaptığı açıklamalarda,[1] “Üçlü Mutabakat çerçevesinde somut adımlar atılması” şartını kaldırmış ve yerine “Türkiye’nin AB’nde önünün açılması” talebini getirerek, önceki koşulları farklı bir beklenti ile değiştirmiştir.[2]
Daha sonra Zirve arifesi ve birinci günü yaşanan gelişmeler sonrasında, Türkiye tüm tezlerinden vazgeçerek, İsveç’e kapı aralaması; Biden’ın “Türkiye ve Erdoğan’la çalışacağız”’ açıklaması gelmiştir.
ZİRVE ÖNCESİ TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA YAŞANANLAR
Bu dönemde Türk dış politikası uygulamaları gazetelerde “Türkiye çoklu pazarlığa geçti” gibi başlıklarla veriliyordu. Gerçekten o dönemde Türkiye bu işi, AB ve Kanada’ya varana kadar genişletmişti. Bir başka anlatımla, İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakma karşılığında Ankara, “pazarlıkta el artırmış” mesajı vermekteydi.
NATO’nun başat aktörü olan ABD’yle pazarlıklar sürerken, Kanada’nın da silah ambargosunu tamamen kaldırması için baskı arttırılmıştı. NATO’nun terörle mücadelede daha aktif olmasını isteyen Türkiye‘nin, bu konuda “özel temsilci” atanması talebinin de masada olduğu anlaşılmaktaydı. Terörle mücadele konusunda Fransa ile itişen Ankara, AB’yle ilişkilerin canlandırılmasını da pazarlığa dâhil etmişti.
Kısacası Türkiye, İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaylama karşılığında “çoklu pazarlığa” girmiş durumdaydı. Diğer yandan Türk tarafınca, “Müslümanların kutsal kitabının yakılmasına izin veren” bir ülkeye haddini bildirecek lider imajının, sadece içerde değil, Batı dışında kalan diğer ülkeler nezdinde de Türkiye’ye avantaj sağladığı bilinmekteydi ve bu “algı etkisinden” de yararlanılmak istenmekteydi.
Bu sürecin başından bu yana ise İsveç “biz yapacağımızı yaptık ağzımızla kuş tutsak fark etmeyecek, Türkiye’nin derdi ABD” demeyi sürdürüyordu. Bu tezlerinde İsveç çok da haksız sayılmazdı. Çünkü son bir kaç hafta içinde Dışişleri Bakanı Hakan FİDAN’ın Amerikalı mevkidaşı ile yaptığı üst üste görüşmeler ve son olarak Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı ile yaptığı telefon görüşmesi, “pazarlığın hız kazandığının” en önemli göstergesi olarak değerlendirilmekteydi.
- Pazarlık Masasındaki AB İlişkileri
Biden ile yaptığı son konuşmada Erdoğan, Türkiye’nin AB ile ilişkileri canlandırmak istediğini söylemişti. Bu talebin gerisinde, AB’nin Haziran zirvesinde Türkiye’yle ilgili aldığı kararın etkin olduğu düşünülmektedir. Anılan toplantıda AB liderleri, Dış Politika Şefi ve Komisyon’a, Türkiye-AB ilişkilerine ilişkin stratejik ve ileri görüşlü bir rapor hazırlamasını istemişti.
Bilindiği gibi Komisyon her sene sonbaharda, Türkiye’nin üyelik sürecinin hangi aşamada olduğuna ilişkin bir rapor hazırlamaktaydı. Böylesi rutin bir süreç varken Ankara’nın söz konusu talebi, AB- Türkiye ilişkilerinin bir süredir “donmuş” durumda olmasından kaynaklanmaktadır.
Bu bağlamda AB’nin de, “Bu böyle gitmez, üyelik sürecini canlandırmadan Türkiye’yle sadece işimize gelen alanlarda, misal Ukrayna – Rusya savaşı gibi jeostratejik sorunlarda, ya da enerji gibi konularda işbirliğini arttırmanın yolunu bulalım” şeklinde düşündüğü bilinmektedir.
Diğer yandan İsveç’in son altı aydır AB dönem başkanlığını yürüttüğünü göz önüne alırsa AB’nin, Türkiye’ye hafiften bir havuç gösterme durumu da söz konusu olmaktadır. Şöyle ki, “Siz İsveç’e NATO kapısını açarsanız; biz de AB olarak Osman KAVALA ve Selahattin DEMİRTAŞ’ın hapisten çıkmasını sağlayacak AİHM’nin kararlarını uygulamak gibi, sizi rahatsız edecek talepleri by-pass edip, daha stratejik konularda sizi de tatmin edecek iş birliğine kapıyı aralarız” mesajı verilmektedir.
Bunu gören Erdoğan’ın da, Washington üzerinden AB’ye baskıyı arttırma yoluna gittiği anlaşılmaktadır. Bu noktada görmezden gelinen bir diğer husus da, geçen yılki Madrid NATO zirvesinde Finlandiya ve İsveç’in üyelikleri konusunda Türkiye’nin de imzaladığı Üçlü Muhtırada, AB üyeliğinden bahis yoktu. Cumhurbaşkanı’nın NATO zirvesi öncesinde yaptığı “Biz İsveç’in NATO’ya girmesini onaylayacaksak, siz de bizi yıllardır beklettiğiniz AB sürecini hızlandırın” şeklindeki açıklamalarına AB’den hemen olumsuz cevap geldi. Ama bu Türkiye’ye farklı yansıtıldı.[3]
Almanya Başbakanı Olaf SCHOLZ da Berlin’de gazetecilere verdiği demeçte aynı görüşü paylaşarak “İsveç, NATO üyeliğinin tüm şartlarını yerine getiriyor. Diğer konu (Türkiye-AB süreci), onunla bağlantılı olmayan bir konu” ifadelerini kullandı.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake SULLİVAN da konuya ilişkin soruya “(Türkiye’nin AB üyeliği ve İsveç’in NATO üyeliği) Bu iki konunun birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünmüyoruz” yanıtını verdi.
Aslında AB ve NATO iki bambaşka kuruluştur. NATO “uluslararası” bir savunma ve güvenlik örgütü; AB ise, statüsü gereği bir “ulus üstü” örgüt ve hâlâ da bu niteliği nedeniyle dünyada tektir. Bu nedenle, her iki konunun Ankara tarafından birlikte gündeme getirilmesi bir anlam taşımamaktaydı.
- Türk – Yunan İlişkilerindeki Yumuşamanın Kongre’yi Olumlu Etkilemesi Olasılığı
Yunanistan ile ilişkiler üzerinden ABD’yi muhatap alan Türkiye’nin bu aşamada önceliği, yeni F-16 alımı ve eldeki F-16’ların modernizasyonudur. Türkiye ile Yunanistan arasında deprem sonrasında suların sakinleşmesi, Kongre’nin ikna edilmesi için yönetimin elini güçlendirmişti. NATO zirvesi sırasında Erdoğan – Kiryakos MİTSOTAKİS görüşmesinin de olumlu geçmesi, Kongre’ye yumuşama için gerekli desteği sağlayacağı umulmaktaydı.
Bu aşamada, “İsveç’in üyeliği onaylanır onaylanmaz, Kongre’den de olumlu sonuç çıkar” şeklinde bir anlaşma olması oldukça mümkün durmaktaydı. Keza, yerel seçimler öncesinde bir Beyaz Saray görüşmesi de, pazarlıkların içinde olacağı tahmin edilmekteydi. Bu bağlamda ABD yönetimiyle, “Beyaz Saray zor da, Eylül’de BM zirvesi sırasında bir görüşme olsun” türünden bir çekişmenin sürüyor olması da bir diğer olasılıktı.
- Kanada İle Pazarlık
Bu arada Türkiye’nin, İsveç’in üyeliğine onay verme karşılığında diğer üye ülkelerin önüne de fatura uzattığı yönünde de duyumlar söz konusuydu. Örneğin, Kanada üzerinde baskının arttırıldığı, Kanada’nın Türkiye’ye uyguladığı “örtülü ambargoyu” tam olarak kaldırmasını istediği konuşulmaktaydı.
Kanada’nın verdiği parçalarla üretilen SİHA’ların Dağlık Karabağ savaşında kullanıldığı gerekçesiyle Türkiye’ye ambargo kararı alan Trudeau hükümeti, 2022 sonunda bu kararı gözden geçireceğine dair sinyaller vermişti.
- Fransa’yla Terör Pazarlığı
Stratejik otonomi arayışı ile temelde çok ortak yönü olan, ama “ego çatışması” nedeniyle bir türlü aynı noktada buluşamayan Türkiye ile Fransa’nın, özellikle terörle mücadele konusunda alınacak kararların yazımı konusunda iki ülkenin itişme halinde olduğu duyulmaktaydı.
Türkiye terörle mücadele konusunda Türkiye, çok daha bağlayıcı ifadeler kullanılmasını istemekteydi. Hatta, terörle mücadele konusunda “özel bir temsilci” atanması talebinin de masada olduğu anlaşılmaktaydı. Başta İngiltere olmak üzere bazı ülkeler, NATO çerçevesinde terörle mücadele konusunda çok daha somut işbirliği süreçlerine girileceği yönünde Ankara’yı tatmin etmeye çalıştıkları duyumlanmaktaydı.
- Ukrayna’nın NATO Üyeliği
Zirve öncesi Türk ve dünya kamuoyu İsveç’in üyeliği konusuna odaklanmış olsa da, Vilnius NATO toplantısının kilit konularından birinin de Ukrayna’ya verilecek olan “üyelik mesajı” olması beklemekteydi. Bu konuda henüz bir anlaşma olmadığı gibi, ABD Başkanı da, Ukrayna’nın savaş sürerken NATO üyesi olamayacağını açık bir şekilde söylemişti.
Bu durum da Ankara’ya, bu konuda önemli bir gelişme olmayacağını tahmin etmesine karşın, Ukrayna’nın üyeliğini istiyor görünmek gibi bir “fırsatçılık” yapma yolunu açmış oluyordu. Aslında Türkiye, öteden beri kâğıt üzerinde ve söylem olarak NATO’nun genişlemesinden yana olmuştur. Ama bunun Rusya üzerinde yaratacağı tepkiyi de bildiği için, yüksek sesli olarak NATO genişlemesi savunuculuğu da yapmamıştı.
Hem Ukrayna’ya üyelik için açık çek verip, hem Ukrayna lideri Volodimir ZELENSKY’nin Türkiye ziyaretinin sonunda Azov komutanlarıyla ülkesine dönmesine izin vermesi, Cumhurbaşkanı’nın diğer NATO ülkelerine “o kadar da Rusya yanlısı değilim” mesajını verme olanağı sağlamıştı. Saniyen “yaptırımlara katılmıyorum diye bana kızıyorsunuz ama, siz Ukrayna’nın üyeliği için mırın kırın ederken bak ben nasıl en kritik anda Ukrayna’ya en kritik desteği veriyorum” demek istemişti.
- Reuters İle Yaşanan Sorun
Vilnius’taki NATO Zirvesi’ne 15 gün kala, küresel çapta önde gelen medya kuruluşlarından olan Reuters’de, “ABD ve İsveç’taki yolsuzlukla mücadele makamları, bir ABD şirketinin ortağı İsveçli Dignita Systems firmasının, Erdoğan’ın oğluna Türkiye’de hâkim bir pazar konumu elde etmesine yardım etmesi karşılığında rüşvet ödemeyi taahhüt ettiğini iddia edilen bir şikâyeti inceliyorlarmış” şeklinde bir haber çıktı.[4] Bu haber hakkında Türkiye’den itiraz gelmesi sonrasında Reuters; “Haberimizin arkasındayız.” diyen bir açıklama yaptı.[5]
Yetkili mercilere iletilen şikâyet dilekçesine göre Dignita şirketi, araçların ön panosuna yerleştirilen ve kontak çevrildiğinde otomatik olarak devreye giren alkol ölçme aletini Türkiye pazarına sokabilmek amacıyla, Erdoğan yönetimi ile buna imkân verecek yasal düzenlemeleri gerçekleştirmesi için kulis yapmayı plânlamıştı.
Dilekçede firmanın, ürünlerinin satışı için alacağı “münhasırlık anlaşması” karşılığında, Bilal ERDOĞAN’ın yönetim kurulu üyesi olduğu İbn Haldun Üniversitesi ile TÜGVA’ya, paravan bir şirket aracılığıyla “on milyonlarca dolar ‘lobi ücreti’ ödeyeceğini taahhüt ettiği” ileri sürülmüştü.
Reuters’in haberinde, “Belirli kategorideki araçlar ve sürücüleri için alkolmetre ve kontak kilidi kullanımının zorunlu hale getirilmesini isteyen firma, karşılığında 10 yıllık ticari münhasırlık anlaşması talep etti” ifadeleri yer aldı.
Aslında bu Amerikan hamlesi, NATO Zirvesi öncesinde “İsveç’in NATO’ya katılımı için itirazınızı geri çekin, yoksa sonuçlarına katlanırsınız” anlamında bir mesajdı.
ZİRVE ÖNCESİ ve SIRASINDAKİ GELİŞMELER
- NATO Cephesinde
Bilindiği gibi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yasadışı savaş, dünya tarihinde bir dönüm noktası olmaya doğru ilerlemektedir. Bir diğer anlatımla Savaş Avrupa’ya geri döndü ve bu arada büyük güç rekabeti artmaktadır. Diğer yanda otoriter rejimler, Rusya başta olmak üzere, barış ve istikrarın temelini oluşturan küresel kurallara ve kurumlara meydan okumak için bir araya gelmektedir.
NATO Genel Sekreteri Jens STOLTENBERG’in yaptığı 10 Haziran tarihli açıklamaya göre, Rusya’nın Şubat 2022 işgalinden bu yana, Ukrayna’nın BM Şartı’nda yer alan meşru müdafaa hakkına eşi görülmemiş siyasi, ekonomik ve askeri destek NATO tarafından sağlanmıştır. Keza Stoltenberg, NATO’nun Rusya ile olan kara sınırını ikiye katlayan Finlandiya‘nın, sonrasında İsveç’in üyeliği sonrasında bu yıl Avrupalı müttefiklerin ve Kanada’nın savunma harcamaları reel olarak yüzde 8,3 büyüteceğini söylemiştir.
Genel Sekreter’e göre NATO, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın bölgesel bir ittifakı olmasına karşın, karşılaştığı zorluklar küreseldir. Kendisinin bu yılın başında Japonya ve Güney Kore’yi ziyaret ettiğinde liderlerinin, bugün Avrupa’da olanların yarın Asya’da olabileceğinden açıkça endişe duyduklarını izlediğini; bu nedenle AB’nin ve Hint-Pasifik ortaklarının -Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore- liderlerini Vilnius’taki Zirve toplantılarına katılmaya davet ettiğini belirtmiş; ayrica Vilnius’ta NATO müttefiklerinin, GSYİH’nın yüzde 2’sini birliğin savunması için ayırmak gibi “iddialı bir taahhütte” bulunacaklarını açıklamıştır.[6]
Fakat aralarında Lüksemburg, Kanada ve İtalya’nın da olduğu ülkelerin bir önceki taahhütlerini henüz yerine getiremediği, 31 üye ülkeden sadece 11’inin “en az yüzde 2″ hedefine ulaşabileceği öngörülmektedir.
Bu arada Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda lehte ve aleyhteki çeşitli görüşleri derleyen yazılar da, düşünce kuruluşu web sitelerinde ve önemli dergilerde yer almıştı. [7]
Zirve’de İsveç’in NATO üyeliği, ittifakın yeni askeri planları ile Ukrayna-Rusya savaşındaki son durum masaya yatırıldı.
NATO Liderler Zirvesinde kameralar karşısına geçen NATO Genel Sekreteri Jens STOLTENBERG, müttefiklerin, Ukrayna’yı NATO’ya yakınlaştırmak için 3 maddelik planda uzlaştığını açıklayarak, bütün müttefikler anlaşmaya vardığında ülkenin NATO’ya davet edileceğini söyledi.
- Türkiye Tarafında
Yazımızın girişinde de belirttiğimiz gibi, “Önce gelin AB’de Türkiye’nin önünü açın; Bundan sonra da Finlandiya’nın yolunu açtığımız gibi İsveç’in de önünü açacağız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Zirvesi için yola çıkmadan önce İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında konuştu ve “Türkiye’yi neredeyse 50 yıldır AB’nin kapısında bekleyen ülkeleri” eleştirdi.
Ancak Erdoğan’ın, Türkiye’nin AB’ne kabulü karşılığında İsveç’in NATO’ya üyeliği üzerindeki Türkiye vetosunun kaldırabileceği yönündeki önerisi açık bir “şantaj” olarak yorumlandı. İsveç konusunda bir atılım yapılmış gibi görünse de, Erdoğan’ın söz konusu önerisi, NATO müttefikleri tarafından, “güvenilirlik” yönünden “şüphe uyandıran” bir yaklaşım olarak yorumlandı.[8]
Konuyu takip edenler Vilnius Zirvesinde bu işin bir şekilde çözümleneceğini tahmin ediyorlardı. Ama Ankara’nın birden AB ile üyelik sürecini “bir koşul gibi” öne sürmesi yine de tarafları şaşırtmıştı. İki konu arasında herhangi bir bağ olmadığı aşikâr iken bu neden bu yapıldı?
Yirmi dört saat kadar sürmeyen bu “koşul” ile ilgili olarak AB’nin olumsuz cevabı gecikmedi. Aslında İsveç’ten AB süreci için destek istemek Stockholm’ün en kolay kabul edeceği husustu. Nasılsa kararlar AB içinde topluca alınıyor ve Türkiye’nin yerine getirmesi gereken bir sürü koşul vardı.
Keza, NATO Genel Sekreterinin de AB konusunda Türkiye’yi desteklediğini açıklaması ise ayrı bir komedi olarak görülmelidir. NATO’nun bu konuda hiçbir etkisi olmaz. Genel Sekreterin ayrıca AB üyeliğini iki kez reddeden Norveç’ten gelmesi de cabası.
NATO Genel Sekreteri Jens STOLTENBERG, Pazartesi akşamı sosyal medyada İsveç’in üyeliği konusunda Ankara ile uzlaşmaya varıldığını duyurdu (toplantı arife gecesi)-bu şüphesiz Brüksel, Stockholm ve Washington’da memnuniyetle karşılandı. Ancak bu, AB cephesinde bir şeyleri değiştirmeyecekti: Avrupa Komisyonu, NATO üyeliği ile AB üyeliğinin iki ayrı süreç olduğuna işaret ederek Erdoğan’ın talebini hemen reddetti. Tersine Erdoğan’ın AB’ye, Ankara yönetiminin başında olduğu yirmi yılın en iyi bölümünde, beklemede olan üyelik başvurusunu yavaşlatması için bir bahane daha vermiş olduğu anlaşılmaktadır.
Erdoğan’ın, İsveç’in NATO üyeliği için “terörle mücadele” üzerine AB üyeliği şartı koyması gibi, bir kaç saat sonra onay vermesi de büyük sürpriz olmuştur.
İki saat kadar süren uçak yolculuğundan sonra 11-12 Temmuz’da NATO Zirvesinin yapılacağı Litvanya’nın başkenti Vilnius’a inen Erdoğan, ayağının tozuyla Jens STOLTENBERG ve İsveç Başbakanı Ulf KRİSTERSSON ile toplandı. Kısa süre sonra Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine “yeşil ışık yaktığı” haberi geldi. Cumhurbaşkanı muhataplarına, onayı Meclis’e göndereceğini ve sorun çıkmayacağını söylemişti. İmzalanan yedi maddelik “protokol” NATO Genel Sekreterliği hemen yayınladı.[9]
Halbuki Erdoğan, 7 Temmuz Cuma günü İsveç’in NATO üyeliği süreciyle ilgili olarak, “Teröristlere kucak açanlara onay verilmeyeceğini” ifade etmişti. ”Türkiye, sokaklarında teröristlerin cirit attığı bir ülkeye nasıl güvenebilir? Terör örgütleriyle arasına mesafe koymayan bir devlet, NATO’ya nasıl katkı yapabilir? Madrid’de ülkemize verilen sözlere riayet edilmesini bekliyoruz.” diye konuşmuştu.
Ama NATO’daki sıcak kriz bitti. İsveç’in NATO üyeliği ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı elini güçlendirdi. Batının bakışıyla, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir PUTİN’i kızdırmayı göze alan Türkiye, “sorunun değil çözümün parçası” olmaya karar vermişti.
Peki aradan geçen birkaç saat içinde ne değişmişti? Örneğin Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde “önünü açacak” bir gelişme mi yaşanmıştı? Tam tersine Almanya Başbakanı Olaf SCHOLZ, Erdoğan’ın rest görünümlü talebini hemen “Ne alakası var?” diye geri çevirmişti. Sadece yedi maddelik plânın altıncı maddesinde İsveç’in “Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve vize serbestisi de dâhil” olmak üzere AB üyeliğini canlandırma çabalarını destekleyeceği vaadi bulunmaktaydı.
Bu süreçte Türkiye’nin (Erdoğan diye okuyun), Türkiye’den ayrılırken işin içine AB üyelik sürecini de katıp çıtayı hayli yükseltmesinden birkaç saat sonra Litvanya’da, NATO Zirvesi öncesinde bir vaatler listesi karşılığında İsveç’in üyeliğine onay vermesine tanık olundu. İlâveten bunun, yandaş medya tarafından “Diplomatik zafer olarak” olarak duyurulması da ayrıca başka bir hayret konusuydu.[10]
- Bir diğer diplomatik utku!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Temmuz’daki ABD Başkanı Biden ile görüşmesine, İsveç’e onay vermiş halde katıldı. Adeta 9 Temmuz’daki telefon görüşmelerinde verdiği sözü tutmuş ve şimdi F-16 satışı beklentisine girdiği izlenimi veren bir görüşme.
Görüşmeye başlarken, bugünkü hükümet medyasının manşetlerini süsleyen şu sözleri aktardı: “Bundan önceki görüşmelerimiz adeta ısınma turları gibiydi ama şimdi yeni bir süreci başlatıyoruz.” Biden’in cevabıysa kısaydı; İsveç onayı için teşekkür etmekten ibaretti.
Görüşmenin ardında Beyaz Saray’dan “Türkiye’ye F-16 satış sürecinin hızlandırılacağı” vaadi geldi. Biden görüşmesinin diplomatik zaferi sanki buydu.
- ABD ile yeni bir süreç
Peki, Cumhurbaşkanı’nın 11 Temmuz itibarıyla başladığını söylediği bu yeni süreçte neler olacak?
Acaba ABD Kongresi, Yunanistan ve Ermenistan lobilerinin bütün itirazına karşı Türkiye’ye F-16 taleplerinin tamamını (sadece güncelleştirme takımı değil, F-16 Viper modelini de) satmaya karar verecek mi? Vermezse, 2024 Kasım ayında yeniden seçilmek isteyen Biden ağırlığını koyup satışı yaptıracak mı?
Örneğin ABD, Suriye’de IŞİD’le mücadele gerekçesiyle PKK bağlantılı örgütlere silah, para, eğitim yardımını kesecek mi?
Osman KAVALA ve Selahattin DEMİRTAŞ hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken, Gezi Davası tutuklularının ve aralarında milletvekili seçilen Can ATALAY’ın durumu ortadayken, son olarak gazeteci Merdan YANARDAĞ tutuklanmışken AB, ABD istedi ve Erdoğan İsveç’e üyelik onayı verdi diye Türkiye’yle üyelik görüşmeleri mi başlatacak?
Nedir bu yeni süreç? İktidar cephesinden anlaşılır bir şekilde temize çekilip, anlayacağımız bir dille bize açıklansa ve böylece biz de bu “diplomatik zafer”i öğrenmiş olsak.
NATO’NUN DÜŞMANI BU KEZ DE RUSYA
26 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin resmen çökmesi ile sona eren Soğuk Savaş’ın ardından 1990’lı yılların daha başında NATO kendisine “alan dışı” işler bulmuştu. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile birlikte Fas’tan Afganistan’a kadar 20’ye yakın ülkeyi kapsamına alan bir “yeniden şekillendirme” işine girmiş ve ağzına yüzüne bulaştırmıştı. Bugün düşününce, sanki kafalardaki plânın, daha büyük bir amaç için böylesi “kontrollü kaos” yaratmak olduğu anlaşılmaktadır.
32 yıl sonra NATO’nun yine duyurduğu “baş düşmanı” Rusya oldu. Halbuki 2010 Lizbon zirvesinde Rusya, neredeyse ortak hareket edilebilecek bir NATO sempatizanı konumundaydı. 2022 Madrid zirvesi ise Rusya-NATO savaşının gölgesinde yapılmıştı.
Kimi beklentiler bu yılki zirveye kadar Ukrayna savaşının biteceği yönündeydi. Konuya tarihteki karşılığı yönünden baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı’nı Polonya’yı işgal ederek başlatan Hitler’in de, her şeyin iki hafta içinde biteceğini düşündüğünü anımsarız!
9 Temmuz akşamı Erdoğan-Biden arasında gerçekleşen telefon görüşmesi, ABD Başkanı’nın kafasındaki NATO Zirvesindeki olası sonuç bildirgesinde yer alacak ana sonucu vermekteydi zaten.[11] Biden genel durumu şöyle özetlemişti: Rusya ile savaş halindeyiz!
ABD’nin Rusya’ya karşı Türkiye’yi yanında tutması kendisi için çok önemliydi. Bunun karşılığında Erdoğan’ın Türkiye iç kamuoyuna “zafer” diye sunabileceği bir kazanımı yeterli olabilirdi. Bunu da görüşmede istedi. Gündemdeki konu İsveç’in NATO üyeliğiydi. Erdoğan Vilnius’a giderken buna evet demenin karşısına şunu koydu: AB’de önümüzü açın!
ZİRVE’NİN KAZANANI ABD, U DÖNÜŞÜ YAPAN TÜRKİYE OLDU!
ABD Başkanı, dünyanın ekonomik olarak en büyük gücünü, en büyük silahlı kuvvetlerini yöneten bir kişi olarak gerçekçi, akılcı ve faydacı davranmak zorundadır. Yani Biden’ın, sorunları kişiselleştirmek, duygusallaştırmak gibi bir konforu ve hakkı yoktur.
Bu gerçeklerden hareketle ABD Başkanı da diyor ki; “Ben 5 yıl daha Türkiye’de bu siyasetçiyle muhatap olacağım. O yüzden ABD’nin çıkarları ve NATO’nun genişlemesi adına bu gerçeği kabul edip ona göre davranmak durumundayım”.
Bu zirvede istediğini kim aldı diye baktığımızda, net olarak ABD’nin aldığını görmekteyiz. Öte yandan kimin U dönüşü yaptığını görmek istersek, bu konumda olan ülkenin Türkiye olduğunu hemen fark ederiz. Çünkü ABD İsveç’in üyeliğini istiyor muydu, istiyordu ve elde etti. ABD, Türkiye’nin Rusya ile arasına mesafe koymasını istiyor muydu, istiyordu ve elde etti.
Buna karşılık Türkiye ne elde etti? Diplomasi bir “al-ver” süreci ise, diplomatik müzakerelerde tarafların maksimalist/ abartılı/ dorukçu davranma konforları yoksa –ki yoktur- o zaman Ankara ne elde etti? F16’lar konusunda ABD Başkanı dedi ki ‘Ben F16’ları Türkiye’ye vereceğim’, peki bizim amacımız F16 almak mıydı, yoksa biz F35 mi istiyorduk? Dikkat edin, F-35’lerin adı bile anılmıyor.
AB üyeliğinde ümit var mı? Hemen Almanya’dan yanıt geldi: Yok. Zincirinin bir halkası olduğumuz F35’lerle alakalı bir ümit var mı? Hayır yok. F16’lar konusunda da ABD Başkanı dedi ki; “ben çok istiyorum, Kongre’de istemeyenler var, ben onları da bu sefer iknaya gidiyorum”. Yani Ankara ceket istemiş, demişler ki “ceket yok, sana kravat verelim, ama kravat vermek için de belli şartlarımız var”.
Sonuçta AB, geçen 32 yılda doğal genişlemeler dışında köklü bir siyaset üretemedi. Süreç silah sanayi odaklı düşünen ABD’nin inisiyatifinde yoluna devam etmektedir.
Aslında konunun temelinde Türkiye’nin, ekonomi başta olmak üzere “zayıflayan yumuşak gücü” yatmaktadır. Ülkenin yaklaşık 100 mia.$ tutarında “acil taze parasal kaynağına” ihtiyacı bulunmaktadır. Bunun duruma yol açan yanlış karar ve politikalar, bu yazının amacını aşacağı için ayrıntılarına ve nedenlerine girmeyeceğiz. Ancak şu anda önümüzde olan gerçeklerin başat olanlarının en önemlisi, seçim öncesinde “doğalgaz faturalarının gecikmeli ödenmesine” yol veren Putin liderliğindeki Rusya’dan daha fazla bir parasal kaynak ve kaynak gelmeyeceğidir. Çünkü Rusya kendi canının, hem de son NATO Zirvesi’nde alınan kararların karşılığını vermek derdindedir.[12]
Şimdilerde Cumhurbaşkanı’nın yaptığı Körfez gezisinin medyaya yansıyan beklentisi 25/30 mia.$ civarındadır. Tabii ki gelecek bu paranın niteliği önem kazanmaktadır. Bu paranın sıcak para ve özelleştirmeyle elde avuçta kalan en verimli ve kârlı kurumların ve bankaların (zaten Türkiye Varlık Fonu bünyesine alınarak denetim dışı bırakılmışlardı) Arap sermayesince satın alınmasına yönelik olacağını tahmin etmekteyiz. Bu durumda kalan tek seçenek Batı sermayesi olup, son Körfez gezisinin, son yapılan IMF benzeri zam kararlarının da amacının bu olduğunu düşünmekteyiz.
Sonuçta Türkiye’nin son NATO zirvesindeki U dönüşünü ve tutarsızlıklarını, zayıflatılan (hatalı politikalarla) yumuşak güç unsurlarından en önemlisi olan “ekonomi politik potansiyelinin” bir sonucu olarak değerlendirmekteyiz.
Türkiye’nin geri adımı ile Baltık Denizi tamamen bir “NATO gölüne” dönüşmüş oldu. Bu yüzden de Türkiye’nin adının en çok geçtiği Zirve olmasına karşın, Vilnius Zirvesi’nin gerçek kazananının ABD Başkanı Biden ve elbette AB, dolayısıyla da Batılı emperyalistler oldu. Çünkü Batılı emperyalistler, Moldovya ve Bosna Hersek gibi birkaç küçük ülke dışında Portekiz’den Ukrayna sınırına kadar Avrupa’yı en büyük savaş örgütleri olan NATO’nun çatısı altında Rusya ve Çin’e karşı birleştirmeyi başarmış oldular.
Sözün özü, N. BABACAN’ın dediği gibi, Zirve arifesi yapılan açıklamalar, 24 saat geçmeden Türkiye’nin tüm tezlerinden vazgeçerek, İsveç’e kapı aralaması; Biden’ın “Türkiye ve Erdoğan’la çalışacağız” açıklaması, aslında asıl konunun ABD’yle ilişkileri düzeltmek, AB’yi de buna çıpalamak olduğunu ortaya çıkarmıştır.[13]
Ersin Dedekoca 20 Temmuz 2023
[1] Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları aynen şöyledir: “50 yılı aşkın zamandır Avrupa Birliği kapısında bekletilen bir Türkiye var. Ve şu anda NATO üyesi ülkelerin hemen hemen tamamı AB üyesidir. Türkiye’yi Avrupa Birliği kapısında 50 yılı aşkın zamandır bekleten bu ülkelere buradan sesleniyorum. Ama aynı zamanda da sesleneceğim. Önce gelin Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünü açın ondan sonra biz de Vilnius’ta Finlandiya ile ilgili nasıl onun önünü açtıysak, İsveç’in de önünü açalım.”
[2] Bobby Ghosh, “Erdogan Just Doomed Turkey’s EU Membership”, The Washington Post, 10.07.2023, https://www.washingtonpost.com/business/2023/07/10/erdogan-s-nato-sweden-blackmail-dooms-turkey-s-eu-membership/77728246-1f5c-11ee-8994-4b2d0b694a34_story.html
[3] Türkiye’nin AB’ne hiçbir zaman giremeyeceği Almanya Başbakanı tarafından ima edilmesine karşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan dönüşte “olumlu bir hava hâkim” demişti.
[4] David Gauthier-Villars ,“Special Report: US, Swedish prosecutors study graft complaint naming son of Turkey’s Erdogan”,
[5] “Cumhurbaşkanlığı’ndan Reuters’ın Bilal Erdoğan haberine tepki”, Sözcü, 26.06.2023, https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/cumhurbaskanligindan-reutersin-bilal-erdogan-haberine-tepki-7726640/ ; “Reuters’tan Bilal Erdoğan haberi hakkında açıklama: Haberimizin arkasındayız”, Cumhuriyet, 1.07.2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/reuterstan-bilal-erdogan-haberi-hakkinda-aciklama-haberimizin-arkasindayiz-2095364
[6] Jens Stoltenberg, “A Stronger NATO for a More Dangerous World”, Foreign Affairs, 10.07.2023, https://www.foreignaffairs.com/europe/stronger-nato-more-dangerous-world-vilnius-jens-stoltenberg
[7] Justin Logan and Joshua Shifrinson, “Don’t Let Ukraine Join NATO”, Foreign Affairs, 7.07.2023, https://www.foreignaffairs.com/ukraine/dont-let-ukraine-join-nato; Andriy Zagorodnyuk, “To Protect Europe, Let Ukraine Join NATO—Right Now”, Foreign Affairs, 1.06.2023, https://www.foreignaffairs.com/ukraine/protect-europe-let-ukraine-join-nato-right-now
[8] Ghost, agm.
[9] “NATO Genel Sekreteri Stoltenberg açıkladı: Türkiye’den İsveç’e yeşil ışık”, Cumhuriyet, 10.07.2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/stoltenberg-duyurdu-turkiye-isvec-nato-mutabakata-vardi-2098170
[10] Hande Fırat, “İsveç’in üyeliğine şartlı vize”, Hürriyet, 12.07.2023, https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/hande-firat/isvecin-uyeligine-sartli-vize-42297362
[11] “Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Biden ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi”, DHA, 9.07.2023, https://www.dha.com.tr/politika/cumhurbaskani-erdogan-abd-baskani-biden-ile-telefon-gorusmesi-gerceklestirdi-2278679
[12] “Latest in Ukraine: Russia Ends Ukraine Grain Export Deal”, VOA, 17.07.2023, https://www.voanews.com/a/latest-in-ukraine-russia-halts-ukraine-grain-deal-/7183717.html ; “Ukraine grain deal: What has happened to food prices since it ended?”, BBC News, 20.07.2023, https://www.bbc.com/news/world-61759692; “Russia killed off the Black Sea grain deal. What happens now?”, Politico, 17.07.2023, https://www.politico.eu/article/russia-ukraine-war-black-sea-grain-deal-food-export/
[13] Nuray Babacan, “Amaç AB değil ABD imiş!”, Gazete Pencere, 11.07.2023, https://www.gazetepencere.com/amac-ab-degil-abd-imis/
- BATI VE RUSYA ARASINDA İKİ ÜLKE: MOLDOVA VE GÜRCİSTAN - 9 Kasım 2024
- KUR KORUMALI MEVDUATTAN ÇIKARKEN GİRİLEN TANIDIK KAPAN: SICAK PARA - 23 Ekim 2024
- TÜRKİYE VE BRICS+: DIŞ BASINDAN ÖĞRENİLEN BAŞVURU - 18 Eylül 2024
- TÜRKİYE VE STAGFLASYON RİSKİ - 3 Eylül 2024
- İKİNCİ ÇEYREK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE OLUMLU KIRILMA OLSUN - 24 Ağustos 2024
- FİNASALLAŞMIŞ KAPİTALİZMİN YENİ BİR KRİZİ Mİ? - 8 Ağustos 2024
- DÜNYA VE TÜRKİYE’DE ENERJİ - 2 Ağustos 2024
- PETRO-DOLARIN SONU MU? - 10 Temmuz 2024
- ÇİN DEVLET BAŞKANI’NIN AVRUPA ÇIKARMASI - 19 Mayıs 2024
- UĞURLADIĞIMIZ VE YENİ YIL; KÜRESEL YAŞANANLAR VE BEKLENTİLER - 4 Şubat 2024