Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

NATO MADRİD ZİRVESİ’NİN ŞİFRELERİ VE TÜRKİYE’Yİ BEKLEYENLER

Prof. Dr. Sait Yılmaz

29-30 Haziran 2022 tarihlerinde Madrid’de yapılan NATO Liderler Zirvesi, ittifak için olduğu kadar dünyanın genel gidişatı ve gittikçe hızlanan tarihi gelişmeler için de önemli bir dönüm noktası. Tabii Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliği kapsamındaki itirazlarına karşı bulunan çözüm ve bu kapsamda, ABD ile devlet başkanı düzeyine yapılan görüşmeler de Ankara’nın Batı nazarındaki konumu ile ilgili önemli ipuçları veriyor.

Bu zirve ile Rusya’nın düşman olduğu bir kez daha teyit edilirken, Çin de bir önceki “rakip” listesinden “düşman” listesine kaydırılan ikinci ülke oldu. Artık Avrupa’da Rusya’ya karşı Soğuk Savaş döneminden çok daha riskli bir siyasi ve askeri gerilim dönemine geçiliyor ama ittifakın asıl savaş çarkları, Asya-Pasifik NATO’su olan ANZUS Paktı ile Çin için dönecek ve bu yönde kararlı bir başlangıç yapıldı.

Türkiye için ise pek değişen bir şey yok. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya bir an önce üyeliği konusunda ısrarlı olan ABD ve NATO, Ankara’nın taleplerini bir şekilde geçiştirdi. Ankara’nın Batı ile asıl meseleleri gerçek anlamda masaya bile konulmadan taraflar günü kurtardı. Buna Batı dilinde “görüşmeden görüşmek” adı verilir yani “yemek” vermeden “kuru pasta” ile göndermek. Neler oldu, neler olacak? Sondan başa doğru anlatalım.

Türkiye-NATO ilişkilerinde hangi aşamadayız?

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine itirazları üç ana hedef üzerine oturmuştu:

(1) Bu iki ülkenin PKK başta olmak üzere Türkiye’ye yönelik terör örgütlerine verdiği desteğin önlenmesi ve bu kapsamda NATO’nun başta ABD, Almanya ve Fransa olmak üzere diğer ülkelerinin de PKK ile ilişkilerinin gündeme getirilmesi.

(2) Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yaptığı operasyonlar nedeni ile özellikle 2019 yılından beri yoğunlaşan savunma teknolojisi, silah ve malzeme tedarikine yönelik ambargoların aşılması.

(3) Son dönemde gittikçe acil hale gelen F-16 uçaklarının modernizasyonu için gerekli paket konusunda ABD’nin onayını temini ve mümkünse Suriye’nin kuzeyine bir askeri operasyon için destek almaktı.

ABD istihbaratı özellikle Türkiye konusunda iyi çalışır. Türkiye’nin asıl amacının ve pazarlığının F-16’lar konusunda olacağını biliyorlardı. İşin aslı, İsveç ve Finlandiya’nın PKK’ya verdiği destek, diğer NATO ülkelerinin pek çoğunun yanında oldukça önemsizdi. Ambargolardan da kimse kolay kolay vazgeçmeyecekti. Türkiye’ye F-16 havucu uzatılır uzatılmaz, teklif karşılık gördü ve anlaşma ortamına ulaşıldı.

NATO’da bazı ülkeler ile çıkarlar çakıştığı zaman pazarlık yapar, yani bir şey alırsınız ve bir şey verirsiniz. Ancak, bu sefer aldık mı? Emin değiliz.

Yanlışlarımızı şu şekilde sıralayalım:

(1) NATO üyelerinin PKK Terör Örgütü’ne verdiği destek; İsveç ve Finlandiya’nın verdiği desteğin ötesinde Soğuk Savaş sonrasında başlayan ve liderliğini ABD’nin yaptığı, Almanya, Fransa, Hollanda, Danimarka vd. NATO üyesi ülkelerin de dâhil olduğu geniş çaplı bir projenin parçasıdır. Daha bir ay önce Alman istihbarat örgütü BfV, Almanya’da 14.000 aktif PKK elemanı olduğunu açıklamışken, İsveç ve Finlandiya’daki çoğu şüpheli konumdaki 73 kişi konu edilmiştir. Türkiye, PKK’ya Batının verdiği desteği İsveç ve Finlandiya özeline indirgemiş ve sorunu bir bütün olarak ittifaka dayatma ve yüzleşme fırsatını kaçırmıştır.

(2) Aynı kapsamda, ABD ve diğer ülkelerin Türkiye’ye yönelik savunma yaptırımları konusunda da bir fırsat değerlendirilememiştir.

(3) Suriye’ye yönelik operasyon konusunda da Türkiye’nin görüşleri ve beklentisi de havada kalmıştır.

İsveç ve Finlandiya ile ilgili veto tehdidimizi kaldıran gelişmenin dörtlü zirve öncesi ABD başkanı Joe Biden’dan gelen telefon olduğu anlaşılıyor. Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın imzaladığı Muhtıra’ya gelecek olursak;

– 4. Madde’de; “Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır” denilirken,

– 5. Madde’de “Finlandiya ve İsveç, PKK’nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu teyit eder” deniyor. (Bu ülkeler zaten PKK’yı terör örgütü olarak tanımıştı tıpkı ABD, Almanya ve Fransa gibi).

Aradaki fark, kelime oyunu ile 4. Maddede PYD/YPG ve FETÖ için “terör örgütü” ifadesi yer almıyor. Burada bir “wording (kaleme alınış)” tuzağına düşülmüş ama yukarıda belirttiğimiz gibi bu konu zaten Türkiye’nin önceliği olmamış.

Bundan sonrası için Türkiye’nin hala İsveç ve Finlandiya’yı hedef göstererek, kamuoyuna “Parlamentoda onay vermeyiz” açıklaması yapsa da bu inandırıcı değildir. İsveç ve Finlandiya, nihayetinde bu 73 kişinin hepsini de verebilir ya da uluslararası hukuk ve Avrupa Birliği hukukunu gerekçe göstererek bir kısmını verebilir, belki de hiçbirini vermeyebilir. Sonuçta Türkiye gibi İsveç ve Finlandiya da gene oyunu kuran ABD’nin işaretini bekleyeceklerdir. Zamanı gelince Türkiye’nin kararında gene ABD faktörü etkili olacaktır.

F-16’lar konusuna gelince, burada da bir garanti yoktur. Türkiye ile ABD arasındaki çok önemli sorunlar (Suriye, Yunanistan’daki üsler, F-35 ve ambargolar) F-16 boyutuna indirgenmiş durumdadır. Türkiye’nin istekleri yönetim kontrolündeki Savunma ve Güvenlik İş Birliği Ajansı’na (DSCA) gelecek ve komisyon uygun gördüğü şekli ile Kongre’ye önerecektir. Bu aşamada eğer 30 gün içinde itiraz eden olursa, sonuç görüşmelerden sonra oylama ile belli olacaktır. Bu oylamadan lobilerin etkisi ile olumlu bir sonuç çıkmayabilir. Zaten, kariyerini Türkiye düşmanlığı üzerine yapmış, Yunan, Ermeni ve PKK dostu Biden da “F-16’lar konusunda garanti vermedik” diyor. Biden’in ekibinin de Türkiye düşmanlığı konusunda ondan geri kalır tarafı yok.

NATO’nun yeni stratejisi ve Türkiye

8. Madde’de Rusya için “en önemli ve doğrudan tehdit” ifadesinden sonra bu ülkenin “Baltık, Karadeniz ve Akdeniz’deki askeri varlığı ile NATO’nun güvenliğine ve çıkarlarına meydan okuduğu”ileri sürülüyor. Keza 45. Madde’de “Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgesi NATO için stratejik öneme sahiptir”denilerek bu iki bölgenin stratejik önemine vurgu yapılıyor.

Bu ifadelerin NATO subayları için anlamı şudur; Rusya’ya yönelik harekât planları geliştirilmelidir. Özellikle Karadeniz bölgesine yönelik çeşitli askeri senaryolar yazılacaktır.

Karadeniz ile ilgili çalışmalar aynı zamanda Kafkasya ve Orta Asya bölgesi ile bağlantılarımız için de çok önemli. Buradan Türkiye için çıkarılacak dersler şunlar olabilir;

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

https://www.academia.edu/82521743/NATO_Madrid_Zirvesinin_şifreleri_ve_Türkiyeyi_bekleyenler_