Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Dünya küreselleşme dönemine girdikten sonra, ortaya bir de Kü-yerel kavramı çıkartılmıştır. Bu kavram küreselleşme ve yerelleşme kavramlarının birleşiminden meydana gelen birleşik yeni bir kavram olarak hem makalelerde hem de geleceğe yönelik tartışmalarda yer almakta, daha doğru dürüst ne anlama geldiği belirtilmeden geleceğin yenidünya düzeninin oluşturulmasında kilit bir deyim olarak kullanılmaktadır. Normal olarak bütün kamuoyunun bu yeni yaklaşımı bilmesi ya da öğrenmesi gerekirken, halk kitlelerini fazlalık olarak gören neo-liberal entellektül yaklaşım, eski dünya düzenini yıkarken ve küresel sermayenin imparatorluğuna giden bir yolda emin adımlarla ilerlerken, bir de ortaya Kü-yerel dayatmasını çıkararak fazlasıyla kullanmakta ve kafa karışıklığına neden olarak, finans-kapitalin kapitalist diktatörlüğüne yepyeni bir yapılanma sağlamağa çaba göstermektedir. Daha doğru dürüst küreselleşmenin ne olduğu açıklanmadan, küreselleşme kökenli yeni ve uydurma kavramlar çıkartarak, anlaşılmaz teoriler geliştirmek dünya kamuoyunu sarstığı gibi beş kıtanın ülkelerine dağılmış halk kitlelerini önemli ölçüde kafa karışıklığına sürükleyerek, kaostan yeni bir düzen çıkarma planlarını dolaylı yollardan devreye sokmaktadır. Kü-yerel kavramı bu açıdan son derece önemli ve üzerinde titizlikle durulması gereken yepyeni bir deyimdir. Bu kavram önümüzdeki dönemde, küresel dönüşümün sağlanmasında kilit anlamlarda rol oynayacak gibi görünmektedir.

Glocalization kavramı, başta İngilizce olmak üzere bütün Latince kökenli batı dillerinde, küreselleşme aşamasına geçildikten sonra gündeme getirilen yeni bir kavramdır ve Kü-yerel kavramının batı dillerindeki karşılığıdır. Küreselleşmenin karşılığı olan globalizm ile yerelleşmenin batı dillerindeki tanımı olan localization kavramlarının bir araya getirilmesiyle glocalization diye yeni bir kavram gündeme getirilerek, küreselleşme yolu ile yerelleşme ya da yerelleşme üzerinden küreselleşme oluşumları açıklanmağa çalışılmıştır. Uluslararası büyük sermaye kuruluşlarının öncülüğünde, gizli dünya devletinin planları doğrultusunda küresel emperyalizm bütün dünya ülkelerini sarsarak ele geçirmeğe başlayınca, ortaya çıkan yeni durumları açıklayabilmek zorlaşmış ve işte bu aşamada glocalization ya da Kü-yerelleşme gibi sonradan olma uydurma yeni kavramlar oluşturma yoluna gidilmiştir. Dünya ülkelerine zorla küreselleşmeyi kabul ettirmeğe çalışan sermaye kuruluşları, bazı yerel yönetimler ya da sivil toplum kuruluşları aracılığı ile Kü-yerelleşme konularında açık oturumlar ya da bilimsel toplantılar düzenleyerek kendilerine kitlesel taban yaratmanın peşinde koşmuşlardır. Çeşitli üniversitelerden devşirilen küreselci ya da neo-liberal öğretim görevlileri ile bazı bilim adamlarını ortak projelere ikna eden emperyal merkezler, küreselleşme sürecine paralel bir biçimde Kü-yerelleşme projesini de kendilerine yakın gördükleri bazı yerel yönetimler ya da dışarıdan finans kaynağı sağlayarak satın aldıkları sivil toplum kuruluşları aracılığı ile Kü-yerelleşmenin önünü açmağa çalışmaktadırlar. Belediye birliklerine sızarak, bazı büyük kent belediyelerini ele geçirerek, bunlar aracılığı ile toplantılar yapılmakta ve ulusal, üniter, merkezi yapıda kurulmuş olan bugünkü devlet düzenleri yıkılmağa çalışılmaktadır. Açıktan devlet yıkıcılığı, Kü-yerelleşme gibi ne olduğu belirsiz, sonradan olma tehlikeli kavramlar üzerinden yapılmağa çalışılmakta ve insanların kafaları ciddi boyutlarda karıştırılarak, para babalarının yenidünya hegemonya düzeni kurulmağa çalışılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’nın çeyrek yüzyıllık belediye başkanı bundan birkaç sene önce, Kuvayı Milliye hareketinin merkezi olan başkentte, bu yepyeni emperyal kavramın başlığında yer aldığı bir bölgesel toplantı düzenleyerek, dünyanın merkezi coğrafyasında Kü-yerelleşme dönemini resmen başlatmıştır. Eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarında kurulmuş olan bugünkü Orta Doğu devletlerinin bütün büyük kentlerinin belediye başkanları, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da bir toplantıya davet edilerek, Orta Doğu’da Kü-yerelleşme süreci başlatılmıştır. (Glocalization in Middle East )  üst başlığı altında düzenlenen bu bilimsel görünümlü toplantıya, Orta Doğu haritasında yer alan büyük kentlerin belediye başkanları katılmış ve birkaç günlük toplantı sonucunda bugün sıcak savaşların dış tahriklerle sürüp gittiği merkezi coğrafyanın geleceği kentler üzerinden konuşularak planlanmağa çalışılmıştır. Başkentler devre dışı bırakılırken, başkentlerdeki merkezi devlet yapıları küresel emperyalizmin neo-liberal politikaları ile zaman içerisinde tasfiye edilirken, Türkiye’nin başkenti Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail Projeleri doğrultusunda bir Kü-yerel yapılanmanın odağı olarak devreye girmektedir. Bir anlamda, Türkiye’nin başkenti olan Ankara, sonunda Ankara’daki merkezi devleti bile ortadan kaldıracak küresel emperyalist projeye alet edilmekte, Ankara kendisini başkent olmaktan çıkaracak bölgesel bir emperyal proje uğruna Türk ulusunun var olma savaşı olan Kuvayı Milliye’den gelen ülke merkezi olma konumunu yabancı planlar uğruna kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Türk devleti içindeki eski kadrolar gelişmelerden habersiz bir biçimde gelişmeleri izlerken, dışarıda yetiştirilmiş neo-liberal genç kadrolar, merkezi devletten yerel devletlere geçiş sürecinde çok bilinçli ve programlı biçimlerde kullanılmaktadırlar.

Türkiye’de daha çok küreselci, neo-liberal, alt kimlikçi ve cemaatçi kesimlerde destek bulan Kü-yerel projesi, kısaca yerelleşerek küreselleşme ya da küreselleşerek yerelleşme anlamında bir yaklaşımı gündeme getirmektedir. Kü-yerelciler kendi aralarında örgütlendikleri gibi, çeşitli yayınlar çıkartarak, yerel düşünerek küreselleş ya da tamamen tersi bir doğrultuda küresel düşünerek yerelleş gibi bir sloganı kendilerine ana ilke olarak benimsemişler ve bu doğrultularda, batının emperyal devletlerinden para desteği alarak, ülke içinde küresel emperyalizme paralel bir sivil inisiyatifin öncüsü olmağa çalışmışlardır. Kü-yerelciler özellikle Avrupa Birliği politikalarına uygun bir çizgide çalışmalarını sürdürerek, dışarıdan gelen yabancı konuşmacıların katılımları ile ülkede yerelleşmeyi küresel emperyalizmin isteklerine uygun bir çizgide gerçekleştirmek üzere çalışmalarını yürütüp gelmişlerdir. Sivil toplum kuruluşlarının kendi ülkelerinin devletlerine karşı duran, hatta daha da ileri giderek alt kimlikçi ve bölgeci bir doğrultuda düşmanca bir tavrı benimseyen işbirlikçi yaklaşımları çerçevesinde Kü-yerel kavramı Türkiye’nin gündemine oturmuştur. Artık gelinen yeni aşamada Türkiye’nin birçok kentinde bu doğrultuda toplantılar yapılmakta ve yerel inisiyatifler oluşturulurken, ülkenin ulusal ve üniter yapısı ihmal edilerek ülkenin bölünmesine ve merkezi devletin dağılmasına giden yollar dolaylı olarak açılmaktadır. Küresel emperyalizm ulus devletlere savaş açarken, bu siyasal yapıların merkezlerini hedef almakta, başkentleri devre dışı bırakacak yepyeni bir oluşum sürecini öne çıkarmaktadır. Başkentler her türlü kötülüğün kaynağı olarak gösterilerek halkın gözünden düşürülürken, yeni yerelleşme süreçlerinin başlatıldığı yerel merkezler geleceğin kentleri ya da yerel yönetimleri olarak halk kitlelerine lanse edilmekte ve böylece merkezi devletlerden yerel devletçiklere ya da eyalet devletlerine geçişin önü açılmağa çalışılmaktadır. Bu doğrultuda geliştirilen yerelleşme süreci ulus devletleri ve bunların başkentlerini kendisine hedef seçmiş olan küresel emperyalizmin çıkarlarına çok uygun düştüğü için, yeryüzü haritasında yer alan bütün devlet yapıları kökten sarsılmakta, halen var olan iki yüz ulus devlet düzeninden, yerelleşme ya da Kü-yerel atılımlar ile gündeme getirilen yeni kent merkezlerinin çevresinde oluşturulacak iki bin eyalet devleti oluşumuna doğru bir yeni açılım, büyük sermayenin çıkarlarına uygun düşecek bir çizgide gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır.

Emperyal merkezlere karşı ulus devletlerin direnmeleri ve kendilerini korumaları doğrultusunda önlemler almasına izin vermemek üzere, Kü-yerel oluşumları hızlandıracak bazı uluslararası toplantılar yapılarak resmi belgeler yayınlanmış, bu doğrultuda ulus devletlerin katılımı ile evrensel çizgide geçerli olacak protokoller imzalanmıştır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bunların içinde en önde gelen hukuk belgesidir. Yüzyıllar süren savaşlar döneminden sonra bir kıtasal birlik etrafında bir araya gelerek Avrupa Birleşik Devletleri ya da Avrupa Birliği oluşumu çerçevesinde birleşmeğe çalışan Avrupa ülkelerine küresel sermaye yerel yönetimler özerklik şartını dayatmaktadır. Bugün elliye yakın devletin yer aldığı Avrupa kıtasında bir bölgesel birlik var olan devletlerin kendilerini korumaları yüzünden kurulamadığı için, kıtasal bütünleşmenin yolu gelecekte kentler arası birliğe doğru kaydırılmağa çalışılmakta ve bunun için de Avrupa kentleri, devletlerin kurulu bulunduğu başkentlerin yönetiminden çıkartılmak istenmektedir. Orta çağ Avrupası’nın haritası incelendiğinde beş yüz civarında kent devletinden oluştuğu görülmektedir. Kentler arası ilişkiler ile sınırlar ortadan kalktığı için ve daha kolay ilişkiler oluşturulabildiğinden, bir bölgesel birliğe yönelen Avrupa coğrafyasındaki ulus devletler ortadan kaldırılmak istenmekte ve bu devletlerin başkentlerinin ülke içindeki kentler üzerindeki hegemonyasına son verilerek tüm kentler geleceğe dönük olarak serbest bırakılmağa çalışılmaktadır. Bölgesel birlik oluşturulurken, ulusal sınırlar aşılmakta ve tüm kentler uluslararası kurallara bağlı kılınarak, başkentlerin merkezi devlet yapılanmaları ortadan kaldırılmak istenmektedir. Böylece, ulus devletlerden önce eyalet devletlere daha sonraki aşamada da kent devletlerine yönelerek, bir Avrupa kıtasal birliğinin küresel sermayenin güdümünde oluşturulması planlanmaktadır. Yerelleşme olgusu, aynı zamanda küreselleşmenin önündeki engel olan ulusal ve merkezi devletleri ortadan kaldırdığı için, Kü-yerel bir yapılanmanın elde edilmesini sağlamaktadır.

Yerelleşme bir anlamda demokrasinin doğal gereği olarak kabul edilmekte ve bu doğrultudaki gelişmeler yeni demokrasi projeleri ya da demokratikleşme süreçleri ile desteklenerek, yerel yönetimler öne çıkartılmağa çalışılmaktadır. Bir anlamda demokratik ilerlemeler ile yerelleşme olguları paralel gitmekte, devletlerin merkezi yapılarının hedef alınarak tasfiye edilmelerinde bunlar beraberce kullanılmaktadır. Demokrasi kavramı ile cumhuriyet düzenleri sarsılırken, yerel yönetimler yolu ile de merkezi yönetimler devre dışı bırakılmağa çalışılmaktadır. Bugünün ulus devletlerini merkezi ve üniter yapıları ile ortaya çıkartan geçmişten gelen siyasal ve sosyal gelişmeler e bugün yer verilmemek istenmekte, bunların tamamen tersi doğrultuda sosyal olaylar uzaktan kumandalı maniple edilerek, küresel sermayenin yenidünya düzene doğrultusunda bütün ülkeler yepyeni yapılanmalara doğru sürüklenmektedirler. İmparatorluklardan ulus devletlere giden yolda devlet merkezleri ve başkentler kutsal bir yere sahipken, bugün tamamen tersi bir doğrultuda kentler ve yerel yönetimler öne çıkartılmakta, geleceğin ideal devlet biçimi olarak yerel devletleşmeler açık bir destekleme ile gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır. Her türlü yerel değer önemsenerek öne çıkartılırken, merkezin temsil ettiği değerler ya da başkentlerin konumu ile ilgili oluşumlar ya da toplumsal birikimler sanki yokmuş gibi hareket edilmektedir. Kasıtlı bir yerelcilik giderek bütün dünyada küresel sermayenin desteği ile yüceltilirken, her türlü merkezi değer kötülenerek devre dışı bırakılmağa çalışılmaktadır. Tarihin ilk dönemlerinden bu yana devam edip gelen yerelleşme ve merkezileşme çekişmesinde, merkezi yapıya sahip olan ulus devletleri yıkma doğrultusunda küresel sermaye açıkça yerel yönetimlerden yana bir tutum izleyerek büyük ulus devletlerin merkezi güçlerinden kurtulmağa çalışmaktadır. Sivil toplum kuruluşları ile beraber yerel yönetimler, gelinen bu yeni aşamada küresel sermayenin taşeronları ve işbirlikçileri tarafından ulus devletlere karşı kışkırtılarak açıktan kullanılmaktadırlar. Her ikisine de batının emperyal ülkelerinden ve sermaye merkezlerinden para yardımı geldiği için, yerel yönetimler dernekler ve vakıflar ile kendi devletlerine karşı açıkça kullanılmaktadırlar. Bir anlamda devlet düşmanlığı yerelleşme ve sivil toplumculuk girişimlerinin ana uğraşısı konumuna gelmektedir.

Yerelleşme olgusu aynı zamanda yerel yönetimlerin örgütlenmesini de beraberinde getirdiği için, her ülke ya da bölge açısından yerinden yönetim gibi bir ilke doğal bir sonuç olarak öne çıkartılmaktadır. Yerelleşme ya da yerelcilik ansiklopedik anlam olarak merkez yokluğu anlamına gelmektedir. Belirli merkezlerden rahatsız olan yerlerde, o yerde yaşayan insan toplulukları kendi aralarında bir araya gelerek ve örgütlenip yerel yapılanmalara giderek yerel yönetimleri ortaya çıkarabilirler. Yerel yönetim bir yerin ya da bölgenin oradan yönetilmesi, başka hiçbir yere ya da merkeze bağlı olmaması anlamına gelmektedir. Yerel yönetimler, bazen bütünüyle yerinden yönetimi ya da kısmı olarak bir yerel inisiyatifin örgütlenmesini temsil etmektedirler. Merkez yokluğu ya da merkezsizlik yerel yönetimlerin doğal sonucudur. Belirli bir merkeze bağlı olmayan belirli bir yörenin insanlarının bir araya gelerek kendi kendilerini yönetme ya da yörelerini yerinden yönetim biçimi ile yönetebilme hakları doğal olarak vardır. Dünya tarihindeki önemli gelişmeler ve bu doğrultuda ortaya çıkan oluşumlar, zaman zaman büyük siyasal yapıların çöküşünü ya da dağılmasını gündeme getirdiği için, böylesine geriye dönük olumsuz gelişmeler karşısında kalan her yöre toplumunun kendi yerel yönetimini oluşturarak kamu hizmetlerinin ve yöresel sorunlarının,  yerel inisiyatifler ile yönetmeleri mümkün olabilmektedir. Dünya tarihinin ortaya koymuş olduğu bu gibi gelişmeler, yenidünya düzeni planlarına kalkışan küresel sermaye açısından da ders verici olmuş ve zaman içinde dağılan büyük devletlerin geriye bıraktığı kalıntılar içinden yerel yönetimlerin çıkması gerçeğini göz önünde bulunduran finans kapitalin patronları, dağılma ile zaman içinde çıkan yerel yapılanmaları önceden planlayarak bu kez normal koşullar içinde bir dağılmanın ötesinde acil koşullar çerçevesinde ulus devletleri ve merkezi büyük yapıları çözmek ve parçalayarak önceden hazırlanmış bir dağıtma operasyonunu yerelleşme süreçlerini destekleyerek gündeme getirmekte ve böylece Kü-yerel bir programı uygulama alanına aktarmaktadır. Büyük imparatorluklar beş ya da altı yüz yıl yaşama şansına sahip olmalarına rağmen, uluslararası finans kapital böylesine uzun bir zaman içinde dağılma senaryolarını beklemeden hareket etmekte ve bir an önce kendi küresel imparatorluğunu kurabilme doğrultusunda, hiç beklemeden Kü-yerel projelerin yerel yönetimler üzerinden uygulanması ile acele olarak dağıtma senaryosunu gerçekleştirebilmenin arayışı içinde olmaktadır.

Kü-yerel projenin içinde yer alan çok önemli bir başka kavram olarak, hizmette halka yakınlık anlamına gelen subsidiarite kavramı kullanılmaktadır. Bugünün küreselleşme eğilimlerine uygun bir çizgide gelişen Avrupa Birliği gibi büyük kıtasal oluşumlarda, merkezi yönetimi devre dışı bırakmak yerelleşmeyi daha geniş boyutlarda uygulayabilmek doğrultusunda bir de hizmette halka yakınlık anlamında, yerine koyma ya da ikame etme anlamlarına da gelecek bir tarzda subsidiarite kavramı, merkezi yönetimin yerine yerel yönetimi geçirebilme amacıyla fazlasıyla kullanılmaktadır. Dışarıdan gelen baskı ve dayatmalara karşı halk kitlelerin tepki göstermesi ve tepkilerin gelişerek karşıt akımlara zemin hazırlaması gibi durumları önleyebilme doğrultusunda, bu ilke devreye sokularak, Kü-yerel projelere devam edilmek istenmektedir. Avrupa kıtası ülkeler ya da devletler Avrupa’sından bölgeler ya da halklar Avrupasına doğru bir dönüşüme zorlanırken, Kü-yerelleşme gene önde gelen bir çizgide uygulama alanına getirilmekte ve yerel hizmetlerin yerel yönetimler çatısı altında örgütlenmesiyle devlet merkezleri ya da başkentler ile ilişkiler kesilerek, yerelleşme üzerinden küreselleşmeye yönelen bir oluşum düzeni gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır. Hizmette halka yakınlık gibi halk kitlelerine hoş görünen cilalı kavramlar Kü-yerelleşme doğrultusunda geliştirilirken, toplumlar merkezi devletin kontrolü dışına çıkarılmakta ve bu yoldan küresel emperyalizmin dünya halklarını bütünüyle denetimi altına alabilmesinin yolları açılmak istenmektedir. Avrupa Birliği bir kıtasal oluşum ya da Avrupa Birleşik Devletleri olarak oluşturulmağa çalışılırken, ulus devletlerin direnişleri bu yollardan aşılmağa çalışılmakta, uluslar ve onların devletleri tarihin çöplüğüne doğru süpürülürken, Kü-yerel projeler üzerinden hem bölgesel, hem de küresel yapılanmaların önü açılmağa çalışılmaktadır. Avrupa topluluğu bu doğrultuda yönlendirilirken, tarihin bir sonucu olan uluslar ve onların ulus devletleri tasfiye olmağa mahkûm edilmektedirler.

Kü-yerel projelerin temelinde geçmişten gelen yerellik ilkesi bulunmakta ve geleceğe dönük ulus devlet ötesi oluşumların tezgâhlanmasında bu ilke ana bir kural olarak uygulanmaktadır. Yönetim sistemlerinin demokratikleşmesi görünümünde sürekli olarak yerellik ilkesi öne çıkarılmakta vatandaşların ülke yönetiminde etkisinin artırılması gerekçesi ile de merkezi yönetimin gücü ve üniter yapının bütünlüğünün yıkılmasında yerellik ilkesi haklı gösterilerek dıştan güdümlü dönüşüme devam edilmeğe çalışılmaktadır. Bütün bilgilerin merkezde toplandığı, ülke ile ilgili tüm kararların gene merkezde alındığı ulus devlet yapıları aşılırken, daha geniş kıtasal oluşumlara yol açacak ve bunlar üzerinden de bir büyük dünya konfederasyonunu küresel sermayenin güdümünde oluşumunu gerçekleştirecek açılım ve atılımlar birbiri ardı sıra gerçekleşme aşamasına gelecektir. Hizmette halka daha yakın durma gibi bir görünümden yararlanan Kü-yerelcilik, küresel imparatorluğa yerel yönetimler üzerinden gitmeyi hedeflemekte ve bu doğrultuda en büyük engel olarak öne çıkan başkentleri devre dışı bırakarak tek merkezli bir finans kapital imparatorluğunun hazırlıklarının tamamlanmasını sağlamaktadır. Dışlanan başkentler bir araya gelmedikçe ve küresel büyük şirketler tarafından empoze edilen dıştan güdümlü Kü-yerel planlara karşı bir işbirliği ya da ortak bir çalışma düzenine gitmedikçe, önceden kurgulanmış olan sistem çalışmakta ve ulus devletler düzeninden küresel şirketler egemenliği dönemine geçiş doğrultusunda hızlı bir dönüşüm yaşanmaktadır. Devletlerin merkezi yönetiminin kesin otoritesini silmeğe çalışan tekelci şirketler açısından yerelleşme alternatif olarak devreye girmekte ve bu doğrultuda Kü-yerel projeler şirketlerin desteği ile uygulamaya getirilmektedir. Halka en yakın yönetimleri hizmetin halkla bütünleştirilmesi biçiminde gündeme getiren Kü-yerel politikalar, halk kitleleri için aldatıcı olmakta, sivil toplum kuruluşları ya da yerel yönetimler üzerinden tekelci şirketlerin kucağına sürüklenen halk kitleleri, zaman içinde vatandaşlık bağı ile bağlı oldukları kendi devletlerine düşman bir hale düşürülerek, üniter devlet yapılarını bölücü bir konuma iteklenmektedirler. Küresel sermayenin güdümündeki medya organları aracılığı ile beyinleri yıkanan halk kitleleri böylesine oyunlara alet edilirken, ulusların egemenliği ya da halkların kendi kaderlerini belirlemesi ilkesi doğrultusunda kurulmuş olan ulus devlet yapıları hızla bir çöküşe mahkûm edilmektedirler.

Hizmetler yerelleştirilirken, hizmete en yakın yönetim olarak lanse edilen yerel yönetimler aynı zamanda halka da en yakın yönetim biçimi olarak tanıtılmakta, halkların yerinden yönetiminde yerel yönetimlere kilit bir misyon yaratılmaktadır. Bu doğrultuda, yerel yönetimlerin özerkliği talep edilmekte ve hiçbir biçimde merkezi yönetimin müdahalesi ya da ulusal egemenlik düzeninin gerektirdiği bir biçimde ulusal inisiyatifin yerel yönetimlerde etkili olmaması için özerklik başlıca kaçış yolu olarak görülmektedir. Alt kimlikçi yapılanmalar, ülkenin belirli bölgelerinde farklı etnik ya da dinsel yapılanmalara gitmek isteyen bölücü akımlar ulusal egemenliğin dışına çıkmak ve merkezi yönetimin baskısından sıyrılabilmek üzere özerkliği bir kurtuluş yolu olarak görmektedirler. Özerklik yerel yönetimlere bir hak ve hukuk statüsü olarak tanınınca, ülkenin bölünmesine ve merkezi devletin çöküşüne giden yol açılmakta ve bu doğrultuda Kü-yerel açılımlar yeni küçük eyalet devletçiklerinin oluşumunu sağlayarak, büyük ulus devletlerin küçültülmesine yardımcı olmaktadır. Ayrı bir tüzel kişilik çatısı altında örgütlenen yerel yönetimler, Kü-yerel açılımlar doğrultusunda kendi kendine açılım yapabilir bir noktaya getirilebilmekte ve ayrıca dışarıdan sağlanacak maddi destekler ile küresel yenidünya düzeni oluşumu çizgisinde yönlendirilebilmektedirler. Özerklik statüsü bu açıdan bir güvence sağlamakta ve böylece yerel yönetimler merkezi yönetimin ya da ulus devletin kontrol alanı dışına çıkarak geleceğin eyalet devletlerinin oluşum süreçleri hızlandırılmaktadır. Her yerel adım böylece aynı zamanda ulus devletin dışına çıkılarak küreselleşmeye yönelen bir oluşumun öncüsü de olabilmektedir. Ulus devlet içinde yerelleşmek ya da merkezden kopuk bir yapılanmaya gitmek aynı zamanda tamamen tersi bir çizgide dışa açılarak aynı zamanda küreselleşmek anlamına da gelebilmektedir. Merkezi yönetimin sakıncaları, bürokratik yapısı ile otoriter baskıları sürekli olarak gündemde tutularak ulus devletler kötülenmekte, yerelleşme ise bu gibi tuzaklardan kaçış olarak gösterilirken yeni bir özgürleşme olarak kamuoyuna benimsetilmeğe çalışılmaktadır. Yerelleşme halk topluluklarını merkezden uzaklaştırırken sanki özgürleştiriyormuş gibi bir durum ortaya çıkarmakta ama başkentlerden kopan bölgelerin küresel sermaye ve ona bağlı tekelci şirketlerin saldırısı ve sömürüsü altına girmesine yol açarak yeni bir emperyalizmin ve buna bağlı olarak gündeme gelen köleleştirmenin öne çıkmasına neden olmaktadır.

Kü-yerel uygulamalardan birisi olarak gündemde gelen kentlerin dışa açılması, başkentlerin güdümü dışına çıkarak uluslararası kuruluşlar ile bağlantı içine girmesi son yıllarda fazlasıyla görülmektedir. Özellikle Uluslararası Para Fonu ya da Dünya Bankası gibi çok büyük evrensel kuruluşlar, devletlere ya da hükümetlere kredi açmayı bir yana bırakarak kentlere ve belediyelere kredi vermeğe başlamışlardır. Bu gibi uygulamaların sonucunda birçok geri kalmış bölge kenti ve onların belediyeleri başkentleri by-pas ederek dışa açılmışlar, büyük ekonomik kuruluşlardan ya da uluslararası bankacılık sisteminden yüklü krediler alarak kendi yöresel sorunlarını çözmeğe çalışmışlar ama sonunda gene kendi devletlerine ve de başkentlerinin yönetimine muhtaç bir duruma düşmüşlerdir. Yöresel sorunlarının çözüm projelerine finans kaynağı sağlamak üzere yurtdışından borç para sağlayan bazı kentler, aldıkları borçları geri ödeyememişler ve zaman içerisinde kapitalist ekonomik sistemin faiz bataklığına sürüklenerek iflas bayrağını çekmek zorunda kalmışlardır. Krediler yolu ile ulus devletleri çökerten küresel kapitalist sistem benzeri uygulamaları, borç tuzağına düşürdüğü kentler ya da yerel yönetimler içinde uygulamaya devam edince birçok yerel yönetim iflas ederek gene kendi ülkelerinin devletinin himayesine sığınmak zorunda kalmışlardır. Kü-yerel projeler yerel yönetimleri merkezden uzaklaştırırken, yeni ufuklara açılan yerel yönetimler borç bataklarında sürüklenirken okyanuslarda boğulurken gene kendi devletlerine avuç açma noktasına gelmişlerdir. Kapitalist tuzaklar merkezi yönetimler ile beraber yerel yönetimleri de iflas noktasına itekleyince, Kü-yerel projeler iflas etmiştir. İnsanlığın doğasına aykırı olan kapitalist emperyalizmin sömürgeciliği, küreselleşme ya da yerelleşme oyunları ile insanlığı yeniden köleliğe mahkûm etme aşamasına getirmiştir. Etnik toplumlara devlet kurdurma projeleri, Kü-yerel politikalar ile dıştan desteklenmesine rağmen, yerel yönetimlerin güçsüz kalması ve bu yüzden kapitalist sistem içinde batma noktasına gelmesiyle etkinliğini yitirerek devre dışı kalma noktasına gelmiştir.

Küresel şirketlerin ulus devletleri tarih sahnesinden silme girişimleri aşamasında gündeme getirilmiş olan Kü-yerelleşme, İMF ve Dünya Bankası’ndan borç alarak başkentlere savaş açan yerel yönetimlerin iflas etmesi üzerine artık durma noktasına gelmiştir. Merkezi devletin sahip olduğu güçlü yapılanmadan yoksun kalan yerel yönetimler dış dünyaya açılınca cılız kalmışlar ve geleceğin kent devletlerini tekelci şirketlerin desteği ile uluslara karşı oluşturma yolunda kendilerinden beklenen adımları atamamışlardır. Geçmişten gelen yerelleşme olgusu, küreselleşme aşamasında Kü-yerel projelere dönüştürülmek istenmiş ama büyük sermayenin çıkmazları ve sorunları yüzünden bu açılım bitme noktasına gelmiştir.  Büyük parasal destekler ile kentleri başkentlere karşı kışkırtma ya da geleceğin kent devletlerini oluşturma noktasında eyalet devletlerine dönüştürme girişimlerinin çoğunlukla başarısız kaldığı görülmektedir. Çeyrek yüzyıllık küreselleşme döneminde birbiri ardı sıra görülen yerel yönetim iflasları, yerel yönetimlerden yerel devletlere geçme senaryolarının gerçekçi olmadığını ve birer ütopyadan öte gitmediğini açıkça göstermiştir. Birçok etnik kavgaya ve de cemaat çekişmesine yol açan yerelleşme süreçlerinde, toplumların iç savaşa gitmesine neden olunmuş ve küçük yerel yapılar arasındaki çekişmeler büyük toplum yapılarında karışıklığa ve bazen da iç savaşlara yol açmıştır. Güçlü bir merkezin ortadan kaldırılması, toplumsal alanda kaosa giden süreçlerin de başlangıcı olduğu için, artık Kü-yerel projelerden ya da uygulamalardan söz edebilmek giderek zorlaşmıştır. Küresel sermayenin taşeronu konumundaki neo-liberal kadrolar ya da kuruluşların, fanatik ulus, devlet ya da başkent düşmanlığının ötesinde, hiçbir işe yaramayan Kü-yerelleşme artık insanlığın gündeminden düşme aşamasına gelmiştir. Bir devlet çatısı altında halkı ile bütünleşmeyen, bölücü ve parçalayıcı Kü-yerel girişimlerin kamu zararına yol açtığı kesinleşince, küresel emperyalizmin dayatması olan Kü-yerelleşme süreci durma noktasına gelmiştir. Aradan geçen çeyrek asırlık zaman dilimi, Kü-yerelleşmenin gerçek dışı olduğunu, dünyanın bugünkü koşullarına uymadığını kanıtlayınca, bütün dış çabalara ve uzaktan kumandalı manipülasyonlara rağmen, Kü-yerelci bir yapılanma başarılamamıştır.

Batı kapitalizminin dünya imparatorluğu için zorlanan Kü-yerelleşme diğer küresel politikalar gibi bitme noktasına geldiğinde, insanlık artık yerelleşmeyi yeniden düşünmek ve bugünün dünyasının koşullarına uygun bir biçimde gerçekçi bir tarzda düzenlemek durumundadır. Birçok ülkede yerelleşme dışarıda küresel emperyalizme uygun bir yapılanma sağlayamamıştır ama insanlığın geleceği açısından cumhuriyet devletlerinin kendi toplumlarını daha gelişmiş bir çizgide yönetebilmeleri açısından gene de demokratik bir alternatif olarak geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle, yerelleşme olgusu artık küresel şirketlerin ve emperyalizmin güdümünden kurtarılarak, merkezi ulus devletlerin yönlendirmesi doğrultusunda yeniden ele alınmalıdır. Böylesine yeni bir yaklaşım yeni bir kavramlaştırma yaklaşımı çerçevesinde ME-YEREL ya da MERKEZİ YERELLEŞME olarak adlandırılabilir. Geçmişten gelen bir alışkanlıkla, yerelleşme hep merkezin yokluğu anlamında adem-i merkeziyet kavramı ile açıklanmağa çalışılmış ve sürekli olarak merkeze ya da merkeziyetçiliğe karşı gibi gösterilmiştir. Bugünkü ulus devlet ya da üniter devlet modelleri incelendiği zaman, hem merkezi yönetimlerin, hem de yerel yönetimlerin aynı anayasa ile yönetilen ortak bir devletin çatısı altında yer alabildikleri görülmektedir. Merkezi ve yerel yapılar ortak bir çatı altında buluşabildiğine göre, o zaman bu iki kavramı birbirine karşıt bir doğrultuda değil ama yan yana ve birbirini tamamlayıcı bir doğrultuda ele almak mümkün olabilmektedir. Bu çerçevede, bir devletin merkezi yapısının yanı sıra yerel yönetimler de yer alabilmeli ve merkezin kontrolü altında yerelleşme güçlendirilerek, artan nüfusun ve kamu gereksinmelerinin karşılanmasında merkez ve yerel yönetimler işbirliği sayesinde daha üst düzeylerde geliştirilebilmelidir. Yerel yönetimler başkentlere karşı ya da merkezi devlete düşmanlık içinde bir gelişmeye yönelmemeli, ulus devletlerin merkezi ile anlaşarak MERKEZİ YERELLİK, ya da ME-YEREL ilkesi doğrultusunda geleceğe dönük gelişme programlarına yönelebilmelidir. Ancak böylece her yerel yönetim kendi ülkesinin koşullarına uygun düşen bir yeni yapılanma süreci içine girebilecek ve böylece küresel emperyalizmin sömürge batağından ulus devletlerin koruyucu şemsiyesi altında kendisini kurtarabilecektir. İflas tehlikesi olmayan yerel yönetimler, kendi ülkeleri ve de merkezi devletleri ile beraber doğal gelişim süreçlerini tamamlayarak yenidünya düzeninde daha güvenli bir konumda var olabileceklerdir.

Şimdiye kadar merkeziyetçilik ve adem-i merkeziyetçilik ayrı ayrı ele alınmış ve sanki bu iki akım birbirine düşmanmış gibi bir ortam yaratılmıştır. Bugün gelinen aşamada artık geçmişten gelen deneylerin bir bütünsellik içerisinde değerlendirilmesiyle, daha üst düzeyde çağdaş bir kamu yönetiminin gerçekleştirilebilmesi için merkeziyetçilik ile yerelcilik ya da yerelleşme birlikte ele alınmak durumundadır. Bir devlet geleceğe dönük kendisini yenilerken, hem merkezi yapısında, hem de taşrada yer alan yerel yönetimlerde yenileşmeyi bir bütünsellik içinde birbiriyle bağlantılı olarak ele almak durumundadır. Merkezde yeni yapılanmayı sağlayan idari reformlar yapılırken, yerel yönetimler de de benzeri yenilemelere gidilmelidir. Türkiye’de küresel baskılar ile gündeme getirilen kamu yönetimi reformu ile beraber yerel yönetimler reformu girişimlerinin başarısız kalmasının ana nedeni, bunların belirli bir bütünlük içerisinde ele alınmamasıdır. O zaman, sadece yerelcilik yaparak ya da yerelleşmeyi öne çıkararak, bir idari reformun yapılamayacağı artık açıkça ortadadır. Artan nüfus dikkate alınarak yerel yönetimler güçlendirilmeli, yerel yönetimlere kendi bölgelerindeki etkinliklerini artıracak düzeyde yeni yetkiler verilebilmelidir. Ne var ki, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, merkezin tasfiyesi anlamına da gelmemeli, tıpkı yerel yönetimler de olduğu gibi merkez de benzeri doğrultuda daha da güçlendirilmelidir. Böylece, ME-YEREL ilkesi doğrultusunda, Başkent’te yer alan merkezi devlet ile buna bağlı olan yerel yönetimler bir bütünsellik içerisinde güçlendirilerek ülkenin kamu yönetimi ve kamu hizmeti gereksinimleri en üst düzeyde karşılanabilmelidir. MERKEZİ YERELLEŞME, yapılacak idari reformun esası olmalı, böylece var olan ulus devletler dağılmadan, merkezi devletler Kü-yerel politikalar ile çökertilmeden insanlığın beklentilerini karşılayabilecek yepyeni bir kamu örgütlenmesi, ulusal çizgide geliştirilecek idari reformlar ile başarılabilmelidir. Yerel yönetimler ile merkezi yönetim birlikteliğinden daha güçlü kamu yönetimi teknikleri ortaya çıkabilmeli ve giderek artan nüfusun gereksinmeleri doğrultusunda daha gelişmiş yönetim biçimleri ile daha mutlu ve düzenli bir yenidünya düzeni kurulabilmelidir.

KÜ-YEREL POLİTİKALAR İLE KAOS DEĞİL AMA ME-YEREL POLİTİKALAR İLE BİR DÜZEN KURULMALIDIR. KAOS’TAN SONRA YENİ DÜZEN İSTEYENLERE DÜNYA BIRAKILMAMALIDIR. YENİDÜNYA DÜZENİ SAVAŞ İLE DEĞİL BARIŞ VE DAYANIŞMA İLE KURULMALIDIR. KÜ-YEREL POLİTİKALAR İLE ETNİK VE DİNSEL ÇATIŞMALARA İZİN VERİLMEMELİ, ME-YEREL POLİTİKALAR İLE DAYANIŞMA VE BARIŞ İÇİNDE DÖNÜŞÜM SAĞLANMALIDIR. ME-YEREL POLİTİKALAR İLE HER ÜLKEDE İŞBİRLİĞİ VE DAYANIŞMA GERÇEKLEŞTİRİLMELİ VE DÜNYA’YA BARIŞ GETİRİLMELİ, YENİDÜNYA DÜZENİ İÇİN TÜM İNSANLIK ORTAK MÜCADELE ETMELİDİR. ME-YEREL POLİTİKALAR İLE HER TÜRLÜ ÇATIŞMA ÖNLENMELİ VE BARIŞİÇİNDE BİR GELECEK HAZIRLANMALIDIR.