Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

ABD elçilik sayfasında şöyle yazıyor;

1831 de Osmanlı imparatorluğuyla ilişki kurulmuş. Bir 4 Nisan 1917’de ABD, Almanya’ya savaş ilan edince kopmuş. 1927’de Türkiye ile yeniden ilişki tesis edilmiş. Arada şu şuna mektup şey etti vs gibi mevzular var onları ayıkladım bu kadar kaldı.

İlk temas 1800 de olmuş. 1827 de Fransız, İngiliz, Rus gemileri bizim donanmayı imha etmiş. Batılıların alayıyla aramız açılmış doğal olarak. Sonra ABD ile seyr-i sefain anlaşması imzalamışız. ABD ticaret gemilerinin kayırılması kollanması kapitülasyonları içeriyor. İlk ticari golü orada atmışlar. Adamlar Akdeniz’e çökmüş bildiğin.

Anlaşmayla birlikte ABD birçok şehrimizde elçilik açmış. İzmir, Beyrut, İstanbul sırayla elçilik açılan şehirler.

1874’te suçluların iadesi anlaşması imzalanmış. Büyük ihtimal bir tane bile iade etmemişler. Halen de bu tutumları sürer malumunuz.

Misyonerlik meselesi var. 1840 ivmelendiği dönem. Öncesinde başlamış yani. 7 okul, 34 misyoner, 12 yardımcı, 135 öğrenci iken. 1890’da durum 177 misyoner, 791 yardımcı, 813 okul, 16990 öğrenciye çıkmış. 117 kilise, 28667 cemaat üyesi de cabası.

Misyonerlik okulları da ilginç şehirlerde açılmış hani. Antep, Arapgir, Tokat, Kayseri, Maraş, Halep, Sivas, Harput, Urfa, Antakya, İzmit, Musul, Diyarbakır, Mardin, Bitlis, Edirne ve Adana yıl yıl takip eden süreçle birlikte okulların açıldığı şehirler. Bu dönemde birçok Ermeni Protestan olmuş. 1830’da imzalanan anlaşmaya göre Protestan olup ABD vatandaşlığına geçen bir ermeni; ABD için sağlanan ticari imtiyazlardan olduğu gibi de yararlanabiliyormuş. Bayilik denilen şey bu olsa gerek. Bu hal böyle 1. Dünya savaşına kadar al takke ver külah diye gitmiş ama görünen o ki adamlar hep bizim fesi almış almış gitmiş. Dişlerini gırtlağımıza geçirip emcüklemeye başlamışlar. Yandan yandan sömürülmek bu her hal…

Türkiye Cumhuriyeti, ABD ilişkileri Lozan sürecinde başlar. Destekleri lazımdır. Bu nedenle Chester teşvik anlaşması o dönem meclisten geçirilir.

Sonrası 2. Dünya savaşı akabinde daha da renklenir. Safımızı ilan ettiğimizden, Sovyetler bize küser 1945’te sona erecek Türk Sovyet dostluk anlaşmasını güncelleme gereği duyarlar bu nedenle bize nota verirler. İki Gürcü Prof., o dönemde ta Giresun’a kadar tüm sahayı kendi toprakları katmak istediklerini ilan eder.

Sovyetler 1946’da iki kez boğazları müşterek koruma önerisi getirir. İkisi de reddedilir.

1947’de Truman doktrini yayınlanır. ABD uluslararası politikası değişmiştir. Sovyet karşıtlığı yeni politikanın temelidir. Komünizm büyük tehdittir. Tehdit altındaki ülkelere de mali ve askeri yardım yapılacaktır. Türkiye’ye 100 milyon, Yunanistan’a 300 milyon dolar yardım gelmiştir. Yunanistan daha bir tehdit altında olduğundan öyle. Yoksa bir kayırma söz konusu değil. Gönlünüze kara düşürmeyin hemen. 1990 SSCB çökene kadar Truman doktrini Marshall yardımları kapsamında devam etmiştir.

1950 Demokrat parti iktidardır. Aynı sene Kore’ye gideriz. 1952’de de NATO’ya gireriz. 1955’te de CENTO kurucularından oluruz 1954’te de İncirlik’i ABD’ye verir buyur ederiz. 1959’da da Jüpiter füzeleri bu üsse yerleştirilir.

1964’te başkan johnson, Reis-i Cumhur İnönü’ye sert mektup yollar. Kıbrıs’a sakın müdahale etmeyin, önce sorun, der mealen. Sorsan ne diyeceklerse? Aynı yıl Türkiye, SSCB ile ilişkilerini düzelmeye karar verir. 1968’de anti Amerikancı gösteriler başlar. 1971’de ABD istedi diye ekilemeyen afyon, 1974’te serbest bırakılır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı 1975-78 ABD ambargosu izler. 79’da İran devrimi olur. Aynı sene Sovyetler, Afganistan’a girer hal böyle olunca Türkiye lazım olur. İncirlik tadından yinmez. “Krizli bir bölgede en güvenilir müttefik” o zamanki tanımımız bu.

Bu has müttefike el vermek lazım. Malum anarşi dönemi, tüp kuyrukları, yokluk vs vs. 1980 başında savunma işbirliği anlaşması imza ediliyor hızla. 80-87 arası serbest piyasa ekonomisine geçebilelim diye fena destek veriyorlar. IMF kredileri, borç ertelemeleri, al abicim sen -olduğunda ödersin güzellemeleri o döneme denk gelir.

1990 Saddam’ın Kuveyt işgali, 91’de çıkarılması. Sonra Türkiye’de çekiç güç konuşlanması ama sapının hep ırak tarafında kalıp, çekici bizim yememiz… Böyle bir dostluğumuz vardı o dönem yani.

Oğul Bush hızını alamayıp baba mirası Saddam’ı satıp pavyonda yemeye karar verince -ki on yıl İran’la savaştırıp sözde İran’ı bitireceklerdi bu adam eliyle. 2003’e gelindi. İşte o sene Meclis oylamada tezkereyi reddetti. Çorapta ilmik kaçtı yani hocam.

Takip eden senelerde demokrasi işleyişi skalasında sınıfta kaldık. Sivil yardım gemilerine baskın yapıldı. Bi başınız sağolsun denmedi. Suriye’ye kadar gelindi nihayetinde. Son 5 senedir olan biten zaten bilginiz dahilinde. Yine de kısaca; Obama güvenli bölge önerisini ve uçuşa yasak bölge önerisini reddetti. İlk tırlar dolusu yardım o zaman başladı. Terör örgütlerini azdırıp (sözde Salih Müslim’in adamlarına yardım attık derken daeş bölgesine uçaklar dolusu silah yağdırdılar gökten) bölgede daha çok aksın bu esnada biz yolumuzu buluruz kan nehrinde kanoyla dediler. Kayıkçı modunda dolanıp olmuşları topladıkları dönem o dur. Ama proje suud’la israil’indi. Bunlar her zamanki gibi homeless’larını öldürtecek yer arıyordu o kadar. Böylece ABD’liler pek bir milliyetçi, pek bir vatansever oluyordu. 9/11’de de öyle olmadı mı. Bir homeless, bin yeni vatansever demekti.

Kriz bölgesinde en güvenilir müttefik’ten altı oyulan hasma döndük. Ülkemizi çökermeye çalışan, en uç kılcalımıza nüfuz etmiş terör örgütü başını bir eyaletlerinin baş köşesinde ikame ettirmeleri, istihbari açıdan giremedikleri 65 ülkede açtırdıkları okullar sayesinde midir bilinmez. Ama misyonerlik sonuçta misyonerlik ha Hıristiyanlık yaymış ha da fetöcülük. Ben o okullara ingilicce örtmeni vereyim de…

Amaca giden her yol mübahtır. Bu adamlar da tüm dünyaya kendilerinin penceresinden böyle bakarlar. Keser, nalıncınınkinden beterdir.

Ben iki kutuplu dünyanın A kutubuyla olan sağlıklı ilişkimizi kısaca özetledim. Sovyet kısmını da siz çalışın. Bu kadar kazık atmışlar mı, hep Stalin ve tavuğu meselesinde tavuk kostümünü biz mi giymişiz. Malum ABD tarafı, kostümü üzerimizden çıkartmamış hani.

Tüm bunlar geçmiş ve gün itibariyle yaşanırken, ortak üretim uçağımızı alamıyorken -ki iyi ki almıyoruz, Almanya dahi almak istemiyor. Uçak, uçak değil bildiğin muhbir. Ne gördüyse ana server’a aktarıyor. Savunma sanayinde esas olan elbette yerli üretimdir. Bu sürecin nasıl kırıldığı tarih dönümü olarak yukarıda ki satırlarda gizlidir. Bakınız Truman’a sonrada Marshall’a. Velakin henüz imal gücünüz yoksa neredeyse 100 yıllık müttefiklik teranesinin sonlanmasına da bir beyis yoktur. S400 alındı, SU serisine de selam olsun. Olsun arkadaş, dün anlattı gazeteciler F16 uçuş/saat süresi dolan parçalar değişmeli ama parça gelmiyor diyorlar. Ben onların yalancısıyım. Ortalık yangın yeri, kapris yapmaya gerek yok!

*** küçük harf büyük harf, ayraç vs biliyorum da küçük şeyleri büyütmek gibi bir huyum yok…