Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

ANKA Strateji Dergisi’nin yeni sayısının’ “Atatürk temalı’’ olacağı söylendiği gün aynı saatlerde sosyal medyaya bir haber ve görüntüleri düşmüş bulunmaktaydı. Haber ve görüntüler sözüm ona İslamcı geçinen bir gruba (güruha) aitti. Toplantının “Hizb-üt tahrir’’  diye nitelendirilen kimselerce düzenlendiği belirtilmekteydi. Salonun iki yanında büyük boy Atatürk posterleri vardı. Her çıkan konuşmacı bu posterleri ve Atatürk’ü konu edinerek, nefretle, ağızlarından köpükler saçarak, galiz küfürlerle Atatürk’e saldırmaktaydı. Sözüm ona salona asılan posterleri ve Atatürk’ü protesto etmekteydiler.

Burada akla çeşitli sorular gelebilir. Böylesi fikirler taşımakta oldukları bilinen kişilere her iki yanında Atatürk posteri bulunan bir salon nasıl olmuştu da tahsis edilmişti? Böylesi bir toplantıyı düzenleyecek kişiler toplantı başlamadan önce rahatsız oldukları posterleri indiremez miydiler? Sanki her şey bu sövme, sayma eylemine uygun bir planın parçası gibi görünmüyor mu? Dehşet, hayret ve nefretle izlediğim bu görüntülerin sosyal medyaya düşürülmesinin de ayrıca oynanan oyunun bir parçası olduğunu düşünüyorum. Esas sorulması gereken sorular burada başlıyor. Poster bahanesiyle Atatürk’e en galiz sözlerle saldırarak protestolarını gerçekleştirenler ve bu Ülkede onlarla aynı çizgide düşünen, düşünebilen bu densiz gafiller; o sövdükleri, nefret kustukları Atatürk olmasaydı, bugün böyle bir toplantı yapabilecekleri, yaşayıp, nefes alabilecekleri bir ortamın sahibi olabilirler miydi? Mustafa Kemal ve bu Ülkenin KURTULUŞ VE KURULUŞ mücadelesini yürüttüğü arkadaşları olmasa idi, lafı gelince “minarelerinden beş vakit ezan sesi yükseliyor” diye övündüğünüz bir Vatan toprağında yaşamıyor olabilirdiniz. 1040 Dandanakan’dan,1071 Malazgirt’ten beri Türk ve Müslüman toprağı olarak mühür vurduğumuz bu Vatan coğrafyasındaki varlığımız, İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da sergilenen muhteşem Vatan müdafaası olmasaydı devam edebilir miydi ve bugün kim bilir ne hallerde olurduk? Siz ve sizin gibi düşünenler o günlerde de (dedeleriniz denilebilir)  ırz ve namusu için cephelere koşan Kuvvacılara karşı işgalcilerin yanında yer almaktan çekinmemişlerdi… 1040’lar, 1071’ler nasıl bu coğrafyadaki varlığımızın sebebi olduysa; Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet çizgisinde yürüyen devamlılığımızın sebebi de, muhteşem “MİLLİ MÜCADELE”miz;  KURTULUŞ VE KURULUŞ uğrunda ve yolunda sergilenen muhteşem irade ve bu iradenin varlık sebebi olan Kuvvacı kahramanlardır.

Şayak kalpaklı adam “Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacak” iradeyi sergilediği için bu coğrafya yeniden Vatan oldu… Peki, bu kahramanlık durup dururken mi ortaya çıkmıştır? Fizan, Tobruk, Derne, Yemen çölleri, Kanal, Filistin, Galiçya, Kafkasya, Balkanlar, orta doğu, yakın doğu… Yüzbinlerce kilometrelik, 600 yıl vatan bellenmiş topraklarda yürütülen canhıraş kavga, nihayet Türk’ü getirmiş, neredeyse İç Anadolu’ya sıkıştırmış iken Ankara’dan yükselen bir güneş, bütün dünyaya “TÜRK VAR, BURADA VE VAR OLMAYA DEVAM EDECEK” diye haykırmasaydı, acep tarih nasıl yazılırdı? Haykıran sesin sahibi Mustafa Kemal ve O’na inanan arkadaşlarıydı

Tarihte kahramanlar vardır; kahramanların kahramanlıkları yazılır. Âmâ tarih bir o kadar da hainler ve hainliklerle doludur. Türk tarihi de kahramanları ve kahramanlıkları olduğu kadar, maalesef hainleri ve hainlikleri de bol olan bir geçmişe sahiptir. Bu konuda her ikisini de rahmet ve minnetle andığım, her ikisiyle de dostluk edebilmiş olmaktan şeref duyduğum iki rahmetliden ve birleştikleri, paylaştıkları düşüncelerinden bahsetmek istiyorum. Birisi Rahmetli Turgut Özakman, diğeri 21. Dönem Meclis’inde beraber çalışarak çok şey öğrendiğim Rahmetli Kamran İnan’dır. Her ikisinden de, konuşmalarında bizzat işittiğim ya da yazdıklarından okuduğum aynı istikametteki bir düşünceyi hiç unutamıyorum. Rahmetli Özakman da, Rahmetli İnan da aynı konuda hemen hemen aynı sözlerle bir düşünceyi paylaşıyorlardı. Demekteydiler ki; “Türk Milleti kahramanları olduğu kadar, hainleri de bol olan bir Millettir. Çok kahraman çıkmıştır ama çokça da hain…” Bu düşünce bu iki vatansever insanın samimi kanaatleriydi… Gerçekten de, Milletimizin Asya bozkırlarından Avrupa ortalarına uzanan tarih-coğrafya-kültür ve medeniyet çizgisinde büyük kahramanlar, büyük kahramanlıklar olduğu gibi; bolca hainlikler ve hainler olduğu da tartışmasızdır.

Mustafa Kemal ve arkadaşları, millî mücadele yoluna düşer, vatan müdafaasına koşar, Kuvvacılığa soyunurken; yurdun birçok yerinde işgal kuvvetleriyle işbirliği yapan; karılarını, kızlarını işgal kuvveti subaylarının balolarına götürmekle övünen; Kuvvacı vatanseverlere karşı emperyalist güçlerle birlikte işbirlikçilik oynayan binlerce kişi çıkmıştır. Kimi memur, kimi esnaf / tüccar, kimi asker, kimi de (ne ilginç) din adamı olan birçok kişinin hainlik safında hain sıfatıyla yer aldığı çok açıktır. Din ve din adamlığı adına sergilenen hainliğin hangi izahı olabilir? 20-25 senedir ülkemize çöreklenip 15 Temmuz ihaneti ile ortaya dökülen gerçekleri görünce aslında bu işe şaşmamak gerekir diye düşünebiliyoruz. Mete Han’ın kurduğu Türk Ordusu’nun ne hale getirildiğini, hangi alçak komplolara çekildiğini yaşayarak, dehşetle gördük. İşte, aynı tür hainlikler benzer kafalarca milli mücadele yıllarında da sergilenmiştir. Kafa, aynı kafa yapısıdır.

Bir yanda Kuvvacılığa sahip çıkarak Mustafa Kemal ve arkadaşlarının mücadelesini kutsayan din adamları (Rıfat Börekçi, Sadullah Seyhan, Hatip Hacı Ahmet Efendi, Beynamlı Mustafa Efendi ve Ankara Fetvasına imza veren Hoca efendiler), kahramanların ve kahramanların yanında yer alan vatanseverler; diğer yanda da Kuvvacılara hain diyerek idamlarına hükmedecek kafa yapısındaki (Mustafa Sabri Efendi, Dürrizade Abdullah vb.) vatan sevmezler.

Zillete, işgale, alçaklığa, uşaklığa razı gelmenin adı Müslümanlık olabilir mi? Soru tektir ve basittir; KAHRAMANLAR OLMASAYDI, BUNLARIN KAHRAMANLIĞI OLMASAYDI; ADI TÜRKİYE OLAN VATAN COĞRAFYASINDA TÜRK’ÜN YENİDEN VAROLUŞUNUN DESTANINI YAZMAMIŞ OLSALARDI, ACABA ÖTEKİLER (DÜNÜN VE BUGÜNÜN HAİNLERİ) ALINLARINI SECDEYE KOYACAK VATAN TOPRAĞI BULABİLİRLER MİYDİ?

Mustafa Kemal bu anlamda inanan her samimi Müslümanın şükür ve minnetle anması gereken bir kahramandır…  İslam’a inanmak adına Mustafa Kemal’e söven, saldıran din tüccarı kafalar ise, olsa olsa hainlerdir… Dün Mustafa Kemal ve arkadaşları zillete, alçaklığa, ırza namusa saldırıya, işgale, emperyalizme karşı direnirlerken haklarında -din adına- idam fermanı çıkartanlarla; günümüzde Mete Han’ın kurduğu ordumuzu 15 Temmuz rezilliğine sürükleyenler aynı sakat kafa yapısının ürünleridir. Bunların düşmanlıklarının hedefine Atatürk’ü oturtmaları aysbergin su üstünde görünen kısmıdır. Esas düşmanlıkları Türk’edir, Türklüğedir. Bugünküler o günkülerin torunlarıdır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yürüttüğü mücadele EBEDİ TÜRKLÜK davasının o anki tezahürüdür… Bu mücadelenin mukaddesliğine inanan din uluları  (Rıfat Börekçi ve arkadaşları) bu sebeple ANKARA FETVASI ile KUVVACI hareketi kutsamışlardır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarına KUT vermişlerdir. Çok da iyi yapmışlardır… Her Müslüman Türk evladı, EBEDİ TÜRKLÜK davasının kahramanları olarak Atatürk ve Kuvvacı arkadaşları hakkında ANKARA FETVASI’na imza atan ve milli KURTULUŞ VE KURULUŞ için yüreklerini koyan din adamları gibi düşünmelidir… Aksi hal sadece Atatürk’e değil Türklüğe de düşmanlıktır…