…
DEPREM YASALARI
“Geçmiş yıllar, yüzyıllardaki depremlere bakacak olursak, Tanrı evde yaşayanlardan nefret ediyor.”
-Hıristiyan Baptist Kilisesi Web Forumu
Dinler hep kıyamet senaryoları üzerine kurgulanmıştır. Zaten vadettikleri şeyler de yaşadığın değil öbür dünya içindir. İncil ve Kuran’da yeni kıyametin işaretleri ortak bir şekilde ifade edilmektedir; büyük bir deprem. Doğa olaylarını Tanrı olgusu gibi doğaüstü güçlerle açıklamayı bir kenara bıraktığımızda, gerçek bilim doğdu. Tanrı’nın dünyanın işleyişine doğrudan müdahalede bulunduğu ve insanın tüm varlıklardan üstün olduğu görüşü gittikçe zayıfladı. Voltaire’nin dediği gibi Tanrı’nın işinin başında olmadığı anlaşıldı. Bilim ile birlikte insanlığın kendi çevresini oluşturma kapasitesi öne çıktı. Bilim, doğadaki zenginliklerin tanınmasını ve kullanılmasını mümkün kıldı. Artık insanlar doğaya körü körüne boyun eğmeyecekti. Bu yaklaşım, yeni çözümler bulma kararlılığına yol açtı böylece Tarım, Ulaşım ve Sanayi Devrimlerinin temeli atıldı. Bunun yansımaları bilim sayesinde denizlerde boylam ölçümünden, demiryolu ve buharlı makineler bulunmasına, elektrikten arabaya kadar pek çok yeniliğin ortaya çıkmasında görüldü. Ve öğrendik ki deprem gibi doğal felaketlerin nedeni “kader” değil, “doğa yasaları”dır. Felaketlerin nedeni Tanrı değil, bizim ihmalimizdir.
Dünyamız ateşin içinde doğdu. Dört milyar önce dünyaya bakan bir kişi burada bir gün ormanların, kuşların ve insanların yaşayacağını asla tahmin edemezdi. Hâlbuki Venüs bize göre daha uygun bir gezegendi. Kozmik bir karantinada olgunlaşıyoruz. Bir gün bütün bunlar doğa kanunlarının emrettiği doğum, yıkım ve yeniden doğuş döngülerine teslim olacak. Evren güzel şeyler evrimleştirir, sonra onları parçalara ayırıp, parçalardan yeni şeyler yapar. Dünyada son 540 milyon yılda beş büyük yok olma (en son 65 yıl milyon önce) yaşandı yani tüm canlılar doğal bir felaket sonrası öldü. Birinci dünya; göktaşı, ikincisi; buzul çağı, üçüncüsü; sel ile yok oldu. Küresel ısınma sonucu aşağıda hapsolan ısının neden olduğu aşırı sıcaklar zamanla her yeri kavurmaya başlayacaktır. Geriye kavrulmuş ve paslı bir dünya kalacaktır. Güneş %40 daha parlak hale gelecek, dünyada geride kalan her şey yanarak kül olacaktır. Bu yüzden gittikçe daha sıcak bir dünyada yaşam mücadelesi veriyoruz. Bugüne kadar dünya tarihinde bilinen en büyük deprem 22 Mayıs 1960 tarihinde Şili’de 9,5 şiddetinde oldu. Amerikalı bilim adamlarına göre olabilecek en büyük deprem 10’dan daha büyük şiddet ile Kaliforniya’da gerçekleşecek.
2028’de İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor. Uzun bir süredir bu ülkeyi yönetenler sanki depremler çok ender olur ve ne zaman olacağı da belli değildir anlayışı ile davrandılar. Bu yüzden, potansiyel depremler için esaslı yatırımlar yapmaktan uzak durdular. Kahramanmaraş depreminden sonra da gene aynısı olacak, bir süre sonra her şey unutulacak, herkes kendi işine dönecek. TV’ler bir süre daha deprem dedelere, mühendis ve mimarlara söz verecek. Konuşulanlara bakılırsa, bir kısım “ben demiştim” ya da komplo teorisi peşinde ama büyük bir kesim daha sağlıklı görüşler öne sürüyor. Ama deprembilimcilerin söylediklerinin özeti şu; depremlerin yer, zaman ve şiddeti önceden kestirilemez ama öngörülerde bulunulabilir. İkinci grupta olan mühendis ve mimarlar ise hatalı imar çalışmalarını gündeme getiriyorlar. Tabii ki doğal felaketlerin planlama, sevk ve idare, barınma, gıda, sağlık, haberleşme, ulaştırma gibi çok daha önemli boyutları da gündeme geliyor. Bu makalede, doğal felaketlere ve depremlere daha farklı bir açıdan bakacağız, dünyadaki doğal felaketlerin bir muhasebesini yaptıktan sonra Kahramanmaraş depremi ile ilgili söyleyeceklerimiz de olacak.
Doğal Felaketler
Doğal felaket büyük oranda veya tamamen insanların kontrolü dışında gerçekleşen, mal ve can kaybına neden olabilen, büyük ölçekli bir tehlike ve olaydır. Dünya genelindeki 31 çeşit doğal felaketin 28 tanesini meteorolojik afetler oluşturur. Doğal afetlerin çeşitleri ve önem sıraları ülkeden ülkeye de değişmektedir. Türkiye’de en sık görülen meteorolojik karakterli doğal afetler dolu, sel, taşkın, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli rüzgâr, yıldırım, çığ, kar ve fırtınalardır. Deprem, heyelan, volkan patlaması gibi afetler ise tektonik kapsamdaki doğal felaketler içinde yer alır.
Dünya genelinde çoğu büyük depremler iki tektonik tabakanın yerkabuğunun istikrasız kavşakları boyunca meydana gelir, iki tabakadan birinin diğerinin altına kayması ile deprem oluşur. Buna aşağı çekme bölgeleri denir ve tabaka hareketleri dünyanın en büyük depremlerine neden olur. Bu hatlar genellikle Alaska, Japonya, Şili ve Endonezya’da aktiftir. Çoğu aşağı çekme bölgesinde bir tektonik tabaka yanındakinin altına kaydıktan sonra bu dalma ve çıkma çapraz olarak yer kabuğu içine doğru devam eder. Bir plaka bölgesinde devam eden depremler, bu aşağı doğru çapraz batma-çıkma hareketlerinin sonucudur.
Bir bölgeye bağlı olmayan iç depremler ise yoğun, ağır kayaların oluşturduğu plaka hareketidir. Yerin altındaki plaka, aniden bir istikamete doğru kaymaya çalışmaktadır. Bir tabaka aşağı doğru büküldüğünde, plakadaki kayalar kırılır ve gerilimle çok şiddetli bir parçalanma yaşanır. Bükülme depremlerinde, tektonik tabaka büküldükten sonra, sismik dalgalar kırılma noktasından dışarı doğru yayılır ve yeryüzünün şiddetle sarsılmasına neden olur. Merkezine yaklaştıkça, sarsıntı daha kuvvetli olur. Yeryüzüne ve büyük bir yerleşim merkezine yakın olması etkisini artırır.
Dünyada yaklaşık 8 milyar insan yaşamakta ve bunun sadece yaklaşık 1 milyarlık kısmı deprem bölgesinde yaşamaktadır.
Yapılacak çalışmalar ile yerin altında istikrarsız olan tabakaların ve potansiyel bükülme bölgelerinin tespit edilmesi gerekir. Ancak, tektonik tabakanın bükülme yerinin öğrenilmesi işin yarısıdır.
Yerin altında nasıl yırtıldığının, yırtık yapısının belirlenmesi gerekir. Bu yapı, 8 milyon yıl önce, tektonik tabakaların çarpışması sonrası ilk kayalar oluşurken ortaya çıkmış aşağı çekme bölgesidir. Plakalar, yer altı dağları ve kanyonlarının şeritsi dokularından meydana geliyor ve bükülme depremlerini meydana getiriyor. Büyük, yıkıcı bükülme depremleri genellikle tabaka aşağı çekme bölgesinin yapısı, aşağı bükülen istikametle karşılaştığında oluşur. Yani iki tabakanın akışı tabakanın kırılma istikametine dik ise kuvvetli bir deprem olmaz. Bilmediğimiz, bu bükülme depremlerinin ne kadar sık olduğudur. Sismologlar genellikle bir sonraki depremin nerede, ne zaman ve ne kadar büyük olacağını bilemiyorlar.
Depremler ve Komplo Teorileri
Uzun zamandır bazı kişilerin sürekli küresel gizli güçler, Evanjelizm, HAARP vs. gibi konularda sürekli teoriler ürettiğini ve özellikle TV’lerde gece uykusu kaçmış insanlara bu hikayeleri anlattıklarını izliyorum. İnsanlar ne yazık ki genellikle korku ve şüphe içinde olduğundan bu hikâyeleri dinleme ihtiyacındalar. Şimdi de deprem dolayısı ile HAARP, ‘ABD uçak gemisi neden geliyor?’, ‘ülkemiz işgal ediliyor’ gibi yorumlar ile gene gündem oluşturuyorlar.
Hava şartlarını silah haline getirmek ile ilgili ilk ciddi proje 1990’larda ifşa edilen Alaska’da konuşlu HAARP (Yüksek Frekanslı Aktif Kutup Işığı Araştırma Programı) projesi oldu. Bu aslında Stratejik Savunma İnisiyatifi’nin (Yıldız Savaşları) bir parçası idi ve 2014 yılında projeye son verildi. Projenin amacı dış atmosferden etki ederek, dünya üzerindeki tarımsal ve ekolojik sisteme etki edebilmekti. Böylece tayfunlar, depremler, seller ve kuraklıklar tetiklenebilirdi. Ama yürümedi.
Daha askeri düzeyde hava değişikliklerinin savaşların kazanılmasında etkisi üzerine çalışılıyordu. Ama bunların hiçbirisinin uygulandığına dair henüz bir kanıt yok. Amerikan Hava Kuvvetleri’nin geleceğin savaşlarında hava şartları ile ilgili bir dokümanı yayınlandı; “Havaya Sahip Ol”. Bu çalışmada 2025’e kadar “düşmanı yenmek için seller, fırtınalar, kuraklıklar ve depremlerden istifade etmek”ten bahsediliyor. Hava değişikliği teknikleri şu şekilde kategorize ediliyor; yağışı artırmak/önlemek, fırtına genişletmek/yönlendirmek, kuraklık artırmak, uzaydaki havayı etkilemek, sis ve bulut üretimi.
2013 yılındaki MSN haber kanalı CIA’nın Ulusal Bilimler Akademisi ile jeomühendislik ve iklim manipülasyonu üzerine bir projeye sağladığını öne sürdü. Bu amaçla, dünyanın çeşitli bölgelerinde jeomühendislik teknikleri geliştirilecekti. Özetle ABD Savunma Bakanlığı ve CIA’nın hava şartlarını silah haline getirmek için planları olduğundan Depremler hakkında komplo teorileri de yok değil. Örneğin Rosali BERTELL tarafından 2010 yılında Haiti’de meydana gelen depremin suni olduğu iddia edildi. Bertell’e göre, Haiti üzerinde ısınan iyonosfere elektromanyetik dalgalar göndererek depremi tetiklediler.
Haiti depremi gerçekten sürpriz olmuştu yani beklenmiyordu ama bilim insanları tersini düşünüyor hatta yıllardır alarm verdiğini iddia ediyorlar. Jeologlar, Jamaika’dan Haiti ve Dominik’e uzanan Enriquillo fay hattında sismik baskıyı daha önce tespit ettiklerini söylüyorlar. Bu fay hattı, Kuzey Amerika ve Karayipler tektonik tabaklarının arasındaki sınırda bulunuyor. 7,2 büyüklüğündeki bu depremin Kaliforniya depremini tetikleyebileceği de iddia ediliyor.
2020 yılı ABD için doğal felaketler hem yıkıcılık ve hem de maddi zarar bakımından rekor oluşturdu. ABD’nin başı en çok Atlantik’te gelen ve ürünleri yok eden, binaları yıkan fırtınalar ile belada. Bunun nedeni, en çok küresel olarak 2020 yılının sıcaklıkta rekor kırması olarak görülüyor. 2020 yılında ABD’de 22 iklim ve doğa felaketi yaşandı ve her biri 1 milyar dolardan fazla zarar verdi. Toplam masrafın ise 95 milyar dolara ulaştığı açıklandı. Doğal felaketlerden zarar görenlerin çoğu düşük gelirliler ve evlerini, okullarını, işlerini kaybettiler.
Halen 41 milyon Amerikalının sel felaketi riski taşıyan, milyonlarcasının ise orman yangını riski ile karşı karşıya olduğu değerlendiriliyor. Bulunan çare ise sadece yeni kurallara göre ev yapmak değil, toprak kullanımı ve bölgesel yerleşim kurallarını değiştirerek insanları daha az riskli bölgelere taşımak. Bunun için sadece finansal kaynak bulmak değil, yerel otoritelere gerekli kararları alacak yetki de vermek gerekiyor.
Özet olarak, halk deyimi ile “kelin ilacı olsa başına sürerdi”. ABD, dünyada doğal felaketlerden en çok zarar gören ülke ve bu konuda bırakın dünyada deprem yaratmayı, kendi ülkesinde bile gerçekten aciz. Bu yüzden, Obama ve Trump döneminde bütçe daha çok ülke alt yapısının geliştirilmesine odaklandı ve buna “ülke içinde ülke inşası” adı verildi.
Kahramanmaraş Depreminin Erken Dersleri
Türkiye, yer kabuğunun üç parçasının birbirine çarptığı bir kavşakta yer alan sismik olarak aktif, sıcak bir bölgede bulunuyor. Uzmanlara göre; merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan ve toplamda 10 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler, Avrasya ve Afrika tabakaları arasındaki gerilimden meydana geldi. 1990 yılından beri Türkiye’de 58 büyük deprem meydana geldi, bunların 4’ü 7 şiddetinin üzerinde idi. İran da Türkiye gibi son 30 yıldır en çok deprem yaşayan diğer bir bölge ülkesi. On ilimizde yaşadığımız deprem sonucu çok sayıda insanımızı kaybettik, on binlerce yaralımız, çok daha fazla sayıda akıbetlerini bilmediğimiz insanımız var.
Depremin ilk saatlerinden itibaren, medya üzerinden gelişmeleri izledik. Tabii ki çok cefakârca ve yoğun çalışmalar yapıldı ve yapılmaya devam edecek. Yapılan çalışmaları, haberleri ve yorumları izlerken bir yandan notlar aldık, bazı konuları ise tanıdığımız uzman arkadaşlarımıza şahsen sorduk. Söz havada uçar gider ama yazı kalır. Bizim işimiz tarihe not düşmek, bugünlerde yaşananlardan alınan ilk dersleri biraz erken de olsa yazmak. Sanırım bu tür çalışmalar, resmi raporlardan daha gerçekçi ve faydalı. Tespit ettiğimiz sorunları ana ve tali başlıklar diye ikiye ayıralım.
Ana konular:
(1) Sevk ve idare, planlama sorunları;
En öncelikli temel sorun komuta ve koordinasyon konusu oldu. Başlangıçta bazı kararlar yanlış verildi. Depremin boyutları doğru kavranamadı ve doğru planlanma yapılamadı. Deprem faaliyetleri iyi sevk ve idare edilemedi. Depreme bir bütün olarak gecikmiş ve iyi koordine edilmemiş bir karşılık verildi. Kurumlar koordineli çalışamadı. İlk aşamada devletin yardım ekipleri ihtiyaca göre bölgelere paylaştırılmış olmalıydı. Bürokrasi nedeni ile yabancı kurtarma ekiplerini sahaya gelmesi gecikti. İlk üç gün üç, deprem kentine hemen hiçbir yardım gitmedi. İlk 24 saati iyi değerlendirmedik. Günlerdir gidilemeyen enkazlar oldu, köylere, kırsallara gidilmesi çok gecikti. İnsanlar kendileri çare bulmak zorunda kaldılar.
Bir deprem halinde kriz yönetim şu şekilde olmalıydı; önce hızlı bir hasar resmi ortaya konmalı, deprem bölgeleri süratle sorumluluk sahalarına bölünerek, her bölgenin ihtiyacına göre kurtarma ekipleri derhal gönderilmeliydi. Bölge bölge hasarın erkenden tespiti ve detaylandırılması gerekirdi. AFAD merkezi, bölgeler ve mahalleler arasında süratle iletişim ve koordinasyon sağlanmalıydı. Mahalle kriz masalarında potansiyel kurtarma yerleri ve ihtiyaçların listesi ve AFAD merkezine kurtarma ve insani yardım koordinasyonu sağlanmalıydı. Kurtarma ekipleri geldiğinde mahalle ekipleri rehberlik etmeliydi. Mahalle ekipleri ev ev sesleri dinleyerek, bina altında kalanların da listesi tutmalı ve kurtarma ekiplerini öncelikle bu evlere yönlendirmeli, zaman kaybedilmemeliydi.
Ancak, askerlerin kurtarmaya faaliyetlerine katılmasından, yabancı ve gönüllülerin gelmesinden sonra moraller düzeldi ama sayıları yeterli gelmedi. Göçük altındaki pek çok insanımız için vakit çok geçti. Koordinasyonsuzluk, daha sonra gelen yardımların dağıtılamamasına yansıdı. Birçok yardım TIR malzemelerini teslim edemeden bırakıp gitmek zorunda kaldı. Devletin imkânları AFAD’ın kararını onlar da başkalarının emrini beklerken, belediyeler, futbol kulüpleri, iş dünyasının imkânları öne çıktı ama onları da koordinasyonsuzluk bazen de engelleme ile karşılaştı. Sağlık-gıda-ulaştırma krizi hala sürüyor. Medyanın etkisi ile büyük bir yardım akıyor ama dağıtılamıyor, getiren bırakıp gidiyor. Canla başla çalışan insanlar var ama organizasyon ve koordinasyon yok.
(2) Ülke içi kutuplaşma ve güven sorunu depremle mücadele faaliyetlerini de etkiledi;
Muhalefet ve iktidar deprem faaliyetlerini konuşamadı, birlikte koordine edip, güç birliği sağlayamadılar. En yüksek insani alarm durumu yaşanırken, oy kaygısı nedeni ile medya ve bilgi akışı üzerinde baskı uygulandı. Siyaset deprem işine karışmamalı idi. AFAD karar almak için birilerinden emir beklemek, bir yardımın gelmesi için onay beklemek durumunda kaldı. AFAD müstakil olmalı ve kendisi inisiyatif almalı idi. Senin yardımın-benim yardımım anlayışı nedeni ile gelen yardım nasıl dağıtılacağı sorun oldu, hatta diğerini engellemeye gayretleri görüldü. Bazı gönüllülerin yardım faaliyetleri durduruldu.
(3) Depreme müdahale için ayrılan kabiliyetler yetersiz kaldı veya kullanılamadı;
AFAD depolarının boş olduğu, eğitiminin zayıfladığı, personel sayısının tatbikat yapacak bir seviyede dahi olmadığı görüldü. Bu deprem kurtarma ekiplerimizin nitelik ve nicelik olarak yeteriz kaldığını gösterdi. Gelen bilgilere göre, başlangıçta 1000 yerine sadece 40 kurtarma ekibimiz vardı. Hava gücü olmadan AFAD ile yardım olmaz. Liyakat ve deneyim sıkıntısı yaşandı. Gönüllü var ama profesyonel çok azdı. Ancak, dördüncü günde Zonguldak’taki madenciler bölgeye gelebildi. Kepçe operatörü bulunamadığı için ilk üç gün arama-kurtarma faaliyetleri aksadı. Müteahhitlerin iş makinesi operatörlerine el konulmalıydı. Konteyner yerine, yangın çıkma tehlikesi olan çadır gönderilmesi hataydı ama çadırlar (dördüncü gün sonu) hala birçok kente ulaşmadı.
(4) TSK’nın etkin bir şekilde kullanılmaması;
Doğal afetlerde TSK, organizasyon, disiplin, koordinasyon ve güven demektir. 1999 yılında sivil kurumlar bu tür teşkilatlanma, eğitim ve kabiliyete sahip olmadıklarından tüm sorumluğu TSK’ya vermişlerdi. Kahramanmaraş depreminin ilk üç gününde TSK’nın geri planda bekletildiğini gördük. Arama-kurtarma, sahra hastane sağlık sistemi, kurtarılan insana ilk müdahale gibi faaliyetler gecikti. En kıymetli zamanlarda böyle bir gücün kullanılmaması anlaşılır değil.
KKK’lığı birliklerinin EMASYA ve DAFYAR görevleri vardı. Teşkilât ve malzemeleri ile her an göreve hazırdı. Bir saat içinde kışladan çıkmaya hazır olurlardı.
DAFYAR görevinde yapılacak görevlere yönelik planlar vardı; trafik düzenlemesi, emniyete alma, yardım dağıtımı ve koordine etme, çadırlı kent kurma, arama-kurtarma vb. görevler. Var olsalardı; EMASYA ve DAFYAR yapısı ile ilk 8 saat içerisinde (7 ve 8. Kolordu) 10 il ve ilçelerinde binlerce soğuk iklim çadırı kurulur, seyyar mutfaklar işletilir, seyyar hastaneler ve revirler kurulur, çok sayıda personel ile arama ve kurtarma çalışmalarına başlanılmış olurdu.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için:
https://www.academia.edu/96702155/Deprem_Yasaları
- YENİ TEKNOLOJİLER VE SAVUNMA SANAYİİ - 25 Eylül 2024
- ORTADOĞU’DA BÖLGESEL SAVAŞ “İRAN SENARYOSU” - 8 Eylül 2024
- ABD SİLAHLI KUVVETLERİ’NİN MODERNİZASYONU VE DÖNÜŞÜMÜ - 19 Ağustos 2024
- ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI’NA DOĞRU HİNT-PASİFİK GELİŞMELERİ - 31 Temmuz 2024
- UKRAYNA VE GAZZE SAVAŞLARI SAVUNMA ANLAYIŞLARINDA RADİKAL DEĞİŞİMLERİN HABERCİSİ - 26 Temmuz 2024
- ABD’NİN KÜRT PROJESİ - 16 Temmuz 2024
- ABD & TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİ DOĞRU OKUMAK - 21 Mayıs 2024
- İNGİLİZ İSTİHBARATI, TEŞKİLAT-I MAHSUSA VE MUSTAFA KEMAL - 1 Mart 2024
- RUS İSTİHBARATI ÖLDÜRMEYE DEVAM EDİYOR - 25 Şubat 2024
- TÜRKİYE-IRAK İLİŞKİLERİNDE ARAYIŞLAR - 20 Şubat 2024