Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Bloklar arası çatışmanın 90’lı yılların başında sona ermesiyle birlikte soğuk savaş esnasında komünizme karşı İslâm’ı kullanmaya kalkarak ”Yeşil Kuşak” projesini uygulamaya koyanlar, anılan projenin misyonunu tamamlaması üzerine bu kez de, yeni bir tehdit algılamaları üzerinde kafa yordular. Çok geçmeden de İslâm Dünyası’na karşı en uygun olanını seçtiler ve potansiyel tehdit olarak, radikal veya köktendincilik manâsına gelen ”Fundamentalizm”den yana tavır almaya başladılar.
Yeşil Kuşak ve BOP gibi buna benzer ABD kökenli projelerin altında, arkasında ve detayında, ülke vatandaşlarını birbirine kırdırma stratejisi yatar. Söz konusu projelerin, ABD’nin müttefiklerini yanında tutmak ve silah sanayinin finansmanını sağlamak maksadıyla, ”medeniyetler çatışması korkusu ile geliştirildiği” şeklinde bir yorum yapmak da ayrıca mümkündür.
İslâmın dogmatik yapısının etkisi, 20. Yüzyılın sonu ve 21. Yüzyılın başlarından itibaren tüm Ortadoğu ülkeleri üzerinde etkili olmaya başladı. Böylece -bariz örneği Irak’ta görülen- bölgede birbirleriyle savaşan ve birbirlerini zayıflatan, kıran ve fiilen bölen ülkeler konumuna getirdi.
Söz konusu bölünme, bölge devletlerinin kendi halkını kullanarak kendi kendini tasfiye etmesiyle sonuçlandı.
Ülkemizdeki Durum
Dönelim ülkemize, geçtiğimiz hafta sonu yaşanan başarısız darbe, ya da kalkışmanın -ne derseniz deyin- ABD menşeli olduğu artık bir sır değil.
Nitekim, 19 Temmuz tarihli Aydınlık Gazetesinin haberine göre, FETÖCÜ generaller darbe girişimini ABD’lilerle birlikte İncirlik Üssünde planlamış. Üs komutanlarından Tuğg. Hasan Polat kalkışmadan önce 12 kez ABD ile görüşmüş.
Burada asıl üzerinde durmamız gereken konu anılan kalkışmanın ardından yaşananlar. Cumhurbaşkanı ve işbaşındaki siyasi kadronun halkı sokaklara dökme çağrısı, bize 2003 yılında Saddam’ın devrilmesinden sonra Irak halkının sokaklara dökülerek, başta kendi ordusunu ve tüm devlet kurumlarında sözde bir temizliğe girişilerek, devletin nasıl tasfiye edildiğini hatırlatıyor.

Cadı Avına Çıkılmasının Tehlikeli Sonuçları
Görülüyor ki, başarısız kalkışmanın ardından devlet eliyle geniş bir yelpazede başta ordu olmak üzere yargıda ve diğer devlet kurumlarında tasfiye hareketi başladı.
Yine anlaşılıyor ki, Ordu ve yüksek yargı olmak üzere yüzlerce ve hatta binlerce kişi sözde temizlik amacıyla gözaltına alınıyor. Çok acele edilerek, yaşanan şokun ardından çılgınca bir tasfiye ve kıyım harekâtının başlatıldığı görülüyor.
Halbuki bu çok önemli konuda acele edilmesi çok dikkatli ve sükunetli davranılması bir zorunluluktur. Zira başarısız darbe girişiminin ardından, öfke ve tehevvür ile bir nevi cezalandırma yöntemine geçilmesi, beraberinde hatalı kararların alınmasını ve yanlış adımların atılmasını kaçınılmaz kılar.
Sözcü Gazetesinin haberine göre İçişleri Bakanlığınca, merkez ve taşra teşkilatlarında görevli 246 mülki idare amiri, 7 bin 899 emniyet, 614 jandarma ve aralarında sahil güvenlik komutanının da bulunduğu 18 sahil güvenlik personeli olmak üzere toplam 8 bin 777 personel görevden uzaklaştırıldı.
Yine Irak örneği bize bu aceleciliğin acı sonuçlarını hatırlatıyor. Saddam heykellerinin devrilmesinden hemen sonra halkın sokaklara dökülmesi, meydanları işgal etmesi ve devletin ülke genelinde derhal Baascı avı başlatması, kamu düzeninin ve devlet otoritesinin yıkılmasına yol açtı. Irak bu kez iç savaşa sürüklendi. Fiilen üçe bölündü. Bugün benzer olaylar Suriye’de yaşanıyor.
Olayın Terörle Mücadeleye Etkisi
Söz dönüp dolaşıp yine Kürt Devletine geliyor. Tüm bunların perde arkasında Kürt Devleti kurmak ideali olduğu biliniyor.
Geçen hafta bu çok tehlikeli kalkışmayı veya sözde darbe girişimini plânlayanlar ve bu plâna bilerek veya bilmeyerek alet olanlar veya icra edenler, önümüzdeki süreçte, BOP projesi kapsamında bambaşka bir coğrafya ortaya çıkmasını hedefledikleri biliniyor. ABD’nin bölgede bir Kürt Devleti kurmak istediği de bir sır değil. Hatta Kuzey Iraktaki Kürt Devletinden sonra, IŞİD’le savaş bahanesiyle Batı (Suriye) Kürt Devleti kurulmak üzere. Bu iki devletin yaşaması için Türkiye topraklarında Kürt Devletinin kurulması elzem. Kuzey Irak ve Suriye’de ki bu yapılanma, Büyük Kürdistan hayali için zorunlu.
Dikkat edilirse Bölücü Terör Örgütünün son 3-4 gündür eylemi görülmüyor. Şehit haberleri gelmiyor. Örgüt adeta sessizliğe bürünmüş durumda. Bölgede çok sayıda general tutuklanmasına rağmen örgüt olan biteni sadece seyrediyor. Bunun en önemli ve bariz nedeni, sokaklara ve meydanlara yansıyan halk hareketini provoke ederek Iraktaki gibi ülkenin iç savaşa sürüklenmesini temin etmek ve ardından doğacak kaos ortamı ile birlikte Büyük Kürdistan hedefine ulaşmak.
Sonuç
Devletin bu rezil kalkışma karşısında öfke ve tehevvürle hareket etmesinin çok acı sonuçlarını önümüzdeki süreçte görebiliriz. Siyasi İktidar, binlerce kamu çalışanını fırsat bu fırsat diyerek tasfiye ediyor. Kim karar veriyor? Neye göre, nasıl ediliyor bilinmiyor, belli değil.
Türkiye’yi çok zor günler bekliyor. 2003 yılında ABD’nin Irak’ta yaptığını bugün biz kendi elimizle yapmamalıyız.
Kuru kalabalıkların eline bayrak verip güya demokrasi adına ve uğruna sokaklara ve meydanlara sürmek, devlet otoritesini ve kamu düzenini zaafa uğratır. O kuru kalabalıklar ki, toplandıkları meydanlarda demokrasiden hiç söz etmiyor. Sadece tekbir sesleri yükseliyor. Bu gidişatın çok tehlikeli bir gidişat olduğunun farkına varmak zorundayız.
Yaşadığımız bu coğrafyada güçlü bir kamu düzeni ve otoritesi temin edilemezse iç savaşa, güçlü bir ordun yoksa ülke da her türlü savaşa sürüklenebilir. Akabinde ve detayında da ülke uluslararası müdahaleye açık hale gelebilir.
Devletin otoritesini göstermesi, kamu düzenini sağlıklı bir şekilde yeniden tesis etmesi amacıyla temizlik yapması elbette zaruridir. Ancak devlet bunu egemenlik gücünü kullandığı kamu kurumlarını bir anda çökerterek yaparsa sonumuz hüsran olur.
Devlet, en elim ve vahim olayda dahi sükunetle ve adaletle hareket etmek zorundadır. Böyle zamanlarda, toplum provokasyon ve ajitasyonlara karşı açık ve çok hassastır. Mevcut bu ortamdan istifade ederek ülkeye bir kaos ortamı içine sürüklemek isteyenler çıkabilir. Türkiye’nin bu tuzağa düşmemesi gerekir.