Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

ATATÜRK’ÜN GELENEKSEL MİLLÎ DIŞ POLİTİKASI VE ESASLARI

Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı stratejik sorunlar ve buna paralel seyreden iç ve dış güvenlik meseleleri gün geçtikçe büyüyor. Buna bağlı olarak düşman sayısı da artıyor. Buna karşılık bünyemize uygun rasyonel bir millî dış politika ve diplomasinin uygulanması ön plana çıkıyor.

Bunu söylerken insanın aklına kendiliğinden, terör ve şiddetin hiç eksik olmadığı, açlık ve sefaletin, kan ve göz yaşının, göçün halen hüküm sürdüğü Ortadoğu bölgesi ve burnumuzun dibindeki Suriye geliyor. Öyle ki, bu konuda yapılan değerlendirmelere göre, dünyada benzer sorunlar yaşamış bölgeler ve ülkeler ile mukayese edildiğinde, Ortadoğu’da ki mevcut bu durumun önümüzdeki kısa ve orta vadede, yani daha 15-25 yıl süreceği değerlendiriliyor.[1]

Son olarak geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Trump’ın gündeminde yine Ortadoğu vardı. İsrail’in Başbakanı Netenyahu ile beraber, yanlarına aldıkları Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Umman ve Bahreyn Büyükçileri ile birlikte, sözde ”Yüzyılın Anlaşması” adı altında 80 sayfalık bir plan açıkladılar. Söz konusu planının ana konusu ”Filistin” olmasına rağmen Filistin masada yoktu. Yani kendi aralarında yapılmış tek taraflı bir anlaşma. Bunun ne kadar geçerli olacağı şüpheli olmakla birlikte, bu anlaşmanın Ortadoğu’da halen devam eden istikrarsızlığı daha da artıracağı ve mevcut sorunların daha da derinleşmesine sebep olacağı aşikar.[2]

Artan Stratejik Sorunlar

Türkiye açısından stratejik sorunların en başta geleni, halen sayıları 4 milyonu bulan Suriyeli sığınmacıların potansiyel bir tehdit olarak varlığıdır. Bu durumun Türkiye’nin başını gelecekte çok ağrıtacağı çok açık. Örneğin, 2040 yılına gelindiğinde Türkiye’de yaşayan sığınmacı sayısının 14 milyonu bulacağı uzamanlar tarafından hesaplanıyor. Yani Suriyeliler, ülke nüfusunun %12’sini teşkil edecek, diğer bir ifadeyle, Türkiyede yaşayan her 12/13 kişiden biri Suriyeli olacak. Bir siyasi parti kurup TBMM’de temsil edilme hakkı elde edecekler. Ondan sonra da Hatay’ı geri istiyoruz derlerse ne olcak? Bu durum halihazırda Cumhuriyet döneminin en ciddi beka sorunudur.

Türkiye’nin demografik yapısı ülkenin aleyhine olacak tarzda kasıtlı ve bilinçli olarak bozulmak isteniyor. Oysa Türk medeniyeti ve kültürü Orta Asya ve Batıdan etkilenmiştir. Türk halkı Ortadoğulu değildir, zorlamayla olamaz. Bunun tersi de mümkün değildir. Çünkü her iki kültür ve medeniyet arasında dağlar kadar fark var, kan uyuşmazlığı çok açık bir şekilde görülmektedir.[3]

Millî Dış Siyasetimiz Nasıl Olmalıdır?

Türkiye’nin stratejik cephesi giderek büyüyor. Stratejik sorunlarımız giderek ciddi boyutlara ulaşıyor. Bununla birlikte düşman sayımız da artıyor. Suriye ve İdlib meselesi başta olmak üzere, bölgedeki aktörlerle olan ilişkiler, yani ABD ve Rusya ile mevcut anlaşmazlıklar, İdlib’de yaşanan son gelişmeler sonrasında, büyük yara alan hatta çöken İdlib mutabakatı ve Astana sürecinin akıbeti hakkındaki endişeler, İdlib’te 7 askerimiz ve 1 sivil personelimizin şehit edilmesinde Rusya’nın gösterdiği kabul edilemez hasmane tutum, yine İdlib’te ki çatışma ortamının Türkiye sınırına sürüklediği onbinlerce, hatta yüzbinlerce insan, Doğu Akdeniz’de devam eden güç mücadelesi, Libya serüveninin Türkiye’ye etkileri, Ege’de ki aidiyeti belli olmayan bazı ada, adacık ve kayalıkların, anlaşmalara aykırı olarak Yunanistan tarafından silahlandırılması ve işgali gibi sorunlar, millî dış siyasetimizin ve esaslarının yeniden gözden geçirilnmesini adeta dikte ettiriyor. Millî siyasetimizin sağlam zemin üzerine oturtulması önem ve öncelik kazanıyor.

Türkiye halihazırda konjonktürel dış meselelerini ve karşı karşıya kaldığı stratejik sorunlarını, günübirlik alınan tedbirlerle çözme gayreti içindeymiş gibi hareket ediyor veya en azından dışarıya böyle bir görüntü veriyor. Suriye’de yaşanan son olaylardan sonra İdlib mutabakatı çöktü, Astana sürecinin ne olacağı belli değil. Bu karanlık ideolojik ortamda Türkiye nasıl bir pozisyon alacak? Kendi insiyatifiyle hareket edebilecek mi?

Türkiye Bu Sorunlarla Nasıl Başetmeli?

Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı stratejik sorunlar, Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürkün tespit ettiği geleneksel dış politika usul, esas, ilke ve prensiplere geri dönülmesi gerektiğini zorunlu hale getiriyor, zaruri kılıyor.

Bu konuda Yüce Atatürk şöyle diyor:

”Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyaset millî siyasettir. Dünyanın bu günkü genel şartları ve yüzyılların beyinlerde ve karakterlerde biriktirdiği gerçekler karşısında, hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur. İlmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.

Milletimizin güçlü, mutlu ve kararlı olarak yaşayabilmesi için, devletin her yönüyle millî bir politika izlemesi ve bu politilkanın bünyemize tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır.” [4]

Atatürk’ün Dış Politika Esasları

Atatürk’ün, bu sözlerden sonra işaret ettiği millî dış politika esasları ve prensipleri şunlardır:

Birincisi, ”Her şeyden öce kendi millî gücümüze dayanmak”

İkincisi, ”Millî sınırlar içinde kalmak”

Üçüncüsü, ”Gerçekleştiremeyeceğimiz emeller peşinde koşmamak”

Dördüncüsü, Uluslararası ilşkilerde eşitliğe dayanan karşılıklı ilişkiler, dostluklar ve ittifaklar tesis etmek”

Beşincisi, ”Millî politikayı yürütürken her zaman iç teşkilatı dikkate almak”

Altıncısı, ”Diğer devletlerin iç politikalarından ve yönetim sistemlerinden etkilenmemek”

Yedincisi, ”Dış politikada ve diplomaside bilim ve teknolojiyi yol gösterici olarak kullanmak” [5]

Sonuç olarak, yukarda belirtilen hususlara dayanarak ve bunun ışığında diyebiliriz ki, gerçek ulusal çıkarlara dayanmayan, rasyonel olmayan, millî gücü ve imkanları esas almayan stratejileri benimsemek ve bunlarla yola çıkmak, dış politikanın uygulanmasında mutlaka yeni sorunlara yol açar, telafisi mümkün olmayan neticeler ortaya çıkar.[6] Tam da burada askeri literatürün değişmez altın kuralını tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. ”Stratejik hatalar, taktik başarılarla giderilemez.”

Atatürk tarafından belirlenen ve yukarda belirtilen geleneksel millî dış politika kurallarına geri dönme zamanı çoktan gelmiştir, hatta geçmektedir.

KAYNAKÇA

[1]http://ankaenstitusu.com/kuresel-ve-bolgesel-teror/

[2]https://www.turkererturk.com.tr/arap-rezervasyonu/

[3]https://odatv.com/suleymani-siiligi-iran-halki-icin-kalkan-yapmisti-19012051.html

[4]ATATÜRKÇÜLÜK (Üçüncü Kitap)-Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri-Milli Eğitim Basımevi, İSTANBUL-1984

[5]A.g.e. S.62

[6]https://odatv.com/idlibte-neler-oluyor-02022045.htm