Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

8-9 Kasım 2016 tarihi önemli. Hem ABD hem de Dünya için. Bir dönemin sonuna gelindi. Bir gerçeğin altı kalın çizgiyle çizildi. Devletin heterojen ağırlığı olmayan ve istihbarat servisleri ile uluslararası sermayenin yönlendirdiği süreçler her ülke ve Dünya için daha tehlikeli oluyor.

İstihbarat servislerinin çalışma yöntemleri farklıdır. Onlar için hedefe giden her yol geçerlidir. Bu bir yaşam alışkanlığı haline de gelebilir. Ancak istihbarat servisleri kendileri için değil ait oldukları millet ve devlet için çalışmalıdır. İlkesel derinliği olmayan süreçlerde bir canavara dönüşebilirler. Milletlerini ve devletlerini tehlikeli yollara sokabilirler. Uluslararası sermaye ise zaten devlet kavramlarının altını boşaltmakla meşgul. Bir süre sonra paranın herşey olmadığı anlaşılmaya başlanır. Devletin varlık sebebinin unutulduğu dönemlerde kurucu değerleri ve oyunun gerçek kurgulayıcıları devreye girer.

ABD askeri omurga üzerinde yürüyen ve sermayenin bu omurgayla amaç birlikteliği sağladığı, iç ve dış istihbarat örgütlerinin de bu politikayı her türlü acımasız yöntemle desteklediği bir sistemler bütünüdür. Bu sıkı yapı, akademik çalışmaların inanılmaz ölçüde desteklendiği, fikir özgürlüğünün en üst seviyede uygulandığı bir üst kılıfla cazibe merkezi olmuştur. Buna bir de Hollywood gücü ve etkisini eklersek rakipsiz bir makinayla karşılaşırız.

Tanımladığımız sistem son yıllarda patinaj yapan, kontrolü kaybeden, milli amacından sapan, acımasız politikalarını vekalet savaşları formatına indiren ve belki de en tartışılır dönemini yaşamıştır. Uluslararası sermaye kendi öncelik ve taleplerini devletin üstüne çıkarmış ve yapıyı tehdit eder hale gelmiştir. Uluslararası sermayenin dönemsel ilkeleri ve aslında ilkesizliği başta ABD olmak üzere tüm Dünya’yı “yeni dünya düzeni”ne doğru itmiştir. Bu birçok devlet gibi yakın gelecekte ABD’nin de bölünme riskini beraberinde getirmiştir. Bu noktada daha önce belirttiğim gibi devreye devletin gerçek kurgucuları girer. ABD’nin son dönem siyasi tarihi bize göstermiştir ki eninde sonunda Pentagon’un dediği olur. ABD sistemi CIA’nin yetersiz ve kontrolsüz maceracılığının yerine Pentagonun kontrollü maceracılığını tercih etmiştir.

Anketlerin aksine Cumhuriyetçilerin çok zayıf bir adaya rağmen kazandığını gördük. Şunu açıklıkla ifade etmeliyim ki Anka Enstitüsü olarak yaptığımız iç çalışmalar sırasında Cumhuriyetçilerin kazanabileceğini dile getirmiştik. Son ana kadar Demokratları şanslı görsek de sonuç sürpriz olmadı.

Cumhuriyetçilerle birlikte ABD’de dış politika başta olmak üzere birçok alanda radikal değişiklikler gözleyebiliriz. Bu seçim bana Carter-Regan değişikliği sonrasındaki radikal farkları hatırlatıyor. Özellikle Orta Doğu’da yürütülen tutarsız ve değişken politikaların netleşmesini bekleyebiliriz. ABD sistemi beklentilerinden asla vazgeçmeyecektir. Ancak daha net tavır aldığını gözleyeceğiz. Türkiye dahil birçok ülkeyle bozulan ilişkilerin dengelenme yoluna gireceği ancak kontrolün mutlaka elde bulundurulmak isteneceği bir dönem geliyor. Kontrolü sağlayamayacağını gördüğünde ise milli çıkarları gereği net sertliğe başvurabilir. Obama dönemindeki gibi sinsi değil güç odaklı net politikalar görmeyi bekleyebiliriz.

Önümüzdeki süreçte ABD açısından tüm politikaların merkezinde ABD’nin ulusal çıkarlarının birinci öncelikle yer alacağını, Yahudi ve İsrail çıkarlarının daha sonra düşünüleceğini, “Yeni Dünya Düzeni”nin talepkârı ve kurgulayıcısı olan uluslararası sermayenin her şeyden önce ABD’nin beklentilerini karşılamak zorunda bırakılacağını görüyor gibiyim.

Seçim kampanya dönemi adayların özel yaşamlarına da inecek kadar düşük seviyede geçti. (CIA ve FBI’ın sık başvurduğu bu bel altı söylem yöntemi FETÖ sayesinde Türkiye’de de uygulanmıştı.) CIA müdahil oldu. FETÖ dahil tüm uluslararası sermaye maşaları kampanyaya maddi, manevi yardımda bulundular. Tüm olup bitene rağmen Pentagon ve ABD devlet aklı ve onun derinliğinin galip geldiğini gördük.
Biz kendi işimize bakalım.