Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

23 NİSAN’I ANLAMAK

Aslında bütün mesele, ”Hürriyet ve İstiklalin Türkün karakteri” olarak benimsenmiş ve parola haline getirilmiş olmasından kaynaklanıyordu.

Her şey bu parolanın eseri. Verilen mücadelenin, yapılan kavganın temelinde bahse konu bu parola yatıyordu.

O parola ki, yüzyıllar öncesinden tescil edilmiş ve çok uzaklardan geliyordu. Hatta kökeni Türkistan’a kadar uzanıyordu.

20. Yüzyılın başlarından itiberen memleketin önemli sayılabilecek bir bölümünün düşman işgali altında bulunması, hürriyet ve istiklal için and içmiş ve bu kararlılıkta olanları, 27 Aralık 1919’dan itibaren Anadolunun ortasında bir yerde bir çatı altında topladı. Bu toplanmanın amacı, sözkonusu parolanın gereğini yerine getirmeye ev sahipliği yapacak, diğer bir ifade ile mücadelenin veya verilecek kavganın ”Esas Karargahı” nı oluşturacak ”İlk Meclisi” teşkil ve tesis etmekti.[1]

Heyet-i Temsiliye ve yurdun çeşitli yerlerinden gelen milletvekilleri, bu zor ve kısıtlı şartlarda ve elverişsiz bu ortamda Ankara’da toplanmayı başardılar. Nitekim 23 Nisan 1920’de, sonradan adı ”Gazi Meclis” olarak anılacak örgütlenmeyi gerçekleştirdiler. Bu tarihi olayı gerçekleştirenler, daha önce Erzurum Kongresi esansında teşkil edilen, Sivas Kongresinde daha da olgulaştırılarak kadrosu genişletilen ve Başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı ”Heyet-i Temsiliye” [2] marifetiyle kendi kaderlerini kendi elleriyle çizeceklerini tüm dünyaya duyurdular, ilan ettiler.[3]

O yüce mecliste her etnik köken ve camiadan insanlar bulunuyordu ve hepsinin ortak bir gayesi vardı. Bu gaye etrafında birleşenler, ülkenin selâmete çıkması için inandıkları ve güvendikleri lider Mustafa Kemal Paşa’yı Başkan seçtiler.[4]

Asıl hedef, hürriyet ve istiklalin kazanılmasını müteakip, millî hakimiyet temeline dayanan halk hükümetini, yani ”Cumhuriyet”i kurmaktı.[5]

Meclisin açılması bütün bir dünyanın husumetine karşı zafer inancının ilânıydı. Bu önemli olay bütün yurtta büyük bir sevinçle karşılandı. Türk halkı, bu olayın tarihinde ve mukadderatındaki kıymet ve önemini hassas bir şuurla idrak ediyordu. Yeni meclisin önemli kararları bekleniyordu. İstanbul’da Fındıklı Sarayı’nda süngülerle dağıtılan Meclis-i Mebusan yerine, Ankara’da süngülerin uzanamayacağı bir yerde, İlk Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu, düşmanlarımız için bir hezimetti. Saray ve taraftarları bu darbe ile üzüntüye düştüler.[6]

Mustafa Kemal Paşa İlk Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmada; esaretten kurtulmak için, millî kuvvetlerimizi esaslı bir teşkilâtlandırmaktan başka çare olmadığına vurgu yaparak, hakkında milletçe gösterilen güven ve teveccühe teşekkür eder ve bu güne kadar askerî ve siyasî hayatındaki hareket çizgisinin millî iradeye dayanarak halkın ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olduğunu belirtir ve meclisin yardımıyla, girişilmiş bulunan mücadelede başarıya ulaşılması dileğinde bulunur.[7]

Ne var ki, bu hedefe giden yol, çok uzun ve çetrefilliydi. Bunların başını gericilik ve isyan dalgalarının oluşturduğu olaylar çekiyordu. O sırada iş başında olan Damat Ferit Hükümeti vardı ve içerde çok hain vardı. İç isyanlar almış başını gidiyordu.

Gazi Meclis kendi bünyesinde gerekli teşkilât ve örgütlenmeyi yapmayı müteakip, ilk iş olarak o tarihte memleketteki genel tabloyo göz önüne alarak, 29 Nisan 1920’de ”Hıyanet-i Vataniye” kanununu çıkardı.[8]

Gerici, isyancı dalgaların ve ayaklanmaların bugün bile ülke sathında varlığını sürdürdükleri esefle görülmektedir. Bu cahil ve gafil halk kütlelerinin, Türk vatanının sinesine bir hançer gibi saplanarak yaralamaya devam ettiklerine ne yazık ki bugün de müşahede edilmektedir..

Üç tarafı denizlerle, dört tarafı hainlerle çevrili bir coğrafya’da yaşıyoruz. İçimizdeki hainler de cabası. Hangi yöne dönsek, ne tarafa baksak, taasup ve gericilikten kaynaklanan ve bundan beslenen ihanet, sahtekârlık ve ahlâksızlık var. Gericiliği ve taassubu tahrik edenler ve bunun bir silah olarak kullamaktan çekinmeyenler bugün, kumpasçılık, yandaşlık ve tetikçilik, bölücülük ve yıkıcılık yapıyorlar. Ne tarafa baksak, hangi yöne dönsek, ihanet, sahtekârlık ve ahlâksızlık içinde ihanete devam ediyorlar.

Bu ihanet çukurundan çıkmak ve kurtulmak için öncelikle 23 Nisan’ı anlamak gerekir. 23 Nisan’ı anlamak için de, Cumhuriyetin kuruluş felsefesini ve çok zor koşullar altında, nasıl kurulduğunu, neden çocuklarımza armağan edildiğini bilmek, anlamak ve bunun idrakinde olmak gerekir. Esasında 23 Nisan’ı anlamak, Cumhuriyeti anlamak demektir.

Türkiye’nin temel eğitim meselelerinden biri de, Cumhuriyeti ve Atatürk”ü anlamaktır. Zira, 23 Nisan’ı bilmek ve anlamak, Atatürk’le birlikte Cumhuriyeti anlamaya başlamak demektir. Anlama bilgi birikimine, öğrenmeye açık olmaya, kapasiteye, tahammüle, dürüstlüğe ve samimiyete bağlı olarak gerçekleşir.

KAYNAKÇA:

[1] TÜRK İSTİKLAL HARBİ BATI CEPHESİGnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Yayınları – Sivas Kongresi ve Heyet-i Temsiliye Devri, İstanbul’un İtilaf Devletleri Tarafından Resmen İşgali, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin Kurulması, Batı Anadolu ve Trakya Cephelerinde Yunan İleri Harekâtı (4 Eylül 1919 – 9 Kasım 1920), C 2, Ks. 2I nci Cilt 2 nci Kısım 3 ncü Baskı

[2]https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1755

[3]https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1755

Hey’et-i Temsiliye, “temsil kurulu” anlamını taşımaktadır ve oluşturulduğu andan itibaren “harekât-ı milliye” olarak anlaşılmış ve buna uygun bir çalışma sergilemiştir. Türk Millî Mücadelesi’nin ihtilalci yönünü gösteren bir organ olarak görülmüştür..

Hey’et-i Temsiliye, Erzurum Kongresi’nden itibaren, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasına kadar, Mustafa Kemal Atatürk’ün otoritesinin oluşmasını sağlayan ilk kurul olarak da tarihe geçmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Hey’et-i Temsiliye, İmparatorluğun ortadan kalktığı bir süreçte, boşluğu doldurarak, siyasî, askerî ve idarî kurumların, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasına kadar, Millî Mücadele’yi yürütebilecekleri bir zamanı kazandırmıştır

Erzurum Kongresi Nizamnamesi’nde vatanın bütünlüğü ile milletin bağımsızlığını sağlama yolunda Hey’et-i Temsiliye’ye geniş yetkiler verilmiştir. Hey’et-i Temsiliye, kurulacak devletin geçici hükümeti gibi faaliyet göstermiştir. İlerideki siyasî mücadelelerin aracı olmuş ve müstakbel devletin orijinini oluşturmuştur.

[4]NUTUK – EDOK Yayınları – Mart-2007

[5]A.g.e. S.364

[6]TÜRK İSTİKLAL HARBİ BATI CEPHESİGnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Yayınları – Sivas Kongresi ve Heyet-i Temsiliye Devri, İstanbul’un İtilaf Devletleri Tarafından Resmen İşgali, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin Kurulması, Batı Anadolu ve Trakya Cephelerinde Yunan İleri Harekâtı (4 Eylül 1919 – 9 Kasım 1920), C 2, Ks. 2I nci Cilt 2 nci Kısım 3 ncü Baskı

[7]A.g.e.. S.210

[8]NUTUK – EDOK Yayınları – Mart-2007