Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Denizcilik ve Kabotaj Bayramından tam 2 gün sonra, 3 Temmuz 2017 sabah 11.00 sularında Deniz Kuvvetleri’nin en büyük tersanesi olan Pendik’teki İstanbul Tersanesi’nde dördüncü Milli Gemi (MİLGEM) korveti ‘TCG Kınalıada’ denize indiriliyor, MİLGEM’in daha gelişmiş modeli İstanbul sınıfı 3000 tonluk firkateynlerin ilki kızağa konuluyordu. Çok değil 20 yıl önce hayal bile edilemeyecek bir tablodan bahsediyoruz.

3 Temmuz 2017’de Güney Ege’de Yaşananlar

Aynı gün öğleden sonra İskenderun Limanı’ndan İzmir Limanı’na doğru seyreden Türk bayraklı ACT isimli ticaret gemisine Yunan sahil koruma botu tarafından ateş açıldı. Gemi güvertesine 16 mermi isabet etti. İskenderun’dan aldığı yükü İzmit’e götüren, yani kabotaj yükü taşıyan ve kabotaj seyri yapan gemi hakkında uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı ihbarı gelmiş ve geminin Rodos limanına ilerlemesi telsizden emredilmişti. Gemi bu emre uymayınca ateş açılarak durmaya zorlanmıştı. Ancak gemi kaptanı Türk karasularına geçerek Türk Sahil Güvenliği’nden yardım istemiş ve Marmaris’te demirletilmişti. Geminin ana güvertesine ateş açılması suç ihbarı ne olursa olsun ciddi bir hukuk ihlali ve orantısız güç kullanımıdır. Eğer olayın siyasi amaçlı başka nedenleri yoksa tam bir skandaldır.

Yunan Sahil Güvenlik Komutanlığının Zaafiyetleri

Bu olayın hem deniz hukuku hem de denizde silahlı çatışma hukuku yönünden incelenmesi Yunan Sahil Güvenliği’nin kanun uygulama yetkisi verdiği gemi komutanlarının cehaletini ve aşırı güç kullanmaya olan meyillerini ortaya koymaktadır. Diğer yandan son 5 yıldır Ege’de yasadışı göçe bulaşan gemilere ve kaçaklara karşı uyguladıkları insanlık onuru ve insafla bağdaşmayacak yöntemleri göz önüne alırsak, aslında dur ihtarına uğramayan Türk gemisine ateş açmalarını yadırgamamak gerekir. Yunan sahil güvenliğinin sicilinde denizde kurtardıkları kazazede kaçakları tekrar denize bırakmak gibi yöntemler olduğunu biliyoruz. Ancak burada durum farklı. Ateş açma olayının ciddi siyasi ve hukuki sonuçları vardır. Türk Yunan ilişkileri açısından çok önemli bir kırılma yaratacak bir olaydan bahsediyoruz. Önce hukuki yönüne bakalım.

Ticaret Gemilerine Ateş Açılır Mı?

Uluslararası hukuka göre, köle ticareti, devletsiz gemiler, kanunsuz radyo yayını, uyuşturucu trafiği, yasadışı göç, kitle imha silahlarının yayılması, terörizm gibi suçlara bulaşmış gemilere, kıyı devletinin karasularında bayrak devletinden izin almadan çıkma yapılabilir. Açık deniz alanlarında yani karasuları dışında çıkma yapmak için bayrak devletinden izin almak gerekir. Bu izin dışında gemi kaptanının da izni gerekir. Gerek açık denizde gerekse karasuları ya da iç sularda gemi kaptanının izin vermediği, ısrarlı ikazlara ve dur emrine uymadığı hallerde, önce geminin üzerine ya da baş tarafına doğru ikaz atışı (warning shot) yapılır. Bu yetmez ise geminin hareketten sakıt kalmasına neden olacak şekilde dümen sistemine ya da makine sistemine zarar verecek şekilde kontrollü atış (disabling shot) yapılabilir. Karşı koyan gemiden karşı ateş açılmadığı sürece nefsi müdafaa dışında güverteye nişan alınarak, yani öldürmeye ya da yaralamaya yönelik ateş açılmaz. Yunan sahil güvenlik gemisi ana güverteye ateş açmıştır. Kısaca orantısız ve aşırı güç kullanımı söz konusudur. Yunanistan karasularında kıyı devletine sağlanan ‘’kanun uygulama’’ yetkisini ilkel bir devlet gibi kötüye kullanmıştır. Yapması gereken, hakkında ihbar alınan bu gemiyi derhal Türk Sahil Güvenliği’ni arayarak rapor etmesiydi. Zaten Otomatik Bilgi Sisteminden (AIS) gideceği limanın İzmit olduğunu görüldüğünde, geminin kabotaj seferinde olduğunu anlayıp Marmaris’teki Sahil Güvenlik Komutanlığı ile aldığı bilgiyi paylaşması gerekirdi. Zira geminin Yunan karasularından eninde sonunda çıkarak önce açık deniz alanına ve daha sonra Türk Karasularına geçeceği bellidir. Bunu yapmamıştır. İşbirliği ve bilgi paylaşımı yerine ateş açmayı tercih etmiştir.

Olayın Siyasi Yönü

Türkiye Ege’de Yunan karasularının 12 mile çıkmasını savaş nedeni sayıyor. 1995 yılında alınan bu kararı Yunan tarafı barbarlık olarak eleştiriyor. Ege’de 12 mile çıkan Yunan karasuları açık deniz alanlarını gasp ederek Türkiye’ye kabotaj hakkı için bile alan bırakmıyor. Yunanistan’ın küstahlığı, bugünün 6 mil karasuyu genişliği şartlarında bile fütursuzca devam ederken, bir de 12 mil karasuyu döneminin sonuçlarını hayal edelim. ‘’İhbar aldık. Karasularımızda seyrediyordu. Biz de dur dedik. Durmayınca ateş açtık.’’ Bu kadar basit bir gerekçeye sarılacaklarının işareti 3 Temmuz 2017 tarihinde alındı. Ege’de bazı seçilmiş alanlarda 6 mil üzeri (8 ve 10 mil) karasuyu genişletme seçeneğine bile ne kadar karşı çıktığımızı, sanırım Dışişleri’ndeki bazı bürokratlarımız şimdi daha iyi anlamışlardır. Diğer yandan Hükümet, denizde yaşanan her olayın ulusal egemenliğimize ve deniz haklarımıza doğrudan bir saldırı olduğunu değerlendirerek, gereken en sert cevabı Yunanistan Hükümetine vermelidir. Madem Yunan tarafı kendi inisiyatifi ile Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı ile kolayca çözebileceği bir sorunu skandal bir krize dönüştürmüştür, Türk Hükümetinin mütekabiliyet hakkı doğmuştur.

Tavsiyeler

Yunanistan daima dostluk içinde yaşamayı arzu ettiğimiz bir komşumuzdur. Ortak pek çok özelliğimiz, akraba kadar yakın dostluklarımız vardır. Ancak 21’nci yüzyılda AB’nin paryası durumuna düşen, sanayisi olmayan bu ülkenin, siyasi hırsı yeteneklerinin önündedir. Hırsını kontrol etmelidir. Türk bayrağı taşıyan, 12 mil süratle intikal eden bir ticaret gemisine, durmuyor diye, ön bahçemizde, Marmaris açıklarında ateş açılması, rasyonel bir davranış değildir. ‘Ege benimdir’ kabadayılığının dışa vurumudur. Ancak zaman da değişti, zamanın ruhu da. Yunanistan geçmişten ders alsın ve Batı’nın kışkırtmalarına kapılmasın. AB ve ABD güvencesi ile yeni denemelere girmesin. 21’inci yüzyılda Anadolu yarımadasının, 1915’lerin Osmanlısı olmadığını bilmesi gerekir. Kıbrıslı Rumların 1963 den 1974 yılına kadar adadaki Türkleri katlederken Adaya gelemeyen Türk savaş gemileri için ‘Bekledim de gelmedin’ şarkısını her gün Rum radyolarında çaldığını hatırlıyoruz. 20 Temmuz 1974 sabahı Türklerin ‘Bir gece ansızın gelebilirim’ şarkısını çalarak Girne sahillerine kapak attığını, bu yazının girişi ile uyum içinde hatırlatmak isteriz. (DULCE BELLUM INEXPERTIS)