Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın “Guterres çerçeve belgesini stratejik belge kabul edelim” çıkışı küresel baskıları önlemek için mi oldu yoksa başkaca sebepler mi var? Uluslararası ilişkilerden hiç anlamayan biri en azından gazete sayfalarında veya haberlerde çevremizde olan gelişmeleri takip ediyorsa biliyordur ki etrafımız ateş çemberinde ve Kıbrıs konusu üzerine ciddi bir baskı var. Küresel güçlerin enerji güvenliği üzerine izledikleri stratejilerden Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeler, Lübnan-İsrail, İsrail-Gaza deniz yetki alanları anlaşmazlığı, Yunanistan’ın tahrikkar stratejileri ve Batı tarafından desteklenmesi, Amerika’nın bölgeye kuvvet yığması, güney Kıbrıs’ın deniz alanlarındaki uygulamalarına destek vermesi, hatta uçak gemisi görev grubunu Akdeniz’e göndermesi, enerji kaynaklarının bir an önce Avrupa’ya taşınma maksadı, Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığı ortadan kaldırma hedefleri vs vs dikkate alındığında bugün yaşadıklarımızın aslında Kıbrıs konusu üzerine müthiş bir baskıyı beraberinde getirdiğini göstermektedir. Hatırlanacağı üzere birkaç ay önce ABD Dışişleri Başkan Yardımcı’sının adaya ziyaretinde yaptığı açıklamalar da aslında bugün Akıncı’nın yaptığı açıklamalar ile örtüşüyor. Adadaki ABD Büyükelçisi’nin de önümüzde 5 yıl var, bu zaman içinde Kıbrıs meselesini çözmemiz ve enerji hatlarını Avrupa’ya taşınmasının garantilenmesi dillendirilmişti. Böylesine karmaşık bir düzende hem bizde hem Anavatanda seçim var. Bu sıkıntılı bir durum. Yine de Türk hükümeti bu konuda teyakkuzda. Pek tabi ki tüm bu gelişmeler ışığında sormak gerekiyor; özellikle de son konjonktürde Türkiye’nin adada deniz ve hava üssü kurması konusunda yüksek seslerin dillendirilmeye çalışıldığı bu dönemde Akıncı’nın Garantilerden vazgeçilmesinin öngörüldüğü çerçeve planı meclisin bilgisine getirip onay ve yetki almadan ve Türkiye ile istişare etmeden atması hangi mantığa dayanmaktadır?

Öncelikle süreci kısa dönemden ele alalım. TC Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun 20-21 Nisan’da KKTC ziyareti şimdiye kadar olan ziyaretlerin dışında gerçekleştiğini anımsayalım. Sayın Bakanımız KKTC Cumhurbaşkanı ile basın açıklaması yapmadan görüştü ancak bu görüşme sürecini diğer siyasi partiler ile de temas ederek devam ettirdi. Çavuşoğlu bu ziyaret sonrasında BM Genel Sekreteri Gutteres ile de görüşmeye gitti. Türkiye’nin Crans Montana süreci son bulduğu dönemde yine Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun artık BM parametreleri dışında bir yol izlenmeli çağrısında bulunmasına karşın KKTC’de hiçbir siyasi partinin bunu ileriye götürecek tutuma girmemesi de düşündürücü idi. Oysa Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın 2019 Sürdürülebilir Kalkınma Programı çerçevesinde Kıbrıs Türklerinin üzerinde olan haksız ambargoların kaldırılması, eğitim, turizm ve enerji anlamında kalkındırılması ortaya konmasını da sahiplenilemedi. Velhasıl Crans Montana’da süreç Rum/Yunan uyuşmazlığı karşısında başarısızlıkla sonuçlanınca BM Genel Sekreteri Gutteres yayımladığı raporda “tarafların siyasi irade eksikliği” şeklinde betimlemesi arından tarafları tefekkür döneminde bulunmalarına davet etmişti. Oysa siyasi irade eksikliğini gösteren Rum yönetimi hiçbir şekilde cezalandırılmamıştı bile. BMGK üyelerinin Kıbrıs konusunda ortak bir noktada buluştukları tek konu varsa o da Türkiye’nin ada üzerindeki etkin ve fiili garantörlüğünü sonlanması. Adalet Ortega 1964 Raporunun sayfalarında gizli kaldı. Dillendiremedik. Yunanlıların Cunta darbesi öncesinde adada çok sayıda asker yığmasını, katliamları vs anlatamadık. Kendimizi de eleştireceğimiz nokta çok. Dünya değişti, küresel güçler, dengeler de. Akdeniz hep önemli idi, şimdi enerji ile daha da önemli. Artık kara ve hava üssünden deniz üssüne önem kazanan bir nokta. Güneyin deniz de hava da kara da tüm üsleri var. Bizim yok. Etrafımızda olan kan gölü haline gelen Akdeniz’in güneyin silahlanan yapısını dikkate almadan, deniz alanlarında kurmaya çalıştığı yayılımcı adımları görmezden gelerek enerji adımlarını hiçe sayma ile nasıl bir iyi niyetten bahsedilebilir? Sual bu konularda çok, hatta ihlaller de. Şimdi konumuza yeniden eğilecek olursak, şunun farkına varmamız lazım:

TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun parti liderleri ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile görüşmesinde özde başka bir yola girilmesi yada iki devletli konfederal bir çözüm isteği vardı. Nasıl olduysa Rumlar bu tutumu gazetelerinde ordaymış gibi açıklayabildiler. Bu süreçten sonra çok geçmeden CB Akıncı’nın, “Guterres Çerçevesi’ni anlaşma ile kabule edelim” çıkışı Türkiye’nin izlediği stratejiye tamamı ile aykırı bir durum oldu. Ada iyice karıştı.

Gutteres’in çerçevesinde her ne kadar dönüşümlü başkanlıkla ilgili 2’ye 1 oranının çok net yazılsa bile Cyprus Mail gazetesinin İngilizce olarak yayımladığı belgede Kıbrıs Türk tarafınca sunulan haritanın Kıbrıs Rumlarının bazı bölgelerde olan endişelerine göre düzenlenmesi gerekliliği vurgusunu da taşımakta idi. Karpaz’ın Rum yönetimi altında olması, Güzelyurt’un verilmesi gibi… Yani Rum ne talep etmişse çerçevede almak istiyor. Tüm bunlara karşılık da Türklere siyasi eşitlik ile ödüllendirmek istiyor. Kılıfın adı bu. Sanki tüm alanlardaki haklarımız kabul edildi.

Gutteres belgesinde toprak düzenlemesini şöyle yorumluyor; ilgili çerçevede belirtilen Toprak başlığındaki haritanın ne Kıbrıs Türk tarafının sunduğu harita olduğunu, ne Annan Planı, ne de Rum tarafının haritasıdır.

Böyle olduğunu varsayalım, Rumlar bugüne kadar tüm göçmenlerin geri dönüş siyaseti güderken, Kıbrıs Türk parça devletine yerleşecek olanlar, dört özgürlük çerçevesinde yerleşmeyecek olanlar da mülk edinme hakkı gelmesi ile Kıbrıs Türkü nereye gidiyor sormak gerekmez mi? Yerinden evinden olacak olanlara ne demeli? Bu kadar kolay mı Kıbrıs Türkünü yeniden göçmen yapmak?

Bakınız Gutteres çerçevesi olduğu iddia edilen Rum basınında çıkan metinde öngörülen düzenlemeler nasıl; (a) Toprak (yukarıda izah edildi), (b) siyasi eşitlik, dönüşümlü başkanlık 2:1 (basit çoğunluk sistemi), (c) mülkiyet: iki mülkiyetli rejim (toprak düzenlemesine tabi olacak yerler ve Geri kalan rejimin de mülkünün öncelikli olarak geçerli kullanıcılara vereceği bir şekilde yani toprak düzenleme rejimi altında olmayan bölgeler için, tasarruflu sahiplere öncelik vermeyi sağlayacak bir yol belirtildi. Mülkiyet konusunda daha ayrıntılı olarak belirtilecek spesifik unsurların var olduğu açıklandı. Bir diğer başlık da (d) eşitlikçi muamele: yani malların serbest dolaşımı (=gümrük birliği + birincil tarım ürünleri için kabul edilecek bir kota), hizmetler ve sermaye tamam vurgusu. Ayrıca, kişilerin serbest dolaşımında: rejim turistlerin, öğrencilerin ve mevsimlik işçilere izin vereceği, Yunan ve Türk vatandaşlarına Kıbrıs’ta daimi konaklamasına eşitlikçi uygulama gerçekleşeceği öngörüldü. Ancak burada herhangi bir oranlama söz konusu değil. Ne de ekonomik anlamda geçişi düzenleyen bir süreç. O halde düşünelim: KKTC’de sezonluk işçiler ya da meslek kuruluşlarının uluslararası mesleki sertifikalara sahip olmaması olası birleşik Kıbrıs’ta kendi mesleklerini icra edememe adına ciddi sıkıntı doğurmaz mı? Turizmcilerin geleceği nasıl olacak? Eğitim alanında adada var olan yabancı öğrencilere yönelik izlenecek tutum nasıl gerçekleşecek?

Son olarak (e) güvenlik ve garantiler konusunda Müdahale hakkının sürdürülebilir olmadığı vurgulandı. Garanti Antlaşmaları yerine gözlemci mekanizmanın yer alması taraflarca kabul edildiği belirtildi. Güvenlik sisteminin birleşik Kıbrıs’ta her iki toplumu güvende hissettirmesi gerektiği, bir tarafın güvenliği diğer tarafa zarar vermemesi gerektiği vurgulandı. Yani CB Akıncı’nın tabiri ile, “Güvenlik ve Garantiler”le ilgili olarak tek yanlı müdahale uygulamasının sürdürülebilir olmadığına işaret edilen çerçevede, olası bir anlaşma sonrasında bir geçiş süreci sonunda tarafların anlaşacağı bir mekanizmanın oluşturulmasının öngörülmesi söz konusu idi. Belgede adadan asker çekilişinin üst düzeyde söz konusu olduğu, bunun da daha sonraki toplantılarda ele alınacağı kısaca Garanti antlaşmaları ile ilgili öngörülen gözlemci mekanizmanın Güneyin devamlı dillendirdiği AB garantörlüğü çerçevesinde gerçekleşeceği bir durum önümüze getirildi.

Hatta GKRY Ana muhalefet partisi AKEL’in lideri Andros Kiprianu Akıncı’nın önerisini olumlu bularak Anastasiadis’e, “Akıncı’nın önerisini kabul et” diye seslendi. Kiprianu, “Guterres çerçevesiyle Garanti Antlaşması’nın lağvedileceği, müdahale haklarına son verileceği ve Güzelyurt’un Rum yönetimi altında olacağı çok nettir” demekteydi.

İktidar partisi DİSİ’nin lideri Averof Neophytou ise, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Hoş geldiniz Mustafa Akıncı. Hadi şimdi Kıbrıslılar olarak birlikte hareket edelim ve Avrupa Birliği çatısı altında Kıbrıs’ı birleştirelim. En iyi ve en güçlü garanti Avrupa Birliği’dir” ifadelerini kullanarak, Akıncı’nun tutumunu destekleme yoluna gitmişti. Akıncı’nın açıklamalarına hükümetin iki ortağı açık destek verirken (CTP, TDP), Serdar Denktaş’ın partisi sessiz kalmayı, HP ise söz konusu tutuma onay vermemesi ile neticelendi. Ana muhalefet Partisi Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün ise, Ulusal Birlik Partisi’nin tüm kadroları ve ilkeleriyle, Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi, Kıbrıs Türkü’nün siyasi eşitliği ve egemenliği için çalışan bir parti olduğunu belirterek, sürecin yakın takipçisi olacaklarını belirtti. Türkiye’nin Kıbrıs’ta asker bulundurmasından, etkin ve fiili garantisinden vazgeçmenin akıl kârı olmadığını kaydeden Derviş Eroğlu ise, “İngiltere’nin üsleri devam edecek, Rusya, Fransa, Yunanistan, İsrail istediği gibi Kıbrıs topraklarında, denizlerinde, havasında cirit atacak ama Türkiye Kıbrıs’ta olmayacak. Sayın Akıncı bunu mu hedefliyor? Sayın Akıncı dünya ve bölgedeki gelişmeleri görmüyor mu? Sayın Akıncı Filistinlilerin başına bir garantörleri olmadığı için gelenlerin farkında değil mi” diye sordu. Özersay Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “stratejik bir paket anlaşma” olarak ilan etmeyi önereceğine dair önceden bilgisi olmadığını açıkladı.

Bu sıcak gelişmeler karşısında TC Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, “Biz önümüzdeki dönemde Rumların zihniyetinin değişmesi ihtimalini son derece düşük görüyoruz. Dolayısıyla sadece Ada’daki mevcut gerçekleri temel alan bir çözümle başarıya ulaşma ihtimali olacağını düşünüyoruz” şeklinde çıkışta bulundu. Aksoy devamla, “Bunun temel sebebi gayet açık. Rum yönetimi Kıbrıslı Türklerle siyasi eşitlik temelinde bir ortaklık kurmayı kabul etmiyor. Siyasi gücü paylaşmak istemiyorlar. Rumlardaki bu zihniyet yapısı değişmediği sürece müzakerelerden bir sonuç alınmasını da çok zor görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Aksoy, Crans-Montana’dan bu yana görüşmeyen Cumhurbaşkanı Akıncı ile Rum lideri Nikos Anastasiadis’in 16 Nisan akşamı Birleşmiş Milletlerin (BM) ev sahipliğinde ara bölgede bir araya gelmesinin amacının müzakerelerin yeniden başlatılması olmadığının altını çizdi. Bunun manası da bizim onayımız olmadan Akıncı bu adımı attı demek.

Akıncı kendisine gelen itirazlar karşısında yaptığı açıklamada attığı adımın“KALICI BÖLÜNME OLASILIĞI DAHA DA BÜYÜRKEN SESSİZ KALAMAZDIM” (3 Mayıs) şeklinde değerlendirmesi ile devam etse de 6 Mayıs’ta bir köy etkinliğinde yaptığı konuşmada ise “Sıfır asker sıfır garanti mümkün değil” diyecekti.

O halde şunu sormak gerekmektedir;

Sayın Akıncı Gutteres Çerçevesini müzakereci yetkisi ile Meclis onayı olmadan ve TC ile istişare etmeden alabilir mi?

Akıncı ben çerçeveyi kabul ettim diyerek sonra da Meclis’i temsil eden partilere sadece bilgi verme girişimi doğru mu? Bu adım ne kadar demokratiktir?

Sıfır asker sıfır Garanti Kıbrıs Türkü için geçerli olamaz demekle Garanti antlaşmaları çerçevesinde bir imada mı bulunuyor yoksa çok uluslu mekanizmalar bağlamında adada askerin olacağını belirtiyor?

Sayın Çavuşoğlu’nun da katıldığı 20 Nisan KKTC ziyaretinde “Türkiye’deki seçimlerin sonuna kadar Kıbrıs konusunun buzdolabına konulması” mutabakatı nasıl U dönüşü ile ihlal edilmiştir?

Bu suallere yanıt almak kolay değil. Akıncı Gutteres çerçevesinde süreci başlatma amacında. Peki böyle bir adımda Kıbrıs Türkü Garantisiz bir anlaşma çerçevesine psikolojik olarak hazırlık süreci mi öngörülüyor? Nihayetinde müzakerelerin Eylül’de başlayabileceği konuşulmakta.

Adada iki toplumlu etkinlikler bağlamında 1974 sonrası kurulan ağlar yine devrede. Bazı STÖ ve siyasi partiler son dönemlerde taraflara görüşmelere başlayın baskısı kurmaya çalışması da dikkatlerden kaçmamalıdır. Nihayetinde Gutteres çerçevesi bir belge kaosu da yaşattı. Akıncı söz konusu belgenin 30 Haziran tarihinde sunulduğunu ifade etse de, Anastasiadis belgenin 4 Temmuz tarihli olduğunu iddia etmektedir. Bu farklılık oluşması üzerine Anastasiadis Türk tarafından şu hususları netleştirmesini talep etmiştir;

 “ – Eski güvenlik çerçevesinin, tek taraflı müdahale hakkının kaldırılmasıyla lağvedilmesi ve yeni güvenlik çerçevesi,

– Uluslararası boyuta sahip güçlü bir denetleme ve gözetleme mekanizması,

– Askerin tamamen çekilmesi konusunun görüşülmesinin garantör ülkelerin başbakanlarına havale edilmesini açıkça dillendirmesi.

Rum gazeteleri durumu manşetlerine taşıyarak “Anastasiadis Yemi Yutmadı – Başkan Akıncı’ya Garantiler ve Askerler Konusundaki Görüşünü Netleştirmesi Çağrısı Yaparak Yanıt Verdi – Türkiye Yoluyla Baskı Yapıyor – Akıncı Yanlış Belgeyi Hatırladı – Mustafa Akıncı Baskılardan Kurtulmak İçin İzlenim Yaratma Oyunlarına Devam Ediyor” (Fileleftheros gazetesi) derken Haravgi gazetesi ise haberini: “Kaçınarak Müzakereler Başlamaz – Anastasiadis’in Akıncı’ya Yanıtı Baştan Savma – Başkan Çerçevenin Altı Maddesinden Üçü İçin İzahat İstedi” başlığı altında verdiği haberinde, Anastasiadis’in Akıncı’ya “evet ama” tipinde yazılı bir açıklamayla yanıt verdiği yorumunda bulundu.

Alithia gazetesi ise haberini: “Mustafa Akıncı’nın Önerisi Olumlu Gelişme – Nikos Anastasiadis Kıbrıslı Türk Liderden ve Türkiye’den Guterres Çerçevesinin Güvenlik ve Garantiler Gibi Bazı Maddeleri Konusunda Netleştirme Talep Ediyor” başlıkları altında verdi.

Öte yandan Rum Hükümet Sözcüsü Prodromos Prodromu ise, AKEL’i “Kıbrıs Türk tarafının tezlerini körü körüne desteklemekle” suçladı.

Gazete, DİKO, ELAM ve diğer küçük partilerin ise dünkü açıklamalarında yalnızca Akıncı’ya ilişkin değerlendirmede bulunduklarını, ortak noktalarının ise Guterres çerçevesini reddetmek olduğunu yazdı.

Habere göre DİKO’dan yapılan açıklamada, Akıncı’nın “çerçeveyi kabul etmesinin sebebinin Türk çıkarlarına hizmet etmesi olduğu” iddiasında bulunulurken EDEK ve Dayanışma Hareketi ise açıklamalarında Guterres çerçevesinin uygulanmasını “tehlikeli” şeklinde nitelendirdiler.

Bu arada Güney’de İngilizce olarak yayımlanan Cyprus Mail ise, gelişmelerle ilgili haberini manşetten; “Liderler Çerçeve Üzerinde Atıştı-Anastasiadis Akıncı Önerisini Selamladı Ancak Planın Versiyonu Üzerinde Tartışmalar” başlıklarıyla verdi”( Rum Basını “Sözü Ankara Aldı” Dedi, Kıbrıssondakika,4 Mayıs 2018).

Tüm bu farklılıklara rağmen, ada üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılan büyük oyunun görmezden gelinerek Garantörlüğün ve müdahale hakkının da ortadan kaldırılmasına onay vermek ve böyle bir onayı Kıbrıs Türk Meclisinin rızası alınmadan “ben kabul ettim size bilgi veriyorum” demek Akıncı’ya hiç yakışmadı. Akıncı günün sonunda bizlerin Cumhurbaşkanı. Makamına, çabasına saygımız var. Lakin bu bizlerin hassasiyetlerini yok sayan bir tutumla olması mümkün değil.

Esasen baştan beri en büyük hata bütünlüklü çözüm içerisinde Kıbrıs Türk egemen bölgesinde yer alan deniz ve hava alanlarının görüşmelere dahil edilmemesi. Rumlar ile çok ihtilaf alanlarımız var. Meselemiz sadece siyasi eşitlik elde etmek olmuş olsa idi, sorun şimdi çözülmez miydi?

Bakınız geçtiğimiz gün Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Mısır’ı da içine alarak sözde Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması yoluna gidecekleri çabalarına kesinlik katan kararına dahi tek bir tepki gösterilmedi. Göz göre göre Rum uluslararası hukuku ihlal ediyor, haklarımızı ve Türkiye’nin Akdeniz’deki yetki alanlarını delmek için uğraşıyor, bizim gündemimiz ise çok farklı. Hal böyle iken, Kıbrıs Türkünün egemenlik ve varoluş davası Anavatan’ın güvencesi ve teminatı olmadan olmaz.  Bu çerçevede olsa olsa anca Girit olur.

Bu nedenle ivedilikle Deniz ve hava üslerimizin KKTC’de açılması girişimleri, Doğu Akdeniz’de gerçekleşen tüm gelişmeler karşılığında başlatılmalı, iç hukuk düzenlemelerimiz gerçekleştirilmelidir.

Akıncı’nın izlediği tutumu bir taktikten öte, geçmişten gelen Batı ve Rum liderle ilişkilerini bozmamak yolunda riskli bir adım… Kendi ideolojisi ve inançları yolunda bölünmüş bir vatan görmeme istenci de hakim. Ancak tüm bunlar bölgesel gelişmeler ile güneyin tutumunu, izlediği fiili eylemleri göz ardı ederek hareket etmek olmamalı. Diyalog önemli bir konu olabilir, ancak herhangi bir belge veya anlaşmaya meclis yetkisi ve onayı olmadan karar vermek demokratik bir tutum olamaz. Temenni CB Akıncı’nın Kıbrıs Türkünün çıkarlarının en hayati konularından biri olan Garantileri ortadan kaldıracak adım atmaması yönündedir. Yoksa Kıbrıs’ta değil barış, çatışmanın beşiği olacaktır. Garantilerin öngörülmediği bir formülün tepkisiz ve yanıtsız kalmayacağı aşikardır. Sayın Akıncı bir mücadele verecekse, üzerimizde haksız ambargoların kaldırılması için vermeli. Zamanını ve enerjisini bu yönde kullanmalı. İzolasyonları kaldıracağız diyen Batı’ya bunun hesabını sormalı. Ama Batı suskun. Batı Kıbrıs Türküne karşı işlediği insanlık suçuna karşı üç maymun rolünde. Gerçi Batının suskun olduğu insanlık dramı dünya üzerinde çok. Sırf Avrupa’ya enerji taşınsın diye Kıbrıs Türklerini ateşe atmak onların umurunda olmayabilir ama bunun önüne geçmek için direnen bir Türkiye var. Allah Türk milletini korusun. Güvencemiz Anavatandır.