Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Birleşik Krallık, 1973’te tartışmalı olarak başlayan Avrupa Birliği (AB) üyeliği süresince, Birlik ile ilişkisini genellikle “pragmatik” bir zemine çekmeyi ve bu bağlamda “birçok konuda imtiyaz sahibi bir ülke” konumunda sürdürmeyi yeğlemiştir. Keza, AB’nin federal “Avrupa Birleşik Devletleri” fikrini de içselleştirmediği bilinmektedir.

23 Haziran 2016’da Birleşik Krallık’ta yapılan referandumda, beklentilerin tersine, AB’den ayrılma yönünde karar çıkmıştır.(yüzde 51,9 oy oranı ile) 29 Mart 2017 tarihinde Londra’nın çekilme talebini Brüksel’e bildirmesiyle, “ayrılma (Brexit)” süreci resmen başlamıştı.

Birleşik Krallık’ta 15 Ocak’ta Parlamento’nun Avam Kamarası’nda yapılan oylama sonucunda, Muhafazakâr Parti Lideri Başbakan Theresa May’in 25 Kasım’da AB ile üzerinde uzlaşmaya vardığı Brexit anlaşması büyük farkla reddedildi. Sadece 202 milletvekili anlaşmaya destek olurken, 432 milletvekili farklı gerekçelerle May’in AB ile yaptığı Brexit anlaşmasına karşı oy kullandılar.

Aşağıdaki çalışmanın amacı, Birleşik Krallık’taki Brexit sürecini kısaca gözden geçirerek, 15 Ocak oylamasının ardından bu ülkedeki siyasal durumun ve AB ile ilişkilerin ne yönde ilerleyebileceğini analiz ederek, geleceğe yönelik çıkarımlara ulaşabilmektir.

KISACA BREXİT’E[1] GÖTÜREN SÜREÇ

Birleşik Krallık ve AB arasındaki ilişki 2013 yılından itibaren yeni bir döneme girmiş, 2016 yılına gelindiğinde ise artık boyut değiştirmiştir. Süreç içerisinde göç sorununun yansımaları, milli egemenlik ve ekonomik koşullar gibi konularda iyileştirmeler talep eden Birleşik Krallık Hükümeti, üyeliğinin geleceği hakkında referandum gidileceğini belirtmiştir. Bu süreç içerisinde 18-19 Şubat 2016 tarihlerinde görüşmeler gerçekleştirilmiş ve Birleşik Krallık’ın sunduğu “reform paketi” AB tarafından onaylanmıştır.

Londra’nın AB’den talep ettiği reformlar dört başlıkta toplanmaktadır. Bunlardan biri “siyasi”, diğer üçü “ekonomik” reformlar olarak nitelendirilebilir. Siyasi anlamda Birleşik Krallık, AB’nin bütünleşme sürecine dâhil olmayı reddetmekte ve alınacak kararlarda milli parlamentoların yetkilerini Avrupa Parlamentosu’na nazaran güçlendirmeyi hedeflemektedir.

Ekonomik anlamdaki üç ana başlıktan ilki, 19 Euro Bölgesi ülkesinin AB ekonomisini ilgilendiren kararlarda gösterdiği baskıdan duyulan rahatsızlıktır. İkinci talep edilen reform, rekabet koşullarının adil olması ve daha fazla serbest ticaret anlaşması sözünün yerine getirilmesidir. Bu bağlamda Birleşik Krallık, AB ülkelerinin sözde bağlılık gösterdiğini, hatta uygulamada engeller yarattıklarını iddia etmektedir. Son ekonomik talep ise Birleşik Krallık’a gelen diğer üye ülke vatandaşları ve yasal statüde çalışan AB vatandaşı olmayan göçmenlerin sosyal yardımları ile ilgilidir.[2]

AB’nin bu dönemde yaşadığı sosyal, politik ve ekonomik krizler, bazı üye ülkelerde huzursuzluğu artırmış ve AB’nin politikalarının sorgulanmasına yol açmıştır. Bu atmosferde Birleşik Krallık, yaptığı politik manevra ile krizi fırsata çevirme şansı yakalamıştı. Avrupa bütünleşmesine başından beri şüpheci yaklaşan Birleşik Krallık, daha serbest ticaret yapma arayışı, gereksiz bürokrasiden kurtulma isteği ve birlik içinden Britanya’ya yapılan göçleri kontrol altına alma talebini, bir dizi AB reformları altında gerçekleştirme şansı elde etmiş ve nüfuzunu artırma fırsatı bulmuştu.

Bilindiği gibi Birleşik Krallık, bir sosyal refah devleti olarak özellikle sosyal yardımlar konusunda oldukça cömert davranabilen bir ülkedir. Bu nedenle de AB içindeki çok sayıda Doğu Bloku ülkesi vatandaşı için Birleşik Krallık, en çok çalışmak isteyebilecekleri yerler arasında gelmektedir. 19 Şubat 2016’da Cameron’un AB liderleriyle yapmış olduğu görüşmeler neticesinde bu fırsat eyleme dönüşmüştü. AB içindeki etkin ülke liderlerinin görüşmesinde, İngiltere’nin Birlik içindeki bazı politikalarla ilgili itirazları- daha az federalizm ve göçmenlerin sosyal yükümlülüklerinin azaltılması gibi- kabul görünce Londra’nın bu alanlara yönelik önceden belirtmiş olduğu reform istekleri onandı.[3]

Zaten, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ile başlayıp Maastricht anlaşmasıyla AB’ye ulaşan süreçte, Birliğin kurucu üyesi olmayan Birleşik Krallık’ın rolü her zaman önemli olmuştur. Birleşik Krallık Euro bölgesine katılma, Schengen sistemine dâhil olma gibi hususlara, diğer Avrupalı devletlerden farklı yaklaşıyordu. Birleşik Krallık, bir yandan Avrupa’nın parçası haline gelirken, diğer yandan, AB üyesi ülkelere de kabul ettirdiği özel bir statüye sahip olmuştu.

Birleşik Krallık’ta, 1973 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’na dâhil olunduktan tam iki sene sonra Brexit benzeri bir referandum yapılmış ve İngiliz seçmen o zaman yüzde 67 oranla AET içinde kalınması yönünde irade beyan etmişti. Referandumda AET içerisinde kalma yönünde çıkan sonuca rağmen Birleşik Krallık’ın, geçen 40 yıl boyunca Avrupa entegrasyonuna karşı şüpheci tavrı değişmemiştir. Şurası bir gerçektir ki Britanyalılar, II. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’nın değişen atmosferine bağlı olarak, AB’nin kuruluşu ve felsefesini, diğer üye devletler kadar desteklememişlerdir. AB ile kuruluşundan itibaren sadece “pragmatik” bir ilişkiye sahip olmak arayışı içerisinde olmuş, üyeliği boyunca da, “birçok konuda imtiyaz sahibi bir ülke” konumunda yer almıştır. AB’nin federal “Avrupa Birleşik Devletleri” fikrine her zaman şüphe ile bakmışlardır.[4]

Birleşik Krallık’taki AB karşıtlarının daha fazla serbest ticaret alanı ve hareket kabiliyeti edinilebileceği beklentisine karşın, muhtemel bir ayrılık senaryosunun kısa ve uzun vadede getireceği yük göz ardı edilemeyecek boyutta olduğu çeşitli çevrelerce vurgulanmıştı.[5] Ayrıca, Kısa vadede “Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının (FDI)” azalacak olması endişesi de belirtilmişti. Çünkü ülkenin sahip olduğu büyük cari işlemler açığı, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile kontrol altında tutulabilmektedir. İngiltere Merkez Bankası’nın yaptığı araştırmalara göre, uzun vadede Birleşik Krallık’ın AB’nin ekonomisinden yeterince yararlanamayacak olması, cari açığın büyümesi ve Sterlin’in istikrarsız gidişatı ile ekonomik büyümenin azalacağı yazılmıştı.[6]

Sonuçta 2016 yılının 23 Haziran’ında Birleşik Krallık’ta yapılan referandumda, AB’den ayrılma yönünde karar çıkmıştır.

BREXİT (AYRILMA) OYLAMASI

Birleşik Krallık (İngiltere, Kuzey İrlanda, Galler, İskoçya) halkları, 23 Haziran 2016 tarihinde yapılan Brexit referandumunda, beklentilerin aksine,[7] AB’den ayrılma yönünde bir karar çıkmıştı. 1975 yılında yapılan Birleşik Krallık’ın Ortak Pazar referandumunda yüzde 67,23’lik oyla AB’ye girme taraftarı olan Britanyalılar, 2016 yılında AB’den yüzde 48,1’e karşılık yüzde 51,9 oyla  çıkmaya karar vermiştir. Referandumda Birleşik Krallık’ı oluşturan 4 ülkeden İngiltere ve Galler AB’den çıkma yönünde, İskoçya ve Kuzey İrlanda ise AB’de kalma yönünde irade beyan etmişlerdi. Keza, Birleşik Krallık’ın her alanda can damarı olan Londra’daki sonuçlar da, yüzde 59,9’a karşılık yüzde 40,1 ile, birlikte kalma yönünde olmuştu.[8]

Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasını aşırı sağ ve ırkçılıkla bağdaştıran birçok görüş ve haberin, aslında bu ülkenin kendi içerisindeki AB kadar çoğulcu olan yapısını görmezden geldiği söylenmiştir. Bugün İngiltere başta olmak üzere, Birleşik Krallık’ı oluşturan tüm ülkelerde (İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda), zaten hâlihazırda önemli oranda eski İngiliz kolonisi ülkelerden gelen -farklı ırk ve dinlerden- göçmen nüfus barınmakta olduğu olgusu da dikkate alınmalıdır.[9]

Ancak Brexit referandumunun sonucunda AB’den ayrılmak isteyenlerin oranının sadece yüzde 51,9 olması, bir diğer anlatımla, sandık başına giden seçmenin yüzde 48,1’inin AB’de kalmak istemesi, Brexit karşıtlarının sonucu tam içlerine sindirememesine yol açmıştı. Zaten referanduma katılım oranı (yüzde 72) dikkate alındığında, kabul oyları yüzde 37’ye karşılık gelmekteydi.

Brexit karşıtlarının, referandum sonuçlarının halkın iradesini yansıtmadığı argümanı, referandum sonucunda çıkan kararı değiştirmese de, Brexit kararının meşruiyetine gölge düşürdüğü hep akıllara gelmiştir. Kararın ertesi günü Sterlin (Pound)’in, Amerikan Doları ve Euro karşısında sırasıyla, yüzde 3,3 ve 7 oranlarında büyük değer kaybını yaşarken, Londra Borsası’nın da güne yüzde 7 oranında değer kaybıyla başlaması, karar karşısında “ekonomik aktörlerin” de tepkisini göstermekteydi.

Yapılan referandumda seçmenin yüzde 51,9’u, tercihini ülkelerinin AB ayrılması yönünde kullanınca, Birleşik Krallık’ın AB’den çekilme sürecinin ilk adımı atılmış ve süreç 29 Mart 2017 tarihinde Londra’nın çekilme talebini Brüksel’e bildirmesi ile resmen başlamıştı.

BREXİT REFERANDUMU SONRASI

Çeşitli öngörülerin hilâfına Brexit lehine çıkan karar sonrasında ortaya çıkan bazı görüşleri burada özetlemekte yarar görüyoruz.

Bunlardan ilki, İskoçya ve Kuzey İrlanda’nın, Londra’nın AB üyeliğini sonlandırmayı kesinleştirmesi nedeniyle Birleşik Krallık’tan ayrılma tehdidini kullanmasıyla ilgilidir. Buna göre; İskoçya ve Kuzey İrlanda referandumda üyeliğin devamından yana oy kullandıkları için, Londra’ya daha fazla baskı yaparak, ayrılık durumunda kendilerinin de Birleşik Krallık’tan ayrılacağını gündeme getirmeleriyle,  Londra’ya AB’de kalınması yönünde baskı yapabileceği iddia edilmiştir.

İkinci olarak, referandumdan sonra milyonlarca kişinin Brexit’ten vazgeçmek için imza vermesi ve arama motoru Google’dan yine milyonlarca kişinin “Avrupa Birliği’nden ayrılmak ne anlama geliyor?” sorusunun yanıtını araması, kamuoyunda büyük yankı bulmuştur.

Tartışılan son argüman ise AB’nin tutumu ile ilgilidir. Bu bağlamda, referandum sonrasında Brüksel’in ve AB’ye üye diğer ülkelerin müzakereleri bir an evvel sonuçlandırma isteği, Brüksel’in bu konu ile uzun süre meşgul olmak istemediğine bir işaret olarak gösterilmiştir.

AB’nden ayrılma yanlılarının gâlip geldiği Birleşik Krallık’ta, referandumdan çıkan beklenmedik ayrılık kararı sonucunda istifa etmek zorunda kalan David Cameron, koltuğunu önceki İçişleri Bakanı ve unutulmaz Britanya Başbakanı “Demir Leydi” Margaret Thatcher’a benzetilen Theresa May’a devretmek zorunda kalırken, kabinenin önemli Bakanlıklarında da kayda değer değişimler yaşandı. Yeni Başbakan Theresa May önderliğinde ve Birleşik Krallık’ın Brexit sürecini yönetmek amacıyla kurulan Muhafazakar Parti azınlık kabinesi görevine 13 Temmuz 2017’de başladı.[10]

Theresa May kabinesinde Brexit sürecini yönetmek için AB Bakanlığına atanan kişi ise, 1948 doğumlu deneyimli İngiliz muhafazakâr siyasetçi David Davis oldu. Brexit sürecine en başından beri destek veren Davis, 50. maddenin hemen işletilerek Brexit sürecinin hızlı bir şekilde sonlandırılmasını istediğini söylüyordu.[11]

Londra’nın AB’nden ayrılma kararı almasının üzerinden neredeyse 2 yıldan uzun süre geçmesine karşın, bu süreçle ilgili belirsizlik ve endişeler, iki taraf için de hep sürmüştür. Keza, Birleşik Krallık’ta Brexit yanlıları ve karşıtları arasındaki kutuplaşmada da bir azalma, “post-Brexit” (Brexit sonrası) süreciyle ilgili bu ülkede herhangi bir uzlaşı olmadığı; bu kutuplaşmanın daha çok büyük şehirlerde yaşayan orta sınıf mensupları kişilerle, kırsal alanlarda veya küçük şehirlerde yaşayan, daha muhafazakâr kimseler ve işçi sınıfı mensupları arasında yaşandığı gözlenmektedir.[12]

Birleşik Krallık’ın dünyanın en büyük beşinci ekonomisi olduğunu, lâkin dünyanın en büyük ikinci büyük ekonomisi olan AB içerisinde yüzde 16’lık pay ve yüzde 42’lik ihracat oranıyla (toplam ihracatının yüzde 42’si AB ülkelerine yapılmaktadır) çok daha güçlü olduğu; ticaret başlığının da, Brexit sürecinde en önemli sorun olduğunu vurgulamaktadır.[13]

AB’nin Brexit sürecinde Birleşik Krallık’a çok cazip bir anlaşma sunması durumunda, Grexit (Yunanistan’ın AB’den ayrılması) ve Nexit (Hollanda’nın AB’den ayrılması) gibi süreçlerin yaşanmasından korkulduğu ve bu nedenle Brexit sürecinde sert davrandığını da, taraftar bulan görüşlerden olmuştur.

SÜREÇTEKİ SON DÖNEM GELİŞMELER

8 Haziran 2017’de Britanya’da yapılan erken seçimler, dünyada son yıllarda hızlıca estirilen “otoriter ve popülist sağ” rüzgârı durdurmasa da, en azından söz konusu trendi dindiren bir ara durak işlevi gördü. ABD’nin klasik stratejik ortağı Britanya’da sol iktidara gelmese de, güçlü ana muhalefet, üstelik Liberallere gereksinim duyan bir Muhafazakar iktidar, Trump için kabusa dönüşmüş gözüküyor. Herhalde, son yıllardaki Muhafazakar girdabın, en azından hızının kesilmesi açısından, geleceğe yönelik umutlar için, küçük de olsa bir ışık belirdi.

25 Kasım 2018 tarihi, Avrupa bütünleşmesi yönünden önemli bir tarih olarak sürece yansımıştır. AB tarihinde ilk kez bir üye devletle, Birlik’ten ayrılma anlaşması üzerinde anlaşılmıştır.[14] Söz konuşu anlaşma aynı zamanda, AB ve Birleşik Krallık arasında gelecekteki ilişkinin içeriğini belirleyen Siyasi Deklarasyon niteliğindedir. Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nden ayrıldığında bu “Siyasi Deklarasyon” uluslararası anlaşmaya dönüştürülecektir.[15]

Söz konusu anlaşma üzerine Avrupa Konseyi (The European Council), söz konusu ayrılma anlaşmasının 30 Mart 2019’da yürürlüğe girmesiyle ilgili gerekli adımları atmak üzere Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve Konsey’ini göreve çağırmıştır. Avrupa Komisyonu da, 19 Aralık’ta yaptığı bildirimle, “no deal” Contingency Action Plan”’ı uygulamaya koyduğunu ve zorunlu tüm ayarlama ve düzenlemelerin 30 Mart tarihine kadar tamamlanacağını düşündüğünü duyurmuştur.[16]

Bu anlaşmanın Birleşik Krallık Parlamentosu’nda onaylanması gerekiyordu. Ancak Parlamento’da Aralık ayında yapılması beklenen oylama, anlaşmanın reddedilme riskinin yüksekliği karşısında ertelendi. Brexit’in tamamlanması gereken süre yaklaştığı ve Londra’nın önünde fazla zaman kalmadığından 15 Ocak’ta Parlamento’da oylamanın yapılması öngörülmekteydi.[17]

Lizbon Antlaşması’nın ilgili maddesine, “çekilme, çekilme kararı alan devletin kararını Birliğe bildirdiği tarihten iki yıl sonra tamamlanır” şeklinde bir hüküm bulunmaktadır. Londra çekilme kararını Mart 2017’de Birliğe resmen bildirdiğine göre, Birleşik Krallık Mart 2019’da AB’den çekilmiş olması gerekiyor. Çekilme anlaşması onaylanır ise, kurallara bağlanmış bir çekilme yaşanacağından, bu durum “soft Brexit” niteliğinde olacaktır. Çekilme anlaşması onaylanmazsa, Londra ve Brüksel mutabık kalarak süreyi uzatmadığı müddetçe, “anlaşmasız çekilme (no deal)” nedeniyle “hard Brexit” gerçekleşecektir.[18]

“No Deal” durumu ile Birleşik Krallık, AB açısından herhangi bir üçüncü devlet statüsüne geçecektir. Birlik, ilişkilerini özel düzenlemeler ile şekillendirmemiş olduğu herhangi bir üçüncü devlet ile ilişkilerini nasıl sürdürüyor ise, Londra ile ilişkilerini de aynı şekilde sürdürecektir. Bu koşullarda Londra’nın Brüksel’den beklentisi, ilişkilerin karşılıklı çıkarların korunması temelinde sürdürülmesini garanti etmesi olacaktır.[19]

Birleşik Krallık hükümeti, “No Deal” durumunda kaosa mahal vermemek adına, tek taraflı önlemler alma konusunda kararlı olduğunu da ifade etmiş olduğundan, “no deal” sonrası oluşacak durum nettir: Birlik Birleşik Krallık’a üçüncü devlet muamelesi yapacak; Birleşik Krallık da “egemenliğimi geri aldım” diyerek tek taraflı düzenlemeler yapacak gibi görünmektedir.[20]

İngiliz ekonomisinin Brexit sonrası yaşayacağı sıkıntılara karşı sık sık dile getirilen uyarılara rağmen, İngiliz Parlamentosu’nun Theresa May’in taslağına geçit vermeyeceği düşünülmekteydi. Ancak Mart 2019 tarihinden itibaren, en az iki yıl daha, Birliğe üye olmadığı halde “üyeymiş gibi” kalacağı da açık. Zira Çekilme Anlaşmasının 126. maddesi uyarınca, Anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte başlayacak ve 31 Aralık 2020’de sona erecek olan bir geçiş/ uygulama dönemi olacaktır. Geçiş/ uygulama dönemini, Birliğe giren yeni üyelerin Birliğe adaptasyonunun sağlandığı “geçiş süreci” uygulamalarının paraleli olarak düşünmek gerekir. Birliğe yeni üye olmuş bir devlete kendi ulusal düzenlemelerini sürdürmesini sağlayan geçiş süreleri gibi, Birlik’ten ayrılan bir devletin de, Birlik kurallarını belli bir süre uygulaması söz konusudur. Üstelik Çekilme Anlaşması, taraflar arasında oluşturulacak Ortak Komiteye, geçiş sürecini bir ya da iki yıla kadar uzatma kararı alma yetkisi de vermektedir. Bu durumda Birleşik Krallık, önümüzdeki dört yıl boyunca, Birliğe üye değilken “üyeymiş gibi” konumunda olabilecektir. Birleşik Krallık, 31 Aralık 2020 tarihine kadar, Birlik hukukuna tabi olmayı sürdürecek; üstelik Birlik organlarında temsil edilmeksizin. Bu sürecin 2022 yılı sonuna kadar uzatılması mümkün. Yani, bir devletin, üyesi olmadığı bir örgütün kuralları ile yönetilmesi gibi tuhaf bir durum yaratılmış olmaktadır.

BREXİT SÜRECİNDEKİ EN SON GELİŞME

Önceki bölümde de belirttiğimiz gibi, geçtiğimiz yıl Kasım ayında Londra ve Brüksel’in üzerinde anlaştığı çekilme anlaşmasının yürürlüğe girmesi için, Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından onaylanması gerekmekteydi. 14 Ocak’ta, Başbakan Theresa May, 5 saatten fazla süren Kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, ülkesinin AB ile vardığı Brexit anlaşma taslağını onayladığını duyurdu.

Başbakan Theresa May, anlaşmaya gelen olumsuz tepkileri dikkate alarak, Aralık ayı içinde gerçekleştirilmesi beklenen oylamayı ertelemişti. Bu ertelemenin nedeninin, anlaşmaya yönelik eleştirileri bertaraf edebilmek amacıyla metin üzerinde değişiklik yapabilme çabaları için zaman kazanmak olduğu biliniyordu. Ancak Theresa May’in beklediği destek AB’nden gelmedi. Zira Brüksel’in çekilme anlaşmasına dair tavrı netti; metin üzerinde tekrar müzakere olmayacaktı. Parlamento’da yapılacak oylamada Brexit anlaşmasını reddetmesi halinde, ülkenin AB üyesi olarak kalması ihtimalinin artacağını belirten Theresa May, Brexit oylamasında ret oyu vermeye hazırlanan milletvekillerine seslenerek, “Milletvekillerinden atacakları adımların İngiliz halkının demokrasimize inancına yönelik sonuçlarını dikkate almalarını istiyorum. Halkın demokratik sürece ve siyasilere inancı büyük zarar görür. Referandumun sonucunu hayata geçirmek görevimizdir” diyordu. Bir diğer anlatımla, siyasi gözlemciler tarafından da belirtildiği gibi May, Brexit’in gerçekleşemeyeceğini söyleyerek, sert Brexit yanlısı milletvekillerinin, kendisinin 25 Kasım’da AB ile yaptığı ve kısaca “no deal Brexit” denilen anlaşmaya destek vermesini sağlamaya çalıştı.[21]

İşte beklenen Parlamento oylaması 15 Ocak günü gerçekleşti. İngiltere Parlamentosu’nun Avam Kamarası, Başbakan Theresa May’in Avrupa Birliği ile vardığı Brexit anlaşmasını, 202’ye karşı 432 oyla reddetti. Bir başka ifade ile oylama Başbakan Theresa May için büyük hezimetle sonuçlandı.[22]

Anlaşmaya anamuhalefet İşçi Partisi milletvekillerinin neredeyse tamamının yanı sıra, Başbakan May’in kendi partisindeki birçok milletvekili ve azınlık hükümetine dışarıdan destek veren -Kuzey İrlanda merkezli Demokratik Birlik Partisi (DUP) üyeleri de karşı çıktılar. Anlaşmaya destek veren 202 parlamenterden 196’sı Muhafazakâr Partiden, 3’ü İşçi Partisi’nden ve 3’ü de bağımsız milletvekili olurken, 118 Muhafazakâr Partili, 248 İşçi Partili, 35 İskoç Ulusal Partisi (SNP) mensubu, 11 Liberal Demokrat, 10 DUP üyesi milletvekili karşı çıktılar.[23]

Oylamada parlamenterlerin en çok karşı çıktığı konu, anlaşmada geçen “backstop” başlığı oldu. “Backstop” aslında bir acil durum mekanizmasıdır. Brexit sonrası AB ile Birleşik Krallık arasındaki serbest ticaret anlaşması müzakereleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Birleşik Krallık’ın parçası Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasında fiziki sınır olmamasının garanti altına alınmasını amaçlamaktadır. Ancak İngiltere ile AB arasında varılan anlaşma, taraflardan herhangi birinin bu sürece tek taraflı olarak son verememesini öngörmektedir. İngiltere’de anlaşmaya karşı çıkanlar da bunun, Birleşik Krallık’ın tamamında gümrüklerin kontrol edilememesi anlamına geleceğini vurgulamaktadırlar. Bu bağlamdaki büyük korku, Kuzey İrlanda Cumhuriyeti’nin fiili olarak İrlanda Cumhuriyeti’nin parçası haline gelmesi ve Kuzey İrlanda gibi, 2016’daki referandumda Brexit’e karşı çıkan İskoçya’da 2019’dan sonra yeniden bir bağımsızlık referandumu yapılması. Yani, Birleşik Krallık’ın parçalanması.[24]

AB liderleri, Brexit oylamasının sonucuna dair ortak bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada: “Oylamanın sonucundan üzgünüz. İngiliz hükümetinin bundan sonraki süreç için niyetini bir an önce belli etmeye davet ediyoruz. Biz AB’nin İngiltere ile imzaladığı anlaşmayı yürürlüğe koyma sürecine devam edeceğiz. Brexit için en iyi anlaşmanın bu olduğunu düşünmeye devam ediyoruz.” denilmekteydi.[25]

Yazıyı hazırladığımız sıralarda Başbakan May yaptığı son açıklamada, “29 Mart’ta AB’den ayrılıyoruz” dedi. İngiltere Başbakanı Theresa May, AB’nin 50. maddeyi uzatmayı ancak, alternatif bir çıkış planı olması durumunda gündeme alacağını, Birleşik Krallık’ın 29 Mart 2019 tarihi itibariyle Avrupa Birliği’nden ayrılacağını açıkladı.

Reddedilen anlaşma, son 40 yılını AB ile bütünleşik geçiren Birleşik Krallık’a, yeni koşullara alışması için 21 aylık geçiş süreci imkânı tanımaktadır. Anlaşmasız (no deal) ayrılık ise, ithalatının büyük kısmını AB’den yapan Britanya’da, gıda ve ilaç başta olmak üzere pek çok kalemde kriz yaratabilir niteliğindedir.

Parlamento oylamasındaki “Brexit’e hayır” kararı sonrası siyaseten ve AB ile ilişki konumu bağlamında olabilecekleri aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:

*Anlaşma olmadan (no deal) ayrılma,

*Yeniden referandum,

*AB ile müzakerenin yenilenmesi,

*Güven oylaması ve sonrasında erken genel seçim.

16 Ocak akşamı geç saatlerde gelen habere göre, İngiltere Parlamentosu’nda yapılan oylamada Başbakan Theresa May hükümeti 306’ya karşı 325 oyla güvenoyu aldı. Başbakan May’in Avrupa Birliği ile vardığı Brexit anlaşmasının tarihi bir farkla reddedilmesi sonrası güven oylaması, muhalefetteki İşçi Partisi’nin talebi ile Parlamento gündemine alınmıştı.[26]

Theresa May, oylama öncesi yaptığı açıklamayla, güvenoyu alması halinde haftaya milletvekillerinin önüne alternatif bir planla geleceğini söylemiştir. Bu gelişme üzerine, yukarıda sıraladığımız son seçenek, şimdilik gündemden düşmüş olmaktadır. Ancak mevcut yapının 2022 genel seçimlerine kadar ülkeyi taşıyabilmesi, mevcut sıkıntılı süreç içinde “zor” görünmektedir.

Brexit anlaşmasının reddedilmesinin ardından “anlaşmasız Brexit” seçeneği kuvvet kazandı. AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, İngiltere’deki Brexit oylaması’na ilişkin, “İngiltere’nin AB’den anlaşmasız ayrılma riski, bu akşamki oylama ile artmıştır” açıklamasında bulundu. AB Konseyi Sözcüsü Preben Aamann, İngiltere Başbakanı Theresa May’in AB ile vardığı birlikten çıkış (Brexit) anlaşmasının İngiliz parlamentosunda yapılan oylamada reddedilmesine ilişkin, “Bu oylama ile İngiltere’nin birlikten anlaşmasız ayrılma ihtimali arttı. Bunu istemesek de hazırlığımızı yapacağız” dedi.[27]

Anlaşmanın İngiltere Parlamentosu’ndan geçmemesi, Londra ile Brüksel arasında anlaşma sağlanamaması ve tarafların mevcut pozisyonlarını değiştirmemeleri halinde, Birleşik Krallık’ın AB’den anlaşma olmadan (no deal) ayrılacak olması giderek güçlenmektedir. İki tarafın da bir süredir bu olasılığa karşı hazırlıklar yaptığı biliniyor. Ancak bu seçeneğin iki tarafa da maliyeti yüksek olacaktır. Zira taraflar arasında “gümrüksüz ticaret” devri bitecek, bir ticaret anlaşması imzalanmadığı sürece, Dünya Ticaret Örgütü’nün gümrük rejimleri geçerli olacaktır.[28]

İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney daha önce ülkenin herhangi bir anlaşma olmadan AB’den ayrılması halinde İngiliz sterlininin hızla değer kaybedebileceğini, ülke ekonomisinin resesyona girebileceğini ve ev fiyatlarının üç yıl içinde üçte bir oranında düşebileceğini söylemişti. İngiltere Merkez Bankası’na göre bu durumda ülkede halen yüzde 4,1 olan işsizlik oranı iki katına, enflasyon da yüzde 2,4’ten yüzde 6,5’a yükselebilecektir.[29] İngiltere Merkez Bankası Başkanı Carney, bugün yaptığı açıklamada da, piyasalarda İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışının ertelenebileceğine ilişkin beklenti olduğunu söyledi.[30]

SONUÇ

8 Haziran 2017’de Britanya’da yapılan erken seçimler, dünyada son yıllarda hızlıca estirilen “otoriter ve popülist sağ” rüzgârı durdurmasa da, en azından söz konusu trendi dindiren bir ara durak işlevi görmüştür.  2015 genel seçimlerinin galibi Muhafazakârlar, 2016’da Brexit oylaması sonucunda, Britanya’nın AB’den ayrılmasını öngören 50. maddenin işletilmesini sağlayan süreci başlattılar. Resmen 2017 ilkbaharında başlayan yeni süreç, Muhafazakâr Parti liderliğinde, 2016 referandumu sonrası nöbet değişimi getirmiş, kararsız kalan Başbakan David Cameron ise yerini, “yeni demir Lady” olarak anılan Theresa May’e bırakmak durumunda kalmıştı. May, “Brexit” konusundaki kararlılığını her fırsatta dile getirmiş, buna koşut olarak da, İskoçya’da “Scotexit”, yani İskoçya’nın Britanya’dan ayrılması kampanyası ifade edilmeye başlanmıştı.

Anımsanacağı üzere, 18 Eylül 2014’de İskoçya’nın Britanya’dan ayrılması hakkındaki referandumda, yüzde 55 civarındaki “hayır” oyları, İskoçya’nın Birleşik Krallık’ta kalmasını sağlamıştı. Westminster partileri olarak anılan, Muhafazâkarlar, İşçi Partisi ve Liberaller, “hayır” üzerinde önemli bir işbirliği sağlamışlar, ülkede birlik sağlama refleksi ön plana geçmişti.

1930’lu yıllarda İngiltere Başbakanı Churchill Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada; Birleşik Krallık ve Kıta Avrupa ilişiklerine vurgu yaparken ”Avrupa ile beraberiz, ancak Avrupa’nın bir parçası değiliz; birbirimizle bağlarımız var, ancak birleşmiş değiliz’ demişti. Bu vurgusuyla İngiliz lider, İngiltere- Kıta Avrupası ilişkilerinin ana hatlarını da belirlemiş oldu. İngiltere hep farklı ama Avrupa kurumlarının içerisindeydi.[31]

Çıkan sonuç İngiliz pragmatizminin bu sefer de baskın çıkmasıdır. Bir farkla ki, bu kez, Avrupa’da yükselen “sağ popülizmin” etkisi de katkı yapmış olabilir.

Britanya’da Brexit ve Scotexit, sandıkta ciddi yara aldı. 15 Ocak’da Parlamentoda alınan sonuç, aslında beklenen bir sonuçtu ve sonucu şaşıranların sayısı oldukça sınırlıdır. Çıkan sonucu, tüm Brexit yanlılarının yenilgisidir, ülkelerinin Avrupa Birliği’nden ayrılmasını isteyen, ancak sonrası için hiç bir fikri olmayanların yenilgisi olarak değerlendiriyoruz.

Bu konuda alınacak kararlar ise, bence bu ülke halkının ekonomik ve siyasi menfaatlerine uygun olarak akla ve bilime uygun olarak alınmalıdır. Bu noktadaysa, “soft Brexit” seçeneği, hem AB ile ekonomik ilişkileri koparmaması ve gelecekte yeni bir bütünleşmeye açık olması, hem de daha yapılabilir olması açısından daha doğru bir tercih gibi gözükmektedir.

Yaşanan son gelişmeler, ilerleyen günlerde, güven oylaması May lehine sonuçlanmış olsa bile, Birleşik Krallık’ta mevcut siyasal yapıda bazı değişikliklere ve sıkıntılara yol açabileceği gibi; mevcut ve gelecek ekonomik sıkıntılarla birlikte, Birleşik Krallık-AB ilişkilerini belirsizliğe sürüklemesi yönünden de son derece zor bir döneme neden olabilecek gibi durmaktadır. Sanki ülke içinde birliği sağlamak, yine sol’un birleştirici söyleminde ve siyasetinde olacak..

[1] İngilizce Britain-Britanya ve Exit-çıkış sözcüklerinin kısaltması.

[2] Can Zengin, “Brexit: Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’ndeki Geleceği mi?”, Bilgesam, 31.03.2016, http://www.bilgesam.org/incele/2389/-brexit–birlesik-krallik-in-avrupa-birligi-ndeki-gelecegi-mi-/#.XDnhKVUzbIU (7.01.2019)

[3] Nurşin Ateşoğlu Güney, “Brexit: Avrupa’ya Veziri Kaybettirmek!”, Bilgesam, 9.06.2016, http://www.bilgesam.org/incele/2463/-brexit–avrupa-ya-veziri-kaybettirmek!/#.XDxi91UzbIU (10.01.2019)

[4] Can Zengin, “Brexit’in Psikolojik Boyutu”, Bilgesam, 6.09.2016, http://www.bilgesam.org/incele/2518/-brexit-in-psikolojik-boyutu/#.XDm3LVUzbIV (7.01.2019)

[5]“The Brexit delusion”, The Economist, 24.02.2016, https://www.economist.com/briefing/2016/02/27/the-brexit-delusion (8.01.2019)

[6] “EU membership and the Bank of England”, The Bank of England, 21 Ekim 2015, https://www.bankofengland.co.uk/-/media/boe/files/report/2015/eu-membership-and-the-boe (8.01.2019)

[7] Steven Erlanger, ” Britain Votes to Leave E.U.; Cameron Plans to Step Down”, NYT, 23.06.2016, https://www.nytimes.com/2016/06/25/world/europe/britain-brexit-european-union-referendum.html (7.01.2019); Öyle ki, her 5 akademisyenden 4’ü tarafından Birleşik Krallık’ın AB’de kalacağını tahmin ediyordu. Zengin, agm.

[8] “EU referendum: The result in maps and charts”, BBC News, 24.06.2016, https://www.bbc.com/news/uk-politics-36616028 (8.01.2019)

[9] “Birleşik Krallık’ta Theresa May’in Brexit Kabinesi Kuruldu”, Ozan Örmeci, Uluslararası Politika Akademisi (UPA), 14.07.2016, http://politikaakademisi.org/2016/07/14/birlesik-krallikta-theresa-mayin-brexit-kabinesi-kuruldu/ (9.01.2019)

[10] “Theresa May vows to be ‘one nation’ prime minister”, BBC News, 13.07.2016, https://www.bbc.com/news/uk-politics-36788782 (9.01.2019)

[11] “David Davis – Who is Britain’s Mr Brexit?”, Reuters, 13.07.2016, https://www.reuters.com/article/uk-britain-eu-davis-factbox-idUKKCN0ZT2K0 (9.01.2019)

[12] “British Foreign Policy Post Brexit”,Council on Foreign Relations, 4.05.2018, https://www.cfr.org/event/british-foreign-policy-post-brexit (10.01.2019)

[13] Dipnot 12’deki tartışma görüşleri.

[14] “European Council (Art. 50) conclusions, 25 November 2018”, Council of the European Union, 25.11.2019, https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2018/11/25/european-council-art-50-conclusions-25-november-2018/ (11.01.2019); “Outcome of the special European Council (Article 50), 25 November 2018”, European Parliament, 25.11.2018, http://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/BRIE/2018/627153/EPRS_BRI(2018)627153_EN.pdf (11.01.2019)

[15] Stephen Castle and Steven Erlanger, NYT, 25.11.2019, https://www.nytimes.com/2018/11/25/world/europe/brexit-uk-eu-agreement.html (11.01.2019); Judy Dempsey, “Europe After a No-Deal Brexit”, Carnegir Europe, 20.12.2018, https://carnegieeurope.eu/strategiceurope/78009 (10.01.2019)

[16] “Brexit: European Commission implements “no-deal” Contingency Action Plan in specific sectors”, European Commission, 19.11.2019, http://europa.eu/rapid/press-release_IP-18-6851_en.htm (12.01.2019)

[17] Chloe Chaplain, “Theresa May names January date for rescheduled ‘meaningful vote’ on Brexit draft deal”, i News, 17.12.2018, https://inews.co.uk/news/politics/meaningful-vote-date-january-theresa-may/ (13.01.2019); “A crunch Brexit vote is coming that could trigger even more political chaos”, CNBC, 11.01.2019,

https://www.cnbc.com/2019/01/11/brexit-vote-parliament-set-to-decide-outcome-of-mays-withdrawal-deal.html (13.01.2019)

[18] Dilek Yiğit, “”No Deal” Brexit Belirsizlik Değil Süreçsel İstikrarsızlık Yaratır!”, Söyledik.com.,4.01.2019, http://soyledik.com/tr/makale/7735/no-deal-brexit-belirsizlik-degil-surecsel-istikrarsizlik-yaratir–doc-dr-dilek-yigit.html (12.01.2019)

[19] Serina Sandhu, “What is a ‘no-deal’ Brexit? These are the consequences of the UK leaving the EU without a deal”, i News, 14.01.2019, https://inews.co.uk/news/brexit/no-deal-brexit-what-meaning-uk-leave-uk-consequences/ (14.01.2019)

[20] “What does no deal Brexit mean?”, BBC, 7.01.2019, https://www.bbc.co.uk/newsround/46607260 (13.01.2019)

[21] May’den Brexit çıkışı: “Gerçekleşmez”, Yeniçağ, 14.01.2019, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mayden-brexit-cikisi-gerceklesmez-220458h.htm (15.01.2016)

[22] “May and Brexit Face Uncertain Future After Crushing Defeat in Parliament”,NYT, 15.01.2019, https://www.nytimes.com/2019/01/15/world/europe/brexit-vote-theresa-may.html (16.01.2019); Peter Keliner, “Brexit Showdown”, Carnegie Europe, 16.01.2019, https://carnegieeurope.eu/strategiceurope/78133 (16.01.2019)

[23] “Brexit: Theresa May’s deal is voted down in historic Commons defeat”, BBC News, 15.01.2019, https://www.bbc.com/news/uk-politics-46885828 (16.01.2019)

[24] “Brexit anlaşması parlamentoda reddedildi”, Birgün, 15.01.2019, https://www.birgun.net/haber-detay/brexit-anlasmasi-parlamentoda-reddedildi.html (16.01.2019)

[25] “U.K. Parliament’s Rejection of Brexit Deal Puts European Union in a Bind”, NYT, 16.01.2019, https://www.wsj.com/articles/u-k-parliaments-rejection-of-brexit-deal-puts-european-union-in-a-bind-11547634600 (16.01.2019)

[26] “Brexit anlaşmasını reddeden İngiltere Parlamentosu’ndan hükümete güvenoyu”, T24, 16.01.2019, http://t24.com.tr/haber/brexit-anlasmasini-reddeden-ingiltere-parlamentosundan-hukumete-guvenoyu,800912 (16.01.2019); “Prime Minister Theresa May narrowly survived a vote of no-confidence in Parliament, but the path for Brexit remains unclear as a deadline looms”,NYT, 16.01.2019,

https://www.nytimes.com/2019/01/16/world/europe/brexit-theresa-may-no-confidence-vote.html?emc=edit_na_20190116&nl=breaking-news&nlid=68022943ing-news&ref=cta (16.01.2019)

[27] “AB’den Brexit oylaması açıklaması: Anlaşma, ‘mümkün olanın en iyisi”, Sputnik, 16.01.2019, https://tr.sputniknews.com/avrupa/201901161037114911-ab-brexit-oylamasi-aciklamasi-anlasma-mumkun-olanin-en-iyisi/ (16.01.2019)

[28] Sam Lowe, John Springford, “After TheMeaninful Vote: What are Theresa May’s Options?”, Centre for European Reform, 16.01.2019, https://www.cer.eu/insights/after-meaningful-vote-what-are-theresa-mays-options (16.01.2019)

[29] “Mark Carney’s post-Brexit economy warning”, BBC News, 5.07.2016, https://www.bbc.com/news/av/business-36720384/mark-carney-s-post-brexit-economy-warning (7.01.2019)

[30] “İngiltere Merkez Bankası Başkanından ‘Brexit’ yorumu”, Bigpara, 16.01.2019, http://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/ekonomi-haberleri/ingiltere-merkez-bankasi-baskanindan-brexit-yorumu_ID1452167/ (16.01.2019)