Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

YAHUDİ KİMLİĞİ

İsrailiyat ve Yahudilik Çalışmaları Merkezi tarafından 07-10 Aralık 2020 tarihleri arasında benim de davet edildiğim bir uluslararası konferans düzenlendi. Konferansın amacı, Yahudi kimliğini değerlendirmek ve “Yahudi kim?” sorusuna çeşitli ve farklı boyutta cevaplar bulmaktı. Konferansa katılmayı arzu ettim ama çalışma önceliklerim buna mani oldu. Bununla beraber, Yahudi kimliği hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü bu soru ve türevlerinin cevapları, sadece İsrail’in geleceğini değil, temelini Musevilik’ten alan diğer Semavi dinlerin, Ortadoğu halklarının da dünyaya bakışını değiştirebilir.

Bugün, İsrail topraklarında yaşayan nüfusun üst kimliği için birbiri ile iç içe gibi gözüken üç parametreden bahsedilebilir; kutsal bir millet anlamında ‘İsrail’, Hz. Musa’nın getirdiği bir din olarak ‘Musevilik’ ve nihayet etnik bir kimlik tanımı için ‘Yahudilik’. Bununla beraber, bu üç parametrenin hepsinin gerçekten bu nüfusu temsil ettiği tartışmalıdır. Yapılan itirazlar Hz. İbrahim’den başlayarak Hz. Musa ve sonrasında Yehuda Devleti’nin yıkıldığı dönemde yaşanan gelişmelerin sorgulanmasına yöneliktir.

Makalenin daha iyi anlaşabilmesi için önce Yahudilerin tarihi ile ilgili sözü edilen üç ana dönem üzerinden kendi iddialarımla ilgili şu özeti yapalım;

Birinci dönem; İbrahim, İshak ve Yakup devridir ve M.Ö.19-18. Yüzyılda geçer. Bu dönemde olanların Musa, Yahudiler ve Tevrat ile alakası yoktur.

İkinci dönem; Mısırlı peygamber Musa’nın cemaati ile Filistin’e göçüdür. M.Ö. 13. Yüzyılda meydana gelen bu olayların Yahudilerle alakası yoktur.

Üçüncü dönem; M.Ö. 6. Yüzyılda başlayan Yahudi devridir. Bu dönemde, Tevrat’a entegre edilmeye çalışılan Yahveci akım, Kenan orijinli Elohimci akımla çatışma halindedir.

M.Ö. 17. Yüzyılda yetmiş kişilik bir aile efradıyla Mısır’a göç eden İsrailoğulları (Yakup oğulları) ile M.Ö. 13. Yüzyılda Filistin’e gelen Musa kavmini birbirinden ayırmak gerekir. Çünkü İsrail’in ailesi zaman içinde Mısır toplumu arasında kaynayıp erimiştir. Musa ile göç edenler ise büyük çoğunluğu ile Heksos Krallığı bakiyeleri olan kaçak askerlerden oluşuyordu.

M.Ö. 6 yüzyıldan itibaren Tevrat’ı yeniden yazmaya kalkan ve yeni bölümler ilave eden Yahudiler, bu yeniden yazım aşamasında şunları yapmışlardır;

– Kendi soylarını 1300 yıl önce yaşamış Hz. İbrahim’e ve torunu İsrail’e bağlayarak, kendilerine kutsal bir millet unvanı edinmiş,

– Aynı şekilde 800 yıl önce yaşamış Hz. Musa’nın kitabını sahiplenerek ve kendilerinin onunla Mısır’dan geldiğini iddia ederek, “seçilmiş millet” ve “kutsal topraklar” vizyonunu ortaya koymuşlardır.

Peki, Yahudi kimdir? M.Ö. 6. Yüzyılda Babilliler tarafından Yehuda Devleti’nin yıkılması sonrası bugünkü Irak topraklarına sürgüne götürülen kişilerdir. Onlara Yehuda Devleti’nin artığı anlamında onlara “Yahudi” denmiştir. Bu Yahudiler, M.S. 6. Yüzyıla kadar devam eden bir süreçte Tevrat’a ilave bölümler eklemek dışında, Museviliğin Ezoterizmi kabul edilen Kabala ve Talmud ile yeni öğretiler eklemiş ve Musevilik orijinalliğini kaybetmiştir.

Özetle; İbrahim ve Musa’nınkiler ile Yahudiler ayrı ayrı cemaatlerdir. Şimdi, yukarıda söylediklerimizi tek tek detayları ile açıklayalım. Son bölümde, Yahudi kimliğinin nasıl olması gerektiği ile ilgili düşüncelerimizi söyleyeceğiz.

Hz. İbrahim, İsrail ve Yahudilik

Esasında Hz. İbrahim hakkında hiçbir çağdaş belge mevcut değildir. Ancak, bilim insanları onun halkını Mezopotamya’dan Akdeniz’e doğru yönelten gezgin kabile şeflerinden birisi olabileceği üzerinde durmaktadırlar. İbrahim, Akdeniz’e göç eden kabile lideri bir gezginci idi ve Arabistan’a hiç uğramamıştı. İbrahim, askerleri ve parasal gücü ile kendi şahsi Tanrısını onlara Tanrı olarak kabul ettirmiş ve bu arada Mezopotamya’dan getirdiklerini halka aşılamıştı.

Yahudiliğin, Hıristiyanlığın ve Müslümanlığın sahip çıktığı İbrahim, aslında bir Sabii peygamberi idi. Yahudilerin, Hıristiyan ve Müslümanların atası olarak kabul edilen İbrahim Peygamber ve ailesi, Tevrat’a göre, Mezopotamya’da Kaldealı Ur’dan Harran’a göçmüş, oradan da bir tüccar kolonisi olarak Kenan ülkesine geçmiştir. Tekvin’de İbrahim’in Sodom Kralı’nın emrinde çalıştığı, Filistin ve çevresindeki yönetimlerle sık sık çatışmaya girdiği anlatılır. Tevrat’ta İbrahim’in dövüşçü, tüccar prens olduğu yazılıyor (Tekvin, Bap 14).

Tevrat’ın bildirdiğine göre, Tanrı Yahve, bir gün Abraham’a (Hz. İbrahim’e) ‘Harran’ bölgesinden Kenan ülkesine (Filistin’e) göç etmesini emretmiş, Hz. İbrahim de yakınları ile birlikte Kenan diyarına göç etmiştir. (Tekvin, 11/5, 12/5). Tanrı, İbrahim’e iki emir verir. İlk emir, topraklarını genişletmek ve değerlendirmektir. Kendisine hizmet etmesi için zengin olmasını ister. Bu zenginliği elde etmek için hile dâhil her yol mubahtır. Nitekim İbrahim, bu durumu, karısı Sara’yı kız kardeşi gibi tanıtıp, onunla evlenmek isteyenlerden hediyeler koparmaya kadar vardırmıştır. İkinci emir, insanoğlunun kurban edilmesini yasaklamaktır. Tanrı’nın insan kurbana ihtiyacı yoktur ama hayvan kurbandan vazgeçmez.

İbrahim’in yaşadığı devirde ortada ne Araplar ne Yahudiler vardı. İbrahim’in Sabii ve Arami olduğu kabul görmüş bir tarihi olgudur. Dolayısıyla İbrani kelimesi ile Yahudileri tanımlamak doğru değildir. Öte yandan, İsrail kelimesi ile kastedilen İbrahim’in torunu Yakup’tur. Onların yaşadığı yer Harran (Urfa) bölgesi idi. M.Ö.17. yüzyılda Filistin’e sığındılar ve çok sonraları burası İsrail adını aldı. M.Ö. 1200’de günümüzde İsrail’i bulunduğu tepelerde İsrail diye bir halk vardı. İbrani sözcüğü Fırat Nehri’nin “öteki tarafından gelen biri” yani “göçmen” ya da belki gezgin anlamına gelir. Musa ile Mısır’dan Filistin’e göç edenler de Yahudi değil çok büyük bir ihtimalle Mısır’daki Heksos kalıntılarından büyük bir grubun katıldığı kaçak askerlerdi. Bunlar ve Musa, Mısır firavunu Akhenaton’un davet ettiği sal tevhit dinine inanıyordu.

Musa’dan sonra Tevrat’ı yeniden kaleme alanlar “Seçilmiş Halk” yakıştırması yanında kendilerine özgü Tanrı Yahve’yi uydurdular. Musa ve taraftarları firavun Akhenaton’un ölümü sonrasında putperestlerin baskı ve takibi karşısında Kenan diyarına (Filistin) kaçmışlardı ve Musa’nın davet ettiği din, Hz. İbrahim’in diniyle aynı değildi. Musa ve halkı Mısır diliyle konuşuyordu ve firavunun sarayında öğrendiği hiyeroglifle yazılan on emri ve şeriatı bu dille nakletmişti. Musevi denilen insanlar daha sonra Kenan dillerini, kültür ve geleneklerini kabul etmişler, Filistin’in yerli ahalisi arasında yaşadıkları uzun dönem boyunca putperestliği benimsemişlerdi. İşte Yahudiler bu halkı sahiplenmişlerdi.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

https://www.academia.edu/44744252/Yahudi_Kimli%C4%9Fi_