Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Rus savaş gemisi Caesar Kunikov’un dün İstanbul Boğazı’ndan geçişi sırasında gemideki bir askerin MANPAD tipi yani karadan havaya atılan bir füzeyi boğaz geçişi boyunca omzunda atış pozisyonunda taşıması bugün en çok konuşulan haberlerden biri oldu.

Peki bu normal bir hareket miydi yoksa Rusya bir mesaj mı vermek istiyordu?

Deniz hukuku ve Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen Montrö Anlaşması hükümlerine bakılırsa Rus savaş gemisinin bu hareketi normal, kabul edilebilir ve hukuki bir hareket değildir. Çünkü normal şartlarda yabancı bir savaş gemisi başka bir ülkenin karasularından geçerken o devletin barışına, düzenine veya güvenliğine zarar vermeyecek şekilde bir geçiş yapar. Deniz hukukunda zararsız geçiş olarak tanımlanan bu kavrama Türk Boğazlarından geçişte de uyulması gerekmektedir.

Bu çerçevede bakıldığında Rus savaş gemisinin en üst güvertesinde bir askerin bütün boğaz geçişi boyunca omuzunda atılmaya hazır bir MANPAD füze sistemiyle durması angajman kuralları bağlamında “düşmanca bir hareket” olarak değerlendirilir. Her ne kadar omuzdan atılacak tek bir füzenin devletin güvenliğini tehdit etmeyeceği bilinse de bu “düşmanca hareket”in simgesel bir önemi vardır. Ve 24 Kasımda bir Rus savaş uçağının Türk F-16’larınca düşürülmesi sonrasında oluşan gergin ortamda aslında Rusya askeri bir uygulama yoluyla iki simgesel ve bir de derin mesaj vermektedir. Bu mesajları anlamak için de omuzdan atılan füze sistemin aslında havadan gelen tehditlere karşı bir savunma sistemi olduğunu akılda tutmak gerekir.

Bu bağlamda birinci mesaj, yukarıda belirttiğim “düşmanca hareket” algılamasıyla ilgilidir ve “biz yani Türkiye ve Rusya dost değiliz, siz bizim uçağımızı düşürmekle bize karşı düşmanca bir harekete bulundunuz, biz de size karşı duyduğumuz hissiyatı bu şekilde simgesel olarak gösteriyoruz” mesajıdır.

İkinci mesaj ise yine simgeseldir, çünkü tek bir füzenin sahildar devlete yani bu olayda Türkiye’ye tehdit oluşturması mümkün olmadığı gibi büyük bir savaş gemisine yönelik bir saldırıya karşı koruma sağlaması mümkün değildir. Dolayısıyla verilen ikinci mesaj, “biz size güvenmiyoruz, siz saldırgansınız biz savunma tedbirlerimizi alıyoruz” mesajıdır.

Gelelim Rusya’nın verdiğini düşündüğüm derin mesaja. Uçak düşürme olayıyla birlikte artan Türk-Rus gerginliği kapsamında Türk medyasında ve bazı Batılı medyada Türkiye’nin gerektiğinde Boğazları Rusya’ya kapatma kartını kullanabileceği seslendirilmişti. İşte Rusya İstanbul Boğazından geçirdiği savaş gemisinde yaptığı simgesel ihlal ile “gerekirse Montrö Anlaşmasını geçiş düzeniyle ilgili daha büyük ihlallerle bozabilirim” mesajı vermektedir. Aklın hakim olduğu yerde bu mesajın gerçekleşme olasılığı oldukça düşüktür. Çünkü Karadeniz’de sorgusuz sualsiz istediği büyüklükte deniz kuvvetiyle Karadeniz’de sürekli bulunmayı arzu eden bir ABD varken Montrö Sözleşmesinin bozulması Türkiye kadar Rusya’nın da işine gelmeyecektir. Ama Türk Boğazları üzerinde Montrö Sözleşmesi öncesine dönüş Türkiye’nin egemenliğine büyük darbe vuracaktır. Dolayısıyla Türkiye’yi yönetenler Rusya’ya yönelik tepkilerini ve angajman kurallarını belirlerken, söylemlerini açıklarken en ufak olasılığı değerlendirip devletin kurumsal birikiminden geçirmeli ve son halini vermelidir.