Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

KARABAĞ ERMENİLERE VERİLEMEZ

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

Son zamanlarda sürekli açılımlara doğru sürüklenen Türkiye’de en önemli açılımlardan birisi olarak da, Ermeni açılımı olarak yeni girişimler gündeme getirildi ve devletin en tepesindeki yöneticilerden başlayarak çeşitli diplomatik ataklarda Türk kamu görevlilerinin şimdiye kadar alışılmadık biçim ve doğrultularda hareket etmeğe başladıkları görüldü. Türkiye Cumhuriyeti için tarihin derinliklerinden gelen ve sürekli kanayan bir yara durumunda olan Ermeni sorunu, Türklere karşı emperyalizmin kullanmakta olduğu en önemli koz ya da diplomatik silahlardan birisidir. Türkiye Cumhuriyeti ne zaman güçlü bir duruma gelse ya da izlediği politikalardan başarılı sonuçlar almağa başlasa hemen karşısına dikilen sorunlardan başlıcası Ermeni meselesi olmaktadır. Cumhuriyet kurulmadan önce yaşananların sorumluluğu da Türk devletinin kurucularına mal edilerek, bugünkü Türk devletine yüklü bir fatura ödetilmek istenmekte, Ermeni sorunu sürekli olarak kışkırtılarak, Türkiye Cumhuriyetinin Doğu Anadolu bölgesindeki egemenliği ile sınır komşusu olduğu Kafkasya bölgesindeki ağırlığı ortadan kaldırılmak istenmektedir. Türklere karşı hazırlanan bütün plan ve programlarda, Ermeni sorununu kışkırtan ve tırmandırarak Türkiye’nin önünü kesmek isteyen girişimlerin çok ciddi oranda etkileri görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılma sürecinde ortaya çıkan Ermeni sorunu, aradan bir yüzyıl geçmesine rağmen her geçen gün katlanarak devam etmektedir. Küçük bir Ermeni devletinin Rusya, Fransa ve ABD destekli kurulmuş olmasına rağmen, sorunun giderek tırmandırıldığı ve büyültülerek merkezi coğrafyadaki Türk egemenliğini ortadan kaldırmak doğrultusunda bütün emperyal devletler tarafından kullanıldığı görülmektedir.

Ermeni konusunun en önemli yanlarından birisi olarak Karabağ sorunu gündeme girmiştir. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bu federasyona dâhil olan on beş cumhuriyet bağımsız devlete dönüşünce, Ermenistan en küçük devletlerden birisi olmasına rağmen, Rusya ve batı ülkelerinin desteği ile Azerbaycan’a bağlı bir Türk bölgesi olan Karabağ’ı resmen işgal ederek bu bölgede bir Ermeni egemenliği kurabilmenin arayışı içerisinde olmuştur. Kendini kurtarmaktan aciz bir ülke olan Ermenistan’ın bu saldırgan girişimi bütün dünya ülkeleri tarafından lanetlenmiş ama Kafkasya’da Müslüman ve Türk hâkimiyetini önlemek isteyen bütün Hıristiyan dünya ve İsrail Ermenistan’ın bu haksız girişimine destek vererek, Türk dünyasının aleyhine olan bu işgalin günümüze kadar sürmesini sağlamışlardır. Sovyetler Birliği sonrasında kendilerine göre Kafkasya ve Hazar bölgesi hegemonyası planları yapan batılı Hıristiyan devletlerin tamamı, Ermenistan’ı bu bölgede bir üs olarak kullanarak, Hazar ve Sibirya’ya yönelen enerji koridorları üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkin olabilmek amacıyla, Ermenistan’ın Karabağ bölgesindeki oldubittisini görmezden gelmişlerdir. Hiç bir haklı gerekçeye dayanmadan ortaya çıkan işgal durumu, Sovyetler Birliğinin dağılmanın sanki doğal bir sonucu imiş gibi gösterilerek, Türk ve Müslüman kesimlerin bu haksız saldırganlığa direnişi önlenmek istenmiştir. Kafkasya haritasına bakıldığında, eski Azerbaycan topraklarında ve bir milyondan fazla Türk’ün yaşadığı bu bölgede, kendini yönetmekten aciz bir ülke durumundaki Ermenistan’ın haksız işgali önemli bir sorun olarak ortada durmakta ve batılı hiçbir ülke ya da otorite bu haksızlığın ortadan kaldırılabilmesi için hiç bir girişimde bulunmamaktadır. Aksine, bir oldubitti olarak gündeme gelmiş olan Ermeni işgalini giderek hukukileştirerek, Ermenistan merkezli Kafkasya hegemonyası planlarını uygulamağa çalışmaktadırlar. Normal koşullarda Ermenistan’a yardım etmeyen bazı emperyal çevrelerin ise Karabağ üzerindeki haksız Ermeni işgalinin devam edebilmesi doğrultusunda, küçük Ermenistan’a her türlü yardımı yaptıkları görülmektedir. Karabağ’ı işgal edecek doğru dürüst bir orduya sahip olmayan, böyle bir orduyu besleyebilecek nüfus potansiyelinden fazlasıyla yoksun olan küçük Ermenistan, İsrail Siyonizm’i ve batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda Karabağ işgalini dıştan gelen yardımlarla sürdürmekte, Azerbaycan’a bu konuda yoğun bir batı ülkeleri baskısı uygulanmakta, Türk dünyasının bir araya gelerek Karabağ konusunda Azerbaycan’ın arkasına geçerek bu eski Türk topraklarına sahip çıkmasına izin verilmemektedir. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla gündeme gelmiş olan Karabağ krizi de, bu nedenle sürüp gitmekte ve bölgede ciddi bir Türk-Ermeni karşıtlığının kaynağı haline gelmektedir. Karşıtlık ortamı zaman zaman bazı sıcak çatışmalara yol açsa da, büyük emperyal güçlerin Ermenistan’a sahip çıkan tutumları yüzünden sorun bir türlü çözüme bağlanamamaktadır.

Ermenistan ile Azerbaycan arasında bulunan Karabağ bölgesi Aras ve Kür ırmakları arasında yer alan Gökçe gölüne yakın bir dağlık bölgedir. Bu bölge Azerbaycan açısından ele alındığında Ermenistan ve İran topraklarının kontrolünü sağlayan son derece stratejik bir konuma sahip bulunmaktadır. Yirmi bin kilometre karelik Karabağ bölgesinin dörtbin kilometrekarelik kısmını oluşturan Dağlık Karabağ bölgesi zaman zaman daha farklı bir konumda gündeme gelmektedir. Karabağ bölgesi; Ağdam, Terter, Yevlah, Fuzuli, Beylegan, Kubatlı, Cebrail, Mingeçever, Gorus, Ağcabendi, Hocavend, Şusa, Hankenti, Laçin, Kelbecer, Hanlar, Akdere, Berde, Zengezur ve Yevlah, Beylegan rayonlarından oluşurken, Dağlık Karabağ bölgesi ise; Hankenti merkez olmak üzere Şusa, Akdere, Hadrut, Hocavent ve Askeran rayonlarından meydana gelmektedir. Bu bölge Sovyetler Birliği döneminde Karabağ özerk bölgesi adını taşıyor ve bu nedenle Ermeni-Azeri çekişmesi dondurulmuş bulunuyordu. Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine Rus ordusunun desteği ile küçük Ermeni devleti Karabağ bölgesini işgal ediyordu. Dağlık Karabağ bölgesi tamamen Azerbaycan toprakları içinde kalmasına rağmen Ermeni ayrılıkçılar Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasındaki Azerbaycan’a ait olan bölgeyi de ele geçirerek Azerbaycan’a karşı bir tampon bölge oluşturmayı başarmışlardır. Nüfusunun yarısından fazlası Azeri Türk olan bu bölgenin Ermeni işgali sonrasında nüfus yapısı değiştirilerek, yüzde doksan Ermeni asıllıların üstünlüğü sağlanmış ve bölgede yaşayan bir milyonu aşkın Azerbaycanlı Karabağ topraklarından dışarıya sürülmüşlerdir. Göçmenlere kalıcı bir yer gösterilmediği için, bir milyonluk eski Karabağlı Azeri günümüzde göçer konar bir durumda ordan oraya sürüklenmektedirler.

Karabağ bölgesinin Türkleşmesi Milattan önce yedinci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Saka Türklerinin bir kolu olan Daha’lar o dönemde bu bölgeye gelerek Arşaklılar devletini oluşturmuşlardır. Sakaların bir kolu olan Partlar’dan sonra bölgeye gene Türk asıllı bir kavim olan Albanlar yerleşmiş ve kendi devletlerini kurmuşlardır. Milattan önce altmışlı yıllarda Romalılar Kafkasya’yı ele geçirince sadece Albanlar ayakta kalarak kendi bağımsız devletlerini sürdürmüşlerdir. Albanlar, Kafkasya’da sekizinci yüzyıldaki Arap işgaline kadar bağımsız devlet konumlarını sürdürmüşlerdir. Albanların büyük çoğunluğu zaman içerisinde İslamiyet’i kabul ederek bugünkü Azeri Türklerini meydana getirmişlerdir. İslamiyet’i kabul etmeyen Albanların bir kısmı ise, Doğu Anadolu’daki Ermenilerle zaman içerisinde yakınlaşarak Gregoryenleşmişler ve Kafkasya Ermenilerinin ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Azerbaycan’ın resmi tarihi ise bölgedeki bütün Türk kökenli Albanları, Azerilerin ataları olarak görmektedir. Ermenistan ise, Azerbaycan’ın tersine Karabağ bölgesinin antik bir Hıristiyan krallığının parçası olduğunu savunarak, bölgedeki kiliseleri bu yaklaşımın gerekçeleri olarak öne sürmektedir. Azeri tarihçiler ise, bölgeye Abbasi imparatorluğu döneminde giren İslam’ın bütün Albanlar tarafından benimsendiğini öne sürerek, Ermeni tezlerine karşı çıkmaktadırlar. Bazı başka tarih kaynakları ise, Roma İmparatorluğu döneminde Albanların bir kısmının bu bölgeden göç ederek Balkanlar’daki bugünkü Arnavutluğun temellerini attığını öne sürmektedirler. Özellikle Arnavutluğun eski adının Albania olarak tanımlanması, Kafkasya’dan Balkanlar’a yapılan Alban göçünü ortaya koymakta ve bu açıklamaları temellendirmektedir. Kafkasya Albanları zaman içerisinde Azerileşirken, Balkan Albanları da Arnavutlaşmıştır.

Osmanlı-İran savaşı sırasında Karabağ ayrı bir konuma sahip olmuştur. İran’daki Selçuklu İmparatorluğunun parçalanmasından sonra Anadolu ve Kafkasya Türkleri birbirlerinden ayrılmak durumunda kalmışlar ve daha sonra her iki bölgede ayrı ayrı Türk devletleri kurulmuştur. İran Safevi Devleti varken, Anadolu’da da Osmanlı devleti egemen olmuş ve iki Türk devleti daha sonra Kafkasya egemenliği için çatışmak zorunda kalmışlardır. I578 yılında Osmanlıların Kafkasya seferinden sonra Safevi devleti yenilmiş ve bunun üzerine Vilayet-i Gence Karabağ adı altında Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bir vilayet kurulmuştur. Ne var ki, Osmanlı İmparatorluğunun daha çok Balkan merkezli bir düzene yönelmesi ve sürekli Avrupa ile mücadele etmesi nedeniyle bu bölgelerdeki Osmanlı hegemonyası zamanla gerilemiş ve bunun üzerine Ruslar Kafkasya’ya inebilme fırsatını bulmuşlardır. Rus orduları güney Kafkasya’ya inince, bunun üzerine Osmanlı İmparatorluğu bir Azerbaycan seferi düzenleyerek, bölgedeki etkisini sürdürmek istemiş ama Ruslara karşı Balkanlar’da Osmanlılar güç kaybedince, Karabağ bölgesi I73I yılındaki Osmanlı -İran savaşı sonrasında İran imparatorluğuna bağlanarak Rus etkisi altına girmesi önlenmiştir. İran devletine bağlı bir statü içerisinde Karabağ’da zamanla bir hanlık oluşturulmuş ve Karabağ hanlığı bir süre İran’a bağlı bir özerk bölge olarak varlığını devam ettirmiştir. Rusların sürekli olarak Kuzey Kafkasya’dan güneye doğru akınlar düzenlemesi üzerine Kafkas barışı bozulmuş ve bölge uzun süreli çatışmalara sahne olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu sürekli olarak Avrupalı emperyalistler ile uğraşırken, arka kapısı olarak görünün Kafkasya ile yakından ilgilenememiş ve bu bölgedeki ağırlığı giderek zayıflamıştır. Bu durumdan yararlanmak isteyen Rusya ise, Kuzey Kafkasya’yı ele geçirdikten sonra Kafkas dağlarının güneyine inerek bu bölgede de kendi egemenlik düzenini oluşturmak için yoğun çaba göstermiştir. Rusların dünya egemenliği projesinde sıcak denizlere inmenin en yakın yollarından birisi olan Kafkasya koridorunun bütünüyle Rus kontrolüne geçmesi için emperyal bir vizyon ile ısrarlı girişimlerde bulunulmuş ve bölgede tarihten gelen uzun süreli Türk hegemonyası gerilerken, Rus emperyalizminin etki ağları geleceğe dönük bir biçimde sağlam bir doğrultuda genişletilmiştir. I8I3 yılında imzalanan Gülistan Antlaşması ile Karabağ bölgesi Rusya’ya geçmiştir. Ruslar bölgeye egemen olduktan sonra, Karabağ Hanlığını ortadan kaldırma yoluna gitmişler ve İran ile komşu durumuna gelmişlerdir. Rusya-İran savaşları daha sonraki yıllarda da devam etmiş ve Rus hegemonyası zaman içerisinde Güney Kafkasya’da da bölgenin Türk nüfus çoğunluğuna karşı savaş zaferleri yolu ile kurulmuştur. Rusya Kuzey Kafkasya’yı tam olarak ele geçirdikten sonra Basra körfezine doğru sıcak denizlere inme doğrultusunda Trans Kafkasya denilen bölgeyi tümüyle ele geçirmek için çok uğraşmış ama bu girişimlere karşı bölgedeki Türk potansiyeli yetersiz kalınca, dünya hegemonyası kavgasında batı emperyalizmi adına Britanya İmparatorluğu devreye girmiştir. Ruslar Osmanlıların geri çekilmesinden yararlanarak İranlılara saldırırken, İranlıları defalarca yenerek Azerbaycan’ın kuzey bölgesini istila ederek bu büyük Türk ülkesini bölmüşlerdir. İran-Rusya savaşları nedeniyle Azerbaycan ikiye bölününce, batının önde gelen emperyalist güçleri Rusya’nın güneye inme doğrultusunda yolunu kesmeğe çalışmışlar ve daha sonraki aşamada Rusya’nın karşısına İngiliz ordusu çıkmıştır Sonraki aşamalarda bölgedeki çekişmeler Rus-İran savaşlarından Rusya-İngiltere savaşlarına dönüşmüştür. Böylece Azerbaycan’ın kuzeyini ele geçirerek güney bölgesinde istila etmeyi hedefleyen Rus istilasını İngilizler Kafkasya bölgesinin ortalarında durdurarak, sıcak denizlere Rus emperyalizminin inmesine izin vermemişlerdir. Böylece Osmanlı İmparatorluğunun Balkan savaşları ile Avrupa’da ayakta durmağa çalıştığı bir aşamada Kafkasya’da Rusya-İran ve İngiltere arasında sıkı bir çekişme dönemi yaşanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşen Sovyet Devriminin yardımlarıyla Rusya, bütün Orta ve Kuzey Asya ile beraber Kafkasya bölgesini de bir ideolojik imparatorluğun sınırları içerisine katmıştır.

Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği devam ettiği için, Kafkaslardaki sınır anlaşmazlıkları da buzdolabına konulmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasındaki çekişmelerden ders alınarak, bazı ihtilaflar Sovyet hegemonyası altında durdurulmuştur. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sınır çekişmeleri bunların içinde en önde geleni olmuştur. Ruslar, on dukuzuncu yüzyılın sonlarına doğru bütün Kuzey Kafkasya’yı mutlak olarak kendilerine bağladıktan sonra güneye yönelmişler ve buradaki güçlerinden yararlanarak Kafkas dağlarının güneyindeki bölgelere sarkmağa başlamışlardır. Rusların bu dönemde girdikleri bölgelerden birisi de Karabağ olmuştur. Ruslar bu bin yıllık Türk ülkesine girdiklerinde hızla Hıristiyanlığı yayarak bölgeyi Türklerden uzaklaştırmağa çalışmışlar, Doğu Anadolu’daki Ermenilerin bir kısmını da yanlarına çekerek bugünkü küçük Ermeni devletini bölgedeki Türk ve Müslüman ağrırlığına karşı kurmuşlardır. Bir Rus sömürge ve üssü olarak kurulan Kafkasya Ermenistan’ı Karabağ ile yakınlaştırılarak, Rusların işine yarayacak derecede daha büyük bir Ermenistan Rus ordularının desteği ile oluşturulmağa çalışılmış ama Karabağ’ın Türk ve Müslüman halkının direnişi yüzünden Ruslar kendi kurdukları kukla Ermeni devletini Karabağ bölgesi ile bütünleştirememişlerdir. Karabağ ile birleşemeyen Ermenistan zaman içerisinde çok küçük kalmış ve Azeriler ile çekişmelerde bu yüzden Ermeniler istedikleri kadar etkili olamamışlardır. Aradaki boşluğu sürekli olarak Rusya doldurmuş ve Ermenileri Rusların bir uzantısı olarak her zaman için desteklemişlerdir. Bölgenin haritası Birinci Dünya Savaşı sonrasında çizilirken, bir ideolojik imparatorluk kurma şansı verilen Rusya Sovyetler Birliği çatısı altında hem Ermenileri desteklemiş hem de bölgedeki varlığını geleceğe dönük olarak geliştirmeğe çalışmıştır. Yirminci yüzyıl bölgede tam bir Rus egemenliği içerisinde geçmiş ve bu durumdan da Ermeniler fazlasıyla yararlanmışlardır. Bugün iki milyonluk küçük Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan gibi güçlü iki Türk devletine karşı direnişinin ve karşı koyuşunun arkasında, bu yüzyılı aşkın Rus desteğinin önemli payı bulunmaktadır. Azeriler çok daha güçlü bir konumda olmalarına ve daha büyük bir devlete sahip bulunmalarına rağmen küçük Ermeni devletinin Karabağ işgaline karşı direnememelerinin ana nedeni, Ermenistan’ın arkasında büyük bir devlet olarak Rusya ve Ermeni lobilerinin geniş desteğinin bulunmasıdır.

1990 yılı itibariyle Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine bölgedeki etnik çatışmalar hızla başlamış ve daha sonra da bir Ermenistan-Azerbaycan savaşına dönüşmüştür. Ermenistan’dan üç misli daha büyük bir devlet konumunda olan Azerbaycan devleti bu savaşta Ruslara karşı direnememiş ve Rus askerlerinin yönetimi altındaki Ermeni birlikleri Karabağ bölgesini işgal ederek, bugünkü haksız istila ortamını yaratmışlardır. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla beraber Baltık, Orta Asya ve Kafkasya cumhuriyetleri teker teker bağımsızlıklarını ilân ederken, yeni bağımsızlık konumuna gelen Azerbaycan ve Ermenistan arasında Karabağ sorunu bütün karmaşıklığı ile öne çıkmıştır. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaş sırasında Ermenistan Karabağ’ın Dağlık bölgesini ve bu bölgenin çevresindeki altı ilçeyi Rus desteği ile işgal etmiştir. Rus emperyalizmi tarafından Anadolu ve Azerbaycan Türklerinin birleşmesini önlemek üzere oluşturulmuş olan yapay Ermeni devletinin daha da büyüyerek bölgedeki Türk ve Müslüman ağırlığına karşı bir denge oluşturulabilmesi için Rusya ile beraber ABD, Fransa ve İsrail devletleri Ermenistan’ı sonuna kadar desteklemişlerdir. Bu arada Dağlık Karabağ yöresinde oluşturulan yapay bir cumhuriyet yönetimi Rusya desteği ile bağımsızlığını ilân etmiştir çünkü Ermeni devletinin bu kadar büyük bir yükü kaldıracak siyasal gücü hiç bir zaman olamamıştır. Amerika ve Avrupa’da rahat koşullarda yaşayan Ermenilere özenen Ermenistan vatandaşları Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla beraber, hemen ülkelerini terk ederek batı ülkelerine göç etmişlerdir. Bu aşamada nüfusunun yarısını göçler yüzünden yitiren Ermenistan devleti kendisini korumada zorlanırken, Karabağ ile yakından ilgilenme durumu bulunmuyordu. Ama bu duruma tamamen ters bir doğrultuda Karabağ’a yönelen işgal girişimi hem Rus hem de batı emperyalizminin bölgedeki Türk hegemonyasının yeniden doğuşuna karşı bir çizgide Ermenistan’ın arkasına geçerek bugünkü haksız işgal ortamının gerçekleşmesine yardımcı oldukları anlaşılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan devletinin böylesine kendilerine yönelmiş olan emperyalist tutumu iyi izleyerek ve değerlendirerek, işbirliğine yönelik bir politika izlemeleri gerekmektedir. Bin yıllık Türk toprağı olan Karabağ’ı Hıristiyan Ermenilere vermeğe çalışan emperyalizm, daha sonraki aşamada Azerbaycan ve Türkiye gibi Türk devletlerinin de ortadan kaldırılmasına yönelik girişimlerini sürdüreceği, açıkça Karabağ sorununda karşılaşılan durumlar çerçevesinde belli olmaktadır. Bu aşamada Türkiye ve Azerbaycan arasında çok sıkı bir dayanışmanın, dış dünyaya ve emperyal güçlerin Kafkasya hegemonyasına karşı geliştirilmesi gerekmektedir.

Azerileri Rus desteği ile Karabağ’dan kovan Ermeniler sonradan sağladıkları nüfus üstünlüğüne dayanarak Karabağ’ın Ermenistan ile birleşmesini savunmaktadırlar. Bu doğrultuda kendilerine muhatap olabilmesi için Dağlık Karabağ bölgesinde yapay bir cumhuriyet yönetiminin kurulmasını da desteklemişlerdir. Rusya Karabağ ile Ermenistan’ı bütünleştirmek için kendi ülkesinde yaşamakta olan bazı Ermeni asıllı toplulukların Ermenistan ve Karabağ’a yerleştirilmelerine ve böylece Azerilere karşı yeni bir nüfus dengesi oluşturmağa dikkat etmiştir. Küreselleşmenin başlamasıyla beraber Ermeni vatandaşları kendi ülkelerinden vazgeçerek yabancı ülkelere göç ederken, Rusya Kafkasya’da yeniden Türk ve Müslümanların etkin olmasını önlemek üzere kendisine bir geçiş koridoru oluşturabilmek üzere, Büyük Ermenistan oluşturmağa yönelmiş ve bu doğrultuda Karabağ’ın Ermenistan ile bütünleşmesi sürecini hızlandırmak istemiştir. Tarihten geldiği gibi Azerbaycan’ın kopmaz bir parçası olan Karabağ’ın Rusya’nın emperyal hedefleri doğrultusunda, Kafkasya’dan Orta Doğu’ya geçişi sağlayacak bir Hristiyan koridor oluşturmak üzere Ermenilere verilmesi hem Türkiye cumhuriyetinin hem de Azerbaycan devletinin ulusal çıkarlarına ve bölgedeki Türk varlığının geleceğine yönelmiş bir tehdittir. Bu nedenle, soğuk savaşla geçen bir yüzyıl sonra yeniden Karabağ’ın Ermenilere verilmek istenmesi konusunun, Türkler tarafından iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bin yıllık Türk toprağı olan Karabağ bölgesinin yeniden Ermenilere resmen verilmek istenmesi, bu bölgedeki Türklerin varlığına yönelmiş olan en ağır tehditlerden bir tanesidir. Tarihsel süreç içerisinde bölgede yaşanmış olan olaylar bu durumun en açık göstergesi olarak değerlendirilirse, Karabağ sorununun ne kadar kritik boyutlara sahip olduğu görülebilmektedir.

Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni dönemde, Ermenilerin Azerilere yönelik katliam ve soykırım girişimlerine bugünkü kuşaklar açıkça tanık olmuştur. Hocalı katliamı I992 yılında Rus askeri birliklerinin desteği ile Karabağ’da yaşayan Azerilere karşı yapılmış bir soykırım girişimidir. Azerbaycan Parlamentosunun, Karabağ bölgesi ile ilgili özerk bölge statüsünü kaldırması üzerine, Dağlık Karabağ’da oluşturulan bölge parlamentosu ile bu karara karşı çıkılmış ve Azerbaycan’a karşı resmen bağımsızlık ilan edilmiştir. Azerileri Karabağ ‘dan kovmak üzere Ruslar tarafından planlanan Hocalı katliamı tam bu aşamada gerçekleşmiş ve Azerbaycan’a bağlılığı savunan Azerilerin Karabağ‘ı terk etmesi amacıyla Hocalı katliamı yapılmıştır. Rus ordusunun 366. alayı Ermenilerin safında savaşarak Azerilerin Karabağ’dan çıkartılması için katliama karışmıştır. Katliam sırasında Karabağ’da yaşamakta olan bazı Ahıska Türkleri de hedef alınmış ve diğer Müslümanlarla beraber bir etnik temizlik operasyonu sırasında bunlar da kurban edilmişlerdir. Bir gecede binden fazla Türk ve Müslüman’ın katledildiği Hocalı soykırımı tarihe geçen en acı olaylardan birisi olarak bölgenin ne durumda olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Bu olay üzerine on bin nüfuslu Hocalı da yaşamakta olan üç bin Azeri Türk’ü bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Yapıldığı sırada kamuoyundan gizlenen Hocalı katliamı Karabağ sorununda bir dönüm noktası olmuştur. Bir gecede binden fazla insanın katledilmesi, Karabağ’a Rusların ve Ermeniler’in ne kadar fazla önem verdiklerini göstermiştir. Sırpların Bosna’da Boşnaklar’a yaptığının benzeri derece ağır bir katliam olan Hocalı olayı insanlığın yüzkarası olarak tarihe geçmiştir. Hocalı ile Ağdam arasındaki yola cesetleri dizen Ermeni ve Rus birlikleri daha sonra da hızlarını alamayarak Nahcivan’a girmişler ama burada aynı olayı tekrarlayamamışlardı. Ermeniler Kalbecer kentine saldırıya başlayınca bu kez uluslararası toplum devreye girerek yeni bir katliam olayını önlemiştir. Rus destekli Ermeni saldırıları birbirini izledikçe bir milyonu aşkın Azeri yaşadıkları bölgeleri terk ederek göçmen yaşamına yönelmişlerdir.

Hankenti adını taşıyan şehri Dağlık Karabağ cumhuriyetinin merkezi ilan eden Ermeniler bu kentte düzenledikleri sürekli gösteriler ile Azeri katliamını savunmuşlardır. Tam anlamıyla bir etnik temizleme operasyonu Bosna sonrasında Karabağ toprakları üzerinde ikinci kez Rus emperyalizminin desteği ile ortaya çıkmıştır. Nüfusunun onda birinin g göçmen konumuna sürüklenmesini önleyemeyen Azerbaycan Cumhuriyeti dünya devletlerinden yardım istemiş ama batılı emperyal devletler Hocalı katliamını Hıristiyan dayanışması çerçevesinde görmezden gelmişlerdir. Azerbaycan ülkesinin birçok bölgesi göçmenlerle dolmuş ve Azeri devleti önemli bir maddi yükün altına bu yüzden girmek zorunda kalmıştır. Sovyetler Birliği zamanında başlamış olan Azeri yer isimlerini değiştirme ve bölgedeki Azeri nüfus yoğunluğunu dağıtma girişimleri yeni dönemde artarak devam etmiş ve sonunda Hocalı katliamı gibi büyük soykırım felaketlerine kadar gitmiştir. Ermenistan’ın başkenti olarak Ruslar tarafından belirlenen Erivan’ın nüfusu yirminci yüzyıla kadar yüzde seksen Azeri nüfusa dayanıyordu. Ermenistan’daki iki bin üç yüz köyün iki bininde Sovyetler Birliği kurulana kadar Azeriler çoğunluğa sahip bulunuyordu. Sovyet hegemonyası altında Rusların Ermenileri destekleyerek yapay ülke Ermenistan’ın bulunduğu yere iyice yerleşmesi ve Azerilere karşı bir nüfus dengesi oluşturabilmesi için Karabağ ve Ermenistan bütünleşmesini kolaylaştıracak çeşitli girişimlerde bulundukları görülmektedir. Bu süreç günümüzde de devam etmekte ve Rus emperyalizmi Azerbaycan’a ve Türkiye’ye karşı Karabağ bölgesinin Ermenistan’a verilmesini gerçekleştirmek için çaba sarf etmektedir. Türkiye ve Azerbaycan’ı açıkça tehdit eden böylesine bir olumsuz gelişmeye karşı Türk dünyasının yeterince dikkatli davranmadığı ve gereken önlemleri almadığı görülmektedir. Azerbaycan’ın pasif politikaları, Türkiye’nin İsrail ve ABD güdümlü politikaları ile birleşince, Hıristiyan dünyasının desteği altındaki Rusya ve Ermenistan işbirliği platformu Karabağ’ın Ermenilere verilmesini hızlandırmaktadır. Son iki asırda Azeri Türklerini kovarak, Azeri toprakları üzerinde bir Ermeni devleti kurdurtan Rus emperyalizmi, kendi çıkarları doğrultusunda küçük Ermenistan’ı büyütebilmek ve bu doğrultuda Karabağ ile Ermenistan’ı birleştirebilmek üzere elinden gelen her yolu denemekte ve muhtemel bir Türkiye Azerbaycan bütünleşmesi ile sağlanacak büyük Türk devleti projesini devre dışı bırakabilmek üzere de, Karabağ’ın Ermenileşmesini sonuna kadar savunmaktadır. Pan-Türkizmin Büyük Turan İmparatorluğuna giden yolu güney Kafkasya bölgesinde Rusya ve Ermenistan işbirliği ile kesilmek istenmektedir.

ABD ve İsrail ikilisi ise, Rusya’nın güneye inerek sıcak denizlere ulaşmasının önünü kesebilmek için Kafkasya ve Hazar bölgelerine girmek ve yeni ortaya çıkan enerji hatlarında egemen olmak istemektedirler. Bu nedenle Ermenistan’ı Rusya’dan koparmağa çalışmaktalar ve bu doğrultuda Türkiye’yi kullanarak Türkiye üzerinden Ermenistan ile yeni köprüler kurmak istemektedirler. Son zamanlar da Türkiye’nin sürekli olarak Ermenistan’a doğru ABD ve İsrail ikilisi tarafından itilmesi sonucunda, tarihten gelen Türkiye ve Azerbaycan birlikteliği bozulma aşamasına gelmiştir. Küreselleşme aşamasında geçen yirmi yılın sonunda, dünyanın yeniden Rusya ve Amerika dengesinde bir düzene doğru sürüklenmesiyle, Türkiye tahtırevanın mihenk noktası konumuna gelmiş ve Rusya ile ABD arasında giderek artan rekabet ortamında, ABD ve İsrail ikilisi Türkiye’yi Ermenistan ile yakınlaştırarak Kafkasya’ya Türkiye üzerinden girebilmenin girişimlerini uygulama alanına aktarmıştır. Türk kamuoyunun alışık olmadığı bu durum Türkiye ile Azerbaycan devletlerinin arasını açarken, Türk dünyasında da hiç iyi karşılanmamıştır. Rus emperyalizmine direnen Türkiye’nin ABD emperyalizmi ve onun üzerinden İsrail Siyonizm’ine alet olmasını, bütün Türk devletleri ve Türk kamuoyu son derece olumsuz karşılayarak bu duruma açıktan karşı çıkmışlardır. Bölgede ABD Büyük Orta Doğu Projesini İsrail ise Büyük İsrail Projesini Türkiye üzerinden gerçekleştirmeğe çalışırlarken, Türkiye Cumhuriyeti gibi bir büyük devleti tutsak almaları ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak Türk varlığı için en büyük tehdit olan Ermenistan’a yakınlaştırmalarına karşı çok büyük tepkiler gündeme gelmiştir. Ermenistan’ı Rusya’ dan kopararak bölgedeki büyük Türk varlığına karşı kullanmak isteyen emperyal ve Siyonist güçlerin açılım adı altında Türk politikasını da kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeğe çalıştıkları ve bazı dolaylı olaylar yaratarak Türkiye’yi Ermenistan’a yakınlaştırırken, Azerbaycan’dan kasıtlı olarak uzaklaştırmağa çalıştıkları görülmekte ve bu duruma haklı tepkiler birbirini izlemektedir. ABD ve İsrail ikilisinin bu bölgedeki bin yıllık Türk birikimini dikkate almadan gündeme getirdikleri müdahale girişimlerinin, Ermenistan’ı kazanmak için Karabağ’ın Ermenilere verilmesini yeniden gündeme getirdiği ortaya çıkmıştır. Rusya’nın gücünün Ermenistan ile Karabağ bütünleşmesi için yeterli olamadığı bir aşamada, ABD ve İsrail ikilisi kendi projeleri doğrultusunda devreye girerek Karabağ’ın yeniden Ermenistan’a verilmesini zorlamaktadırlar.

Ermenistan’daki Türk düşmanı kesimleri temsil eden Taşnak partisinin giderek gücünün sınırlandırıldığı görülmekte, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Ermenistan’da da Rusya’ya karşı olan ve batıya yakın duran bir yönetim oluşturulmağa çalışılmaktadır. Batı destekli Türkiye’de gündeme getirilen Ermeni açılımının karşı muhatabı bir yönetim Ermenistan’da ortaya çıkarılmak istenmekte, batı güdümlü bir Ermeni yönetimini iktidara getirebilmek üzere Karabağ konusu kullanılmaktadır. Rusya’nın Ermenistan’a sağlayamadığı Karabağ’ın, batı desteği ile Ermenistan ile bütünleştirilmesinin, bu küçük Kafkas ülkesinin Rusya’dan koparak batı bloku içinde yer alacağı gibi bazı tahminleri gündeme getirmektedir. Türkiye batı baskısı ile bu doğrultuda açılımlara zorlanırken, hem Ermenistan Türkiye sınır kapısı açılması istenmekte, hem de Türkiye’nin Ermeni soykırımını kabul etmesi için baskılar yapılmaktadır. Ermenistan’ın yüz misli büyüklükte olan bir ülke olarak Türkiye’nin ABD ve İsrail’in çıkarlarına bu gibi açılımlara zorlanması, Türk tarihine ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ters düşen bir durumdur. Kafkasya bölgesinde Türk ağırlığını ortadan kaldıracak doğrultudaki bazı adımların atılması gelecekte Türkiye cumhuriyetinin varlığına yönelik bazı ağır ve önemli gelişmelerin başlangıcı olabilecek düzeydeki girişimlerdir. Van gölünün güneyinde bir Büyük Kürdistan oluşturulurken, Van gölünün kuzeyinde de bir Büyük Ermenistan hem Karabağ bölgesi Ermenilere verilerek, hem de Türkiye-Ermenistan sınır kapısı açılarak geleceğe dönük oluşturulmak istenmektedir. Türkiye ve Azerbaycan devletlerinin çıkarları açısından son derece tehlikeli boyutlar taşıyacak bir Ermeni açılımında Karabağ’ın Ermenilere verilmesinin kabul edilemeyeceği ve Azeri toprakları üzerindeki haksız Ermeni işgali sona ermedikçe hiç bir biçimde sınır kapılarının açılamayacağının taraflarca iyi bilinmesinde bölge barışı ve istikrar açısından yarar vardır.

Emperyal çıkarlar doğrultusunda Kafkas dağlarında denize kıyısı olmayan yapay bir biçimde oluşturulmuş bir kukla devlet olarak, Ermenistan’ın geleceğe dönük bir biçimde büyütülmesi ve kurumlaştırılması, bölgedeki Türk egemenliğine karşı çıkan bütün emperyal merkezler tarafından desteklenmektedir. Tarihte ilk Ermeni devletinin Kilikya bölgesinde kurulduğu ve Ermenilerin geleceğe dönük bir yaşam düzeni oluşturmak için Akdeniz kıyısında bir devlet istediği tarihi bilgilerin ışığında değerlendirilmelidir Bugünkü Ermeni diasporasının Akdeniz kıyısındaki yapay devlet olan Lübnan’ın başkenti Beyrut’tan yönetildiği gerçeğini de bu aşamada dikkate almak gerekmektedir. Ermenilerin kendi hallerine bırakıldığı zaman bugünkü küçük Ermenistan’ı terk ettikleri görülmektedir. Ermeniler için hiç bir gelecek vaat etmeyen bu küçük devletin, bölgedeki Türk ağırlığına karşı Hıristiyan emperyal güçler tarafından desteklenmesi konusuna son derece dikkatli yaklaşmak ve Türklerin aleyhine olabilecek herhangi bir dıştan dayatmalı gelişmeyi açılım yutturmacaları ile kabul etmemek gerekmektedir. Türkiye-Azerbaycan bütünleşmesinin önünde en büyük engel olarak emperyalizm tarafından dayatılmış bir Ermeni devleti ile Türkler karşı karşıya olduklarını hiç bir zaman unutmamalı ve bu küçük siyasal yapının Türklerin aleyhine büyütülmesine yönelik bütün emperyal girişimlere karşı çıkmalıdırlar. Ancak o zaman, bugün bir millet iki devlet olarak tanımlanan Türkiye-Azerbaycan bütünleşmesi gelecekte sağlanabilecek ve Türkler tek ve büyük bir devletin çatısı altında birleşebileceklerdir. Böylesine bir bütünleşmenin önünü kapayabilecek Ermeni açılımlarına hem Türkiye hem de Azerbaycan devletleri kapalı olmak durumundadırlar.

Ermenistan devleti bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını resmen ve açıkça kabul etmedikçe açılım adına hiç bir adım atılmamalıdır. Ayrıca Ağrı dağını kendi devletlerinin sembolü olarak bayraklarında taşımağa devam eden bir Ermeni tutumu sona ermedikçe, sınır kapılarının açılmasını kabul etmek mümkün değildir. Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesini sürekli olarak batı Ermenistan diye dünyaya tanıtmağa kalkışan Ermeni politikalarına son verilmedikçe Türkiye ve Ermenistan arasında yakınlaşmanın başlayabilmesi son derece zor olacaktır. Ermenistan Karabağ bölgesindeki işgalden vazgeçmedikçe, kaçırtılan Azeriler tekrar eski bölgelerine geri dönmedikçe, Türkiye’nin Ermenistan’ı muhatap kabul etmesi mümkün olmamalıdır. Bütün bu konular Türkiye ve Ermenistan arasında sürdürülecek görüşmelerde ana sorunlar olarak çözüme kavuşturulmalıdır. Ermeni diasporasının merkezi olan Lübnan’daki Rusya ve batılı ülkelerin kontrolü dışında kalan gerçek Ermeni lobileri ile temas kurma yolları öncelikle araştırılmalıdır. Kafkas dağlarına hapsolmuş bir yapay Ermeni devletinin geleceğe dönük olarak Rusya, ABD, İsrail, İngiltere ya da Fransa gibi batılı emperyal ülkelerin çıkarları doğrultusunda Türkleri bölecek bir biçimde varlığını koruması yerine, Lübnan gibi Akdeniz’e kıyısı olan ve eski Kilikya Ermeni devleti gibi denize çıkışlı bir ülkede yeni bir Ermeni devleti kurulması üzerinde düşünülmelidir. Emperyalist ülkelerin dışında hareket eden Ermeni lobilerinin böylesine bir yaklaşımı ciddi olarak düşündükleri ve bu nedenle Diyaspora’nın merkezini Beyrut’ta oluşturdukları anlaşılmaktadır. Orta Doğu haritası yeniden çizilirken, Ürdün ya da Lübnan gibi yapay devletçikler yerine bölgedeki Ermeni nüfusunu barındıracak bir Ermeni devleti Akdeniz kıyısında gündeme gelebilecektir. Türkiye ve Azerbaycan bu konuda işbirliğini geliştirirlerse, bağımsız Ermeni lobilerinin deniz kenarında Ermenistan bir projesine dolaylı yollardan destek verebilirler ve o zaman da ABD ve İsrail merkezli politikaların Ermenistan üzerinden Kafkasya’ya taşınmasının önüne geçilebilir. Emperyal devletlere alet olmayacak Akdeniz kıyısındaki bir Ermeni yapılanmasına Türk devletleri de yardımcı olabilir. Böylece, Türk-Ermeni çatışmasına yol açan Kafkasya’daki dağlık yapay Ermeni devleti sorunu bir başka yöne taşınarak bölge için barış ortamı yaratılabilir. Bugün Ermenistan nüfusundan beş misli fazla Ermeni asıllı insanın Orta Doğu ülkelerinde yaşadıkları dikkate alınırsa, Kafkasya yerine Orta Doğu’da kurulacak bir Ermeni devletinin Ermeni halkının yaşam tercihlerine daha uygun olduğu görülmektedir. Böylece Ermeniler Ruslar tarafından tıkıştırıldıkları dağlık bölgedeki hapis hayatından kurtularak, deniz yolu ile dünya ülkelerine açılabilme şansını elde edebileceklerdir. Dağlık Ermenistan projesi geride kalırken Dağlık Karabağ sorunu da kendiliğinden devre dışı kalacaktır. Dağlık Ermenistan ne kadar yapay bir ülke ise Dağlık Karabağ’da o kadar yapay bir Cumhuriyettir. Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken, son Osmanlı hükümetleri de bu doğrultuda düşünmüşler ve Akdeniz kıyısında bir Orta Doğu devleti olarak Ermenilerin devletleşmesini desteklemişlerdir. Ne var ki, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu haritasını çizen İngiltere ve Fransa tıpkı Rusya gibi Ermenileri Kafkas dağları üzerinde tutmuş ve Orta Doğu haritası çizilirken bu bölgede bir Ermeni devletine yer vermekten çekinmişlerdir. Osmanlı yönetimi Ermeni vatandaşları için Orta Doğu’da bir devlet arayışını örgütlemeğe çalışırken, Doğu Anadolu’daki Hıristiyan ve Müslüman çatışmalarını önlemeğe çalışarak, Ermeni asıllıların Suriye üzerinden Orta Doğu’ya nakledilmeleri için yoğun çaba sarf etmiştir. Hıristiyan Ermenileri Osmanlılara ve Müslüman Türklere karşı kullanmak isteyen bütün batılı merkezler ve Siyonist lobiler Ermenileri Kafkas dağlarına hapsederek, bugünkü çatışmaların ve sorunların devam etmesine yol açmışlardır.

Bugünkü küçük devlet Ermenistan’da iki milyon Ermeni asıllı insan yaşamaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra nüfusunun yarısını yitiren bu küçük devletin halkı kendi haline bırakılsa diğer Ermeni asıllı lobilerin yaşadıkları ülkelere göç etmek istedikleri anlaşılmaktadır. Orta Doğu ülkelerinde on milyona yakın Ermeni asıllı insanın yaşadığı dikkate alınırsa ve buna paralel olarak gene bir on milyonun üzerinde Ermeni asıllı insanın batı ve diğer dünya ülkelerinde yaşadıkları düşünülürse, Kafkasya’da bir Büyük Ermenistan yaratma projesinin pek de gerçekçi olmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olmasına rağmen emperyalist ülkeler Kafkasya’da bir Büyük Ermenistan yaratarak, Türk dünyasının tam ortasına bir Hıristiyan kale dikmeğe çalışmaktadırlar. Ermenistan’ın varlığının tartışılır olduğu bir aşamada Karabağ’ın Ermenilere bırakılması düşünülmemelidir. Karabağ Ermenilere verilirse, Hıristiyan ve Siyonist emperyalistlerin Kafkasya ve Hazar hedefli politikalarında Türk üstünlüğünün tasfiyesi de sağlanacaktır. Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan devletinin yöneticileri bu durumu dikkate alarak ortak bir politika izlemeliler ve Orta Asya ile Ön Asya Türklüğü arasına sokulan Ermeni bıçağından kurtarabilmenin yollarını aramalıdırlar. Bu doğrultuda, Azerbaycan ve Türkiye giderek bütünleşirken, Karabağ’da yeniden eski Türk ve Müslüman ahalisinin yaşadığı bir ülke olarak Azeri Türklerinin geri döneceği bir ülke olmalıdır. Karabağ yeniden Azerbaycan’a geri dönmelidir. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki köprü konumundaki Nahcivan üzerinden iki Türk devletinin bütünleşmesinin adımları atılmalıdır. Karabağ ve Nahcivan yeniden Türk dünyasına açılırken, Türkiye ve Azerbaycan bütünleşmesinde önemli bir mesafe kat edilmelidir. Bu aşamada, Türkiye ve Türkler için yapılacak açılım Karabağ’ın yeniden Azerbaycan’a bağlanmasını sağlamaktır. Bu nedenle Karabağ Ermenilere verilemez. Bu bölge eğer birilerine verilecekse o zaman eski sahibi olan Azeri Türklerine Karabağ iade edilmelidir.