Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

25 Ocak 2018’de televizyonda akşam haberlerinde bir gazimizin kimlik kartını gösterdiği halde İstanbul Belediyesi Halk otobüsünden indirilişine dair haberi üzüntü ile izledim.

Haber yapılırken konunun geçmişi bilinmediğinden İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)’nin sürücüyü görevden aldığı belirtilerek olay sanki sadece halk otobüsünün sürücüsünden kaynaklanıyormuş ve İBB’nin hiç kusuru yokmuş gibi bir izlenim oluştu.

Oysa durum tamamen farklıdır ve bu üzücü olay sürücünün hiçbir şekilde kabul edilemeyecek davranışından önce İBB’nin ilgili kanun ve Yönetmeliği uygulamamasından kaynaklanmaktadır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından şehit aileleri ile gazilere verilen kimlik kartlarının belediyeler tarafından otomatik kart tanıma sistemlerine tanıtımının yapılması gerekmektedir. Bu konuda ilgili Bakanlık tüm belediyelere tamim yayımlamıştır. Ankara’da bu işlem yapıldığından belediye otobüsüne, halk otobüsüne ya da metroya bindiğinizde kartınızı cihaza okutunca “serbest kart” tanımı yapılarak yolcunun geçişine izin verilmektedir.

İstanbul’da ise otobüse bindiğinizde İBB tarafından sisteme kart tanıtımları yapılmadığından şehit ailesi ya da gazi kimlik kartını cihaza okuttuğunuzda sistem “geçersiz kart” ikazı vermekte ve bazı sürücüler şehit ailesini ve gaziyi inmeye zorlamaktadır.

İBB tarafından da yapılması gereken kart tanıtma işleminin yapılmaması şehit ailelerinin ve gazilerin sürücülerle tartışmaya girmesine ve mağdur duruma düşmesine neden olmakta ve şehit aileleri ile gaziler halkın önünde aşağılanmaktadır.

Ben de 29 Ocak 2016 tarihinde İstanbul’a yaptığım seyahat sırasında benzer bir olay yaşamış ve durumu bir dilekçe ile İBB’ye ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bildirmiştim.

İBB tarafından dilekçeme verilen cevapta şehit aileleri ve gazilere verilen kartın AKBİL olarak kullanılmadığı, ayrıca AKBİL kartı çıkartmam gerektiği bildirilmiştir.

Oysa şehit yakınları ve gazilere tanınan belediye vasıtalarında ücretsiz seyahat hakkının belediyeler tarafından özel şarta bağlanması 4736 sayılı kanunun 1. Madde Ek fıkra: 12.7.2013-6495/88’de belirtilen “şehit yakınları ve gaziler belediyelere, belediyeler tarafından kurulan şirketlere, birlik, müessese ve işletmelere veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehir içi toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanırlar” hükmüne aykırıdır.

İBB’nin söz konusu uygulaması 1005 sayılı Kanunda değişiklik yapan 4736 Sayılı Kanunun yanı sıra, 4 Mart 2014 tarih ve Sayı: 28931 sayılı Resmi gazetede yayınlanan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Ücretsiz Veya İndirimli Seyahat Kartları Yönetmeliği’nin 6. Madde (2). Fıkrasında belirtilen “Toplu taşıma araçlarından ücretsiz veya indirimli yararlanma amacıyla birinci Fıkrada belirtilen belgelerin (şehit yakınları ve gaziler için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca verilen kimlik kartı) ibraz edilmesi halinde ücretsiz veya indirimli seyahat hakkı herhangi bir gerekçeyle engellenemez” hükmünün de açıkça ihlalidir.

Diğer yandan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mantığıyla hareket edilecek olursa örneğin Türkiye turuna çıkacak bir şehit yakını / gazinin 81 ilin ve ilçelerinin Belediyelerine gidip her bir il ve ilçe için ayrı ayrı kart çıkartması, gideceği il ve ilçe sayısı kadar fotoğraf bastırması ve bunları bir valizle birlikte yanında taşıması ve 1 gün kalacağı bir il için vaktinin tamamını bu işlemler için harcaması gerekecektir ki bunun hem hukuka hem de akıl ve mantığa aykırı olduğu herkesin anlayabileceği bir gerçektir.

Söz konusu aksaklıkların halli amacıyla Ankara’ya döndükten sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yetkilileriyle yaptığım görüşmede; “şehit yakını-gazi-gazi yakını-vazife malûlü kartının” İBB otobüslerine tanıtılması konusunda Ocak 2016 ayında ilgili Daire Başkanının bizzat İstanbul’a giderek Belediye yetkilileriyle toplantı yaptığı ve toplantıda Bakanlıkça şehit aileleri ve gazilere verilen kartların tanıtım işleminin İBB tarafından yapılması gerektiğinin İBB yetkililerine bildirildiği, söz konusu aksaklığın kartların tanıtımını yapmadığı anlaşılan İBB’den kaynaklandığı bildirilmiştir. Bu cevaptan şu sonuç çıkmaktadır: İBB Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanlığının verdiği emiri uygulamamakta, kendisini bakanlığın üstünde görmekte ve bakanlık İBB’ye bir şey yapmamakta ya da yapamamaktadır.

Bu konuda 29 Ocak 2016’dan bu yana İBB ile 10’un üzerinde yazışma yaptığım halde belediye şehit aileleri ve gazilerin kartlarını sistemine tanıtmamak için direnmekte ve kart sahiplerini ayrıca AKBİL almaya zorlamaktadır.

Gaziler Derneği de konuyu İBB’ye bildirerek düzeltilmesini talep etmiş, ancak sonuç alamayınca İBB aleyhine hukuk süreci başlatmıştır.

Yaşanan bu esef verici olaydan birkaç gün sonra bu defa Adana’da bir şehit annesinin Belediye otobüsünden indirildiğine ilişkin haber medyada yer almıştır. Şehit annesi olayın ilk olmadığını ve benzer durumlarla sıkça karşılaştığını açıklamıştır. Söz konusu haberden Adana Belediyesi’nin de tıpkı İBB gibi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından şehit yakınları ve gazilere verilen kimlik kartlarını sisteme tanıtmadığı ve sürücülerin insafına terk ettiği anlaşılmaktadır. Bunlar basına yansıdığı için haberdar olabildiğimiz olaylardır. Türkiye’nin 81 il ve 921 ilçesinde yaşayan şehit yakınlarının ve gazilerin basına yansımayan daha hangi müessif davranışlarla karşılaştıkları ise tam olarak bilinmemektedir.

Gazilere verilen ücretsiz seyahat hakkını İstanbul deniz otobüsleri işletmesi de sınırlandırmaktadır. Örneğin boğazdaki bir iskelede deniz otobüsü ya da vapurla seyahat için beklerken şehit ailesi / gazi kartınızla iskeleye yanaşan vapura binmek istediğinizde gelen vapur seyir amaçlı vapur ise; “Bu vapur seferi boğazın iki kıyısındaki tüm limanlara uğramak için düzenlenmiş seferdir. Buna binemezsiniz bir sonraki İDO’yu bekleyin.” denilmektedir. Feribotlarda ise gazilerin araçlarına herhangi bir indirim uygulanmamaktadır.

Şehit aileleri ve gazilerin hava taşımacılığından yararlanmasında ise durum daha da kötüdür.

Şehit aileleri ile gazilere THY tarafından sadece %20 indirimli seyahat hakkı verilmekle birlikte çoğu kez bu hak kullanılamamaktadır. Zira THY bilet satışında şehit ailelerinin ve gazilerin internet üzerinden bilet satın almasına izin vermemekte, şehit ailesini ve gaziyi THY bürosunun olduğu bir büroya gitmeye zorlamaktadır. Siz büroya varıncaya kadar geçen sürede internette gördüğünüz biletin fiyatında otomatik olarak artış yapıldığından %20 indirim yapılsa bile aldığınız bilet için normal bir kişinin internet üzerinden aldığı biletten daha fazla ücret ödemek zorunda kalıyorsunuz. Üstelik THY şehit ailelerine ve gazilere bilet düzenleme yetkisini sadece resmi THY bürolarına tanımakta, kendi biletlerini satma yetkisini verdiği özel bayilere bu yetkiyi tanımamaktadır. Muhtarlara %50 indirim yapılması konusunda THY’ye talimat verilirken gazilere sağlanan %20’lik ücretin bu şekilde kâğıt üzerinde kalması düşündürücüdür.

Şehit ve gaziler açısından maaş ve sosyal haklardan daha önemlisi ise şehit yakınları ve gazilere gösterilmesi gereken saygıdır. Şehit aileleri ve gazilerin protokoldeki yeri içler acısıdır.

Devlet Protokolünde Askeri Dernek Başkanları (Muharip Gaziler Derneği Başkanı, Türkiye Emekli Subaylar Derneği Başkanı, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği Başkanı vb.) protokolün en sonuna konulmuştur. İl ve ilçe protokolünde ise kamu yararına çalışan dernekler adı altında yine protokolün en sonuna konulmuştur. Törenlerde herkes çelenklerini koyduktan sonra özel bankalar, ardından kamu yararına çalışan dernekler anons edilmekte ve şehit aileleri ile gaziler çelenklerini özel bankalardan sonra “Kanarya Sevenler Derneği” ile birlikte koymaktadır.

Oysa birçok yabancı ülkenin gazileri emperyalist amaçlarla başka ülkeleri işgale gittikleri halde ülkeleri kendi gazilerine ve harp ölülerinin ailelerine çok büyük saygı göstermekte, protokolde gazilere ilk sıralarda yer vermekte ve kendi gazilerine Türk şehit ve gazileri ile mukayese edilmesi mümkün olmayan haklar tanımaktadır.

Bunun tipik bir örneği Avustralya’dır. Bu ülkenin gazileri Avustralya’da yapılacak Çanakkale Harbinin 90. Yıl kutlamalarına katılmak üzere 2005 yılında 5 Türk gazisini davet etmiştir. E. Kur. Kd. Alb. Ömer Lütfi Taşcıoğlu, E. P. Kd. Alb. Saldıray Hakgüder, E. Dz. Yb. Güneş Abacı, E. Ord. Kd. Bçvş. Nasuh Arıcı ve Kore gazisi Onb. Ali İhsan Uygun’dan oluşan Türk gazileri olarak bu ülkeye yaptığımız ziyaret sırasında Avustralya’nın kendi gazilerine ve bize gösterdiği olağanüstü saygıyı Türk şehit aileleri ve gazilerinin Türkiye’deki durumu ile mukayese edince üzüntü duymamak mümkün değildir. Avustralya’da Gaziler Bakanlığı bulunmakta, tüm harp ölülerinin ailelerinin ve gazilerin sorunlarını bu bakanlık halletmekte, gazilere protokolde ilk sırada yer verilmekte ve gaziler her türlü vergiden muaf tutulmaktadır.

Türk Gazileri Törende

Avustralya’ya yaptığımız ziyaret sırasında benim başkanlığımdaki Türk gazi heyeti Avustralya Harp Okulu öğrencilerinden oluşan bir bölük tarafından askeri törenle karşılanmıştır. Tören komutanı Yüzbaşının tekmil verip Türk Heyet Başkanı’na birliğini denetlettikten sonra “Size sarılabilir miyim efendim?” ifadesini kullanması Türk heyeti tarafından hayretle karşılanmıştır. Tören Bölük Komutanı Yüzbaşının bana sarıldıktan sonra hıçkırarak ağlaması ve “hayatımın en şerefli anı bir Türk gazisine sarılmaktır” ifadesini kullanması tüm heyet üyelerini duygulandırmıştır.

Avustralya Genel Valisi Sir Michael Jeffery’nin katıldığı şehir stadyumunda yapılan Gaziler törenine götürülürken yaşadığım olay ise yabancı ülkelerin gazilere gösterdiği saygı ile Türkiye’nin gazilere gösterdiği saygı arasındaki uçurumu göstermesi açısından bir ibret vesikasıdır. Avustralya Gaziler Bakanlığınca tören alanına beni götürmekte görevlendirilen mihmandar subay törenin başlamasına az bir süre kala içinde bulunduğumuz aracın sürücüsüne bir trafik cebinde durmasını söyledi. Mihmandar subayı ikaz ederek törene geç kalabileceğimizi, yola devam etmemizin daha uygun olacağını söyledim. Bunun üzerine mihmandar subay şu cevabı verdi: “Siz VIP misafirsiniz. Tören alanındaki yerinizi Genel Vali’den hemen önce alacaksınız. Dolayısıyla siz tören alanına girmeden önce Avustralya Genel Valisi dışındaki herkesin tören alanındaki yerini almış olması gerekir. Başbakanımızın aracı henüz geçmedi ve başbakan yerini almadı. Sizi ondan önce tören alanına götürüp itibarınızı sarsamayız”. Bu cevaptan biraz sonra koruma araçları eşliğinde başbakanın konvoyu önümüzden geçerek tören alanına ulaştı ve başbakan araçtan inip törenin izleneceği platformdaki yerine oturdu. 1 dakika kadar bekledikten sonra mihmandar subay sürücüye hareket etmesini söyledi ve aracımız tören yerine geldi. Mihmandar subay beni yerime oturttuktan kısa süre sonra Avustralya Genel Valisi tören alanına geldi ve tören başladı.

Tek başına bu misal bile yabancı ülkelerin gazilere gösterdiği saygı ile Türkiye’nin gazilere gösterdiği saygı arasındaki uçurumu göstermeye yeterlidir.

Üstelik onların gazileri vatan savunmamış, başka ülkeleri işgal etmeye çalışırken gazi olmuşlardır.

Avustralya Genel Valisinin makamındaki kabul sırasında kendisine “Siz İngiliz işgal kuvvetlerinin bir parçası olarak Çanakkale’ye gelmiştiniz. Ancak İngilizler sizi kullandığı için size İngilizler kadar tepki duymuyoruz.” dediğimde cevaben; “Haklısınız İngiltere o dönemde bizi kulandı. Biz sizin kahraman atalarınızla savaştıktan sonra kullanıldığımızı anladık ve bağımsız bir devlet olma kararını Çanakkale’de verdik. Bugün Avustralya bağımsız bir devletse bunu sizin kahraman atalarınıza borçluyuz.” dedi. Daha sonra bize sarayı gezdirdi. Avustralya Genel Valisi olarak görev yapanların resimlerinin bulunduğu tablonun önüne gelince Lord Casey’in resmini göstererek “Bu şahıs Avustralya ordusunda genç bir subaydı. Çanakkale’de savaşırken yaralanmış ve Türk siperi ile ANZAK siperi arasında kalmıştı. Bir Türk askeri mevziinden çıkıp onu kucakladı ve Avustralya siperlerine bırakıp tekrar kendi mevziine döndü. Çanakkale’de kucağında Avustralyalı subayı taşıyan asker heykelinin kucağındaki genç subay daha sonra Avustralya Genel Valisi olan Lord Casey’dir. Biz devlet başkanımızı bile sizin kahraman atalarınıza borçluyuz.” dedi. Avustralya ziyaretimizle ilgili anlatacak çok şey var ama bunların hepsini bu yazıya sığdırmak mümkün değil. Ama şu acı gerçeği görmemiz gerekiyor. Avustralya gazilerini unutmamış ve onlara gösterebileceği saygı ve şefkatin azamisini gösteriyor.

Türk Heyet Bşk-Avustralya Genel Valisi-Canberra-

Türkiye’de ise birçok olumsuzluk yaşayan şehit aileleri ve gazilerin sorunlarına gereken önemi verecek makam ve yetkili bulmak oldukça zordur. Şehit aileleri ve gaziler sadece hendek savaşları, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı gibi operasyonlar sırasında akla gelmekte sonra unutulmaktadır. Operasyonlarda yaralandıkları ve vücutlarında mermi çekirdeği taşıdıkları halde Sağlık Yönetmeliğinde belirtilen derecede engeli olmadığı için gazi kabul edilmeyenlerin durumu ise bir başka üzüntü kaynağıdır. Bir toplumun “millet” olabilmesi için gazisine saygı göstermesi ve yardımcı olması gerekir. Aksi takdirde o toplum yalnızca bir “insan sürüsü” olur.

Türkiye’de gazilere gösterilmesi gereken ancak maalesef gösterilmeyen saygıyı Milliyet gazetesinde görev yaparken köşesine taşıyan gazeteci Yavuz Donat’ın yazdıkları bu çelişkiyi çok anlamlı şekilde dile getirmektedir. 1998 yılı Kasım ayında ABD’ye yaptığı bir ziyaret sırasında plakasında madalya benzeri bir işaret bulunan bir araba Yavuz Donat’ın dikkatini çeker. Aracın sürücüsüne herkesin saygı gösterdiğini görünce merak edip bu şahıs kim diye sorar. “Mor Kalpli Adam” diye cevap verirler. Şahıs yakasında savaşta yaralananlara verilen mor kalp madalyası taşıdığı için “Mor Kalpli Adam” diye tanımlanan ABD’li bir gazidir. Polis “Mor Kalpli Adam”a selam durur. Lokantada onu en güzel masaya oturturlar. Müşteriler yanına gelip “siz bizim için savaştınız, teşekkürler” deyip saygılarını sunarlar. Bazıları “Mor Kalpli Adam”la resim çektirirler.

Yazımı Yavuz Donat’ın sözleriyle bitirmem sanırım daha doğru olacak:

“Sağımız, solumuz ‘gazi’ dolu… Ara, sıra gazetelerde hastanedeki gazilerle ilgili bir röportaj yayınlanır… Sonra… Sonrasını bilmiyoruz. ‘Bizim için’ yaralanan bu adamlar ‘ne yer, ne içerler?’ Garson onlara ‘nasıl davranır?’ Polis ‘selama durur mu?’ Bilmiyoruz.

* * *

MADALYA… ‘Alt tarafı’ teneke parçası. Maliyeti ‘kaç para’ ki? Ama ‘anlamı… Ağırlığı’ para ile ölçülebilir gibi değil. Sahi biz de ‘bizim için yaralanan’ insanların yakalarına ‘böyle bir madalya’ takıyor muyuz? Bunu da bilmiyoruz.

AMERİKA’da ‘mor kalpli’ adamla ilgilendik. Öğrendik ki ‘asker emeklileri için’ bir hastane vardır. Ve bu hastanenin kapıları, ‘Mor Kalpli Adam’a ömür boyu açıktır.

AMERİKA’da bazı ‘şehitlikler’ mevcut. En bilineni Washington’daki Arlington Mezarlığı. ‘Mor Kalpli Adam’ın gömüleceği yer orası.

‘Mor kalpli’ adam çalışabilir durumdaysa, devlet ona mutlaka iş buluyor. Çalışamayacak durumdaysa… Devlet onun bütün ihtiyaçlarını, ömür boyu karşılıyor.

AMERİKA’da beyaz, siyah, kadın, erkek, zengin, fakir ‘herkes eşit.’ Ama ‘Mor Kalpli Adam’, ‘üstün insan.’ ‘Ayrıcalıklı.’ Onun sahip olduğu ayrıcalığa ‘Amerikalı parlamenter bile’ sahip değil.

 AMERİKA’dan döneli yarın bir hafta olacak. Kafamız hala ‘Mor Kalpli Adam’da. O ‘Mor Kalpli Adam’, ülkesi için yaralandı. Ya bizim ‘gazilerimiz’ ne için, kim için yaralandılar?

Ey gazi!..

Yakana bir madalya takamadık. Madalyalı pek çok ‘Kurtuluş Savaşı Gazisi’ni ise bir dilim ekmeğe muhtaç ettik. Amerikalı, her 11 Kasım’da gazisine ‘şükranını’ sunuyor.

Bari biz de bugün… 11 Ocak Pazar günü ‘özrümüzü’ sunalım:

– Ey gazi, senden özür diliyoruz.”