Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

2023 EKONOMİK HEDEFLERİ VE BİR BÜYÜK HAYAL

On Birinci Kalkınma Planı (2019-2023), 15 yıllık uzun vadeli bir perspektifle kalkınma vizyonunun ilk beş yıllık dilimi olarak tasarlanmış, her alanda bir değişimin ve atılımın başlatılarak, uzun vadeli bir perspektifte kesintisiz bir şekilde kararlıkla uygulanmasını öngörmüştür. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk kalkınma planı olan ve 15 yıllık bir perspektifle hazırlanan 11’nci Kalkınma Plan’ın vizyonu, “Daha fazla değer üreten, daha adil paylaşan, daha güçlü ve müreffeh Türkiye” olarak belirlenmiştir. Aşağıdaki tabloda 10’ncu ve 11’nci Kalkınma Planı’nın 2023 ekonomik hedefleri verilmiştir.

r1

11’nci Plan ile önceki Plan hedefleri revize edilmiş, 2023 yılında GSYH’nın 1,1 trilyon dolara, kişi başına gelirin 12 bin 244 dolara ihracatın ise 226,6 milyar dolara çıkarılması hedeflenmiştir. Enflasyon oranlarının da kalıcı bir biçimde düşük ve tek haneli rakamlara indirilmesi amaçlanmıştır.

5 Eylül 2021 tarihinde Orta Vadeli Program’ın (YEP) açıklanması ile 100’ncü yıl hedeflerine ulaşılması artık güzel bir hayal olmuş, ulaşılması hedeflenen ekonomik hedefler başka bir bahara kalmıştır. 2023 yılında milli gelir hedefi 875 milyar dolara indirilmiş, ihracat hedefi 214 milyar dolara çekilmiştir. İşsizlikte yüzde 5 olan hedef ise yüzde 11.4 olarak öngörülmüştür.

Türkiye Cumhuriyetinde 2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma Planı, 18 Temmuz 2019 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk kalkınma planı olan ve 15 yıllık bir perspektifle hazırlanan 11. Kalkınma Planı, her alanda bir değişim ve dönüşüm öngörmekte, Türkiye’nin “yüksek gelir grubu ülkelerile “en yüksek insani gelişmişlik seviyesindeki ülkeler” arasına girmesini amaçlamaktadır. Amaç iyidir ama gerçekleşmesi mevcut büyüme hızıyla mümkün değildir. Plan’daki iddialı 2023 hedeflerinin geçekleşmeyeceği artık belli olmuştur.

Türkiye’nin plan döneminde “yüksek gelirli ülkeler” arasına girebilmesinin en önemli şartı, orta gelir tuzağından çıkması idi. Orta gelir tuzağı, kişi başına gelirin belirli bir aşamadan (10 bin dolar) öteye gidememesidir. Ülkedeki kişi başına gelirin belli bir seviyede takılıp kalmasıdır. Daha çok milli gelirlerini artıran gelişme yolunda olan ülkelerin milli gelir artışlarının ve dolayısıyla kişi başına milli gelirlerinin artmamaya başlaması, bir yerde tıkanması şeklinde ortaya çıkar.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), gelişen ekonomilerin orta gelir tuzağından korunmak için kalkınma modellerini yeniden değerlendirmelerinin gerekli olduğunu açıklamıştır: “Orta gelir tuzağından korunmaya çalışan gelişen ekonomilerin, ekonomik modellerini ve ekonomik büyümelerinin finansmanını sürdürülebilir kılacak yetenek ve altyapılarını yeniden gözden geçirmeleri gerekiyor.” (Emerging economies need to rethink development model to escape middle-income trap, 25 April 2019 https://www.ebrd.com/news/2019/emerging-economies-need-to-rethink-development-model-to-escape-middleincome-trap-ebrd-study.html)

EBRD Baş ekonomisti Sergei GURİEV, “Kendisini yeniden keşfedemeyen ülkeler, orta gelir tuzağına takılıyorlar. Sorunların çözümü için ortaya sadece para konulması orta gelir geçişinin başarılı olması için yeterli değil. Finansmanın kalitesi önemli bir rol oynuyor. Geniş çaplı sosyal konsensüs olmadan, büyüme artırıcı ekonomik politikaların teknolojik ve demografik değişimlerin ışığında sürdürülebilirliğinin sağlaması mümkün olmayabilir” demiştir.

IMF’ye Göre Ülkelerin 2019-2023 Yıllarında Dolar ve Satın Alma Gücü Paritesine Göre Milli Gelirleri ile Nominal ve Satın Alma Gücü Paritesine Göre Kişi Başına Düşen Gelirleri aşağıda verilmiştir.

r2r3

Kaynak: Projected GDP Ranking (2019-2023) International Monetary Fund World Economic Outlook (October – 2018) 02 Apr 2018 (http://statisticstimes.com/economy/projected-world-gdp-ranking.php)

Şimdi, satın alma gücü paritesine göre değerlerin neden yüksek çıktığını açıklayalım. Yabancı ülkede bir ürünün fiyatını, ülkenin fiyatı ile karşılaştırırken para birimlerinin birbirine karşı değeri kullanılır. Fakat gerçekçi bir karşılaştırma yapabilmek için fiyat düzeyi farklılıklarını ortadan kaldırmak gerekir. Bunun için reel bir karşılaştırma yapmayı sağlayan gösterge, “satın alma gücü paritesi”dir.

İngilizce “Purchasing Power Parity: PPP” olarak bilinen satın alma gücü paritesi, ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıklarını ortadan kaldırarak, farklı para birimlerinin satın alma güçlerini eşitleyen bir değişim oranıdır. Parite, belirli bir mal ve hizmet sepetinin satın alınabilmesi için gereken ulusal para tutarlarının oranı olarak hesaplanır.

ABD’de 1 litre süt için ödenen para ile Türkiye’de ödenen para üzerinden hesaplama yapılır. Böylece iki ülkenin parasının satın alma gücü hesaplanır. 1 litre sütün ABD’de 1,5 dolar, Türkiye’de ise 1 TL olduğunu varsayalım. ABD’de yaşayan ve yıllık geliri 10 bin dolar olan bir kişi, yılda yaklaşık 6,666 litre (10.000/1,5) süt alabilir. Aynı miktarda sütü bir Türk’ün alabilmesi için yıllık gelirinin 6,666 TL olması gerekir.

Eğer 1 dolar 5 liraya eşit ise, kişinin geliri 10.000/5 eşitliğinden 2 bin TL eder. Türk’ün ise 6,666/5 eşitliğinden ancak 1333 dolar geliri vardır. Eğer ABD’li Türkiye’ye gelip parasını TL’ye çevirirse bu para ile 50.000/1 eşitliğinden 50 bin litre süt alabilir. Fakat bir Türk ABD’ye gidip parasını dolara çevirdiğinde 1,333/1,5 eşitliğinden yaklaşık 888 litre süt alabilir. Satın alma gücü paritesi, iki kişinin gelirlerini kendi ülkelerinde harcadığı varsayımına göre hesaplanır.

ABD vatandaşı 10 bin dolarıyla, Türk vatandaşı ise 6,666 lirasıyla aynı miktarda süt alır. SAGP: Türkiye/ABD: 1/1,5 = 0,66 TL/dolar. ABD’de her 1 litre süt için 1,5 dolar ödenmesi gerekirken, Türkiye’de bunun için 0,66 TL ödenir. Mevcut gelir ile ABD’de ve Türkiye’de satın alınabilecek süt miktarı karşılaştırılır. Böylece bu oran kullanılarak, farklı para birimlerine dönüştürülen harcamalar, ülkeler arasında gerçekçi bir karşılaştırma yapılmasını sağlar.

Özetle belirtmek gerekirse, ülkelerin mal ve hizmet fiyat seviyeleri ile döviz kurları farklıdır. Milli gelirlerini reel olarak karşılaştırabilmek için ortak bir fiyat seviyesine ve döviz kuru gerekir ki, satın alma gücü paritesi bu işlevi sağlar. Türkiye’de TL karşılığı dolar kazanıp gelişmiş ülkede aynı mal ve hizmeti satın almaya kalkarsanız, daha az mal ve hizmet alırsınız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 Ocak 2019 tarihinde “Biz ülkemizi ve milletimizi bir üst lige çıkarmakta kararlıyız. İngilizlerin çok önemli bir kuruluşu açıklama yaptı. 2030 yılında Amerika üçüncü sıraya, Türkiye ise beşinci sıraya yükselecek” demiştir. Türkiye 2030 yılında dünyanın satın alma gücü paritesine göre Çin, Hindistan, ABD ve Endonezya’dan sonra beşinci büyük ekonomisine sahip ülke olacaktır: “These Could Be the World’s Biggest Economies by 2030, 8 Ocak 2019)

Tahmini yapan Standard Chartered 2030 yılında satın alma gücü paritesi döviz kurları ve nominal GSYİH’ya dayanarak, Hindistan’ın ABD’nin önünde iki numara olacağını açıklamıştır. 20 Temmuz 2019 tarihli Economy Watch.com’s Econ Stats database’ye göre de Türkiye’nin SAGP’ne göre milli geliri 1,049.66 milyar dolardır. (http://www.economywatch.com/economic-statistics/economic-indicators/GDP_PPP_US_Dollars/2019/)

2030 Yılında Milli Gelir Açısından Dünyanın İlk 10 Ülkesi (Satın Alma Gücü Paritesi Cinsinden)

r4Kaynak: Standard Chartered. Tahminler trilyon dolar olarak satın alma gücü paritesine göredir. (https://www.bloomberg.com/news/articles/2019-01-08/world-s-biggest-economies-seen-dominated-by-asian-ems-by-2030?srnd=premium)

Türkiye’yi 2020 ve 2030’da satın alma gücüne göre üst lige taşıyan raporda Standard Chartered’ın varsayımları gerçekçi değildir. Çünkü dolar kurunun 2019 sonunda 6.60 olacağı, 2020 sonunda 7 olduktan sonra 2021’de 4.1’e gerileyeceği varsayılmıştır. Oysa dolar kuru 12 Eylül 2021 tarihinde 8,4550TL’dir. (alış) 2030 sonuna kadar enflasyonun ise yüzde 5’e ineceği varsayılmıştır. Bunlar çok kuvvetli varsayımlardır.

Ekonomide enflasyon tek hanelere inmeden faizlerin düşmeyeceği gerçeğini tüm iktisatçılar bilir. Ama bilmeyen de olabilir. Bunun nasıl düştüğünü ispatlayan iktisatçı Nobel Ekonomi Ödülünü alır.

Keşke Türkiye’den böyle biri çıksa ve teorisiyle açıklasa, kitaplarını okuduğum Tinbergen, Samuelson, Kuznets, Leontief, Myrdal, Hayek, Friedman, Meade, Schultz, Lewis, Klein, Tobin, Stigler, Modigliani, Buchanan, Solow, Lucas, Mundell, Stiglitz, Phelps, Krugman, Thaler gibi Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazansa, bundan memnun olmayan bir kişi çıkar mı? Bence kesinlikle çıkmaz.(https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/08/14/dolardaki-dalgalanma-ekonomik-istikrari-bozarsa-2023-hedeflerine-ulasilamaz/, https://millidusunce.com/misak/yeni-ekonomi-program-hedefleri-ile-imf-hedefleri-arasindaki-farkin-sebebi-nedir/ 28.09.2018)

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN partisinin, “Türkiye Hazır, Hedef 2023” adlı 12 yıllık seçim beyannamesini 16 Nisan 2011 tarihinde kamuoyuna açıklamıştır. Erdoğan, “GSYH 2015 yılında 1 trilyon 765 milyar dolara, 2019‘da 1 trilyon 486 milyar dolara, 2023’te 2 trilyon 64 milyar dolara ulaşacak. Kişi başına gelir 2019 yılında 18 bin, 2023 25 bin 76 dolara çıkartılacak. İhracat 2023’te 500 milyar dolara yükselecek” demiştir. (https://www.iha.com.tr/haber-basbakan-secim-beyannamesini-acikladi-169788/)

Cumhurbaşkanı bu defa 8 Ekim 2015 tarihinde Tokyo’daki Türkiye-Japonya İş Forumu’nda gerçekleştirdiği konuşmasında da, “Cumhuriyetimizin 100.yılı 2023’te Türkiye’yi, kişi başına 25 bin dolar, toplamda 2 trilyon dolar gelire sahip 500 milyar dola ihracat yapan… bir ülke haline getirmeyi hedefliyoruz” diyerek 2023 hedeflerine atıfta bulunmuştur. (https://www.haberler.com/erdogan-2023-te-kisi-basina-25-bin-dolar-geliri-7757099-haberi/)

O tarihlerde bunun sadece o günkü değil, tüm dönemi kapsayan yüksek büyümeyi sağlamadan ve enflasyon indirilmeden mümkün olamayacağını açıklamıştım.

Cumhurbaşkanı 17 Haziran 2017 tarihinde Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Bugün Türkiye ekonomik büyüklük bakımından dünyanın 17’nci, satın alma gücü bakımından ise 13’ncü büyük ekonomisidir. Açık konuşmak gerekirse bizim üstümüzde olan ülkelere baktığımızda, her iki kategoride de en az birkaç basamak daha yukarıda olmamız gerekiyor. En basitinden AB ülkeleri, ülkemin bulunduğu konumla onların aynı yerde olması mümkün değil. Oraları tanıyan, gören, bilen birisi olarak konuşuyorum. Öyle lafta ‘kişi başına düşen milli gelir budur’ demekle kişi başına düşen milli gelir o değil. Dolaştığınız zaman ülkeyi görürsünüz, hayat standardını görürsünüz. Bütün bunlara rağmen daha sistemli çalışarak, kayıtlarımızı daha ciddi tutarak, daha çok üretip ihraç ederek yakında asıl olmamız gereken sıralara da geleceğiz” demiştir. (http://bypass.teskilat.akparti.org.tr/site/haberler/cumhurbaskani-erdogan-turkiye-ihracatcilar-meclisi-genel-kurulunda-konustu/90977#1)

Cumhurbaşkanı “… bizim üstümüzde olan ülkelere baktığımızda, her iki kategoride de en az birkaç basamak daha yukarıda olmamız gerekiyor” demiştir ama birkaç basamak ne anlama gelmektedir?

Dünya Bankası 2020 yılı için ülke gelir sınıflamalarını (basamaklarını) 1 Temmuz 2019 tarihinde yenileyerek dünya ekonomilerini yüksek”, “üst orta”, “alt orta” ve “düşük” olmak üzere dört gruba ayırmıştır. (The World Bank classifies the world’s economies into four income groups GNI, GNI per capita, GDP, GDP PPP, Population. World Bank’s Open Data Catalog. data@worldbank.org. New country classifications by income level: 2019-2020 World Bank Data Team July 01, 2019)

Sınıflandırma, 1 Temmuz’da her yıl güncellenmektedir. Sınıflandırma Atlas yöntemine göre hesaplanan kişi başına düşen GSMH’ya (dolar) dayanır. Sınıflandırmada büyük ölçüde ekonomik büyüme, enflasyon, döviz kurları ile nüfusla değişebilen ülkenin kişi başına GSMH’sı esas alınır. Ulusal hesap yöntemlerinde ve verilerinde yapılan revizyonlar kişi başına düşen GSYİH’yi etkileyebilir.

İzmir İktisat Kongresi’nde Mustafa Kemal Paşa açış konuşmasında, “Yeni Türkiye’mizi layık olduğumuz düzeye eriştirebilmemiz için mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü; zamanımız tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir. Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz. Ekonomi demek, her şey demektir, yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir” demiştir.

1923 İzmir İktisat Kongresi sonrasında devletin düzenlediği resmi üç İktisat Kongresi’ne bildiri sunarak katılan öğretim üyesi olarak Atatürk’ünSiyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz” tespitine özellikle dikkat çekmek istedim. Aradan yüzyıl geçmiş ama geçerliliğini korumaya devam etmektedir. Ekonomisi güçlü olmayan ülkelerin bu yüzyılda siyasi ve askeri zaferleri devamlı ve de büyük olamaz.