Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Türkiye’de ithalatına izin verilen GDO’lu ürün sayısının 36’ya yükselmesini Sputnik’e değerlendiren Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım “Bugünkü tablo, 1950’li yıllardan başlayarak ABD’nin Türkiye’ye dayattığı anlaşmaların sonucu. Aslında GDO’lu ürüne ihtiyacımız yok” dedi.

Türkiye Biyogüvenlik Kurulu, hayvan yeminde genetiği değiştirilmiş (GDO) üç soya ve bir mısır çeşidine daha onay verdi. Kurulun bu hamlesiyle ülkenin ithal etmesine izin verilen GDO’lu ürün sayısı 36’ya yükseldi. Peki, GDO’lu ürün kullanımı Rusya ve çeşitli Avrupa ülkelerinde yasaklı durumdayken Türkiye neden GDO’lu ürün ithalatını artıyor? Konuyu Sputnik’e değerlendiren Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım’a göre, gelinen nokta Türkiye’nin dışa bağımlı tarım politikalarının ürünü:

“1950’li yıllardan başlayarak ABD’nin dönemin hükümetine dayattığı anlaşmalar var. ‘Şu kadar yağ, mısır alacaksınız’ gibi dayatmalar o döneme dayanıyor. Zamanında ABD, tohumun geliştirilmesine izin vermeyip soya üretimini engelledi. Bu ABD’nin ülkeleri kendine bağımlı hale getirme taktiği. Türkiye, pamukta da benzer durum yaşadı. Türkiye, ürettiğinden çok ithal eden pozisyona düştü. Kendi ulusal tarım politikanız olmazsa bugün Amerika yarın Çin veya Avrupa… Birileri gelip size bu ürünleri satmak için sizi anlaşmalara sürükler.”

 

“Türkiye ihtiyacı yokken GDO’lu ürüne yöneliyor”

Türkiye’nin GDO’lu ürüne ihtiyacı olmadığına işaret eden Yıldırım “Türkiye sahip olduğu tarımsal potansiyel ve iklim yönünden bakıldığında GDO’lu ürünlere ihtiyacı yok. Bu ürünlerin hepsini GDO’suz üretebilir. Hindistan, Çin, ABD, GDO’lu pamuk üretirken, Türkiye’nin GDO’suz üretime ona bir avantaj sağladı. Bu Türk çiftçilere ekonomik kazanç sağladı. Biz bu ithal edilen ürünleri de üretebiliriz. Ama bugünkü durum 1950’lerden bu yana Türkiye’nin ABD’ye bağımlı hale gelmesinin sonucu. Soya üreticileri, soyanın verimliliği arttığına yönelik bir fikir yerleştirmiş akıllara. Yem üreticileri, soya olmadan yem olmayacağı kanaatine varmış durumda. Öyle bile olsa, kendimiz üretmeyip, dışa bağımlı olmamız sorunlu bir durum” dedi.

Türkiye’de Biyogüvenlik Kanunu’nun çıktığı 2010 yılının önemine işaret ederek “Genetiği değiştirilmiş ürünler yönetmeliğiyle 25 GDO’lu ürüne izin verilmişti. Ancak Biyogüvenlik Kanunu’nun 2010’da çıktıktan sonra GDO’lu ürün ithalatıyla ilgili tüm yetki, Biyogüvenlik Kurulu’na verildi. Bir kaç gün önce bu kurul, GDO’lu dört soya ve mısır çeşidinin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin verdi. Bu son hamleyle birlikte izin verilmiş GDO’lu ürün sayısı 36ya yükseldi. Bunlardan 10’u soya, kalanlar ise mısır geni” dedi.

GDO’lu yemin hayvancılığa da etkisi olduğuna işaret eden Yıldırım “Bu konuda çeşitli tartışmalar olsa da; ben şahsen hayvanın yediği GDO’lu yemin hayvanın eti ve sütüne geçtiğine inanıyorum” diye konuştu.

 

“Önün almak çok zor”

Ülkelerin GDO’lu ürün alım miktarından ziyade GDO’ya izin veren-vermeyen olarak sınıflandırmanın daha doğru olduğuna işaret eden Yıldırım, Türkiye’nin GDO’lu ürünlere ihtiyacı olmamasına rağmen, bu ürünlerin ihracatına izin vermiş olduğunu söyledi.

Bir ülkeye GDO girişinin önü açıldıktan sonra, sürecin önünü kesmenin zorluğuna işaret eden Yıldırım “Mısır, 2010’lu yılların başında 2 milyon tondan, 6 milyon tonun üzerine çıktı. 2017’de biraz düşü var. Çünkü pamuğa yöneliş var. 2,2 milyon tüketimi olan soyanın, 100-150 bin ton üretimi var. Bu da ihraca gereğin önünü açıyor, GDO’suz soya bulmak da çok zor. Tavuk ve büyükbaş hayvancılıkta soya çok kullanılıyor. Bu da Türkiye’nin bu GDO’lu ürünlere muhtaç olduğunu gösteriyor. 2010’dan bu yana ithal edilen ürünlerde mercimekte, pirinçte ve bir kaç ay önce ekmek katkı maddesinde GDO’ya rastlandı. Bir ülkeye GDO girdiğinde, bunun önünü kesmek çok zor” ifadelerini kullandı.

 

Kaynak: https://tr.sputniknews.com/columnists/201708041029568863-turkiye-abd-tarim-politikasi-gdo-genetigi-degistirilmis-urun-pamuk-soya-misir-cin-avrupa-ekonomi/