Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Musul’un 20 km. kuzey doğusundaki Başika kampında Sünni silahlı gruplara eğitim veren Türk askerinin sayısının ve kapasitesinin artırılmasına yönelik TSK takviyesinin kamuoyuna yansımasıyla birlikte başlayan kriz giderek tırmanıyor. Tırmanan kriz dış politikada yeni bir başarısızlık olarak tarihteki yerini almak üzere. Ancak gelişmeler gösteriyor ki kriz bir dış politika başarısızlığının da ilerisine geçerek Türkiye’nin bekasını tehdit eder duruma geliyor.

Türkiye’nin Başika kampına yönelik girişimi, asker takviyesi ve hükümetin söylediği gibi orada eğitim veren Türk askerlerinin güvenliğinin sağlanması girişiminden çok öteye gitti ve Türkiye’yi işgalci pozisyona düşürmeye yöneldi. Türkiye CB Erdoğan’ın ağzından Türk askeri geri çekmenin söz konusu olmadığını bildirdi. Bugüne kadar Türkiye’nin bu hareketine hiçbir dış destek gelmedi. NATO, BM, ABD, Çin ve Avrupa ülkeleri konunun Irak hükümetiyle konuşularak çözülmesi gerektiğini belirtip Türkiye’nin pozisyonunu onaylamadıklarını gösterdiler. ABD Türkiye’nin bu faaliyetinin IŞİD karşıtı koalisyonun faaliyetleri kapsamında olmadığını açıklayarak adeta Türkiye’nin bölgede tek başına bir şeyler yapmakta olduğunu beyan etmiş oldu.

Bağdat yönetiminin yanısıra Rusya ve İran ise Türkiye’yi uluslararası hukuku ve Irak’ın egemenliğini ihlalle suçladılar. Bağdat Türk askerlerinin derhal çekilmesini istedi aksi halde müdahale edeceklerini ya da Rusya’dan yardım isteyeceklerini açıkladılar. Rusya konuyu BM’ye taşıdı ama sonuç alamadı. Irak’ın güneyindeki güçlü Şii gruplar Bedir ve Sadr hareketi Türkiye’yi tehditler savurdular, askerlerin derhal çekilmesini istediler, gerekirse karşılık vereceklerini açıkladılar.

Krizdeki son hamle yine Bağdat hükümetinden geldi. Bağdat BM’ye başvurarak Türkiye’nin askerlerini çekmesini sağlamayı hedefliyor. Peki bu kriz Başika kampıyla mı sınırlı kalacak? Görünen o ki hayır!

Herkes biliyor ki aslında Türkiye 1990’lı yılların ortasından buyana PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında Irak kuzeyinde değişik mevkilerde tank birlikleri de içeren asker bulunduruyor ve bunların sayısı Başika kampında konuşlandırılması düşünülen sayıdan fazla. Bunun yanında IŞİD tehdidinin ortaya çıkmasıyla birlikte bu sefer iki değişik kampta Peşmergeyi eğitmek üzere 2014 Sonbaharından itibaren Irak kuzeyinde ilave Türk askeri görevlendirildi. Bugün Türk askerinin Başika kampında konuşlandırılmasına ses çıkarmayan tek aktör Barzani yönetimi. Ama aynı Barzani yakın zamana kadar sık sık PKK ile mücadele için bölgede bulunan Türk askerlerinin Irak’tan ayrılmasını talep etmiş, konuyu Türkiye’ye karşı hep kullanmıştır. Ama şimdi sessiz kalarak Türkiye’yi destekler pozisyon göstermiştir. Tabi bunu yaparken yine kendi çıkarlarını öne çıkarmıştır.

Ama şimdi Bağdat yönetiminin Başika kampı nedeniyle Türkiye’yi BM şikayet etmesi Türkiye’nin Irak kuzeyindeki diğer Türk askeri varlığını da tartışmaya açacak ve gündeme getirecektir. Muhtemel bir BM kararı sadece Başika kampındaki Türk askerinin geri çekilmesiyle sınırlı kalmayacaktır. Böylece öngörüsüz hamlelerle ve inatlaşmayla yürütülmeye çalışılan, hesapsız ve alternatifsiz dış politika hamleleriyle Türkiye’nin Irak’taki olaylara müdahil olmasına fırsat verecek son manivelalarını da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Rus uçağının düşürülmesi sonrasındaki krizin yönetilememesiyle Suriye’deki askeri ve politik gelişmeler müdahale etme imkanı ortadan kalkan, Rusya’nın aldığı askeri tedbirler ve ortaya koyduğu tehditler nedeniyle Türk askerinin havadan ve karadan sınırın Suriye tarafına geçmesinin önü kapanmıştı. Şimdi aynı senaryonun Musul’daki Türk askeri krizi nedeniyle Irak’ta da gerçeklemek üzere olduğunu görüyoruz.

Türkiye’nin Başika’dakiler dahil Irak kuzeyinde tüm askerlerini çekmek zorunda kalmasıyla Irak kuzeyinde PKK terör örgütü de rahat bir hal alacaktır. Karadan askeri eken Türkiye’nin Irak kuzeyine Bağdat yönetiminden izin almadan hava operasonları (PKK hedeflerine yönelik) yapmasının da önü kapanabilecektir. Rusya’yı arkasına almış bir Bağdat yönetimi ve Şii milis grupları karşısında Türkiye, BM’den çıkacak bir kararla Irak kuzeyindeki askerlerini çekmek zorunda kalacak, ayrıca Irak ve Irak kuzeyindeki gelişmelere müdahil olma şansını yitirecektir. Anlaşılan o ki Rusya, uçağının düşürülmesi nedeniyle Türkiye’nin canını yakmaya Türkiye’nin sınırları etrafında sürdürmeyi planlıyor ve Musul krizini de bu çerçevede ele alarak Bağdat’ın arkasında güçlü bir şekilde pozisyon almış gözüküyor.

Musul’daki Türk askeri krizinin diğer bir etkisinin de bağımsız Kürdistan girişimi üzerinde olacağını görüyoruz. Bilindiği üzere Başika kampı Barzani’nin IŞİD’le mücadele diyoruz söylemiyle işgal ettiği tartışmalı bölgelerdedir. Türkiye’nin Peşmerge kontrolündeki bu bölgeye gelmesini Peşmergenin işgal ettiği toprakların Barzani yönetimi altında olmasına ses çıkarmaması ve Barzani’nin işgalini kabullenmesi olarak görmüştür. Nitekim son Türkiye ziyaretinde Kürdistan bayraklarıyla “Başkan” gibi karşılanması da Barzani’nin Irak kuzeyinde yeni bir güç, yeni bağımsız devlet olarak ortaya çıkışının başlangıcı olduğu gibi, Irak’ın üçe (Şii, Sünni, Kürt) bölünüşünün de netleşmesi olmuştur. Böylece Barzanistan’ın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkması Türkiye’nin elleriyle desteklenir bir sürece girmiş oldu.

Sonuç olarak; iyi yönetilemeyen, iyi anlatılamayan bir dış politika hamlesi (Başika kampına Türk askeri takviyesi) Türkiye’nin Irak’ta de facto olarak kazanılmış pozisyonlarını (Irak kuzeyindeki tüm askeri varlıklarını çekmek zorunda kalınması) yıkma sürecine girdiği, Rus uçağının düşürülmesiyle Suriye’de olduğu gibi,  ayrıca Irak’ta gelişmelere müdahil olma imkanını ortadan kaldıracak bir şekle bürünmüştür. Diğer taraftan bu krizde Türkiye’nin yanında gibi gözüken Barzani yönetimi, hiç olmadığı ve hiç de hak etmediği şekilde bir pozisyona çıkarılarak, Türkiye’den toprak parçası alınmasını öngören büyük Kürdistan’ın kurulmasının önünü açacak şekilde Türkiye’nin elleriyle kendi bekasına tehdit oluşturacak bir aktör yaratılmıştır. Türkiye geçmişi olmayan ve geleceği de olmayacak olan Barzani gibi yerel aktörleri stratejik ortak olarak yaratma hayalinden vazgeçmeli, akşam başka sabah başka tutuma giren yerel grupları merkeze alan dış politikalar yerine Türkiye’nin çıkarlarını esas alacak şekilde bölgesel ve küresel aktörlerle devletten devlete ilişkileri öne çıkarmalıdır.