Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Güney Kıbrıs’ta düzenlenen Dış Rumlar Konferansı’nda İsrail ve Mısır büyükelçilerinin Türkiye’ye yönelik tehditkâr açıklamalarını KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu üyesi ve Kıbrıs uzmanı Ata ATUN ve ANKA Enstitüsü Başkanı Rafet ASLANTAŞ, Sputnik’e değerlendirdi.

Güney Kıbrıs’ta düzenlenen Dış Rumlar Konferansı, Akdeniz’deki gerilimi bir kez daha tırmandırdı. Söz konusu konferansta İsrail ve Mısır, Türkiye’ye yönelik tehditkâr bir tutum ve söylem içerisine girdi; bu tavra ABD’den de destek geldi. Toplantıda konuşan İsrail Büyükelçisi Aammy Ravel, Türkiye’nin davranışlarını tahrik olarak niteleyerek “Türk tehditleri nedeniyle İsrail’in askeri müdahalede bulunmak zorunda kalmamasını temenni ederim.” ifadelerini kullandı. Mısır Büyükelçisi Mai Taha Muhammed “olası bir müdahale” durumunda İsrail’e destek vermek konusunda “hazır olduklarını” ifade etti. ABD Büyükelçisi Cathleen Doherty ise Türkiye’nin tutumunun “kabul edilemez” olduğunu savundu. Ancak bu ifadeler Ankara tarafından yanıtsız bırakılmadı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir toplantıda, bazı büyükelçilerin, Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı olarak sürdürdüğü hidrokarbon faaliyetleri konusundaki destek beyan eden ifadelerini yersiz buluyoruz. Söz konusu ülkelerin temsilcilerine hadlerini aşmamalarını tavsiye ediyoruz.” uyarısında bulundu.

Peki, İsrail, Mısır ve ABD büyükelçilerinin tek bir ağızdan yaptığı bu açıklama ne anlama geliyor? Böyle bir çatışma tehdidinin gerçekliği söz konusu mu? Konuyu KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu üyesi ve Kıbrıs uzmanı Prof. Dr. Ata Atun ve ANKA Enstitüsü Başkanı Rafet Aslantaş, Sputnik’e değerlendirdi.

“Bölgede çatışma yaşanması kimsenin çıkarına değil, bunun farkındalar”

Prof. Dr. Ata ATUN’a göre toplantıda Türkiye’yi hedef alan açıklamalar “Türkiye’ye gözdağı vermeyi” hedeflese de; bahsedildiği gibi bir çatışmanın çıkmasına imkân yok:

Rum tarafında her sene Kıbrıs Rum diplomatik misyonunun büyükelçilerine bilgilendirme amacıyla yapılan bu toplantıya bu defa, İsrail, Mısır, ABD, İngiltere ve Yunanistan büyükelçileri de gözlemci olarak katıldılar. Ama bu toplantıda bir şekilde onlara da söz hakkı verildi. Ben bu toplantıda yapılan açıklamaları, beş tane Amerika dostu veya Amerika uydusu olan ülkenin büyükelçilerinin, Rahip Brunson meselesiyle ilgili ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne gözdağı vermesi amacıyla yaptığı konuşmalar olarak değerlendiriyorum. Hepsinin konuşmalarına bakıldığında, sanki ortak bir üst akıldan gelen mesajı Türkiye’yi iletir vaziyette oldukları ortada. Hepsi de, Türkiye’nin Rum tarafının araştırmalarına müdahale ederse silahlı çatışma çıkacağını iddia ediyorlar. Aslında bu gerçek değil, böyle bir çatışmanın çıkması da mümkün değil. Çünkü hiçbir uluslararası şirket, üzerinde sorun olan bölgede hissedarı olduğu şirketin araştırma yapmasına izin vermez. Bu nedenle de bu bölgede bir olayın çıkması, Doğu Akdeniz’de özellikle doğalgaz konusuyla ilgili yaşanacak bir çatışma, burada araştırma yapan firmaları doğrudan bölgede uzaklaştırır. Geriye dönüp baktığımızda, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi ve Chavez’in ‘Petrol satışında artık Amerikan doları değil Euro kabul ediyoruz’ şeklindeki açıklamasının ardından, ABD kendisine başkaldıran liderlerin ortadan kaldırılması için bir dizi operasyon gerçekleştirdi. Zaten Ortadoğu kaynayan bir kazan. Bu nedenle de doğalgaz olan bölgede şimdi herhangi bir olayın çıkmaması gerektiğini hepsi biliyor. Bunlar sadece lafta kalacak tehditlerdir.”

“Türkiye bölgedeki yasal haklarını kullanıyor”

Türkiye’nin bölgede yasal haklarını kullandığının altını çizen ATUN “Türkiye’nin zaten Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle kıta sahanlığı belirleme anlaşması var. Sonra da KKTC, 2011 yılında Türk petrolleri anonim ortaklığına, kendi münhasır ekonomik bölgesi içerisinde araştırma yapma yetkisinin tümünü devretti. Yani Türkiye Cumhuriyeti şu anda KKTC’nin fiilen kontrolü altındaki bölgede araştırma yapmaya yetkili. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına göre Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 3 garantöründen biriydi. Bu, 1964 ilkbaharında Makarios hükümetinin Kıbrıs Rum Meclisi’nde gereklilik doktrinin arkasına saklanarak anayasayı değiştirmesi ile ortadan kalktı. Ancak şu anda mevcut olan Kıbrıs Rum Yönetimi geçerli bir cumhuriyet veya devlet değil. Çünkü anayasası Zürih, Londra antlaşmalarına ve 1960 anayasasına aykırı. Dolayısıyla 1960 anayasasından kaynaklı hakları sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti hem Kıbrıs adasının güneyi ve kuzeyi üzerinde garantörlük hakkına sahip hem de Kıbrıslı Türklerin haklarının korunması görevi de Türkiye’ye ait.” ifadelerini kullandı.

Büyükelçilerin açıklamalarının amacının “Türkiye’ye baskı yapmak” olduğuna işaret eden ATUN “Avrupa Birliği, 2004 yılının 1 Mayıs’ında Kıbrıs’ı üyeliğe kabul ederken 10. protokol ilan etti. Bu protokole göre adanın kuzeyi Avrupa Birliği toprağı olarak ilan edildi ancak Avrupa müktesebatının Kuzey’de geçerli olmadığı iddia edildi. Bu nedenle de Türkiye’ye ‘Kıbrıs Avrupa Birliği’nin toprağıdır, sen buna karışamazsın’ mesajı da verilmek isteniyor.” diye konuştu.

“İsrail Türkiye’ye güvenmek zorunda olduğunun farkında”

ATUN “İşin perde arkasına bakacak olursa, İsrail’in doğalgaz elde ettiği alanlardan Avrupa’ya gönderilmek üzere döşenecek olan doğalgaz boru hattı Mersin’den geçiyor. Bunun anlaşması yapıldı. Zaten İsrail’in, Kıbrıs adası, Girit adası, Yunanistan, Adriyatik, İtalya ve Avusturya’nın başkenti Viyana’dan geçerek Amsterdam’da bitecek boru hattının, Mersin’den geçecek boru hattının en az 2,8 misli pahalı olduğunu, böyle bir boru hattının gelir getirmeyeceğini ve bu denizlerde de çok derin noktaların bulunması sebebiyle teknolojinin boruların geçmesine el verecek yeterlilikte olmadığı yönünde bulguları var. Bu nedenle, İsrail, Rum tarafı ve Yunanistan işbirliğiyle burada bir doğalgaz hattı döşeneceği iddiaları şu anda bilim ve olanak dışı. Ayrıca ekonomik de olmayan bir hayal. Zaten İsrail, İran’la olan sürtüşmesinden dolayı bölgede güvenmesi gereken tek ülkenin Türkiye olması gerektiğini biliyor. Şu anda da benim değerlendirmeme göre İsrail, Türkiye’nin yumuşak karnı olan Kıbrıs konusunda karşısına çıkmanın ve Türkiye’yi kışkırtan ama düşman etmeyen bir tutuma girmenin peşinde.” ifadelerini kullandı.

“ABD, Türkiye’yle girdiği dalaştan çok yara alacaktır”

ATUN “ABD, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’nde diyalog ortağı statüsünde olması, BRICS ülkeleriyle sürdürdüğü temaslarının yanı sıra Türkiye’nin Rusya ve İran’la ittifakının kendisi için caydırıcı olacak olduğunu bildiğinden Türkiye’yle hem işbirliği yapmak istiyor hem de Türkiye’yi kenara sıkıştırmak… ABD, ekonomik ambargo başlatmak istiyor ama burada da bir türlü başarılı olamıyor. Çünkü Türkiye’ye, İran’a yaptığı gibi, ekonomik ambargo uygulayamayacağının farkında. Gerek Türkiye’nin AB ile Gümrük birliği anlaşması gerekse Türkiye’nin Afrika’daki 32 ülkedeki diplomatik bağları sebebiyle bu ülkeler üzerinde BM çatısı altında nüfuzu bulunması, ABD’yi bir hayli korkutuyor. ABD Türkiye’yle girdiği dalaştan büyük ihtimalle yara alarak çıkacak. ABD’nin dünya üzerinde jandarma olduğu ve ekonomiyi elinde tuttuğu iddiası da büyük ölçüde yara alacak. Bu yüzden gerek Mısır, gerek İsrail, gerekse hepsinin bir ağızdan Türkiye’ye karşı tek elden yönelttiği tehdide, halk deyimiyle bir havlamaya tanıklık ediyoruz. Bunun da bir gösteriden ibaret olduğu inancındayım.” diye ekledi.

“Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı bir çıkar şebekesi var”

ANKA Enstitüsü Başkanı Rafet ASLANTAŞ’a göre ise Türkiye, özellikle bu dönemde çıkarlarını korumak için kararlı adımlar atmalı. ASLANTAŞ “Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının paylaşımıyla ilgili kritik bir sürece giriyoruz. 3-4 yıl içerisinde bu bölgede önemli şekillendirmeler meydana gelecek. Bugüne kadar yapılan doğal kaynakların, rezervlerin bulunmasıyla ilgili çalışmalarını, bu kaynakların paylaşımı safhası takip edecek. Bu dönemde, enerji firmalarının ait olduğu ülkelerin bölgeyle ilgili öncelikleri Türkiye’nin çıkarlarıyla çatışabilir. Tüm hesaplaşmaların göbeğindeyiz ve böyle de olmak zorundayız. Çünkü çıkarlarımız da bunu gerektiriyor. Şimdiye kadar çıkarlarımızı hedef alan birçok çaba içerisine girdiler ama başaramadılar. Bu dönemde Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, ABD ve Batılı bazı ülkeler çıkar şebekesi halinde Türkiye’ye yönelik tehditkâr açıklamalara başladılar. Özellikle söz konusu toplantıda sarf edilen sözler, hakikaten haddi aşan açıklamalardı. Türkiye şimdiye kadar, iyi veya kötü, çıkarlarını savundu. Bundan sonra da siyaset üstü devlet aklının, bu gerekli tedbirleri alacağını düşünüyor ve umuyorum.” ifadelerini kullandı.

“Annan sürecine benzer süreçlere kesinlikle girilmemeli”

Kıbrıs meselesinin Türkiye için “pazarlık yapılamayacak” bir mesele olduğunun altını çizen ASLANTAŞ “Kıbrıs, Türkiye için vazgeçilemezdir, kırmızı çizgidir. Hem jeopolitik açıdan hem de askeri, siyasi, sosyal ve enerji kaynakları kontrolü açısından Kıbrıs, Türkiye için hayati önemdedir. Zorlu bir süreç var önümüzde; zira küresel güçlerin tamamının bölgeden beklentisi var. Rusya’nın, Çin’in, ABD’nin… İngiltere zaten yıllardır bölgede. Böyle bir atmosferde de Türkiye, kırmızı çizgilerinden ödün vermemeli ve net bir tutum içerisinde olmalı. Tekrar Annan süreci gibi avantajlarımızı sorgulayacağımız bir sürece girmek bir şansımız yok, olmamalıdır.” diye ekledi.

 

Fotoğraf: Reuters / Amir Cohen

Kaynak: https://tr.sputniknews.com/columnists/201808011034555776-misir-israil-turkiye-gozdagi-abd-kibris-kktc-dogu-adeniz-hidrokarbon-dogalgaz-ada-sorun-tehdit/