Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Türk F-16’larının 24 Kasım 2015 günü Suriye’de Lazkiye’nin kuzeyindeki Bayırbucak Türkmenlerinin yaşadığı bölgede Türk sınırına yakın mevkide operasyon yapan bir Rus Su-24 savaş uçağını düşürmesi, zaten çok karmaşık olan Suriye’de savaş ortamını ve ilişkileri değiştirdi, krizi daha da karmaşık hale getirdi.
Son bir haftadır bu uçağın niye, nasıl düşürüldüğü, düşürülüp düşürülmemesi gerektiği konuşuldu. Ama bütün bunların yanında tabiri yerindeyse “karizması çizilen” Rusya’nın tepkisi çok sert oldu. Bizzat Putin’in ağzından yapılan sert suçlamalara CB Erdoğan tarafından karşılık verilince kriz neredeyse kontrolden çıkma eğilimine girdi. Putin Türkiye’deki karar alma sürecini çok iyi incelemiş olacak ki doğrudan CB Erdoğan’ı hedef alan ve suçlayan konuları gündeme getirerek aslında CB Erdoğan üzerinden Türkiye’yi sıkıştırmayı benimsedi.

Peki bir haftanın sonunda ne oldu? İşte o tespitler:

– Türkiye, sonuçları hesaplanmamış bir angajman kuralı uygulamasıyla, komşularıyla yaşanan sorun yumağı ve içeride yaşayan ekonomik ve güvenlik sorunları yetmiyormuş gibi, durup dururken süper bir üç olan Rusya’yı da karşısına aldı.

– IŞİD terör örgütü başta olmak üzere bölgedeki terör örgütleriyle mücadele ve Esad yönetimini korumak maksadıyla Suriye’ye geldiğini açıkça söyleyen, bu savaşın içinde yer alan Irak ve İran gibi bölge ülkeleriyle işbirliğine giren, Türkiye’nin de içinde bulunduğu koalisyonun lideri süper güç ABD ile çatışmanın önlenmesi maksadıyla anlaşma imzalayan, aynı ittifakın önemli ülkesi Fransa ile koordinasyon mekanizması kuran, benzer işbirliği mekanizmasını İsrail ile de tesis eden Rusya’nın bir savaş uçağı Türk hava sahasını 17 sn ihlal ettiği gerekçesiyle düşürerek çelişkili, işbirliğinden ve koordinasyon kaçınan bir ülke konumuna düştük.

– Her alanda (siyasi, diplomasi, ekonomi, sağlık, spor, tarım, ticaret vs) Rusya’nın sınırlandırmalarına ve yaptırımlarına maruz kaldık. Bundan da daha önemlisi, öngörüsüz dış politika nedeniyle Ortadoğu’dan dışlanan, Irak ve Suriye’deki olaylara müdahil olmaktaki manivelalarını birer birer kaybetmiş Türkiye, Rusya’nın askeri alanındaki tedbirleri nedeniyle özellikle Suriye’de eli, kolu, gözü bağlanmış bir pozisyona geldi.

– Bütün bu tedbirler ve yaptırımların yanında çok muhtemeldir ki Rusya askeri anlamda, savaş uçağının düşürülmesine benzer şekilde, yeri ve zamanı geldiğinde Türkiye’ye ayrıca bir karşılık vermesi çok büyük olasılıktır.

Rusya’nın tepkisinin sonuçları

Hem Putin hem de diğer üst düzey Rus yetkililerden gelen ve Türkiye’den hesap sorulacak türünden açıklamalar aslında Rusya’nın yukarıda belirtilen bütün tedbir ve yaptırımların yanında Türkiye’nin canını çok yakacak başka bir karşılık vermek istediğini göstermektedir. Sahada gelişmeler baktığımızda aslında Rusya’nın ne yapmak istediğine çoktan karar verdiğini ve uygulamaya geçtiğini görüyoruz. Rusya’nın Suriye’ye S-400 gibi hava savunma füze sistemleri yerleştirmesi, S-300 hava savunma kabiliyetli Moskova kruvazörünü Lazkiye açıklarında konuşlandırması, Suriye’deki savaş uçaklarını havadan havaya füzelerle donatılmış olarak uçuşa çıkartmaya başlaması Türkiye’nin Suriye’de IŞİD bağlamındaki hava operasyonlarını yapamaz hale getirmiştir.

Rusya’nın bu tehdidi o kadar ciddidir ki ABD bile Suriye’deki hava operasyonlarına ara vermiş durumdadır.

Bu gelişme Türkiye’nin Suriye kuzeyinde Cerablus-Azez hattında oluşturmak istediği uçuşa yasak saha ve güvenli bölge planlarını da tamamen suya düşürmüştür. Diğer bir gelişme de Rusya’nın kabaca Çobanbey-Öncüpınar (Suriye’deki karşılığı olan sınır kapıları El Rai-Es Selame’dir) sınır kapıları hattının güneyinde sözde ılımlı muhaliflerin (aralarında El Kaide ağlantılı Nusra grupları olduğu gibi ÖSO ve Türkmen grupları vardır) bulunduğu bölgede Azez merkezli olarak hava operasyonlarına başlamasıdır.

Bunun anlamı şudur: Rusya burada Türkiye’nin (ABD onaylı olarak S.Arabistan ile birlikte) desteklediği iddia edilen gruplara müdahale ederek Afrin kantonundaki PYD/YPG’nin bölgede hakimiyet kurmasının önünü açmaktır. Bu açıkça Erdoğan yönetiminin planlarını boşa çıkarma girişimidir. Eğer böyle devam ederse Afrin’deki PYD/YPG unsurları doğuya doğru hareketleneceklerdir. Bugüne kadar ABD’nin hem bu bölgede hemde Bayırbucak bölgesindeki Rus operasyonlarına tepki gösterdiğini görmedik. Muhtemelen de içten içe sevinerek izliyorlardır, çünkü olaylar istedikleri yönde gelişmektedir, çünkü sözde karşı taraf olarak gösterilen Rusya, ABD’nin planına uygun olarak ABD ile Türkiye’nin karşı karşıya getirmeden Kürt koridorunun oluşmasına çalışmaktadır.

Diğer taraftan Fırat’ın doğusundaki PYD/YP’nin batıya geçerek Cerablus’ta IŞİD’le çatışmalar yaşadığı haberleri de gelmektedir. Bilindiği üzere 50 civarında Amerikan özel kuvvetleri Kobani bölgesine geçmiş ve adeta PYD/YPG’ye ilişiklendirilmiş (embedded) durumda. Yani Amerikalı askerlerle PYD/YPG’liler içiçe. İçinde Amerikalı askerlerin olduğu birliklere ve bölgelere Türkiye’nin karşı bir askeri müdahalede bulunması (Rus savaş uçağının düşürülmesiyle ortaya çıkan sıkıntılar ortadayken) mümkün olamayacaktır. Bir diğer gelişmede ağırlığı Çobanbey-Karkamış (Cerablus) hattında ve Türk topraklarında olmak üzere toplam 30.000’i bulacak şekilde Türk askerleriyle birlikte Amerikan askerlerinin konuşlanması planlanıyor.

Bütün bunların sonucu şudur:

Türkiye hem karadan (ABD tedbirleriyle) hem de havadan (Rusya tedbirleriyle) Suriye’ye herhangi bir askeri operasyon yapma imkanı ortadan kakmıştır. Türkiye, kendi elleriyle yaptığı hatalar (Rusya ile yaşanan gereksiz sınır ihlalleri gerginliği, savaş uçağının düşürülmesi) ve izlediği öngörüsüz günlük dış politikalar (imzasız, ucu açık, kontrolsüz bir şekilde İncirlik mutabakatı çerçevesinde Türk üslerini ABD’ye açmak, hava sahası ve sınırlarının korunmasını ABD’ye havale etmek) nedeniyle, kırmızı çizgi ilan ettiği Suriye kuzeyinde Kürt koridoru oluşumuna müdahale edemeyecek, tabiri yerindeyse kılını kıpırdatacak manevra alanı ve hareket serbestisi kalmamıştır.

Özet olarak;

Rus savaş uçağının düşürülmesinin Türkiye açısından en hayati sonuçlarından biri Rusya’yı ABD’nin Kürt koridoru planına destek olmasıyla sonuçlanmasıdır. Her ne kadar ABD ile Rusya arasında perde arkası bir anlaşmayla Suriye’nin kuzeyi (Kürt koridoru) Amerikan nüfuz alanına, Suriye’nin batısı (Esad rejimini güvenceye alacak bölge) ise Rus nüfuz alanına girmişti.

ABD bir şekilde ve değişik gerekçelerle Crablus-Azez hattında da Kobani-Afrin kantonlarının da coğrafi olarak birleşmesinin planlarını yapıyordu. Ama savaş uçağının düşürülmesiyle ortaya çıkan Rus tepkisi ABD’nin işini kolaylaştırmış, küresel rakibi ABD’nin planının hayata geçirilmesini hızlandırmıştır. Böylece tepkiler ve gelişmeler Kürt koridoruna yönelik bir Rus-Amerikan ortak operasyonuna dönüşmüştür.

Peki Türkiye halen bir şeyler yapabilir mi? Elbette ki Türkiye’nin çıkarlarını merkeze alan ve milli güç unsurlarına güvenen bir politikayı tercih ederseniz yapılabilecek şeyler olduğu muhakkaktır. Onu da başka bir yazıda anlatırız.