Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Türk Tiyatrosu’nda İz Bırakan 10 Tiyatro Oyunu

1. Cibali Karakolu

Yazan: Henri Keroul & Albert Barre, Çeviren: Refik Kordağ ve Muammer Karaca

 

Cibali karakolu ile ilgili görsel sonucu

Nejat Uygur

 

Cibali Karakolu hali hazırda varlığını koruyan pek çok gerçeğe ışık tutarak geçmişten günümüzü yansıtan eleştirel bir ayna olmayı başarıyor. Öğrenilmiş kadın erkek ilişkileri başta olmak üzere, paranın ilişkilerdeki etkisi, çeşitli kurumlardaki eksikliklerin neden olduğu yetersizlik, toplumsal ve politik yaşama dair eleştirilerle biçimlenen oyun, güldürmek kadar yeniden cevaplanması gereken pek çok soruyu da beraberinde getirmektedir.

1951 yılında Muammer Karaca’nın kurduğu Muammer Karaca Tiyatrosu’nın açılış oyunu olarak oynandıktan sonra Türkiye’nin en uzun süre afişte kalan oyunu oldu. 1966 yılında filmi de yapıldı. 1980’li ve 1990’lı yıllarda Nejat Uygur tarafından tekrar sahneye kondu. 2014-2015 tiyatro sezonunda İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından sahneye konuldu.

 

2. Lüküs Hayat

Yazan: Ekrem Reşit Rey, Müzik: Cemal Reşit Rey

 

lüküs hayat ile ilgili görsel sonucu

Lüküs Hayat, Türk toplumunun Batı ile yüzleşmesi ve bu çerçevede yaşanan gülünçlükleri sahneye taşıyan, iki farklı kültürün yüzleşmesinden ortaya çıkan durumun değişmezlerini anlatmaktadır. Küçük hırsızlıklarla geçinen “Rıza” ile “Fıstık” bir zengin evine girince kendilerini kıyafet balosunda bulurlar. İkilinin içine düştüğü bu yeni ortam, batılılaşma özentisinin ortasına düşmüş halktan insanların durumudur. Çelişkilerin iyice keskinleştiği yaşam biçimleri komik olaylara neden olmaktadır.

The Great Gatsby’ninkine benzerlikler gösteren bir teması vardır. Modernleşen toplumun yozlaşmasını anlatır.

1930 yılında ödenek ve seyirci azlığı nedeniyle kapanma tehlikesi ile karşıkarşıya olan İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yöneticilik yapan Muhsin Ertuğrul, seyirci ilgisini müzikal oyunlar ile çekmeyi düşündü. Müzikal eserler yazma önerisini kabul eden Cemal ve Ekrem Rey Kardeşler, Cumhuriyetin 10. yılında sergilenecek yeni bir müzikal oyun yaratmak üzere çalışmaya başladılar. Ancak Ekrem Reşit Rey, sözleri yetiştiremeyeceğini belirtince tarihçi Rasih Nuri İleri’nin aktarmasına göre bu iş o sırada hapiste bulunan Nazım Hikmet’e teklif edildi. Eseri Nazım Hikmet yazdı ancak hapiste olduğu için ismini kullanmadı; program metinlerinde yazan Ekrem Reşit Rey olarak yer aldı. Bir başka iddiaya göre eserin tamamını değil ama müzikal içerisinde yer alan bazı şarkıların sözlerini Nazım Hikmet yazdı.

 

3. Keşanlı Ali Destanı

Yazan: Haldun Taner, Müzik: Yalçın Tura

Keşanlı Ali Destanı ile ilgili görsel sonucu

Haldun Taner’in yazdığı müzikal oyun.

Oyun ilk kez 31 Mart 1964 tarihinde Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrosunda sahnelendi. 1970 yılına gelinceya kadar Türkiye’nin büyük kentlerinde toplam 493 kez sahnelenen Keşanlı Ali Destanı, aradan yıllar geçmesine rağmen Türk tiyatrosunun temel taşlarından olma özelliğini yitirmedi. Oyunun TRT için çekilen dizi ve sinema filmi uyarlamalarının yönetmenliğini Genco Erkal üstlendi.

Keşanlı Ali Destanı, Cumhuriyetin ilk yıllarından Demokrat Parti dönemine kadarki süreçleri yalın bir dille ve eleştirel bir bakışla gülmece tarzında yorumlar. Oyun, birçok tiyatro topluluğu tarafından defalarca sergilenmiş, Avrupa’nın birçok şehrinde, Amerika’dan Lübnan’a birçok ülkede oynanarak, Türk Tiyatro tarihinde bir fenomen haline gelmiş ve halen güncelliğini yitirmemiştir.

Sineklidağ, büyük bir kentin eteklerinde yer alan, gecekondulardan oluşmuş, ezilen, yoksul insanların yaşadığı bir varoştur. Keşanlı Ali, Çamur İhsan’ı öldürmekten hapse düşmüştür ve hapisten bir kahraman olarak çıkagelir. Ali’nin iki dramı vardır: Birincisi, suçsuzdur; ikincisi, aşık olduğu Zilha, Çamur İhsan’ın yeğenidir ve ona düşmanca davranmaktadır. Muhtar seçilen Ali, Sineklidağ’da yeni bir düzen oluşturur ama yüreğiyle beyni arasında ciddi çatışma yaşamaktadır. Şef olarak toplumuna; insan olarak, duyduğu aşka sorumludur.

Ali “Destan”ı kullanmaya karar vermiştir. Çünkü “Bu toplumda sessiz, sakin, efendi olursan her zaman dayak yer, ezilirsin. Ama terbiyesiz, güçlü, zalim, ne dediğini bilmeyen biri olursan, o zaman saygı görürsün”. Ali, hapiste bunu öğrenmiş ve yeni bir Ali’yi fark etmiştir.

 

4. Paydos

Yazan: Cevat Fehmi Başkut

cevat fehmi ,paydos, türk tiyatrosu, türk tiyatrosu önemli oyunlar, türk tiyatrosu nedir, en önemli tiyatro oyunları, türk tiyatro oyuncuları

Öykü, öğretmenin toplumdaki seçkin yerini kaybettiği dönemde, kendini öğrencilerine adamış bir eğitim neferini anlatır. Köşe dönücüler, gericiler, sindikleri yerlerden çıkmaya, spekülasyonla, rantla, vurgunla elde ettikleri kazançlarıyla toplumun üst basamaklarına doğru tırmanmaya başlamış ve edindikleriyle görgüsüzce övünürlerken bunların iftirasına uğrayıp meslekten ayrılma durumunda kalan öğretmen bakkallık yapmaktadır. Son sahnede, gece inmeye başlarken boşalan dükkanında bakkal, hala içinden bir türlü atamadığı öğretmenlik tutkusuyla, çocuklarına hayali bir ders verir ve ”Paydos çocuklar, paydos” sözleri üzerine perde iner.

Cevat Fehmi, Paydos’u 1947 yılında yazmıştır.Paydos ilk kez 1948-49 sezonunda Ankara Devlet Tiyatrosu Tatbikat Sahnesi’nde Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir. Daha sonra İstanbul Şehir Tiyatroları’nda 140 kez sahnelenmiştir. Başkut’un en ünlü oyunu Paydos, yurtdışında oynanan ilk Türk oyunu oldu. Atina’da Argiropulos Tiyatrosu’nda 65 kez oynandı. 1968 yılında Ülkü Erakalın tarafından aynı adla sinemaya aktarıldı. Ayrıca plağa da okunmuştur Paydos.

 

5. Damdaki Kemancı

Yazan: Rus yazar Sholom Aleichem’in Tevye ve Kızları adlı eserinden

İlgili resim

Damdaki Kemancı, müziklerini Jerry Bock’un bestelediği, şarkı sözlerini Sheldon Harnick’in yazdığı, konusu 1905 yılında Çarlık Rusyası’nda geçen ve ilk kez 1964 yılında Broadway’de sergilenen müzikal sahne eseridir.

“Damdaki Kemancı” Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından 14 Ekim 1969 tarihinden başlayarak “Büyük Tiyatro”da sahnelenmeye başladı. 2 Bölüm ve 18 tablodan oluşan müzikalin başrolü Tevye ‘yi Cüneyt Gökçer oynamıştır. Müzikalin diğer başrol oyuncusu ise Handan Uran’dı. Fatuş Sevengil ve Nevit Kodallı’nın Türkçe’ye çevirdiği eseri sahneye koyan ve koreografisini düzenleyen ABD’li Todd Bolender’di. Orkestra şefi Dieter Brux, koro şefi Vedat Çorbacı’ydı. Müzikal “Anatevka Damdaki Kemancı” adıyla 21 Aralık 1969’da İstanbul’da o zamanki adı “Kültür Sarayı” olan Atatürk Kültür Merkezi’nde aynı kadroyla bir kez daha sahnelendi

 

6. Toros Canavarı

Yazan: Aziz Nesin (Toros Canavarı adlı öykü kitabından)

Toros Canavarı ile ilgili görsel sonucu

Karısı, tıp fakültesinde okuyan oğlu ve evde kalmış kızı ile birlikte kirada oturan Nuri Sayaner; “Evime az kira ödüyorsunuz” diyen ev sahibi tarafından evden çıkarılmak istenir. Ev sahibi, davayı kaybedince Nuri Sayaner ve ailesini evden çıkarmak için gayrimeşru yollara başvurur. Apartmana, itini uğursuzunu doldurur. Ev halkının “Karakola git!…” ısrarlarına dayanamayan Nuri Sayaner, bir gün dayanamaz karakola gider. Ancak karakoldan dönmez. Evdekiler babalarını televizyonda “Toros Canavarı Yakalandı” haberinde görürler. Bütün dengeler bozulur. Nuri Sayaner hapiste, ailesi dışarıda “Toros Canavarı” olmanın sefasını sürerler.

Aziz Nesin’in mizahı önünde şapka çıkarmamak elde değil. Memleket tahlili o kadar kuvvetli ki… Trajikomik olayları hem gerçekçi, hem de bir o kadar komik yazmış ki.. Bir yandan Nuri Bey’e acıyor insan, diğer yandan başına gelenlere gülmeden edemiyor… 

7. Küheylan

Yazan: Peter Shaffer

küheylan tiyatro ile ilgili görsel sonucu

Alan’ı bir düşünsenize doğru dürüst okuma yazması bile yok. Fizik ya da kimyadan anlamaz ki ayağı yere bassın, resimden anlamaz ki başkasının dünyada bulduğu güzellikleri görsün. Bildiği bütün müzik televizyon reklamları. Bildiği bütün tarih ne yapacağını şaşırmış bir annenin anlattığı masallar. Ne eş, Ne dost! Arada bir şakalaşabileceği, kendi kendine daha sağlıklı bir biçimde tanımasına yardım edecek bir tek kişi bile yok çevresinde. Alan, günümüzün vatandaşıdır, toplumun varlığından habersiz bir vatandaş.

 

8. Bir Delinin Hatıra Defteri

Yazan: Nikolay Vasilyeviç Gogol’ün 1842’de yazdığı eser

Bir Delinin Hatıra Defteri ile ilgili görsel sonucu

Bir Delinin Hatıra Defteri, Gogol tarafından kaleme alınan bir eserdir.

Gogol’un 1842 yılında yazdığı ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’, çeşitli tiyatro toplulukları tarafından birçok kez sergilenmiş, tek perdelik, tek kişilik, seyirlik bir oyundur.

Palto, Burun ve Bir Delinin Hatıra Defteri adlı üç bölümden oluşan eser, tiyatro oyunu haline getirildiğinde tek bölümde toplanmış olup, yaklaşık bir saat 30 dakika sürmektedir. Genco Erkal tarafından sahnelenmiş hali , TRT ekranlarında da gösterilmiştir. Erdal Beşikçioğlu tarafından da sahnelenmektedir.

Oyun, çevresinde sürekli aşağılanıp alay edilen sıradan bir devlet memurunun platonik aşkı olan burjuva kızının bir asilzadeyi sevdiğini öğrenmesiyle yıkılması ve hedef değiştiren hayallerinin, soylu bir beyzade, kral olmaya yönelmesi ve sonuçta delirerek “İspanya kralı” olmuş bir halde, akıl hastanesine kapatılmasını konu alıyor.

 İlgili resim

9. Köşebaşı

Yazan: Ahmet Kutsi Tecer

İlgili resim

Köşebaşı, Ahmet Kutsi Tecer’in bir prolog, üç perde ve bir epilogtan oluşan tiyatro oyunudur. 1947 yılında sahnelenen oyun, Tecer’in en önemli oyunu sayılmaktadır.[1] Aynı yıl içinde kitap olarak da yayınlanan oyun, Rüstempaşa’da üç yol ağzının meydana getirdiği bir köşebaşında geçen olayları ele almaktadır. 24 saat içinde meydana gelen olaylar Macit Bey meselesi üzerinde/etrafında gelişmektedir.

 

10. Martı

Yazan: Anton Çehov

martı tiyatro ile ilgili görsel sonucu

Anton Çehov’un dört büyük tiyatro oyunu kabul edilenler arasında ilk yazılmış olanıdır. 1895’de yazılan oyun, dört ana karakter arasındaki romantik ve sanatsal çatışmalar etrafında geçer. Bu karakterler, saf bir kız olan Nina, sönmekte olan yıldız Irina Arkadina, deneysel oyun yazarı oğlu Konstantin Treplev ile ünlü ve pek kültürlü olmayan yazar Trigorin‘dir.

Göl kenarındaki çiftlikte bir araya gelen, farklı karakterlerdeki kahramanların tek ortak noktası sanattır. Yazar, yönetmen ve oyunculardan oluşan gruptaki herkes farklı bir yaşam ve sanat anlayışına sahip olsa da bir martının sudan ayrılmaması gibi o noktaya bağlanmıştır.