Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

İSRAİL İRAN’A SALDIRMADAN ÖNCE STRATEJİK SEVİYEDE YAPILAN HAZIRLIKLAR VE GELİŞMELER

Artık bilinen bir gerçek; Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) amaçlarından biri de bölgede İsrail’e tehdit oluşturan ülke ve güçleri zayıflatarak veya yok ederek İsrail’in güvenliğini sağlamak, genişlemesinin önünü açmaktır.

Bu amacı gerçekleştirmek üzere, ABD’nin öncülüğünde diğer emperyalist ülkelerin desteği ile İsrail için bölge coğrafyasındaki hedef olan yönetim ve ülkeler, stratejik seviyede, güvenlik ve harp ortamı açısından zaman içerisinde adım adım şekillendirilmiştir.

Güvenlik ve harp ortamının şekillendirilmesinde esas: muhtemel bir kriz, çatışma öncesinde siyasi ve askeri durum üstünlüğünün sağlanmasıdır.

Güvenlik ve harp ortamının şekillendirilmesiyle,

  • Hedef ülkelerden kaynaklanan tehdit ve riskler azaltılır veya ortadan kaldırılır,
  • Tehdit kaynağı kabul edilen ülkelerin zayıflatılması, etkisiz kılınmasıyla, bölgeyi şekillendirmek isteyen ülkenin hedeflerine hizmet edecek düzeyde güvenlik ve istikrar/istikrarsızlık sağlanır,
  • Müteakiben yapılması planlanan askeri bir harekât için gerekli ortam hazırlanır.

Hedef ülke/ülkelerin güvenlik, harp ortamının şekillendirilmesi/hazırlanması sadece askeri güç kullanılarak gerçekleştirilmez. Bununla birlikte, siyasi, ekonomik, psikolojik tedbirler belirlenerek uygulamaya konulur. Örneğin; İran’a,1979 yılında rejimin değişmesini müteakip çeşitli gerekçelerle 1980’ten itibaren hemen hemen her alanda çok ağır şartları taşıyan ambargo uygulanmaktadır.

Tarihi akış içinde, İsrail’in amacına hizmet etmek üzere bölgenin şekillendirilmesi, güvenlik ve harp ortamının hazırlanması için neler yapıldı, kısaca bunları hatırlayalım:

  • ABD Başkanı Jimmy CARTER gözetiminde imzalanan Camp David Sözleşmesi kapsamında, Mısır-İsrail Barış Antlaşması, 26 Mart 1979’da imzalandı. Antlaşma ile Mısır, İsrail’i resmen tanıyan ilk Arap ülkesi oldu.
  • Sekiz yıl süren Irak-İran savaşı (1980-1988) yaşandı. Bu savaşta İsrail, İran’ı destekledi, Irak zayıflatıldı,
  • Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık önderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetleri, 20 Mart 2003’te, askerî harekâtla Irak’a girdi, müteakiben Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu başlatılarak İkinci Körfez Savaşı gerçekleştirildi ve Irak koalisyon ülkelerince işgal edildi. Böylece Irak, gücünü kaybederek bölgede bir tehdit unsuru olmaktan çıktı. Kuzeyinde ayrı bir devlet yapılanması meydana getirildi.
  • Arap baharı kapsamında, 2011 yılında, Libya ve Suriye’de olaylar başladı; 2011’de Kaddafi, 2024’te Esad yönetimden uzaklaştırıldı; ülkeler parçalanarak siyasi, askeri ve ekonomik gücü yok edildi, bölge ve İsrail için tehdit olması önlendi,
  • ABD’nin baskısıyla, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasında, 15 Eylül 2020’de, Arap-İsrail normalleşmesine ilişkin İbrahim Anlaşmaları imzalandı.
  • 22 Aralık 2020’de, İsrail-Fas arasında normalleşme anlaşması imzalandı,
  • 6 Ocak 2021’de, İsrail-Sudan anlaşması yapıldı.
  • Diğer Arap ülkeleri (S. Arabistan, Katar, Kuveyt gibi) ile İsrail arasında da tanınma ve normalleşmeye yönelik girişimlerde bulunuldu.

Bununla birlikte, İran’da, 1980 yılından itibaren uygulanan ambargo ve molla rejiminin gerçeklikten, bilimden, çağdaş anlayış ve medeniyetten uzak kötü yönetimi sonucunda ülke, siyasi, ekonomik ve askerî açıdan zayıfladı; sığınmacı ve göç akını ile demografik yapısında zafiyet meydana geldi. Ekonomik sorunları nedeniyle, özelikle askeri gücünü nitelik ve teknolojik açıdan yenileyemedi, ülke güvenliğini sağlayacak yeterlikte geliştiremedi. Örneğin, İran’ın özellikle hava savunma sistemlerinin yetersizliği, hava unsurlarının teknolojik ömrünü doldurmuş ve eski olması nedeniyle İsrail hava kuvvetleri uçakları, İran hava sahasına rahatlıkla girebilmekte ve harekât icra edebilmektedir.

Böylece başta ABD olmak üzere diğer emperyalist devletlerin uygulamaları ile İran’ın gücü, İsrail’in karşısında zayıflatıldı, etkisiz hale getirildi. İsrail’in İran’a saldırısı için bölge/ülkeler şekillendirildi, hazırlandı, siyasi ve askeri durum üstünlüğü sağlandı. İsrail, İran’a bu kadar rahat askerî harekât icra edebiliyorsa, kendisine karşı koyabilecek yönetimlerin ve ülkelerin (Mısır, Libya, Irak, Suriye ve diğer Arap devletleri) güçlerinin, güvenlik ortamının zaman içerisinde uygun hale getirilmesi bunda en büyük faktördür. Elbette, ABD ve diğer emperyalist devletlerin destekleri, Arap ülkelerinin İran karşısında konumlanması da önemlidir.

Bölgemizde meydana gelen, bizi doğrudan ilgilendiren bu gelişmelerden sonuçlar çıkarmamız gerekmektedir. Çünkü, Irak ve Suriye’nin içinde bulunduğu durumla birlikte, İsrail’in İran’a yaptığı son saldırılar çevremizi daha da istikrarsız hale getirmiştir. İsrail’in Ortadoğu’daki saldırgan tutumu, bütün bölgenin güvenliği için büyük risk ve tehdit teşkil etmektedir.  

Böyle bir riskli bir coğrafyada, milli güvenliğimizin ve menfaatlerimizin temini maksadıyla, caydırıcılığımızı sağlayan siyasi, ekonomik ve askeri güç unsurlarında zafiyet alanlarının ve ihtiyaçların tespit edilerek bunların çok ivedi giderilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Siyasi ve ekonomik güç ile yeterince desteklenmeyen, nitelikten ziyade niceliğe dayanan askeri üstünlük, caydırıcı olma özelliğini taşıyamaz.

Sonuç olarak, emperyalist devletlerin bölgemizdeki hedefleri bellidir. Ülkemizi önümüzdeki dönemde ilgilendirecek, etkileyecek tehdit ve risklerin, daha da artarak devam etmesi muhtemeldir.  Dolayısıyla, ateş çemberi ile çevrili olan bir bölgede milli güvenlik ve bekasını sağlamak zorunda olan Türkiye’nin caydırıcı, etkin bir güce sahip olması ve bunu idame ettirmesi zorunludur.