Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

ETKİ AJANLIĞI   

(E) İstihbarat Albay Murat DİKKAŞ[1]

“… Bir şey varsa, bir şey vardır. Bir şey yoksa çok şey vardır.’’

Özdemir ASAF[2]

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda en çok tartışılan istihbarat faaliyetleri arasında “Etki Ajanlığı” da var. Milat olarak bu kavramın ortaya çıkışını devlet egemenliğine dayalı modern uluslararası ilişkiler ortaya çıkmasına yol açan 1648 Westphalia Barışı’na dayandırmamız mümkündür. Avrupa’da otuz yıl savaşları bitiren Westphalia barışının en büyük özelliği ilk ulus devlet kavramının ortaya çıkmasıdır. Devletler bağımsızlığını kazanıp gelenekselden modern devlet sistemine geçtikten sonra güvenlik algı ve yöntemleri de bu paralelde değişikliğe uğramıştır. Toplumların bu devletleşme sürecinde öz savunma ihtiyacı milli güvenlik ihtiyacı olarak yeniden tanımlanıp uygulanmıştır. Milli güvenlik kavramının ilk defa ortaya atıldığı bu süreçte ilk akla gelen devletlerin güvenliğinin bir savaş sırasında korunması olmuştur.

Söz konusu ihtiyaca binaen uluslararası güvenlik örgütleri kurulmuştur. Müteakip olarak güvenlik boyutunun modern anlamda istihbarat desteği ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu doğrultuda devletler ulusal istihbarat servislerini teşkilatlandırarak milli güvenliklerini koruma altına almışlardır.

Dünyada 19’ncu yüzyılın sonlarından itibaren başlayan küreselleşme ya da globalleşme dönemi ile devletlerarasında fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alışverişinden doğan bir uluslararası bütünleşme süreci başlamıştır.

Globalleşme süreci ile beraber kapalı devletler ve toplumlar yavaş yavaş diğer devletlerle ve dolayısıyla dünya ile entegre olmuşlardır. Bu boyut devletlere teknolojik üstünlük sağlamakla beraber güvenlik açısından birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu sorunlardan birisi de içimizde, başka devletler adına kamuoyu oluşturmakla görevli, çoğunlukla ülke vatandaşı olmakla beraber hizmet ettiği ülkenin kültür emperyalizmi neticesinde o devlet namına devşirilmiş ve o devlet hesabına çalışan “Etki Ajanı”  olarak adlandırılan ve hedef ülkede sinsice faaliyet gösteren ahtapot[3] ajanlardır.

Öncelikle “Etki Ajanlığı” konusuna etimolojik açıdan basamak basamak yaklaşalım istiyorum. Kelime köküne inerek tanımlamalar yapacak olursak;

Etki: Bir kimsenin ya da bir nesnenin başka bir kimse ya da nesne üzerindeki düşünce, yön, eğilim vb. değiştirmeye yol açan gücü.

Ajan: Bir devlet ya da bir kuruluşça görevlendirilip onun amacı için gizli olarak çalışan kimse. Diğer bir ifade ile; Bir devletin istihbarat birimlerinde gizli görevle çalışan resmi İstihbarat personelidir.

Etki Ajanı: Kilit etkileyici (Key influencer): Fikri, kariyeri, pozisyonu ve kişiliği itibarıyla kişi ve toplumları etkilememevcut görüşlerinin güçlendirilmesi veya değiştirilmesini sağlayabilecek, tetkik-tahkiki yapılarak psikolojik harekâtta kendisinden yararlanmak amacıyla seçilen, angaje edilen, sevk ve idaresi bağlı olduğu istihbarat teşkilatı tarafından yürütülen ajanlardır. Bunlar; Din adamlarından (birinci sırada), Eğitimcilerden, Gazetecilerden, Kadın liderlerden, İşadamlarından ve İşçi liderlerden, Siyaset liderlerinden, Bilim adamlarından ve Askerler arasından seçilmektedir.

“Etki Ajanı” ifadesi ile nitelenen kişiler, klasik istihbarat ajanları değildir.

Etki ajanı, ajan tarifinde olduğu gibi bir devletin veya kuruluşun gizli çalışan resmi bir memuru değildir. Bu yüzden “Ajan” ile karıştırmayalım. Zira bunun adı biz de bu şekilde. Yani ajan takısını biz koymuşuz. Esasında yabancı ülkeler literatüründe bunun adı ajan değil, “Kilit etkileyici (Key influencer)” olarak geçmektedir. Doğrusu da budur. Çünkü bunlar çok sık olmasa bile belli süre ve dönemlerde bir ajan tarafından “Haber Elemanı[4]” olarak yönlendirilebilir. Fakat Etki Ajanları, Haber Elemanı gibi nispeten kısa süre içinde mimlenip tetkik ve tahkik edilerek angaje edilerek yönetilen kişiler değildir. Onlar, elemanlandırma süreci bakımından, daha titiz ve uzun süreli olarak eleman seçimi sürecini tamamlayan, uzun süreli bir eğitimden geçerek maskesi[5] oluşturulan entelektüel[6] kişilerdir.

Şimdilerde, Dışişleri, İçişleri, Ekonomi-Maliye, Adalet Bakanlıkları, Kızılhaç, özel servis veren pilot üniversiteler, enstitüler, vakıflar, özel misyonu olan kardinaller, piskoposlar, hahamlar ve tüm misyoner örgütleri, yurtdışında yatırım yapan şirketler, yurtdışında temsilciliği olan medya kuruluşları ve haber ajansları ile de -gerektikçe- iç içe çalışılıyor. İstihbarat servislerinin rolü, koordinasyon, finansman, lojistik destek ve yönlendirme ile sınırlı. Artık hedef ülkelerde özellikle istihbarat-ajitasyon faaliyetlerinde deşifre olma riskine girilmiyor; bu iş genellikle doğrudan ya da dolaylı olarak servisle ilişkili yerli işbirlikçilere, taşeronlara sipariş ediliyor. İşte literatürde bu yerli işbirlikçilere-taşeronlara “etki ajanları”, “ajan provokatörler”, “casus ajanlar”, “yönlendirici ajanlar” ya da kapsamlı bir deyişle “nüfuz casusları” deniliyor.

Halk deyimi ile “maşa” olarak da nitelendirebileceğimiz bu etki ajanlarının farklı işlevleri bulunuyor: Etki Ajanları toplumun her kesiminden olabilir. Kimi, politikacı, kimi gazeteci, kimi akademisyen (Dr., Doç., Prof. ünvanlı bilimciler), kimi diplomat, kimi asker, kimi hukukçu, kimi tarikat-cemaat şeyhi, kimi de yüksek bürokrat ya da iş adamı olarak siyasetten iş dünyasına, hukuktan sanat camiasına, medyadan akademisyenlere veya sivil toplum örgütlerine kadar hemen her yerde varlar. Bunlar önce madden-manen bağlı oldukları, aidiyet duygusunu ve güvencesini hissettikleri ülke adına tüm yetkilerini kullanıyorlar. Bunlar bağlı oldukları istihbarat servisleri ya da uluslararası şirketlerden gelen emirle istenilen algıyı oluşturup, gerekli propagandayı yapıyorlar.

Yine bunlar bazen, devlet politikasının güdümlü olarak saptırılması; bazen, halkın din ve ırk duygularına bağlı olarak kin ve husumete sevk edilmesi; bazen, uluslararası ihalelerde devlet çıkarlarının göz ardı edilerek bağlı ülke şirketlerinin tercih edilmesi; bazen tahkim örneğinde olduğu gibi çağcıl kapitülasyonların geri gelmesi amacına uygun olarak gerçekdışı bilgilerle kamuoyunun aldatılması gibi görevler üstleniyorlar. Neticede bütün bunlar sizin içinizden ya da sizden gibi görünen ama aslında karşı tarafa hizmet edip sizi arkadan vurmaya çalışanların yürüttüğü psikolojik algı operasyonları.

Şu bir gerçektir ki; Yeni sömürgecilik, günümüz tabiri ile emperyalizm, kendini çok iyi gizlemesini bilir. O açıkça meydana çıkmaz. Kendine insanları cezbedecek bir maske ve balıkları oltaya çekecek cazip bir yem bulur.

Emperyalist ülkeler, kendi ülkelerinde ve ele geçirmeye çalıştığı ülkelerde, geri kalmış ülkelere kültür yardımı yapmak ve kalkınmaların hızlandırmak üzere kadro hazırlamak maskesi arkasına gizlenerek çeşitli okullar açarlar. Bu okullarda geri kalmış ülkelerin çocuklarını kendine uygun bir tarzda eğitip doktrine ederek kendisine müzahir bir “Etki ajanı” olarak ülkelerine iade ederler.

Peki ya FETÖ terör örgütünün paravan olarak ABD’nin güdümünde çeşitli kıt’alardaki sayısız Müslüman veya Müslüman çoğunluklu ülkelerdeki açtıkları okullar acaba neye hizmet ediyorlar? Ülkedeki zeki ama yoksul çocuklar ile yine o ülkedeki diğer yabancı ülkelerin diplomatik misyonlarında çalışanların çocuklarına kucak açtıkları ve bu çocukları emperyal doktrinleri projeleri doğrultusunda, kendi kültür ve inançları modelinde eğiterek, kendilerine müzahir bir etki ajanı haline getirdikleri hepimizin malumlarıdır.

Öte yandan yukarıda ifşa ettiğim planın bir parçası olarak birileri hâlâ Amerikalıların Türklere pek düşkün oldukları için mi Türkiye’nin dört bir yanında taze beyinlere “eğitmenlik” yaptığını düşünüyorlar? 60 yıldır eğitim sistemimizin kılcal damarlarındalar! Sadece onlar mı? İstanbul’da Avusturya erkek ve kız liseleri, Alman Lisesi, Fransızların açtığı Saint Benoit erkek ve kız liseleri, yine Sainte Pulcherier Fransız Ortaokulu ve Lisesi, Saint Michel Fransız Lisesi, Saint Joseph Fransız Lisesi, Dame De Sion Fransız Lisesi, İtalyan Lisesi, İtalyan Kız Ortaokulu, Üsküdar Amerikan Kız Lisesi, Amerikan Robert Ortaokulu ve Lisesi (Koleji), İngiliz Kız Ortaokulu ve İngiliz Lisesi…

Türkiye’de okul açan yabancılar (Amerika, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturya vb.) acaba hangi gayenin peşindedirler? Gayeleri ne olabilir? Mesela, para kazanmak olabilir mi? Olamaz. Buna muhtaç değillerdir. Türkiye’ye hizmet aşkı olabilir mi? Ta Amerika’dan kalkıp gelerek Kayseri’nin Talas, İçel’in Tarsus kazasına, İstanbul’un Boğaziçi’ne mektep açan bir millet, herhalde kendi uzak menfaati için büyük mükâfatlar beklemektedir.

Yine bu doğrultuda Rusya’nın, Asyalı ve Afrikalı ülkelerin çocukları için bu maksatla açtığı okullar ve üniversiteler de vardır. Örneğin Moskova’da bulunan Lumumba[7] Halklar Dostluğu Rusya Üniversitesi (Rusya Halkların Dostluğu Üniversitesi, RHDÜ) yurt dışından gelen/getirilen geleceği parlak genç beyinlerin eğitim gördüğü bir proje üniversitesidir.

Bakın aşağıda 1960 yılında kurulan sadece bu üniversiteden mezun kişilerin ilerde hangi makamlara geldiği/getirildiğini görüyorsunuz: (Kaynak: Wikipedia).

  • Yusuf SALEH, Çad Cumhuriyeti Başbakanı
  • Ilich Ramirez SANCHEZ, 1968-1969 yıllarında okudu (Çakal Carlos),
  • İran İslam Cümhuriyetinin 2’nci Ali Dini Lideri Ali HAMENEYİ (1964-1968)
  • Mahmud ABBAS, Filistin Devlet Başkanı ve Filistin Ulusal Yönetimi
  • Fatima Abdel MAHMOUD, Sudanlı politikacı
  • Sudan Sosyalist Demokrat Birliği lideri Abed Elrahim Abu ZAKRRA,
  • Sudanlı yazar ve şair Irina KHAKAMADA,
  • Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) lideri Porfirio LOBO,
  • Honduras Başkanı Nikaragua Cumhurbaşkanı Daniel Ortega Michel DJOTODİA,
  • Orta Afrika Cumhuriyeti Başkanı Hifikepunye POHAMBA,
  • Guyana Eski Başkanı Bharrat JAGDEO
  • Gürcistan Dışişleri Bakanı Tamar Beruchashvili Dieudonné GNAMMANKOU,
  • Beninli tarihçi Hillary ONEK,
  • İçişleri Bakanı, Uganda Cumhuriyeti Rohana WİJEWEERA. [8]

Fakat bu konuda sadece Rusları görmek doğru değildir. Kapitalist ülkelerin de böyle pek çok okulları vardır. Birçok Asyalı ve Afrikalı ülkelerde bu okullar, büyük masraflarla “hizmet”(!) etmektedirler.

İşin özü, emperyalist ülkeler çeşitli vasıta ve tekniklerden istifade ederek sömürülmek ve ele geçirilmek istenen ülkede, kendilerine sempati duyan veya açıkça kendilerinden olan kadrolar geliştirmek isterler. Ele geçirmek istediği ülkelerde, çok yoğun propaganda ile önce ideolojisinin yerleşmesini temin eder, daha sonra adını, bayrağını ortaya çıkarır. İşte, yeni sömürgecilik “Neokolonyalizm[9]”, bu fikirden hareket eder.[10]

Nihayetinde ise başta gelişmekte olan ülkelerin çocukları olmak üzere, kendine uygun bir tarzda eğitip doktrine ederek kendisine müzahir bir “Etki ajanı” olarak ülkelerine iade eder. Bunlarla irtibatlarını sürekli olarak muhafaza ederek kontrol altında tutarlar. Onları her durum ve şartta kullanımda tutarlar. Onların önünü açarak kendi devletlerinin en önemli kadro ve pozisyonlarına ulaşmalarını sağlarlar.

Artık her şeye iyimser olarak bakma hasletimize bir nebze de olsa ara verelim. Akli selim ve zekice düşünüp değerlendirelim. Bu anlamda istihbaratçı olmaya da lüzum yok. Paranoyak derecesinde değil ama şüpheci olmanın da tehlike ve tehditlerle mücadele etmenin ön şartı olduğunu unutmayalım.

Yani ülkemizdeki yabancı okullar, dışarıdan finanse edilen medya kuruluşları, karşılıksız burslar, kurslar, seminer, toplantılar ve yardımlar emperyalist devletlerin Türklere olan büyük aşklarından mı?

Bırakalım tahmin yürütmeyi. Bu proje faaliyetleri bunların ülkemizi kimliksizleştirme, dinsizleştirme, ayrıştırma, yozlaştırma gibi misyonerlik faaliyetleri. Kendileri için hareket edecek “Etki ajanı” namzetlerini mimlemek, tetkik ve tahkiklerini yaparak onları kendi ülkelerinin karar verici (decision maker) mevkilerine yerleştirerek onların kendi görüş ve ideolojilerinin kuklası, kölesi/hizmetkârı  haline getirmektir. 

Emperyalist ülkeler uzun yıllar önce neyi hedeflediklerini anlatmışlardı: ‘Batılı sosyal bilimciler ve istihbarat kuruluşları, uzun zamandır Türkiye üzerine yoğunlaşmışlardır. Türkiye, BATILI KALIPTA ‘Geliştirme’ teknikleri sınanacak canlı bir laboratuvardır.!’

1975 yılı. Richard PODOL AID (Uluslararası Kalkındırma Örgütü) uzmanı. Amirlerine yolladığı Türkiye raporunda bakın neler diyor:

“Yirmi yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan yardım programı bir zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir Bakanlık ya da bir İktisadi Kamu Kuruluşu hemen hemen kalmamıştır. Bu kimseler halen bulundukları örgütte ‘ilerici güç’ niteliğini taşımaktadır. Genel müdür ve müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere kısa zamanda geçmeleri beklenir. AID bütün gayretleri bu gruba yöneltilmelidir. Geniş ölçüde Türk idarecilerini indoktrine [11] etmek gerekir. Burada özellikle orta kademe yöneticiler üzerinde durmak yerindedir. Amaç, bunlara yeni davranışlar kazandırmaktır. Bu grubun yakın gelecekte yüksek sorumluluklar mevkilerine geçecekleri düşünülürse, bütün gayretlerin bu kimseler üzerinde toplanması mantık açısından doğrudur.”[12]

Yıl 1978. Askeri Lisesi öğrencisiyim. Okul bir sene hazırlık olmak üzere dört senelik bir lise öğrenimi veriyor. Hazırlık sınıfında müfredatın neredeyse tamamına yakın İngilizce öğrenim görüyoruz. Birinci sınıfta ise Matematik-Fizik-Kimya derslerimizi İngilizce okuyoruz. Ayrıca ikinci bir dil olarak Rusça-Fransızca ve Almanca dillerinden biri seçmeli olarak öğretiliyor. Öğrencilerin hepsi en seçkin ve başarılı çocuklar. Yani ileride kuvvetle muhtemel devlet kademelerini işgal edebilecek namzetler. Okulda ABD’li Robert H. ve İngiliz Terry S. adında iki öğretmen var. Bunlar tüm öğrencilerle çok sıkı fıkı. Ders dışında ikamet ettikleri İstanbul Tepebaşındaki ünlü Pera Palas otelinde (Tepebaşındaki Amerikan Konsolosluğu civarında) öğrencilerle bir araya gelebiliyorlar. Okul yöneticileri istihbarat açısından hiç şüphe duymuyorlar veya duymamazlıktan geliyorlar (???).

Peki onların Askeri Lisede ne işleri vardı? Asıl görevleri neydi? Hangi öğrencileri mimleyip angaje edip onları en son rütbelere kadar taşıdılar. Onları belki “Etki Ajanı” olarak maskelediler ve görevlendirdiler. Kim bilir? Merak etmeyin. Kimse bilmez. Çünkü Türkiye’de yaşıyorsunuz.

Buna benzer ünlü özel lise, üniversiteler ve dil okullarında lisan öğretmeni ve “native speaker”[13] olarak görev yapan görünürde öğretmen, aslında etki ajanı olanlar da var tabii ki. Onlar da benzer şekilde mimleme ve ilerde potansiyel eleman namzetlerini seçiyorlar. Ayrıca kendi kültür emperyalizm çalışmalarını yapıyorlar.

Öte yandan, Etki Ajanları kendilerini gizlemek için genellikle gazeteci kimliğini kullanmaları çok yaygındır. Hiçbir göze takılmadan rahatça her yere girip çıkabildikleri ve her tür kaynakla ilişki kurma serbestisine sahip olduklarından gazeteci kimliği Etki Ajanları için biçilmiş bir kaftan…

Etki Ajanları, yabancı bir ülkede bilgi toplamak ve operasyon icra etmek için gazeteciliği faaliyet maskesi olarak kullanabildikleri gibi bunu yerel maske olarak da kullanabilir. Yerelde mimleme maskesi olarak kullanılabilen gazeteci kimliği, yabancı bir ülkede illegal olarak çalışan bir istihbaratçı için bilgiye erişimini kolaylaştırması ve faaliyetlerini gizleyebilmesi adına tercih edilen bir maske olabilmektedir.

Diğer yandan yerel/milli etki ajanının gazeteci kimliğine bürünmesi biyografi yaratmak için kullanılan bir malzeme olabileceği gibi, bu mesleğin ilgi alanları bağlamında faaliyet maskesi de olabilir. Yani gazeteci kisvesine bürünen bir etki ajanı, bilimsel ve teknolojik istihbarat için görevlendirilmiş biri olabileceği gibi bu örtü ile sosyal veya siyasi istihbarat da toplayabilir. Ancak her zaman, bu örtü kullanışlı olmayabilir. Çünkü bu örtünün ihtiyaç duyulan bilgiye erişim konusunda yaratacağı engeller ve avantajlar iyi hesaplanmalıdır.

Etki ajanları için gazetecilik kimliği sadece bilgi toplamak için değil; aynı zamanda operasyonel hedefler doğrultusunda hedef ülkede kamuoyu oluşturmak için de kullanılmaktadır.

Gazeteciler aynı zamanda yabancı istihbarat servisleri için iyi bir kaynaktır.[14] Yani bir servis elemanının illâ bu kisveye bürünmesi gerekmez; doğal seyri içerisinde çalışan gazetecileri elemanlaştırıp kullanabilirler.

Günümüz haberleşme teknolojilerindeki gelişmeler, bilginin toplanmasını kolaylaştırmakta; ancak verilerin analiz edilmesini ve politika uygulamalarının bir parçası olan istihbarat operasyonlarını zorlaştırmaktadır. Kamuoyu oluşturmak ve kitleleri yönlendirmek için gazeteciler, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları en uygun vasıtalardır. Bu vasıtaları yerel istihbarat servisleri kullanabileceği gibi yabancı gizli servisler de kullanabilmektedir. Yabancı servisler, hem bilgi toplamak hem de operasyonel amaçlarla gazeteci kisvesinden istifade ederken, yerel servisler kamuoyunu yönlendirmek ve mimleme faaliyetleri için de onlardan istifade ederler.

Türkiye’de hem yabancı hem de yerli odaklar için etki ajanı olarak gazetecilik yapan bazı isimlerin olduğu zaman zaman kamuoyuna yansımıştır. O isimlerin fonksiyonun istihbarat için bilgi toplamak değil, kamuoyuna yansıyacak bilgilerin kontrolü olduğunu söylemek daha doğru olur[15]

Öte yandan dünyada insanları en çok etkileyen şey PARA olduğundan olaya bu eksenden bakmak da çok elzem. O halde etki ajanlarını sadece devlette, kamuda aramak eksik kalır. Çünkü bunlar başta ve en önemlisi bölgesel ve global ölçekte finans Örgüt/şirketleri (Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası, Dünya Sağlık örgütü), Sivil Toplum Örgütleri, Hükümet Dışı Organizasyonlar olmak üzere hemen hemen bütün ekonomik ve güvenlik (BM, NATO, AB kadroları) örgütleri içine de yerleştiriliyorlar. Bu bağlamda BM ve NATO Genel Sekreterlikleri, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü, UNESCO, OSCE (AGİT[16]) v.b. tepe ve icracı kadrolarına personel seçimleri ve atamalarının tesadüf olduğuna inanır mısınız? Tabii ki HAYIR. En azından aklı başında ve aydın kişileri bu yönde inandıramazsınız.

Peki etki ajanının normal ajanlık vasfına dönüşmesi nasıl olur? Burada “kullanılmak” söz konusudur. Bir önceki paragrafta işaret ettiğim gibi Ajan etki ajanını kullanabilir. Ancak ispata doğru gittiyseniz konu birden bir yakıştırma haline dönüşebilir. Zira bir devletin asıl gizli servisi bu etki ajanını resmen görevlendirmez, kendi ajanı sıfatıyla sahiplenmez. Takas isteseniz, kabul edilmez, bunun konusu olmaz.

Diğer bir soru: Etki ajanı casusluk yapar mı? Evet. Etki ajanı eğer birine korunması gereken önemde bir belge veriyorsa veya alıyorsa, birinden gizlenmesi gereken bir bilgiyi gizli yollarla alıp ilgili yerlere ulaştırıyorsa, buna benzer gizli ve şüpheli faaliyetleri varsa, casusluk[17] yapıyor denir. Örneğin biri eylem yapma potansiyeli olan bir teröristi azmettirmede faaliyeti söz konusu olduysa ve bu durumu belgelendiyse, bir başkası hedefine yasadışı yollarla silah veya patlayıcı ulaştırdıysa, buna benzer, insanlığa, topluma, kamu düzenine karşı bir fiil için hazırlık içinde olduysa veya fiili gerçekleştirdiyse o casustur. [18]

Etki ajanı çeşitleri, özellikleri ve yönetim süreci

Etki ajanı; Fikri yapısı, kariyeri, pozisyonu ve kişiliği itibariyle fert ve toplumlar üzerinde görüş oluşturma (Siyasi, sosyal, ilmi, ekonomik, askeri ve diğer konularda) mevcut görüşü güçlendirme ya da değiştirme imkân ve kabiliyetine sahip, mimlenen, tetkik-tahkiki yapılarak psikolojik harekâtta kendisinden yararlanmak amacıyla seçilen, angaje edilen, yönetilen şahıstır.

Etki ajanı bildik veya bilinebilecek biridir. Tekrar ifade etmek gerekirse “yerli” ve ülke vatandaşıdır. Fakat ülke dışı veya ülke içi bağlantıları açısından;

Etki Ajanlarını ilk önce iki ana grupta toplamak mümkündür:

  1. Yabancı ülke tarafından angaje edilip çalıştırılan ETKİ AJANLARI,
  2. Kendi ülkesi içinde farklı gruplara hizmet eden ETKİ AJANLARI,
  3. Yabancı ülke tarafından angaje edilip çalıştırılan ETKİ AJANLARI’nı ise kendi içinde üç kategoride toplayabiliriz, Bunlar:
  4. Sürekli Etki Ajanları: Bunlar profesyonel olarak yabancı bir ülke tarafından belirli bir zamanda mimlenmiş, tetkik ve tahkiki yapılarak elemanlandırılmış, maskesi[19] oluşturularak o ülkenin kültürel, dinsel ve rejimsel eğitimine tabi tutularak devşirilmiş kişilerdir.[20]
  5. Dönemsel Etki Ajanları: Hesabına çalışacakları ülke ile çift veya tek taraflı bir vatandaşlık, dinsel, rejimsel bağı bulunan ve bu yönde lehte motifler[21] sergileyen şahsiyetlerdir.
  6. Sempatizan Etki Ajanları: Bunlar amatör hüviyettedir. Konjektürel olarak bir ülkeye müzahir görüş, tutum ve davranışta olduğu önceden belirlenen ve el altında tutulan özellikle maddi motifleri üzerinden satın alınabilir entelektüellerdir.

Türkiye’de en çok Etki Ajanı’na sahip olan üç ülke ABD, İngiltere ve İsrail’dir. Bu üç ülke etki ajanlarını, ilk aşamada kökleri dışarıda, göbek bağı ile bu yapılara bağlı olan, Türkiye’deki özel vakıf kolejlerindeki/üniversitelerindeki kendi davalarına sadakatle bağlı, kendi dini cemaatlerine mensup kişiler arasından seçerler. Bir sonraki aşamada bu kimseler Fulbright, Eisenhower, Rockefeller, Onasis v.b. burslar ile yurtdışına eğitime gönderilir. Yurtdışı eğitimini mezkûr vakıflar kontrol eder. IQ’su yüksek, İngilizce düşünüp yorum yapabilecek düzeyde dil bilgisine sahip bu Etki Ajanları master (lisans üstü) veya doktora seviyesinde profesyonel eğitime tabii tutulduktan sonra akademisyen, gazeteci, bürokrat, siyasetçi, iş insanı, din adamı vb. sıfatlarla provoke edeceği ve emperyalizmin hedefini gerçekleştirmesi için hedef ülkeye gönderilir. Hatırlayın, Fulbright, Rockefeller, Eisenhower, Ford Vakfı burslarıyla ‘eğitilenler’ Türkiye’yi uzun yıllar boyunca ’yönetmişlerdir’/ yönetmektedirler. Veya “Etki Ajanı” olarak görevlerini ifa etmeye devam etmektedirler.

İsmi lazım değil bir edebiyatçımız (???) gençliğinde treni kaçırır, üniversite bursu alamaz ama İowa üniversitesi yazarlar kursuna (International Writing Program) gider. Ermeni ve Kürtleri katlettiğimizden bahsedip Nobel’e hak kazanır ve şöhret ile milyon doları cebine indirir.

Burada şunu da vurgulamanın yeri zamanıdır bence; bu kimseler iktidara eklemlendiği gibi muhalefete de eklemleniyor.

Onlarca Türk genci, Erasmus’la Avrupa yollarını tutar. MASON locaları ve emperyalist ülkelerin paravan hizmet kurumlarının verdikleri burslarla yurtdışına gönderilen IQ’su yüksek parlak çocuklar da hakeza elemanlandırılmak üzere yurtdışına, emperyalist ülkelerin kucaklarına atılır. Diğer taraftan elit, güngörmüş ve köklü ailelerin çocukları, her yıl, Turkish Coalition of America ve TÜSİAD’ın Washington Temsilciliği’nin katkılarıyla, ABD Kongresi’nde staja gider.

Önemli bürokratların, üst düzey askerlerin, iş adamlarının kızları, oğulları, ABD Temsilciler Meclisi koridorlarında, Cumhuriyetçi Parti’nin veya Demokrat Partinin milletvekillerinin peşinde koştururlar. Dikkatle seçilen bu gençler, belli bir kıvama geldikten sonra yüksek görevler için ülkelerine birer Amerikalı olarak geri dönerler.

“Eğitilenler” dönünce, devletin başına, olmadı, bürokraside bir koltuğa veya bir üniversitenin başına, siyasette, -iktidar muhalefet fark etmez- liderlerin danışmanlığına, medyanın en en yukarı katlarına OTURTULUVERİRLER![22]

Amerikalı Uzman Max Von THORNBURG, 1947 Ekim ayında The Fortune dergisindeki “Türkiye’ye niçin yardım etmeli?” başlıklı raporunda “İdeolojik taarruzun Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi için, atom bombası kadar önemli olduğunun” altını çizmiştir. “Yalnız sermayemizi değil, hizmetlerimizi, geleneklerimizi, kültürümüzü ve ideallerimizi de Türkiye’ye konuşlandıracağız!” demiştir.

İşte bu nedenle, ekonomik yardımı, eğitim/kültür anlaşmaları takip etmiştir. Ülkenin aydın adaylarının beynini “formatlama” operasyonudur bu!

Toplumun en üst düzeyinde yer alan elitler ya batıda eğitim almışlar ya batının misyoner şubeleri olan kolejlerde eğitilmişlerdir.

Satın Alınabilir Entelektüeller yapmış oldukları eylem ve söylemleri çoğu zaman kazan-kazan’daki pozisyonlarını kaybetmeme adına sürdürürler. Sempatizanlar dediğimiz amatörler ise çoğu zaman provokatör figüran olarak kullanıldığının farkında bile değildir.

Kitleleri yönlendirmede/provoke etmede kelimeler önemli olduğu için, etki ajanları çok büyük yalanlar söyleyip, bu yalanları sürekli tekrarlayarak bilinçaltına negatif yığınak yaparlar. Özellikle tecrübesiz kuşaklarda bu yalanlar, gerçek algısı haline dönüştüğü zaman toplumda; kamplaşma, kutuplaşma ve provoke edilmeye müsait bir sosyo-psikolojik eşik aşılmış olur[23].

  1. Kendi ülkesi içinde farklı ülke/örgüt ve gruplara hizmet eden ETKİ AJANLARI

Bunlar ise belli bir ideolojik görüş, siyasi parti, azınlık cemiyeti, dinci[24] grup, tarikat ve cemaat ile illegal örgüt adına hareket eden, bağlı oldukları veya hizmetinde bulundukları oluşumun düşünce yapısı ile eğitilmiş ve yoğrulmuş, kemikleşmiş bir inanca bürünmüş, aklını kiraya veriş, sabit fikirli, günümüz halk tabiri ile YANDAŞ kimselerdir. (Yandaş Medya, Yandaş Gazeteci, Yandaş Akademisyen, Yandaş İşadamı vs.)

Bunlar siyasetten iş dünyasına, hukuktan sanat camiasına, medyadan akademisyenlere veya sivil toplum örgütlerine kadar hemen her yerde varlar.

Bunların ağa babaları görünürde milli olmasına rağmen örtülü olarak emperyalist yabancı güçlerin piyonu pozisyonundadırlar.

Doğruya doğru. Gerçeğe gerçek demezler. Kendilerine göre doğrulara doğru ve gerçeklere gerçek derler. Bütün duyu organları hizmet ettikleri odaklara açıktır. Onun dışında görmezler, işitmezler. Örnek mi? İşte TV’de seyrettiğimiz açık oturumlar. Tarafsızlıktan uzak sadece belli bir grup ve partinin sesi olarak yayın yapan kanallar bir tarafa bir nebze objektif bir yayın politikası izleyen sözde tarafsız bir kanalda konuşma programına katılan konuşmacılara dikkat çekmek istiyorum. Stüdyo’da moderatör ortaya oturmuş sağ cenabına bir görüş grubuna hizmet eden etki ajanı gazeteci, siyasetçi, uzman (????) kişiler sol cenabına da tam tersi bir görüş grubuna hizmet eden etki ajanı gazeteci, siyasetçi, uzman kişiler kümelenmiş. Program başlıyor her bir tarafa doğru ve gerçek de olsa mensubu olduğu görüşün dışında bir hususu kabul ettirmek imkânsız.

          Etki ajanlarını GÖREVLERİ AÇISINDAN ise üç kategoriye ayrılır:

ETKİ AJANLIĞI

  1. Sempatizanlar (Görüş Liderleri): Hedef toplum içerisinde etkinliği bulunan ve eleman kazanma prosedüründen geçerek, gönüllü olarak psikolojik çalışmalarına katılan, yönetilen elemandır.

Hedef ülkelere yoğun biçimde yönlendirilen kültürel emperyalizmin kesintisiz silahı olan kitle iletişim, eğlence ve eğitim araçlarından (sinema, müzik, moda, internet, televizyon vb.) olumsuz biçimde etkilenen tüketicilerdir. Parasal ya da siyasal güç için en güçlü bir devletin himayesi altına girmeye can atanların yanısıra, örneğin “green card” için ulusal onurundan ve gururundan gönüllü olarak vazgeçebilenler de bu gruba girerler. İşte bu kesimi sürekli zinde tutabilmek için örneğin ABD’nin her yıl gerçekleştirdiği tüm dünyada 50.000 şanslıyı (!) belirleyen lotaryaları hatırlamak yeterlidir.

  1. Profesyoneller (Eylem Ajanları) : Profesyoneller yurtiçinden ya da yurtdışında yaşayanlar arasından seçilir ve bilahare kendi ülkelerinde özel eğitime tabi tutulur. Propaganda, sabotaj, gerilla vb.(örtülü eylem) gibi gizli psikolojik yöntemlerini uygulamak üzere görevlendirilen ajanlardır. Bu tip ajanlar, arkasında herhangi bir gizli servisin olmadığı görüntüsünü vererek, örtülü eylemi gerçekleştirirler.
  2. Satın alınabilir elitler (Ajan Provokatörler) : Özellikle ulus-devlete geçiş aşamasının sancısını çeken toplumlarda, özellikle de Üçüncü Dünya Ülkelerinde en çok rastlanılan metadırlar, borsa değerleri vardır; özellikle medyada, bürokraside ve siyaset sahnesinde boy gösterirler. Örneğin, “yönlendirici ajan” statüsünde etkili bir gazeteciye ya da medya patronuna sahipseniz, yüz binlerce okuyucuyu ve siyasal iktidarı doğrudan etkileyecek bir silâha da kavuşmuş olursunuz. Keza, bir tarikat-cemaat şeyhini satın almışsanız, yüz binlerce müridini de “yularından tutma” ve de gelecekte güdümünüzde bir halk hareketi başlatma gücüne sahip olursunuz.

Etki ajanları, her üç kategoride de özellikle kendi ülkesine ve toplumuna aidiyet duygusu zayıf, parasal ve siyasal güç için her türlü ilişkiye girme eğilimli, ulusal bilinci gelişmemiş, tercihan da etnik-dinsel özürlü azınlık ırkçıları arasından seçilirler.

Peki Etki ajanlarının seçimi ve mimlenmesi nasıl oluyor?

Bu faaliyetler için 1990 sonrası teknolojik gelişmeler çok etkili olmuştur. Bildiğiniz beş şirket Apple, Microsoft, Amazon, Google’ın çatı şirketi Alphabet, Facebook; bunlar öyle bir veri altyapısı geliştirdiler ki dünyadaki hiçbir ulusal istihbarat şirketinin ulaşamayacağı gibi bir taban oluşturdular. Yani bunların istihbarat altyapısı ne ABD’de ne Rusya’da ne de Çin’de var.

Müthiş bir altyapı. Hepimizin bilgileri bunlar için ulaşılabilir oldu. Bunu fark eden özellikle CIA, MOSSAD ya da diğer servislerin içindeki uzmanlar emekli olduktan veya kendi istihbarat teşkilatlarından ayrıldıktan sonra bu veri tabanına ulaşıp hedefledikleri kişilerin bilgilerini kullanmaya ve satmaya başladılar. Bunu da Suudi Arabistan, BAE, Kıbrıs Rum kesimi, Yunanistan üzerinden yaptılar. Böyle bir özel istihbarat dünyası gelişti ve bugün o kadar güçlü ki devletleri, ABD’yi bile kontrol edebilecek hale geldi. Sonuç itibarıyla, bugün dünyayı kontrol eden 147 tane holding var ve bunlara bağlı 3 bin tane şirket var. Beş teknoloji şirketiyle de uzlaştılar, onların veri tabanından da yararlanıyorlar. Bunlar dünya siyasetini ve ekonomisini yönlendiriyorlar, yönetiyorlar. Örneğin, kredi derecelendirme kuruluşu da kredi veren de de aynı holdinglere bağlı. Hepsini yöneten bir üst aklın olduğu bir dünyada yaşıyoruz.[25]

Konu ile ilgili eski istihbaratçı[26] Metin ERSÖZ Milliyet yazarı Tunca BELGİN’e verdiği bir röportajda şunları dile getiriyor:

“Etki ajanı faaliyetleri maalesef Türkiye’de yoğunlaştı. Mesela Türkiye’ye karşı çalışan özel istihbarat şirketlerinin arkasında üç ya da daha fazla ulus gizli servisleri de var. Parayı veriyorlar, çalıştırıyorlar. Bunlar ilk raportör olarak geldiler, üniversitelerde çalışan bazı profesörlere sayfası 100 dolardan Türkiye’nin Kürt ya da İslami hareketler ya da başka sorunlarına dönük rapor yaz dediler. Böyle böyle başladı, bundan sonra gelişti, büyüdü. AB’nin yönlendirdiği zaten çok sayıda insan geldi, Türk insanının psikolojisiyle oynadılar sürekli. Şimdi maskeleri düşmeye başladı. Sonuç itibarıyla, şu anda etki ajanlarının bağlı olduğu şirketler var. AB fonlarından beslenen şirketler veya araştırma şirketleri, bir sürü vakıf var. Bunların finansman kaynaklarını incelerseniz, raporları satarak ayakta durmaya çalıştıklarını görürsünüz. Çarpıtılmış raporlar hazırlarlar ve etki yaratmaya çalışırlar. Bunların hepsinin bir amacı var. Şu andaki en büyük amaç Türkiye’yi kontrol edip egemen olmak ve para kazanmak. Türkiye’de bu operasyonu AB’yi ve ABD’deki Demokratları kullanarak en iyi yapan da George SOROS. Açık ve net. Bugün Rusya’daki karışıklıkların arkasında da o var. Soros niye yapıyor bunları? Egemen olmak istediği partiyi iktidara getirmek, istediği grupların, şirketlerin önünü açmak, spekülasyonlarla, kontrol edilebilir kaos yaratıp buna önceden hazırlıklı şirketlerin varlıklarını artırmak. İsterseniz bu şirketlerin ismini tek tek sayarım. Şimdi Türkiye’de buna oynuyorlar. Yani amaç sisteme egemen olup Türk halkını pasifize etmek.”[27]

ETKİ AJANLARI İLE MÜCADELE VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Türkiye dahilinde kontr-espiyonaj faaliyetlerini yürütmek MİT’in asli görevidir. Fakat Etki Ajanlığı faaliyetlerini kapsamlı olarak algılayacak bir iç istihbarat teşkilatımız yok. Örneğin MI5 veya FBI modelinde. Olmadığı için de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendini savunma mekanizması yeteri kadar aktif değil. İşte, hedef ülkelerde etki ajanlarını en yoğun biçimde kullanan ve kendi ülkesinde ise hasım ülkelerin etki ajanlarına hayat hakkı tanımayan iki örnek: Almanya ve ABD.

Almanya’da kontr-espiyonaj, etki ajanlığı ve benzeri faaliyetlerle mücadeleyi üstlenen Federal Anayasayı Koruma Teşkilâtı BfV (Bundesamt für Verfassungsschutz)’ın yanı sıra, ulusal polis örgütü ve de dış istihbarat servisi BND (Bundesnachrichtendienst) arasında koordinasyonu sağlamakla yükümlü ve de geniş yetkiye sahip ayrı bir birim daha bulunmaktadır.

Sonuçta sorun, Türkiye’nin bağımsızlığı ve geleceği ile doğrudan ilgilidir. Önce, devletin yapısal değişikliklere gereksinimi bulunmaktadır. Devlet, ülkesi ve milletiyle bölünmezliğini korumak için önce savunma mekanizmasındaki gedikleri kapatması gerekmektedir. Etki ajanlarının, klasik casuslarda olduğu gibi polisiye önlemlerle bertaraf edilmeleri günümüzde kesinlikle söz konusu değildir. İşbirlikçilere TCK’da karşılığı olmayan bir suçtan dolayı nasıl takibat açılamazsa, sırf ABD ya da Almanya ya da herhangi bir ülkenin çıkarlarını savunduğu, söylemlerini dile getirdiği, politikasını desteklediği, kısaca maksatlı da olsa salt görüş bildirdiği için gözaltına bile almak mümkün değildir. Demokrasi ve insan haklarında giderek yükselen uluslararası normlar dikkate alındığında, etki ajanlarına karşı alınacak önlemler, uluslararası düzeyde tepkiyi de beraberinde getirecektir. Önemli olan bu tür tepkileri karşılayacak sağlam bilgi-belge ve gerekçelere sahip olmaktır. Bir de, olası tepkilere karşı misilleme politikaları üretmek ve en uygun zamanlama ile bunları uygulamak önemlidir.

Etki ajanlarının temizlenmesi demek, Türkiye’nin gerçek Cumhuriyet aydınları tarafından yeniden yönetilmeye başlaması demektir. İşte sorunun çözümüne yani etki ajanlarının radikal biçimde etkisizleştirilmesine somut katkı sağlayacak önerilerden birkaçı:

  1. Türkiye, güçlü ve köklü bir demokrasiye sahip olmak istiyorsa, önce ve öncelikle, en az ABD’nde, İngiltere’de, Almanya’da olduğu kadar güçlü bir hukuksal yapıya sahip olmalıdır. Bunun için, etki ajanlarının her fırsatta örnek gösterdikleri bu hedef ülkelerin, özellikle kamu düzeninin korunmasına ilişkin mevzuatlarının Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi süratle çevrilmesi, Türkiye’ye adaptasyonu sağlandıktan sonra da süratle TBMM’den geçirilmesi gerekmektedir.
  2. Türkiye’nin güvenlik ve devlet politikasının sürekliliği açısından en büyük eksikliği, Emniyet Genel Müdürlüğü ile MİT arasında, Anayasal düzeni, kamu güvenliğini iç ve dış tehdit odaklarına karşı hukuk devleti sınırları içinde koruyup kollayacak bir devlet kuruluşunun bulunmayışıdır. ABD’nde FBI, İngiltere’de MI5 (CIS, CID dahil), Almanya’da ise Federal Anayasa’yı Koruma Teşkilâtı BfV, güçlü devlet olgusunun temel dinamiğini oluştururken, Türkiye’de bu konuda yaşanmakta olan zaaf ortadadır. Türk Devletindeki bu zaafı giderecek “Kamu Düzeni ve Güvenliği Başkanlığı” gibi isim alabilecek bir yapılanmaya şiddetle gereksinim duyulmaktadır. (Ülkemizde Mayıs 2010’da sadece terörizmle mücadele için ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak ve bu konuda politika ve strateji geliştirme maksadıyla “Kamu Düzenliği ve Güvenliği Müsteşarlığı” kurulmuş ancak bu kurum nedense Temmuz 2018’de kapatılmıştır.)

Şeriatçı, bölücü örgütler başta olmak üzere, organize suç örgütleri, kamu düzenini etkileyecek düzeydeki toplu kaçakçılık (vergi, narkotik, silâh, kara para aklama, siyasal rüşvet, büyük ihalelere fesat karıştırılması, haksız teşvik vb.) ile etkin mücadele; etki ajanlarının etkisizleştirilmesi (deşifre ile teşhir); dış ülke istihbarat servislerinin Türk vatandaşlarını kullanarak yürüttükleri sosyal-ekonomik-toplumsal ve de dinsel istihbarat faaliyetlerin izlenmesi ve önlenmesi; Türkiye’de ve hedef ülkelerdeki insan hakları ihlâllerinin takibi ve değerlendirilmesi; ulusal “think-thank” işlevi nedeniyle Türkiye’nin içte ve dışta izleyeceği ulusal politikaları ve misilleme stratejilerini belirleme; MGK’nın tüm kararlarını izleme ile sonuçlandırma; devletin stratejik önem taşıyan kurum ve kuruluşlarının -Sayıştay dışındaki- tüm denetleme ve doğal afetlerde kriz koordinasyon işlevini üstlenme; TRT dahil medyaya doğru bilgi akışı sağlama ve “chicken feed” türü yanlış yönlendirme amaçlı haber malzemelerinin ayıklanmasına yardımcı olma; yargıya bilgi ve belge hizmeti sunma; stratejik öneme haiz görevlere atanacakları belirleme ve izleme gibi görevleri üstlenecek böylesine bir kurumun örgüt şemasının, AB standartlarına uygun olarak Almanya’nın Federal Anayasayı Koruma Teşkilâtı (BfV)’ndan veya ABD’nin iç istihbarat teşkilatı FBI (karşı casusluk)’dan  aynen kopya edilmesinde hiçbir sakınca bulunmamaktadır.

Böyle bir kurumun yöneticilik ve danışmanlık görevlerine devlete ve laik hukuk devletine bağlılığı kamuoyunca da bilinen, bir başka ifadeyle bugüne kadar etki ajanlarının hedef gösterip saldırdıkları isimlerin, cumhuriyet aydınlarının getirilmesi; personel atamalarının özel bir yasayla -politikacıların etki alanı dışında- gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Böylece, parlamento ya da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları ne olursa olsun, devletin temel iç ve dış politikalarında en ufak bir sapma meydana gelmeyecektir. Böylece, ülkemizde mevcut gizli ve sinsice başka ülke hesabına çalışan etki ajanları, kamuoyunu yönlendirmeye, politikaları şekillendirmeye ilişkin tüm güç ve avantajlarını kaybedeceklerdir.

  1. Türk Devleti, etki ajanlarına inanılmaz güç sağlayan medya patronlarını disipline etmek zorundadır. Medya patronları, çıkarları gereği etki ajanlarını nasıl kullanıyorlarsa, yine vergi, teşvik, kredi gibi yasal kozlar kullanılmak suretiyle istihdam ettikleri özellikle de ikinci cumhuriyetçi olarak tanınan bu kişilerin işlerine son vermek durumunda bırakılmalıdır. Türk Devleti sadece bu sonucu alsa bile, etki ajanlarının tasallutundan ve kamuoyunu yanlış yönlendirme girişimlerinden büyük ölçüde kurtulmuş olacaktır.
  2. Türkiye’deki Cumhuriyet yanlısı tüm sivil toplum örgütleri, rejime ve ülkeye sahip çıkma doğrultusunda Milli Güvenlik Kurulu kararlarına -her türlü demagojiden uzak- destek vermelidirler. Kendi ülkesinde yetkileri kıyaslanamayacak kadar daha geniş olan Ulusal Güvenlik Konseyi’ne (NSC) sahip ABD’nin yanı sıra AB ülkeleri de, demokratikleşmenin önünde en büyük engel olarak MGK’nın görmekte, şiddetle eleştirmektedirler. Bu düşmanlığın göstergeleri bile, MGK’nın bağımsız Türkiye için ne denli önemli olduğunu ortaya koymaya yeterlidir. Etki ajanlarının çok az nüfuz edebildikleri Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi olan yegâne kurumumuzdur. Ancak, bugüne kadar Yüksek Askeri Şûra kararlarıyla bu kuruma sızmış olan şeriatçıların tasfiyesi peyderpey mümkün olurken, hâlâ varlığını korumayı başaranlara karşı ise kesinlikle müsamaha gösterilmemelidir.
  3. Türk Devleti, etki ajanı yetiştiren ya da yönlendiren tüm yabancı ülke vakıflarının Türkiye’deki tüm faaliyetlerini süresiz durdurmalıdır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için MEB’e okul açma izni vermeyen tüm ilgili devletlerin Türkiye’deki okullarının da kapatılmaları gündemde tutulmalıdır. Karşılıklılık (muadiliyet) ilkesi çerçevesinde, Türkiye’deki okullarını muhafaza etmek isteyen ya da sayısını artırmak isteyen ülkeler, aynı miktardaki Türk okuluna kendi topraklarında açma izni vereceklerinin bilincinde olmalıdırlar. Almanya’nın eğitim alanında daha etkin olmak için yaptığı son girişimi, bir Alman Üniversitesi’nin kurulması yolundadır. Hiç şüphesiz, karşılığını almadan vermek, yalnızca Tanrı’ya -bir de maalesef Türkiye’ye- mahsustur. Uluslararası ilişkilerde geçerli en önemli ilkelerden biri çıkarların karşılıklı gözetilmesi ilkesidir. Türk Dış politikasında bu ilkeye, Atatürk’ten bu yana gereken özen gösterilmemektedir.
  4. Etki ajanlarının sayısal açıdan artırılmasında, belirlenmesinde ve yurtdışı eğitiminde hedef ülkelere en büyük desteği maalesef YÖK yapmıştır. Yurtdışına master ve doktora yapmak üzere gönderilen Türk öğrencileri, -ki MEB bursu ile gidenlerle birlikte sayı binlerle ifade edilmektedir- ilgili istihbarat servislerinin ve de bölücü-şeriatçı yapılanmaların paylaşımı olgusu ile karşı karşıya kalmış; acıdır ki önemli bir bölümü, tüm masraflarını üstlenen kendi devletine yabancılaştırılmış, hatta düşmanlaştırılmıştır. 12 Eylülden sonra üniversitelerdeki yaklaşık 1700 Cumhuriyet aydını öğretim elemanının tasfiyesi ile başlayan antidemokratik uygulamalar, özellikle Anadolu’daki üniversitelerin şeriatçı kadroların eline geçmesiyle sonuçlanmıştır. Benzer kadrolaşma çabaları köklü üniversitelerimizde de söz konusudur. Cumhuriyet düşmanı şeriatçı kadroların tasfiyesi, yine onları bu konuma getiren 2547 sayılı yasanın aynen korunarak ama mevcut sürecin tersine işletilmesi ile mümkün olacaktır. Türkiye’nin kıt kaynaklarının yurtdışı eğitimleri için sorumsuzca ve hesapsızca heba edilmesinin önüne geçilmesi ve de yurtdışındaki öğrencilerin söz konusu tehlikeye maruz bırakılmamaları için, alternatif uygulamalar yapılabilir. Örneğin, ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Hacettepe, İstanbul ve Ankara Üniversiteleri gibi köklü üniversiteler bu eğitim işlevini üstlenebilir. Maliyetin küçük bir bölümünün sarfıyla en ünlü yabancı öğretim üyelerinin bu üniversitelerde istihdamı olanaklı olabilir. Hem de kaynak aktarımı ile güçlenecek bu üniversiteler, dünyanın sayılı üniversiteleriyle boy ölçüşebilecek; yabancı öğrenci çekecek düzeye ulaşabilir. Ayrıca, YÖK, tüm üniversiteleri denetleyerek, başta yabancı ülke Üniversite ve Vakıfları olmak üzere yabancı teşkillerin, Türk akademisyenlerle yürüttükleri projeleri kontrol etmeli; sosyal bilimler dalında Türkiye’yi kritik açıdan ilgilendiren konulardaki projelere kesinlikle izin vermemelidir.
  5. Bilgi İletişim Başkanlığı basın ve yayın kurumları arasındaki koordinasyonu sağlayacak, halkın doğru bilgilendirilmesini ve bu doğrultuda kamuoyunu oluşturulmasını olanaklı kılacak bağımsız bir Bakanlık haline dönüştürülmelidir. BBC’ye tanınan tüm özerklik, bu bakanlığa bağlanacak TRT’ye de tanınmalı; özellikle başta teröre ilişkin haberler olmak üzere, kamun çıkarları doğrultusunda Batının kabul ettiği yayın sınırlamaları aynen uygulanmalıdır. TRT’nin ve RTÜK gibi stratejik öneme sahip devlet kurumlarının başına, liyakatli, deneyimli, gurur ve onura sahip bir Cumhuriyet aydınının getirilmesi sağlanmalıdır. Keza, etki ajanlarının tezleri ile ilgili hazır toplanmış ve değerlendirilmiş bilgi ve belgelerin kamuoyuna mal edilmesi, bu Bakanlığın görevi olmalıdır.
  6. Türk Milli Eğitiminde, eğitim ve öğretim birliği esas alınmalıdır. Yabancı emperyalist ülke okulları ve Dini eğitim kurum ve kuruluşları çok sıkı denetlenmelidir. Dinsel kökenli etki ajanlarının söylemlerinin çürütülmesi için gerçek anlamda İslâmiyeti çok iyi bilen; mezhep ya da tarikat sapkınlıklarını reddeden; Cumhuriyetçi din görevlilerinin yetiştirilmesi -dinsel sömürünün önüne geçmek için- bugünkü koşullarda şart olmuştur. Türkiye bir din, dolayısıyla bir mezhep devleti değildir. Dış istismarın önünü kesmek için, şeriatçı yapılanmalarla mücadelede zayıf kaldığı için Diyanet İşleri Başkanlığı yeniden yapılandırılmalıdır.
  7. Etki ajanları tarafından yönetilen malûm bölücü ve şeriatçı çizgideki insan haklarına ilişkin dernek ve vakıflar, yasadışı eylem ve ilişkileri ile kapatılmayı binlerce kez hak etmişlerdir. Yerlerine insan haklarının savunmanın devlet ve rejim düşmanlığı ile yabancı ülkeler lehine beşinci kol faaliyeti yapmak demek olmadığına inanan kadroların kuracağı dernek ve vakıflar ikâme ettirilmelidir.
  8. Okullarda insan haklarına ilişkin temel eğitime özel önem verilmeli; bu kavramı istismar eden etki ajanlarının söylem ve eylemleri de anlatılarak, öğrencilerin ulusal güvenlik konularındaki duyarlılıkları artırılmalıdır. İnsan hakları konusunda ayrıca pilot seçilmiş bir ya da birkaç üniversitede, enstitü ya da ana bilim dalı kurulmalı; tüm dünyadaki insan hakları gelişmeleri ve ihlâllerine ilişkin bilgi ve dokümantasyon merkezi oluşturulmalıdır.
  9. TBMM’de grubu bulunan partiler milletvekili ve politikacılarını titiz bir şekilde seçmeli ve halka sunarak seçtirmelidir. Türkiye’nin, AB adaylık kapısında sonsuza kadar beklemesi pahasına ulus-devlet bütünlüğünden ödün veren; uluslararası tahkimi tartışmasız kabul ile çağcıl kapitülasyonların kapısını açan; tam bağımsızlıktan vazgeçmenin Cumhuriyete en büyük ihanet olacağını algılayamayan; bölgesel ittifaklara yönelik alternatif politikalar üretmek yerine, sonuçları ne olursa olsun AB’ne koşulsuz teslimiyetçiliği yeğleyen; sömürge valisi görünümlü lider ve politikacılardan kurtulmak zorundayız.

SONUÇ:

Sonuç olarak etki ajanları görüldüğü gibi bir değil, on binlerle. Onlar aramızda, üstelik bizi yönlendiren, yöneten her yerde… Kimi “şeriatçı”, kimi “ülkücü”, kimi “sosyalist”, kimi “kürtçü”, kimi “gazeteci”, kimi “asker”, kimi “bürokrat”, kimi “kapitalist”, kimi “ikinci cumhuriyetçi”… Ama nedense hepsi de emperyalist devletler güdümünde, sözde modern, muhafazakar görünümlü, demokrat, özgürlükçü, entelektüel, insan hakları savunucusu ve teslimatçı AB yanlısı!.. Güçleri destek aldıkları ülkelerden ve işgal ettikleri konumlardan geliyor. Politikacıysanız, gidebildiğiniz yere kadar destekleniyorsunuz. Bürokratsanız, çıkabileceğiniz en üst göreve kadar yükselebiliyorsunuz. Subaysanız en düşük rütbeden itibaren korunup kollanıp önünüz açılarak en yüksek rütbelere eriştiriliyorsunuz, İş adamıysanız, vize dahil “kayırılma” statüsüne dahil ediliyorsunuz

Özellikle ve ekseriya gazeteci olarak onlar Türk Basınının en büyük gazetelerinde köşe yazarlıklarını sürdürüyorlar. Kim onlara “kamuoyunu oluşturma-koşullandırma” güç ve desteğini veriyor dersiniz? Bunca tepkiye rağmen, kapitalist kimliği ile ön plana çıkan medya patronları onları niçin ve neden hala korumakta? 

Sonsözü, Cumhuriyetin kurucusu Büyük Atatürk, “Gençliğe Hitabesi” ile söylemektedir. Büyük Atatürk, sanki bugünün fotoğrafını çekmiştir saptamalarında. Ne var ki, O’nun döneminde düşmanın topu ve tüfeği ile mücadele ediliyordu. Şimdilerde, kitle iletişim araçları, borsaları, IMF’i, Dünya Ticaret Örgütü ve her türlü ekonomik ve teknolojik olanakları var düşmanın. Sevr’i uygulatmak için top ve tüfekle Türkiye’ye güç yetiremeyen düşman, şimdilerde elindeki tüm olanakları kullanıyor, aynı amaca ulaşmak için. O’nun döneminde sadece bir Vahdettin, bir Damat Ferit, bir Ali Kemal, bir Dürrizade Abdullah vardı, şimdilerde ise binlerce Vahdettin, Damat Ferit, Ali Kemal, yüz binlerce Dürrizade Abdullah var aramızda işbirlikçi olarak. Ve bizi yönetiyorlar; kaynaklarımızı, onurumuzu, umutlarımızı, geleceğimizi, bağımsızlığımızı, ulusal bütünlüğümüzü parça parça peşkeş çekiyorlar düşmana. Büyük Atatürk’ün ilke ve devrimleri kadar gereksinim duyuyoruz yeni bir Kuvayı Milliye ruhuna[28].

[1] Murat DİKKAŞ, (E) İstihbarat Kıdemli Albay, Kuleli askeri Lisesi. Kara Harp Okulu İşletme Lisans, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Yüksek Lisans. NATO LSE Kh. Stratejik İstihbarat Analizcisi (1993-1999) ve Şube Md. Silahlı Kuvvetler İstihbarat Okulu, Stratejik İstihbarat Değerlendirme ve Analiz Kurul Başkanı (2000-2003). Kara Harp Okulu İstihbarat ve İKK Öğretim Görevlisi (2007-2012). Genkur. İsth. SKD Ş.Md ve 1inci Analiz Daire Bşk.V.., Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT/OSCE  Viyana) Silahların Kontrolü ve Doğrulama Merkez Başkanı (2012-2016). MSÜ Kara Harp Okulu Öğretim Görevlisi (2007-2012)(2019- Devam). E-mail: mmdikkas85@gmail.com.

[2] Özdemir ASAF, Türk edebiyatının önemli isimlerinden ve Cumhuriyet dönemi Türk şairlerdendir. Eserlerinde daha çok insan ve toplum ilişkilerine yönelik konuları işleyen şair, şiirlerinde ise alay ve taşlama öğelerine yer vermiştir.

[3] Ahtapotlar bir deniz canlısıdır. Bir ahtapotun 8 kolu, 3 kalbi ve 9 beyni vardır. 8 kolu sayesinde aynı anda her yere el atabilir Çok hızlı şekil değiştirebilen yumuşak gövdesi sayesinde ise küçük deliklerden gövdesini sıkıştırarak geçebilir.

[4] Haber Elemanı: Gizli faaliyetlerde görevlendirilmek üzere belirli yöntemlerle temin edilip yetiştirilen, belli bir tatmin karşılığı çalıştırılan kişi ve kişilerdir.

[5] Maske: İstihbarat toplayıcının gerçek görevini, bazen de kimliğini saklayarak, yaptığı işi akla uygun hale getirdiği, öğrenmesi ve savunulması basit ve inandırıcı bir temadır. Gerekli ise gerçek kimliğin saklanmasını da ihtiva eden, istihbarat faaliyetini gizlemek için mevcut kimliğine, pozisyonuna ve yaşantısına uygun olarak hazırlanmış hayat hikâyesidir.

[6] Entelektüel ya da aydın veya münevver, zekâsını ve analitik düşünme yetisini mesleği gereği ya da şahsî amaçlarına erişmekte kullanan kişi.

[7] Rusya’nın Patrice Émery Lumumba (doğum adı Élias Okit’Asombo[1][2][3]) (d. 2 Temmuz 1925 – ö. 17 Ocak 1961), Kongolu siyasetçi. Lumumba, Afrika ülkesi Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı olarak 1960 yılında başbakanlık makamına gelmiştir.

[8] Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Halklar_Dostlu%C4%9Fu_Rusya_%C3%9Cniversitesi. Erişim Tarihi: 05 Şubat 2023.

[9] Neokolonyalizm veya yeni sömürgecilik, gelişmekte olan bir ülkeyi etkilemek için önceki sömürgecilik ile doğrudan askeri kontrol veya dolaylı siyasi kontrol yöntemleri yerine kapitalizmi, küreselleşmeyi ve kültür emperyalizmini kullanma pratiğidir.

[10] https://www.yeniufukdergisi.com/2018/12/22/kultur-emperyalizmi-ve-yabanci-okullar/

[11] İndoktrine (endoktrine): Belli bir doktrinin (öğretinin) mutlak bir doğru imişçesine, dogmalaştırılarak ve eleştirel düşüncenin var olmadığı bir ortamda telkin veya dikte edilmesi. Fikrî beyin yıkama faaliyeti.

[12]https://www.guncelmeydan.com/pano/banu-avar-in-desifre-ettigi-fulbright-in-etki-ajanlari-t27204.html Erişim T.:08.02.2023.

[13] Native speaker: Öğretmen, diğer öğretmenlerin aksine bu dili sonradan öğrenmemiş, ana dili olarak öğrenmiş biri.

[14] Richard M. Bissell (Eski CIA ajanı), toplumları değiştirmede basının önemine yönelik iddialarda bulunmuştur. Bissell’e göre ‘Basın Batı müdahalelerinde en önemli güçtür’.

[15] https://ocakmedya.com/gazeteci-ve-istihbaratci-kim-kimi-kullaniyor/ Gazeteci ve İstihbaratçı… Kim Kimi Kullanıyor? Yazar Hasan Mesut Önder -20 Aralık 2019. Erişim T.:05.02.2023.

[16] OSCE (AGİT): Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı.

[17] Casusluk: Başkalarının muhafazası altında bulundurulan sırların gizli metotlarla elde edilmesi gayretidir.

[18] https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/ajan-ve-etki-ajani/   Erişim T.:04 Şubat 2023.

[19] Maske hikâye, ajanı kamufle etmek amacıyla üretilen bir yaşam öyküsüdür. Bu maske ile ajan hiçbir ayrıntısı kendi gerçek yaşamı ile örtüşmeyen birisi haline gelir. Yapılan pratikler sayesinde ajan, bu kurgusal yaşamı kendi gerçek yaşamından daha çok benimser.

[20] Profesyoneller, genellikle etki ajanını kullanacak olan istihbarat firmaları/servisleri ile dinsel, ırksal, kültürel açıdan ortak yönleri ya da ortak davaları olan yurt içinde ve yurt dışında özel eğitime tabi tutulan kimseler arasından seçillir.  Bunlar ya kriptolaşmış, aynı davaya sadakatle hizmet edecek olan kimselerdir ya da kimliğini gizlemeyen ancak misyonunu her zaman için gizli tutan kimselerdir. (Mehmet TOKER, https://www.yenihaberden.com/etki-ajanligi-nedir-12038yy.htm, Erişim T:29 Ocak 2023)

[21] Casusluk yapmaya iten sebeplere motif (motivations) denilmektedir. En yaygın motif türleri Para (Money), İdeoloji (Ideology), Zorlama (Coercion) ve Benlik (Ego) olarak yer almaktadır.

[22] https://www.guncelmeydan.com/pano/banu-avar-in-desifre-ettigi-fulbright-in-etki-ajanlari-t27204.html Erişim T.:08.02.2023.

[23] https://www.yenihaberden.com/etki-ajanligi-nedir-12038yy.htm, Mehmet TOKER, Erişim T:24 Ocak 2022.

[24] Dinci: Bütün dinlerde insani ve ahlaki değerlerden münezzeh olan, Allah ve Kuran’la aldatan seccade şeytanına dinci diyoruz.

[25] https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/istihbarat-mucadelesinde-yeni-boyut-etki-ajanligi-6464613. Erişim Tarihi:15.03.2023.

[26]   Değerlendirmeme göre istihbaratçının eskisi ve emeklisi olmaz. Aktif görevinden ayrılsa bile yine “Mutemet” olarak aktif görev yaptığı istihbarat servisi ile irtibatını sürdürmektedir.

[27]KAYNAK: İstihbarat mücadelesinde yeni boyut etki ajanlığı, Tunca Belgin, 25 Mart 2021,https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/istihbarat-mucadelesinde-yeni-boyut-etki-ajanligi-6464613.

[28] https://www.turkishnews.com/tr/content/2021/12/18/etki-ajanlari-nufuz-casuslari/