Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Bir resim gibi gözlerimizin önüne serdi Çanakkale’yi “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE” ile ve yazdığı “İSTİKLAL MARŞI” ile hiç unutmadık bu vatanın nasıl kurtarıldığını ve her zaman büyüttük hür kalacağımıza inancımızı. Dizelerini içimizde yaşattığımız Mehmet Akif Ersoy’u minnetle, rahmetle anıyoruz.

İSTİKLÂL MARŞI

-Kahraman Ordumuza

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

 

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl. 

MEHMET AKİF ERSOY KİMDİR?

Mehmet Akif Ersoy, 20 Aralık 1873 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. İlköğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mehtebi’nde başlayan Ersoy, ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı. Bir yandan da Fatih Camii’nde Farsça derslerini takip eden Mehmet Akif Ersoy, dil derslerine büyük ilgi duydu.

Rüştiyedeki eğitimi süresince Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca gibi dil derslerinde her zaman birinci oldu ve okulunda Türkçe öğretmeni Hersekli Hoca Kadri Efendi’den oldukça etkilendi.

Rüştiyedeki eğitiminin ardından annesi medrese eğitimi istese de babasının desteğiyle Mehmet Akif Ersoy 1885’te dönemin popüler okullarındna olan Mülkiye İdaresi’nde eğitim görmeye başladı. 1888’de okulun yüksek kısmında okurken babasını kaybetti ve bir yıl sonra büyük Fatih yangınında evleri yandı. Yaşanan bu 2 olumsuz gelişme, Mehmet Akif Ersoy’un ailesini yoksulluğa sürükledi.

Babasının öğrencisi Mustafa Sıtkı, aynı arsa üzerine bir ev inşa etti ve aile bu evde yaşamaya başladı. Bir meslek sahibi olmak isteyen Mehmet Akif, Mülkiye İdaresi’ni bırakarak Ziraat ve Baytar Mektebi’ne kaydoldu.

Mezuniyetinin ardından Fransızcasını geliştiren Mehmet Akif, 6 ay içerisinde de Kur’an’ı ezberledi ve hafız oldu. Hazine-i Fünun Dergisinde 1893 ve 1894’te birer gazeli, 1895’te ise Mektep Mecmuası’nda “Kur’an’a Hitab”, adlı şiiri yayınlandı, memuriyet hayatına başladı.

Okulu bitirdikten sonra Ziraat Bakanlığı’nda memur olarak göreve başlayan Ersoy, 1893 – 1913 yılları arasında memuriyet hayatını sürdürdü. Mehmet Âkif, edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürdü. Resimli Gazete’de Servet-i Fünun Dergisi’nde şiirleri ve yazıları yayımlandı. İstanbul’da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi (1906)’nde kompozisyon (kitabet-i resmiye), sonra Çiftçilik Makinist Mektebi’nde (1907) Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atandı.

Balkan Savaşı’ndan sonra, ilk olarak Umur-i Baytariye görevinden (1913), sonra yayınlarının hükümetle uygun düşmemesi nedeniyle aldığı ikaz üzerine Darülfünun müderrisliği görevinden (1914) ayrıldı. Yalnızca Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’ndeki görevine devam etti. Harbiye Nezareti’ne bağlı Teşkilat-ı Mahsusa’dan gelen teklif üzerine İslam birliği kurma gayesi güden Almanya’ya Tunuslu Şeyh Salih Şerif ile birlikte gitti.

Lübnan’da yaşayan Mekke Emiri Şerif Ali Haydar Paşa’nın daveti ile 1918’de bu ülkeye giden Âkif, Lübnan’da iken Şeyhülislamlığa bağlı Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye Cemiyeti başkatipliğine atandı.

Bu dönemde Anadolu toprakları işgale uğramış; Türk halkı Kurtuluş Savaşı ‘nı başlatarak direnişe geçmişti. Bu harekete katılmak isteyen Âkif, Balıkesir’e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii’nde çok heyecanlı bir hutbe verdi. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verdi, konuşmalar yaptı ve İstanbul’a döndü.

Âkif, Kurtuluş Savaşı’nı desteklemesi nedeniyle 1920’de Dâr ül-Hikmet il-İslâmiye Cemiyeti’ndeki görevlerinden azledildi. İstanbul’da rahat edemeyen Mehmet Akif Ersoy, görevinden azledilmeden önce oğlu Emin’i yanına alarak Anadolu’ya geçti. Mustafa Kemal Paşa’dan Sebil’ür-Reşad’ı Ankara’da çıkarması için gelen davet üzerine TBMM’nin açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü Ankara’ya vardı.

Ankara’ya varır varmaz ona verilen ilk görev, Konya Ayaklanması’nı önlemek için halka öğütler vermek üzere Konya’ya gitmekti, büyük gayretine rağmen Konya’da kesin bir sonuca ulaşamadı ve Kastamonu’ya geçti. Halkı düşmana direnişe teşvik için 1920 yılının Kasım ayında Kastamonu’daki Nasrullah Camisi’nde verdiği ateşli vaaz, Diyarbakır’da basıldı ve tüm vilayetlere ve cephelere dağıtıldı.

1921’de Ankara’da Taceddin Dergahı’na yerleşen Mehmet Âkif, Burdur milletvekili olarak meclisteki görevine devam etmekteydi. O dönemde Yunanların Ankara’ya ilerleyişi karşısında meclisi Kayseri’ye taşımak için hazırlık vardı. Bunun bir dağılmaya yol açacağını düşünen Mehmet Âkif, Ankara’da kalınmasını, Sakarya’da yeni bir savunma hattı kurulmasını önerdi; teklifi tartışılıp kabul edildi. Taceddin Dergahı’nda kaldığı ev Mehmet Akif Ersoy Müzesi olarak ziyarete açıktır.

Aynı dönemde Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Bey kendisini ulusal marş yarışmasına katılmaya ikna etti. Konulan 500 liralık ödül nedeniyle başlangıçta katılmayı reddettiği bu yarışmaya, o güne kadar gönderilen şiirlerin hiçbiri yeterli bulunmamıştı ve en güzel şiiri Mehmet Âkif’in yazacağı kanısı mecliste hâkimdi. Mehmet Âkif’in yarışmaya katılmayı kabul etmesi üzerine kimi şairler şiirlerini yarışmadan çektiler. Şairin orduya ithaf ettiği İstiklâl Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hâkimiyet-i Milliye’de yayımlandı. Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45’te ulusal marş olarak kabul edildi. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai vakfına bağışladı.

Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan’a, sonra Antakya’ya gitti fakat Mısır’a hasta olarak döndü. 17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda hayatını kaybetti. Edirnekapı Mezarlığı’na gömüldü. Mezarı iki yıl sonra, üniversiteli gençler tarafından yaptırıldı; 1960’ta yol inşaatı nedeniyle kabri Edirnekapı Şehitliği’ne nakledildi. Mezarı, Süleyman Nazif ve arkadaşı Ahmet Naim Bey’in mezarları arasındadır.