Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Kastedilen bölge Suriye’nin kuzeyi.

Geçtiğimiz günlerde ülkenin beka ve güvenliği ile ilgili çok önemli demeçler verildi, çağrılar yapıldı.

Önce şu hususu peşinen belirtmemiz lâzım. Şayet ülkenin beka ve güvenliğiyle ilgili köklü bir politik değişikliğe gidilecekse veya ortaya yeni bir hareket tarzı konulacaksa, söz konusu değişiklik ve yeni hareket tarzı, ülkenin yararı ve çıkarına olmalıdır ve TBMM’nin onayı alınmalıdır.

Bu konudaki son siyasi gelişmeler, değişiklik ve düşünceler veya söylemler ülke çıkarına mıdır? Tartışılır.

Gelinen safhada PKK bölücü terör örgütüne silah bırakma çağrısında bulunmanın ve terörist başı marifetiyle örgütün tasfiyesini istemenin hiçbir anlamı yoktur. Söz konusu çağrı bayatlamış, eskimiş ve güncelliğini yitirmiştir. Bu çağrı terörist başının yakalandığı yıllarda yapılsaydı o zaman bir anlamı olurdu.

Örgüt halihazır bu aşamada silah bıraksa ne olur, bırakmasa ne olur? Tartışılır.

Örgüt Kuzey Irak’ta istediğini elde etmiş, ABD ve Batının isteği ve desteğiyle  son yıllarda tüm enerjisini ve dikkatini Suriye’nin kuzeyine teksif etmiştir.

Siz bırakın örgütün silah bırakma işini ve tasfiyesini, Suriye’nin kuzeyindeki yapılanmaya bakın. Oradaki Kürt-Arap yapısının Türkiye için oluşturduğu tehdide odaklanın.

ABD ve Batının Irak’tan sonra Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG’yi meşrulaştırarak o bölgede yeni bir yapılanma içerisinde olduğunu herhalde sağır sultan bile duymuş, kör padişah bile görmüştür. Sayısı 100 bini geçen bir askeri güç ile teşkilâtlanmasını tamamlamıştır. Her türlü araç, gereç ve silahla teçhiz edilmiştir. Asıl amaç bölgeyi Batı çıkarlarına uygun hale getirmek değil mi?

Öyleyse geriye tek bir seçenek kalıyor. Türkiye buna ses çıkarmasın diye, ‘’PKK’yı tasfiye ettirdik, silah bıraktırdık’’ görüntüsü altında, sözde tasfiye edilen PKK’yı da kendi bünyesine katarak, PYD/YPG yapılanmasını bölgede legal hale getirmek. Diğer bir ifadeyle “Suriye Kürdistanının” kurulmasına seyirci kalmak.

Diğer yandan, bölücü terör örgütü başını TBMM’nde konuşmaya davet etmek, bölünmenin başlangıcını teşkil eder. Bu bir kırılma noktasıdır. Bize göre bu söylem tamamen ABD ve Batının güdümünde yapılmış bir çağrı niteliğindedir ve Batının adeta bir dayatmasıdır. Bu çıkış sanki önceden plânlanmış uluslararası bir operasyon izlenimi vermektedir. Bir sonraki adımın da terörist başının ev hapsine çıkarılması, kısa bir süre sonra da serbest bırakılması ve DEM’in desteğini alarak “Anayasanın değiştirilmesi” olmayacağını kimse söyleyemez.

Aslında son siyasi gelişmelerin temelinde, mevcut iktidarın Belediye seçimleri sonucunda görülen kan kaybının ardından, müteakip seçimi kaybetme ihtimalinin yüksek olması yatıyor.  Bu nedenle böyle bir yola tevessül edildiği ve mümkün olduğu kadar hızlı hareket edilerek ellerini çabuk tutma çabası içinde olduklarını söylemek yanlış olmaz. Müteakiben kurulacak seçim sandığına gitmeden önce, Kürtlere yeni bir zeytin dalı uzatmanın ve onlardan destek istemenin başka gayesi olmadığı değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak, ABD ve Batının nihai hedefi, “Anadolu Federasyonu” hayalini gerçekleştirmek için Türkiye’nin üniter yapısını bozmak, ulus-devlet kimliğini kırmak ve parçalamaktır.

Bugün gelinen noktada ülkede artık iki kesim, iki grup oluşmuştur. Birinci kesim veya grup ülkenin “üniter yapısını” savunanlar, ikincisi “fedarasyona doğru yol almak isteyenler.”

Bu Cumhuriyet, bu ülke çok zor koşullarda kuruldu, sınırları kanla çizildi. Bunu anlatmaya sayfalar yetmez. Cumhuriyeti kuran ve gerçekleştiren güç, ruh ve gerçek millî irade ikincisine izin vermez, bu oyuna gelmez.