…
Tüm yaşayan canlılar yaşamını sürdürmek için besine gereksinim duyarlar. Canlıdan canlıya besin çeşitleri ve gereksinimleri farklılık gösterebilir. Besin yönünden, gereksinimlerimizin ne kadarını karşılıyoruz? Yediklerimizin sağlığımız, duygularımız ve düşüncelerimiz üzerindeki etkisi nedir? Doğru beslenme biçimi psikolojimizi nasıl etkiler? Bunlar günlük koşuşturma içerisinde ve kemikleşmiş alışkanlıklardan dolayı sormayı akıl edemediğimiz, ama insan hayatı açısından son derece önemli sorulardır.
Besin yönünden gereksinimlerimizi karşıladığımız düşünüyoruz fakat beslenme biçimimize bir göz attığımızda durum hiçte iç açıcı değil.
“Bir insana önemli bir karar ya da konuşma öncesi iki kesme şeker yedirin. Beş dakika sonra nasıl kontrolsüz ya da öfkeli konuştuğunu fark edersiniz. Çünkü şeker alkole dönüşüyor, alkol karaciğere yükleniyor ve kontrolsüz öfke ortaya çıkıyor, berrak düşünemiyorsunuz, konsantrasyonunuz dağılıyor. Son dönemlerdeki bütün beslenme uzmanlarına dikkat edecek olursanız hepsi ortak olarak şekeri beslenmeden tamamen çıkarmamızı öneriyor. Şeker derken beyaz şeker yani işlemden geçirilmiş şekerden bahsediyoruz. Sakarin ya da tatlandırıcıların da şekerden hiçbir farkı yok. Mümkün olduğunca şekeri beslenmemizden çıkarmamız bizim geleceğimiz için çok büyük bir adım. Çinlilere göre ruh yok ama bilincin beş parçası var. Beş parça Beş element’teki bir ayrı organ yoluyla bilincin parçası ve bunlar bir araya geldiğinde bizim ruh dediğimiz, psikoloji dediğimiz şeyi oluşturuyor. Yani besin gruplarınızı değiştirip psikolojinizi değiştirebiliriz. “Ruh bağımsız ise nasıl yediğimiz şeye göre psikolojimiz değişebilir?” diye sorabilirsiniz. Çinliler’e göre beyin başlı başına bir organ değil.
Beş ana organımız var ve bunlar insanın davranışlarını ve tepkilerini yönetiyor. Örneğin karaciğeriniz ağaç elementi. Olumlu duygusu sevecenlik, olumsuz duygusu öfke. Kalbin (ateş) olumlu duygusu sevgi ve neşe, olumsuz duygusu acımasızlık, nefret. Akciğerin (metal) olumlu duygusu cesaret, olumsuz duygusu hüzün. Böbreklerin (su) korku, sükunet ve şefkat. Mide, dalak, bağırsak ve pankreasın (toprak) olumlusu aitlik, dengelilik, olumsuzu endişe ve huzursuzluk…”
“Üç faz, Beş element’i oluşturuyor. Faz diye ifade etmeye çalıştığım; enerjinin kendini dönüştürme formlarıdır. Türk kahvesinin içine koyduğumuz şeker gibi düşünebiliriz. Az şekerli, orta, şekerli ve sade gibi. Şeker, kahve ve su, bizim yin – yang ve ikisinin birleşimi olan çocukları olarak ifade etmeye çalıştığımız durumdur. Beş element ise Çin tıbbının beş parçası; ağaç, ateş, toprak, su ve metal. Bunu biliyorsanız hastalıklara karşı yapamayacağınız şey kalmaz. Buradaki en önemli detaylardan biri; Beş element ve sağlık ilişkisini ne kadar bilirsek bilelim Batı tıbbı hekimlerinin tedavilerini yadsıyacak lükse sahip değiliz. Çin tıbbı bir tür koruyucu hekimlik gibidir. Taocu bakış açısına göre hastalığı meydana getirecek tüm ön koşulları ortadan kaldırarak olabilecek en sağlıklı hali oluşturmaya ve korumaya çalışırız.”
Devamı bir sonraki yazımızda.
Aziz Azad DURAL