Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

CUMHURİYETİN TEMEL İLKELERİNDEN VAZGEÇMEK

Türk Milletinin en değerli varlığı, TÜRKİYE CUMHURİYETİDİR.

Türkiye Cumhuriyeti 1923’te millî bir devlet olarak kurulmuştur.

Sınırları vatandaşlarının kanıyla çizilmiştir. Bu nedenle Türk Milleti için “Millî Devlet”in manevî değeri çok yüksek ve kutsaldır.

Cumhuriyetin temel ilkeleri, Atatürk ilke ve devrimleri ile atılmıştır.

Cumhuriyetin temel ilkelerinin başında, “Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu” ilkesi gelir.

İkincisi, “Hükümet ile Millet arasında herhangi bir ayrılık yoktur” ilkesidir.

Üçüncüsü, “Düşünce ve fikir özgürlüğü serbestliği” dir.

Dördüncüsü, Cumhuriyet “Türk Milletinin hayatına yeni bir yön vermiştir.”

Günümüzde Atatürk İlkeleri olarak bilinen, “Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laiklik, Halkçılık, Devletçilik, İnkılâpçılık” ilkeleri ise, devlet felsefesi olarak Cumhuriyetle birlikte hayata geçirilen bir dizi yasal, hukuki, dini, kültürel, sosyal ve ekonomik değişiklikleri kapsar. Amaç, Türkiye’yi gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkartmaktır.

Tüm bu ilkelerden başka, Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerini tamamlayıcı ve bütünleyici ilkeler vardır ki, bunlar da: millî egemenlik, millî bağımsızlık, millî birlik ve beraberlik, yurtta sulh cihanda sulh, çağdaşlaşma bilimsellik ve akılcılık, insan ve insanlık sevgisi”dir. [1]

Söz konusu bu ilkelerin tamamı, Türk Milletinin topyekûn ihtiyaç ve zaruretlerine uygun olarak seçilmiş ve yeni Türkiye Cumhuriyeti bu ilkeler üzerine kurulmuştur.

Söz konusu bu ilkeler aynı zamanda çeşitli toplum sorunlarının çözümünde rehber olarak günümüze kadar gelmiştir.

Diğer yandan, Cumhuriyetin temel ilkeleri, Türkiye’yi dinamik ideale ulaştıracak esaslardır. Dinamik ideal “güçlü devleti” öngörür.

Güçlü devlet demek, Türk Milletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, millî egemenliğe ve tam bağımsızlığa dayanır. Bu husus Anayasada güvence altına alınmıştır.

Devletin dinamik ideali, genel olarak Türk Milletinin en medeni ve refah seviyesi en yüksek bir millet olarak varlığını sürdürmesi demektir. [2]

Cumhuriyetin temel ilke ve politikalarından vazgeçmemek

Cumhuriyetin temel ilkelerinden vazgeçmemek, her şeyden önce nitelikli bir millî eğitimi zorunlu kılar.

Millî birlik ve beraberliğin sağlanmasında “Millî Eğitimin” önemi yadsınamaz.

Nitelikli millî eğitimin esasını “anlama” ve “düşünme” oluşturur.

Niteliksiz bir millî eğitimle, nitelikli insan kaynağı yetişmez, çıkmaz.

Cumhuriyetin temel ilkelerinden vazgeçmemek, akıl ve bilimin ışığında, “çağdaş düşünme ve anlama” ile sağlanır.

Anlama ve düşünme olmadan yapılan ve geliştirilen eğitim plân ve programları millî değildir.

Bütün söz ve eylemlerin motoru anlama ve düşünmedir. Anlama ve düşünme olmaksızın değişim ve gelişim sağlanamaz.

Anlamaksızın ve düşünmeksizin yapılan eğitim, Atatürk’ün çizdiği bilim ve akla dayalı millî eğitimden uzaklaşılması tehlikesini doğurur.

Anlama ve düşünmeye dayalı akıl ve bilimden uzaklaşmanın acı sonuçları ülkeyi bölünmeye kadar götürür.

Cumhuriyetin temel ilke ve politikalarından vazgeçmek

Ulusal Anayasadan, lâiklikten, hukuk devletinden, demokratikleşme, ulusal birlik, bilime dayalı eğitim ve yönetimden vazgeçmek anlamına gelir.

Bunun sonuçları gerek devlet yapısında gerekse toplumsal yaşamda ağır olur. Siyasal istikrarsızlık ve otorite zaafı ortaya çıkar.

İran örneğinde olduğu gibi, devletin meşruiyet krizine yol açar ve egemenlik zaafa uğrar. Ulus devlet yerine başka güç merkezlerinin (aşiret, cemaat, tarikat, dış aktörler, feodal yapılar) etkisine girer.

Cumhuriyetin temel ilkelerinden vazgeçmek, ulusal birlik ve kimliğin aşınmasına sebep olur.

Cumhuriyetin yüksek değerlerinin koruma altına aldığı ortak yurttaşlık bilinci, millî kimlik ve ortak kader fikri zayıflar. Bunun yerine etnik, mezhepsel, tarikat, bölgesel kimlikler güçlenir. İşte bu durum yıkıcı ve bölücü unsurların arzu ettiği durumdur. Sahneye onlar çıkar.

Cumhuriyet ilkelerinden vazgeçmek, din üzerinden siyasi rekabeti ve toplumsal çatışmayı tetikler.

Fetö örneğinde görüldüğü gibi radikalleşme ve cemaatleşme devletin içinde paralel yapılar üretir.

Bu durum ülke ekonomisini de olumsuz etkiler. Toplum maddi menfaat peşinde koşmaya başlar. Toplumsal ahlâk erozyona uğrar. Teknolojik ve ekonomik gerileme başlar. Gelişmeyen ve geri kalan bir toplum profili ortaya çıkar.

Üretim ekonomisi çöker. Ekonomik durgunluk, gelir adaletsizliği ve yoksullaşma artar.

Ülke her bakımdan dışa bağımlı hale gelir.

Sonuç: Toplumun huzuru bozulur; hak ve adalet duyguları yok olur, iç cephe yara alır, güvenlik yapısı zaaf yaşar. Toplumsal kutuplaşma, terör ve şiddeti doğurur. Millî birlik ve iç bütünlük zayıflar, kırılmalar artar. Ülkenin beka ve toprak bütünlüğünü tehdit eder hale gelir.

En ağır bedel ise, ülke birikimlerinin kaybedilmesi ile ödenir.

Hukuk ve adaletin geri plâna itilmesi

Hukuk ve adalet geri plâna itilirse, keyfi yönetim artar, ekonomik sistem güvensizleşir, fakirlik çoğalır, yatırımlar durur, kurumlar işlevsizleşir.

Tarih göstermiştir ki hukuk dışı yönetimin orta-uzun süreli ayakta kalması mümkün değildir.

Cumhuriyetin temel ilkelerinden vazgeçmek, dış politikayı da olumsuz etkiler. Kırılganlığa yol açar.

Cumhuriyet diplomasi çizgisi, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi ile perçinlenmiştir. [3] Bu ilke terk edilirse, komşularla gerilimler artar, uluslararası yalnızlaşma başlar, dış politikanın olmazsa olmaz unsuru “denge” kaybolur. Uluslararası prestij yok olur gider. Ulusal bütünlük zarar görür.

Değerlendirme

Cumhuriyetin temel ilkeleri, halk denilen piramidin geniş taban üzerine oturtulmuştur. Bu nedenle demokrasi ve millî egemenlik prensibinden vazgeçilemez.

Cumhuriyet herkesi kucaklar. Gerçekçidir. Devlet aklını ön plânda tutar. Kaynağını Türk millî kültüründen alarak doğru politikalar üretir. Halktan kopmaz ve halkı kutuplaştırmaz. Çoğulculuğu esas alır. Tekilciliği reddeder. [4]

Millet tarafından millet adına devleti idareye memur edilenler, gerektiğinde millete hesap vermek zorundadır. Hükümetin varlığının sebebi, memleketin asayişini, milletin huzur ve refahını temin etmektir. Hükümetin belirli insanların, sınıfların veya bir zümrenin elinde bulunması, millet varlığının asla kabul edemeyeceği bir husustur. Demokrasi ve millî egemenlik prensibi ile bağdaşmaz, Cumhuriyetin temel ilkelerine ters düşer.

Diğer yandan bahis konusu bu ilkeler, toplumdaki değişmelere ayak uydurmakta zorlanan ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara cevap veremeyen, toplumu yeni arayış ve beklentiler içine sürükleyen oluşumlara ve gelecekle ilgili dogmatik endişelere izin vermez. Milleti etnisitelere, mezheplere, sınıflara, gruplara bölmez. Herkesi Türk Milletinin eşit parçası sayar. Aynı sevgi ve yakınlıkla hepsini kucaklarlar. Üniter yapıyı benimser. Bölücülük ve yıkıcılığı milletin baş düşmanı olarak görür.

1923 Cumhuriyetinin felsefesi ve onun lâik-demokratik, modern, çağdaş ve üniter yapısı, dünya üzerinde bugün de geçerliliğini korumaktadır. Zira içinde bulunduğumuz çağın gerekleri bu durumu dikte etmektedir. Üniter devlet ve ulus devlet kavramları birbirlerini tamamlar. Üniter olan bir devlet aynı zamanda bir ulus devlettir.

1923 Cumhuriyeti ve onun felsefesi, bir siyasal ve kültürel ulusal demokrasi rejimi olarak demode (modası geçmiş) değildir. Modası geçmeyen, hâlâ geçerli olan bu rejim, içinde var olduğu ülkesi için birliği, beraberliği, bütünlüğü ve sahip olduğu millî kültürü ile ayakta kalabilecek tek rejimdir.

Bu kapsamda, bundan 102 sene evvel kurulan Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini oluşturan “Altı Ok”un rehber alınarak, benimsetilip geliştirilerek, günümüzün şartlarına ve dünya koşullarına göre yeniden değerlendirilerek, altı doldurularak bundan sapmadan, taviz vermeden, dünyaya açılan ve kültürel değerlerine sahip çıkan yeni yüzler, yeni söylemler, yeni projelerle ve uğrunda yılmadan, yorulmadan mücadele edilecek şekilde ve millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarılmasını sağlayacak olan, yeni stratejik hedeflerle yürüme zaruretinin bugün çok açık olarak ortada olduğu değerlendirilmektedir.

Sonuç

Cumhuriyetin başlangıç stratejilerinden ve ilkelerinden uzaklaşmanın, bir ülkenin başına neler getireceği ve nelere mâl olacağını yukarda anlatmaya çalıştık.

Cumhuriyetin temel ilkeleri, Türkiye’nin modernleşme, kurumsallaşma, millî egemenlik ve toplumsal barışı için en güçlü çerçevedir.

Bu çerçevenin dışına çıkmak veya bu noktadan geriye dönmek, bir ülkenin yüzyıllık getirisinin geriye çekilmesi anlamına gelir ki, bu durum ulus devletler için yüksek bedellere ve telâfisi mümkün olmayan yıkımlara yol açar.

Cumhuriyet yönetimi ve ilkeleri, devlet hayatında ortaya çıkan farklı strateji ve öngörülere ve dogmatik düşüncelere karşı, Türk Milletine gelişme ve çağdaşlaşma yolundaki ana esasları, ilkeleri, prensipleri ve “millî irade, millî hakimiyet, millî bağımsızlık” gibi temel zeminleri verir. Bunları öngörür. Gerisini, yani bunun içini doldurmayı “akıl ve bilimin” ışığında bize bırakır. [5]

Bununla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti başta, kaybetmeye yüz tutan kültürel değerlerini yeniden kazanmak olmak üzere, iç cepheyi daima sağlam tutmak, demografik yapısını korumak ve Atatürk’ün kurduğu demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti olgusunun temelini oluşturan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden vazgeçmemek ve Cumhuriyet felsefesine tekrar geri dönmek zorundadır.

Aksi takdirde, bölgemizdeki savaşın bizi de içine almasının kaçınılmaz olacağı, beka ve toprak bütünlüğümüzün tehlikeye düşeceği değerlendirilmektedir.

KAYNAKÇA:

[1] Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Üçüncü Kitap, (Milli Eğitim Basımevi-1984)

[2] A.G.E., S.39

[3] Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, (Milli Eğitim Basımevi-1984)

[4] Anadolu’da Çoğulculuk ve Tolerans- Onur Bilge Kula-İş Bankası Kültür Yayınları

[5] http://ankaenstitusu.com/turkiye-cumhuriyetinin-temeli-kulturdur/