Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

LİDER ATATÜRK

Anadolu’da kurulan son Türk Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, dünyada yaşadığı dönemdeki hem batılı hem de doğulu ülkelerin ilgi odağı olduğu bilinmektedir.

Bütün hayatı harpte, muharebe meydanlarında askerlik işleriyle uğraşmakla geçen Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, bu kutsal uğraşıları sırasında gösterdiği davranış biçimlerinden liderlik payesi ve örnekleri çıkarmak onun askerlerine düşer. 20. yüzyılın başlarından itibaren ülkesi ve milletiyle topyekûn olarak Anadolu topraklarında verdiği “Millî Kurtuluş Mücadelesi” ve sonrasında sergilediği ‘’Stratejik Liderlik’’ örneklerinin, Türk Milletinin gönlüne ve hafızasına kazındığını söylemek yanlış olmaz.

Stratejik Liderlik

Liderlik kavramı geçmişten günümüze farklı tanımlarla açıklanmıştır. Stratejik lider, geleceği öngören vizyonuyla stratejik kararlar alabilen kişidir.

Diğer yandan stratejik lider, geleceği öngörerek kitleleri harekete geçiren, onları etkileyebilen, aynı hedefe doğru yönlendirebilen, muhtemel tehlikeleri önceden sezebilen, ona göre tedbir alan, vizyon sahibi bir liderlik tarzıdır. Stratejik liderlik davranışı gösteren liderler özellikleri gereği, aynı zamanda cesur ve pragmatik kararlar alabilen liderlerdir. [1]

Mustafa Kemal ATATÜRK, sadece Türk milletinin gözünde değil dünyanın birçok yerinde tarihin en etkili liderlerinden biri olarak kabul edilir. Onun liderliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren ülkenin modernleşme sürecine damgasını vurmuş ve pek çok alanda köklü değişikliklerin öncüsü olmuştur.

Diğer taraftan, lider olma özelliği ile birlikte önderlik vasıflarına sahip yönü, yetiştiği siyasi, sosyal, askeri ve politik ortamla doğrudan ilgilidir. Yakın arkadaşlarından Ali Fuat CEBESOY, Mustafa Kemal’in daha harbiye sıralarındayken dinamik liderlik özellikleri gösterdiğinden bahseder, okula başladıktan iki ay sonra sınıf çavuşu olduğunu, bu dönemde hem Fransızcasını geliştirdiğini hem de memleket meseleleri üzerindeki düşüncelerinin olgunlaştığını nakleder. Fransızca’ya karşı özel bir ilgi duyduğunu, Fransız Sefaretinden Fransızca gazete temin edip okuduğunu, vatan, millet ve Türklük fikirlerini ilk defa Harp Akademisi sıralarında ondan duyduklarından söz eder.[2]

Liderlik örnekleri

Stratejik lider olmanın kendine özgü boyutları vardır. Güven, sabır, cesaret, fedakârlık, doğruluk, kararlılık, sezgi gücü liderliğin kişilik boyutunu meydana getirir.

Liderliğin bir de mesleki boyutu vardır. Meslek ahlâkı ile başlayıp, motivasyon, tavır, ekip ruhu, iletişim, etkileme gibi hususiyetler ile devam eden bir dizi değerler manzumesidir.

Bu tanımlama ve tariflerden yola çıktığımızda, yakın tarihimizdeki yüzlerce, belki de binlerce tarihi şahsiyetin içinden sadece birinin ‘‘Lider / Önder’’ olma vasfını kazandığını görürüz. İşte Mustafa Kemal ATATÜRK, asırlar geçse de adından söz ettiren ve ettirecek olan çok önemli bir tarihi şahsiyettir. [3]

Mustafa Kemal’in çeşitli cephelerde, askeri bakımdan stratejik düzeyde verdiği aşağıdaki emirler, sahip olduğu liderliğin klasik örnekleri olarak gösterilebilir.

Çanakkale muharebeleri sırasında verdiği, ‘‘Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!’’ emri

19. Tümen Kumandanı olarak 25 Nisan 1915 sabahı Conkbayırı’na geldiğinde, kıyıdaki gözetleme erlerinin cephaneleri kalmadığı için geri çekilmekte olduklarını görür. Bizzat geriye kaçan askerlerin önünü keser. Niye kaçıyorsunuz? diye sorar. Askerler cephanemiz bitti derler. Cephaneniz bittiyse süngünüz var diyerek yere yatırır. Bunun üzerine daha geriden gelen 57. Alayın Kumandanlarına sözlü olarak, ‘’Ben size taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir” emrini verir. [4]

Kütahya-Eskişehir muharebelerinden sonra verdiği, ‘‘Ordunun Sakarya doğusuna çekilme’’ emri

2. İnönü muharebesi üzerinden üç ay kadar bir zaman geçmiştir. Bu süre içerisinde Yunanlılar yeniden derlenip toparlanarak genel seferberlik ilân ederler.

Yunan Ordusu 10 Temmuz 1921’de yeniden Kütahya-Eskişehir istikametinde üstün kuvvetlerle genel bir taarruza geçer. Bir hafta gibi kısa bir süre sonra Türk kuvvetlerinin savunduğu cephe çöker. Kütahya-Altıntaş ve Eskişehir düşmüş, tam bir bozgun yaşanmıştır. Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa çok sıkıntıdadır.

Mustafa Kemal Paşa derhal garp cephesine koşar. Eskişehir’in güneybatısındaki karargâhında İsmet Paşa ile karşılaşır. Onu, İnönü muharebelerinden sonra olduğu gibi, muzaffer bir kumandan olarak değerlendirir. Öyle görür ve buna göre muamele eder. Sanki bir bozgun ortasında değil, bir zafer arifesindeymiş gibi davranır. İsmet Paşayı tebrik eder. Bilahare karargâhtaki diğer kurmay heyetine döner, onları da cesaretlendirir. Çünkü vaziyetin telâşa ve ümitsizliğe tahammülü yoktur. Bu vaziyeti ancak uzun vadeli ve stratejik kararlar kurtarabilecektir. Ordu işgal ettiği bütün mevzileri terk ederek usulü dairesinde çok gerilere çekilecektir. İsmet Paşa’ya şu tarihi direktifi verir.

“Ordunun yeniden tertiplenip düzenlenmesi ve düşmanla arasına büyük bir mesafe koyarak daha elverişli şartlarda savunma yapması maksadıyla, Ordu Sakarya’nın doğusuna çekilecektir.” Karar buydu ve elbette ki riskliydi. Böyle stratejik seviyedeki bir kararı ancak Mustafa Kemal Paşa gibi bir lider verebilirdi. [5] Sakarya Savaşından sonra bu kararın ne denli isabetli bir karar olduğu görülecektir.

Sakarya Savaşı başlamadan gösterdiği bir başka liderlik örneği

12 Ağustos 1921’de savunma mevzilerini görmek, asıl savunmanın yapılacağı araziyi incelemek maksadıyla Polatlı güneyine gider. Karadağ bölgesinde gerekli incelemeyi yapmayı müteakip, dönüş için atına binerken at ürkerek ileri fırlar bu esnada yere düşen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın kaburga kemiği kırılır ve Ankara’ya dönmek zorunda kalır.

Doktorlar en az iki hafta istirahat etmesi gerektiğini söylerler, fakat dinlemez. Göğüs kafesi sarılı olduğu halde olaydan sadece dört gün sonra yaveri Salih BOZOK’a “Böyle bir günde yatılır mı çocuk? Hazırlanın, bir saat sonra cepheye hareket edeceğiz” der ve 17 Ağustos tarihinde tekrar cepheye birliklerin başına döner.[6]

Sakarya Meydan Muharebesi sırasında verdiği, ‘‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanı ile sulanmadıkça terk edilemez!’’ emri

26 Ağustos 1921 tarihi, Sakarya’da cereyan eden kanlı savaşın en şiddetli ve çarpışmaların yoğun olarak yaşandığı en zor günüdür. Zira Yunan Ordusu 2. Kolordusu ile cephenin güneyine tüm gücüyle yüklenir. Çatışmalar yoğun biçimde Mangal Dağı bölgesinde yaşanır. Meydan Muharebesinin başladığı kritik arazi kesimi olan Mangal Dağı sürekli el değiştirmektedir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın niyeti, her ne pahasına olursa olsun, Mangal Dağını da içine alan ve “asıl savunma hattını teşkil eden, Polatlı-Haymana hattını mutlaka elde bulundurmaktır.” Bu düşünceden hareketle, 26/27 Ağustos 1921 gecesi, yukardaki o tarihini emrini verir.[8]

Dünya harp tarihinde böylesine etkili ve kayıtsız şartsız mutlak itaati gerektirecek ağırlıktaki emirleri verebilecek başka bir lider var mıdır? Bu cesareti, özgüveni ve kararlılığı ancak Mustafa Kemal Atatürk gibi, bir toplumun kaderine tesir eden, damgasını vuran ve tarihin akışına yön veren bir şahsiyetin gösterdiği aşikârdır.

Sakarya Savaşının son günlerine gece yarısı karargâha gelen bir istihbarat raporunu değerlendirmesi

Savaşın son günlerinde karargâha bir gece yarısı gelen istihbarat raporlarını karargâhtaki kurmay heyeti okuyup yorumlayarak Başkumandana arz eder. Arz esnasında raporu takdim eden bir binbaşı, Yunan Ordusu Kumandanı Papulas’ın cepheye yeni takviye birlikler getirdiğinden bahisle, durumun vahametinden söz eder. Savaşı kaybediyoruz der. Binbaşıyı gayet sakin bir şekilde dinleyen Mustafa Kemal Paşa raporu bir daha okumasını söyler. Binbaşı raporu tekrar okur.

Bilahare yan odada istirahat eden İsmet Paşa’yı çağırır. İsmet paşa gelir. “İsmet, şimdi savaşı kazandık” der. Sakarya cephesini -ki bu cephe 110 km. civarındadır- karış karış, adım adım bilen Mustafa Kemal Paşa, Papulas’ın cepheye yeni birlikler intikal ettirmediğini, tam tersine savaşın sonunda ümitsizliğe kapılarak ordusunu geriye çektiğini söyler ve İsmet Paşa’ya derhal birliklere karşı taarruz emri vermesini ister. [7] Nitekim 13 Eylül 1921’de 22 gün, 22 gece süren kanlı Sakarya Meydan Muharebesi zaferle neticelenir.

Sakarya Savaşı sonunda akşam yemeğindeki tavrı

Sakarya Savaşının 20. günü artık savaşın sonuna gelinmiş, düşman cepheden çözülerek geriye çekilmeye başlamıştır. Dua Tepe ele geçirilmiş ve komuta heyeti rahatlamıştır. Aynı gün Kolordu Kurmay Başkanı komutanlar için akşam yemeği hazırlatır. Sofrada cılız bir tavuk ile dört beş dilim siyah ekmekten başka bir şey yoktur. Dünden beri bir lokma yemek yenmemiştir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Mürettep Kolordu Komutanı Albay Kazım (Özalp), Batı Cephesi K.lığı Kurmay Başkanı Albay Asım Gündüz sofraya bağdaş kurarlar.

Mustafa Kemal Paşa Albay Kazım’a sorar: “Erlere ne yiyecek verdiniz?”

Albay Kazım: “Efendim, dün sabah tedarik ettiğimiz buğdayı kavurmaları için birliklere dağıtmıştık.”

Mustafa Kemal Paşa bunun üzerine tavuğa elini sürmeden ayağa kalkar, yürümeye başlar, diğerleri de onu takip eder. O akşam komutanlar aç yatarlar. Mehmetçik kavrulmuş buğday yiyerek zafere koşarken, Başkomutan güçlükle bulunan cılız tavuğu yemeyi içine sindirememiştir.[9]

Gallipoli Wars Kitabı ve Atatürk

57 yıllık kısa yaşantısının son dönemlerinde İngiltere Kralı tarafından Atatürk’e hediye verilmesi kararlaştırılır. Kral 6. George, Atatürk Türkiyesi’ne büyük değer vermektedir. Yaklaşan 2. Dünya Savaşı’nda, Türkiye’nin mutlaka İngiltere’nin yanında yer alması için büyük gayret göstermekte, bu nedenle de ilişkileri sıcak tutmaya çalışmaktadır. Yabancı devlet adamlarına en üst düzeyde verilen bir armağan olan, üstü pırlanta ve elmaslarla bezenmiş; ‘’Diz Bağı Nişanı’’ vermeyi düşünürler.

O sırada Sir Percy LORAİNE (1933-1939), İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi olarak Ankara’dadır. Ona sorarlar.

Büyükelçi Mr. Loraine kesinlikle karşı çıkar: “…Kabul etmez; yabancı bir ülkenin nişanını katiyen takmaz, kıymetli taşlarla bezenmiş pahalı hediyelere karşıdır. ‘Beni kiminle karıştırıyorsunuz?’ diye tepki gösterir, ilişkileri bile tehlikeye atabilirsiniz!” der.

İngilizler bunun üzerine, bir başka formül ararlar: “Oxford veya Cambridge üniversitelerinden biri acaba Atatürk’e, barış konusunda tüm dünyaya yaptığı katkılar nedeniyle bir -doktora- payesi verebilir mi?” diye Üniversite rektörlerine sorarlar.

Her iki rektör de: “…Memnuniyetle ancak; bizler bin yıllık, gelenekleri olan üniversiteleriz. Doktora diplomasını burada, üniversitede veririz, doktora cübbesini de rektörümüz burada, üniversitede giydiririz…” derler.

Büyükelçi Mr. Loraine: “Gitmez ki!” diye yanıt verir.

Bunun üzerine Kral: “Peki ne verelim?” diye sordurur.

Mr. Loraine’den yanıt gecikmez: “Kitap verin; onu büyük bir keyifle alır!”

Kral, bunun üzerine büyük bir jest yapar; Çanakkale’de bulunmuş, iki tarihçi generalden “Gelibolu Savaşları” diye bir kitap yazmalarını, bu kitapta Mustafa Kemal’e neden ve nasıl mağlup olduklarını anlatmalarını ister.

Bu kitabın kapak içine şunlar yazılır:

“Büyük bir kumandan, asil bir düşman ve alîcenap bir dost şerefine, Türkiye Cumhuriyeti Reisi Gazi Mustafa Kemal Hazretlerine, Haşmetli İngiltere Kralı Hükümeti tarafından takdim edilmiştir.”

Kitabın İngilizce ismi: “Gallipoli Wars” yani “Gelibolu Savaşları”dır.

Anılan kitap halen Anıtkabir’de sergilenmektedir.

Dünya’nın önünde saygıyla eğildiği eşsiz devlet adamı, büyük komutan, dünyada özgürlük ve bağımsızlık savunucusu, örnek lider Mustafa Kemal Atatürk işte böyle bir liderdir.[10]

Büyük Taarruz esnasında 2. Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa’nın olumsuz tutumuna karşı verdiği emir

26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruzun ilk günlerinde cephenin kuzeyinde konuşlu 2. Ordunun karşısındaki bir kısım düşmanın geri çekildiğini gören Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa, bu fırsattan yararlanmak üzere 2. Ordunun ilerlemesi ve harekete geçmesini ister. Durum telefonla Yakup Şevki Paşa’ya bildirilir.

Yakup Şevki Paşa, “Benim cephemden çekilen yok. Düşman yerinde duruyor. Harekete geçmem” der.

Yakup Şevki Paşa’nın cevabı İsmet Paşa’yı kızdırır. Bunun üzerine Başkumandan sıfatı ile Mustafa Kemal Paşa, “Kolayı var. Harekât emrini doğrudan ana ast birlik komutanlarına ver. Yakup Şevki Paşa’da ordusunun peşine takılsın” der.

Orada bulunan Fevzi Paşa gevrek bir kahkaha atar. “İşte bu kadar” der. [11]

Minber Gazetesine ordu hakkında yaptığı açıklama

Çıkışına destek olduğu Minber Gazetesinde 17 Kasım 1918’de ordu hakkında şu açıklamayı yapar: “Bana göre kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması lâzım gelen mânâ, her ferdi, bilhassa subayı, kumandanı, medeniyet ve tekniğin icaplarını kavrayan ve hareketlerini ona göre uygulayan yüksek ahlâktaki bir topluluktur.” [12] Ordu hakkındaki tasavvurunu açıklarken sarfettiği “yüksek ahlâk” kavramı çok önemli ve değerlidir.

Ordu ve askerlerine sahip çıkan açıklaması

14 Mart 1919 da bir gazetede ordu ve askerlere atılan iftiralara sessiz kalmaz ve iftiracılara şu cevabı verir: “Her türlü mahrumiyet ve zorluk içinde namuslu ve vazifesini hakkıyla yapan Osmanlı Ordularını haydutlukla itham etmek, tek dayanakları namus ve haysiyetleri olan söz konusu orduların kumandanlarını sefil ve haydut başı olmakla niteleyip teşhir etmek ne büyük ahlâksızlık ve ne sefil vicdansızlıktır.

Başlarında bulunmakla iftihar ettiğim kahraman ordular, haydutlardan değil, soylu Osmanlı Milletinin namuslu evlâtlarından müteşekkildir.” [13] Bir komutan, emir-komuta ettiği maiyetini bundan daha anlamlı bir şekilde savunamaz, koruyup kollayamaz.

Hediye verilmesine karşı tutumu

1905 yılında göreve başladığı bugünkü Lübnan ve Suriye topraklarında “hediye” diye sunulan altınları ve rüşvetleri geri çeviren Mustafa Kemal ayrıcalık istemediği gibi ayrımcılık da yapmamıştır. [14] Bu davranış biçimi, bir liderde bulunması gereken vasıfların başında gelen yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata güzel bir örnektir.

İstiklal Savaşı Gazilerinin hayattayken söyledikleri

108 yaşında vefat eden İstiklal Savaşı Gazisi, Çorum’un İskilip ilçesine bağlı Çatkara Köyü’nden Ömer KÜYÜK (D. 1898- Ö. 2006) son mülâkatında, “Mustafa Kemalin başımızda olduğunu bilmek, askere moral veriyordu” demişti.

Yine Eskişehirli Süvari Yakup ÇAVUŞ’un, verdiği röportajda şu sözleri çok anlamlıdır: “Düşman sadece Yunan gâvuru değildi ki yavrum… İngiliz’i vardı, Fransız’ı vardı, bir de bunlara yardım eden bizim hocalar vardı… Vardı da vardı… Çok şükür bizim bir Allah’ımız, bir de Mustafa Kemal Paşa’mız vardı” [15]

Yukarıda verilen tüm liderlik örnekleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün kısa yaşamındaki liderlik kesitlerinden sadece birkaçıdır. Atatürk’ün her yeni araştırılmasında üstün özelliklere sahip yeni değerlerle, yeni liderlik örnekleri ile karşılaşılacağı ve bu özelliklerin yıllar geçse de korunduğu/korunacağı muhakkaktır.

Sonuç

Türkiye Cumhuriyeti ismi ile özdeşleşen ve birlikte anılan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, millî egemenlik ilkesine dayalı olarak yürüttüğü bağımsızlık savaşı ile tüm dünyaya örnek bir lider olmuştur.

Bununla birlikte, mazlum milletlerin geleceğine inanç ve güven duymasında Doğulu ulusların ona ilgisi şüphesiz büyük olmuştur. Asya’nın Avrupa’ya karşı kazandığı zaferin komutanı olarak üçüncü dünya ülkelerinin bağımsızlık hareketlerine örnek teşkil etmiştir.

Tarihi şahsiyetler, kendi bilgi ve tecrübeleriyle kazandıkları değerleri ve birikim zenginliklerini davranışa dönüştüren kişilerdir. Şahsiyet sahipleri toplum içinde her zaman belirgindirler ve dikkat çekerler. Ancak her zaman lider / önder olamazlar. Söz konusu tarihi şahsiyetlerden pek azı lider / önder nitelemesi kazanırlar. Liderlik / önderlik şahsiyetin üst boyutudur. [16]

Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı merhum Turgut ÖZAKMAN, “Cumhuriyet-Türk Mucizesi” adlı birinci kitabında, “Dünyada ülkesini savaşta zafere kavuşturan birçok komutan ve lider var. Milletini daha ileri bir toplum yapmak için çalışmış birçok önder de var. Ama yokluk ve yoksulluk içinde her ikisini birden başarmış bir kişi var.” demektedir. [17]

Dünyanın gözünde ne olduğu, nasıl bir lider olduğu yukarıda anlatılan Atatürk, 10 Kasım 1938’de ebediyete intikal etti. Çanakkale’de savaştığı Anzak Kolordu komutanı İngiliz General Birdwood, savaş sonrası İngiltere’de Mareşal yapılmıştı. General Birdwood, 21 Kasım 1938’de Atatürk’ün Ankara’da yapılan cenaze töreninde, ayağı şiş olduğu halde, üniformasıyla ayakta Mustafa Kemal Paşa’yı selâmlıyordu.

Esir alınan Yunan General Trikopis, Atatürk’ün ebediyete intikal edişinden sonra, her yıl 29 Ekim’de Selanik’teki Türk Büyükelçiliği’nde Atatürk büstü önünde, ölünceye kadar her yıl saygı duruşunda bulundu.

Bir İtalyan profesörü, 10 Kasım 1938’de Atatürk’le ilgili yazdığı bir yazıda şöyle der: “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz geliyor!” [18]

Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği kıldan ince, kılıçtan keskindir. Onu anlamak ilk önce zekâ ister, bilgi, görgü, cesaret ve fedakârlık ister. Koşulsuz insan ve doğa sevgisine sahip olmayı, benim manevi mirasım dediği akıl ve bilimin rehberliğinde namuslu, sabırlı ve millî birlik içinde hoşgörülü olmayı gerektirir.

KAYNAKÇA:

[1]https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2130817

[2]https://ankaenstitusu.com/harbiyeli-1283-mustafa-kemal/

[3] https://ankaenstitusu.com/vefatinin-82-yilinda-ataturkun-liderlik-ornekleri/

[4]KEMALYERİ-Naim Babüroğlu-Belgesel Anlatı 2.Baskı

[5]TEK ADAM II. CİLT– Şevket Süreyya Aydemir.

[6]22 GÜN 22 GECE SAKARYA-Naim Babüroğlu- İnkılâp yayınları-2020

[7]https://www.google.com/search?q=celal+%C5%9Feng%C3%B6r+sakarya+meydan+muharebesi

[8]BÜYÜK DÖNEMEÇ-Sakarya Meydan Muharebesi-İbrahim Artuç- Kastaş Yayınları

[9]22 GÜN 22 GECE SAKARYA-Naim Babüroğlu- İnkılâp yayınları-2020

[10]Prof.Dr.İlber ORTAYLI’dan alıntıdır.

[11]ŞU ÇILGIN TÜRKLER- Turgut Özakman- Bilgi Yayınevi 365.Basım, Ekim-2008, S.627

[12] BÜTÜN DÜNYA- Başkent Üniversitesi Kültür Yayınları-Sayı:2023/06]

[13]A.G.E.- S.47

[14]A.G.E.-S.63

[15] https://ankaenstitusu.com/vefatinin-82-yilinda-ataturkun-liderlik-ornekleri/

[16]Prof.Dr.Sadık TURAL’ın 10 Kasım 2014 tarihli Konferansından

[17] [18] https://ankaenstitusu.com/vefatinin-82-yilinda-ataturkun-liderlik-ornekleri