ABD son dönemde IŞİD terör örgütünün üst düzey yönetim kadrosuna yönelik olarak özel kuvvet birlikleriyle yürüttüğü operasyonları sıklaştırdı. Geçen yıl IŞİD’in ekonomik faaliyetlerinden sorumlu üst düzey yönetici konumundaki teröristi öldürmüş, üç hafta önce Irak’ta yine IŞİD’in üst düzey sorumlularından birini (kimyasal silahlardan sorumlu kişi olduğu iddia ediliyor) yakalayıp sorguya almıştı. ABD’li askeri kaynaklar iki gün önce Suriye’de Rakka’nın kuzeyindeki Şeddadi bölgesindeki hava operasyonunda IŞİD’in “Savaş Bakanı” ya da “Savunma Bakanı” olduğu değerlendirilen Çeçen asıllı Gürcistan doğumlu Abu Umar al-Shishani (Omar the Chechen)‘nin öldürülmüş olabileceğini söylüyor. Ama henüz resmen teyit edilemedi. Söz konusu kişinin daha önce de 2014 yılında hem El Nusra hem de ABD tarafından öldürüldüğü iddia edilmişti. İşin ilginç yanı, Amerikan kaynaklarında yer alan habere göre söz konusu terörist Çeçenistan savaşında Rus ordusuna karşı savaşmış sonra da yaklaşık 10 yıl önce Gürcistan Ordusunda asker iken ABD’nin Gürcistan ordusunu eğitme projesi kapsamında ABD Özel Kuvvetlerinin verdiği eğitimlere katılmış. Söz konusu eğitimlerde askeri liderlik ve taktisyenlik özelliğiyle öne çıktığı ve yıldız askerlerden biri olduğu söyleniyor.
Hatırlanacağı üzere IŞİD lideri Bağdadi’de Irak’ın işgalinden sonraki dönemde Irak’taki ABD’nin esir kamplarında kalmış ve sonra bir şekilde serbest bırakılmıştı. Amerikan kaynaklarında IŞİD’in ABD tarafından yaratıldığına dair çok sayıda belge yayınlanmış haber yapılmıştı. Yukarıdaki haber gösteriyor ki ABD dünya genelinde dost ve müttefik ülkelerdeki askeri işbirliği faaliyetlerinde boş durmamış ve gerektiğinde kullanabileceği kişileri listeleyip devşirmiş, emre intizar hale getirmiş, yeri gelince de kullanmış. Rolü bitince de bir daha konuşamamak üzere ortadan kaldırıyor.
ABD bu işi nasıl yapıyor derseniz cevabı da şu: ABD bu işi ABD Özel Kuvvetleri Komutanlığı üzerinden yapıyor. Bütçesi 2001’de 3 milyar dolar iken 2014’te 10 milyar dolara yükseldi. Bush’un Başkanlığa geldiği yıllarda ABD Özel Kuvvetleri dünya genelinde 60 ülkede görevlendirilmişken şimdi bu rakam 135 ülkeye çıktı. Amerikan özel kuvvetleri bu ülkelerin en azından 80’inde fiilen operasyonlar icra ediyor. ABD Özel Kuvvetleri personel sayısı 2001’de 33.000 iken 2015’e gelindiğinde bu rakam 70.000’e çıkarıldı. Bu 70.000’in personelin yaklaşık 11.000’i ise yabancı ülkelerde görevli…
ABD bunu neye göre yaptı ve yapıyor? Tabi ki Ulusal Güvenlik Stratejisi ve bu çerçevede hazırlanan Ulusal Askeri Stratejisi ve bunlara dayanılarak belirlenen kuvvet yapılanmalarına göre. 2000’li yılların başından itibaren ABD gelecekteki savaşların yüksek teknoloji destekli Özel Kuvvet harekatına dayanacağını, insansız uçakların hava kuvvetleri içinde etkin bir yer alacağını, elektronik / siber harbin ve insan istihbaratının ağırlık kazanacağını öngörmüştü. 2000’li yılların başında önce Afganistan sonra Irak’ı büyük sayıdaki kuvvetlerle işgal eden ABD, bu savaşlardan her alanda “aldığı derslerin” yanında hem Özel Kuvvetler hem de insansız uçaklarda istediği seviyeye gelince IŞİD bağlamında Irak ve Suriye’ye müdahalede kara kuvvetleriyle değil (ihtiyaç duyulan kara kuvvetlerini yerel ve bölgesel aktörlerden temin ederek) özel kuvvetlerini öne çıkardı ve sahadaki operasyonlarını ağırlıklı olarak özel kuvvetleriyle yapıyor.
ABD’dedi bu gelişmelere paralel olarak NATO kuvvet yapısı içinde de Özel Kuvvetler özel bir yer almaya başladı. 2006’da NATO bünyesinde Özel Harekat Koordinasyon Merkezi kuruldu. 2010 yılında bu merkez NATO Özel Harekat Karargahına dönüştürüldü. Aralık 2012’den itibaren de NATO Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak görev yapıyor, komutanlık görevi Amerikalı general/amiraller tarafından üstlenilmektedir. NATO bünyesinde özel kuvvetler komutanlığı oluşturulması NATO’nun benimsediği “akıllı savunma” kavramının uygulamaya geçirilmesinin gereklerinden biridir. Terörün konvansiyonel tehdidin yerini aldığı konjontürde büyük konvansiyonel kuvvetler yerine yüksek teknolojiyle donatılmış, iyi eğitimli, küçük elit kuvvetlerin kullanımı maliyet etkinlik ve tehdidin niteliği açısından en iyi seçenek olarak kabul edilmiştir.
Peki Türkiye’nin durumu ne? Aslında Türkiye’nin askeri karar vericileri de 2000’li yıllara gelindiğinde geleceğin savaşlarına ilişkin olarak ABD’nin öngördüğü gidişatı görmüştü. Bu kapsamda örneğin Tümen seviyesindeki Özel Kuvvetler Komutanlığını “Ordu” seviyesine çıkarmayı hedeflemişti. Fakat olmadı. Niye derseniz, TSK’ya yönelik kumpaslara ve davalarına bakınız derim. TSK’ya yönelik kumpasların başlangıcı 2003’te Süleymaniye’de Türk Özel Kuvvetler timinin başına geçirilen çuvaldır. Daha sonraki süreçte yurt içindeki kumpasları ve davaları görüyoruz. Bu kumpasların da ilk önce Özel Kuvvetler ile SAT ve SAS komandolarına yönelik gerçekleştiğini de hatırlayalım. Bu dönemde öyle bir algı oluşturuldu ki Özel Kuvvetler “kapatılması” gereken bir birlik olarak yansıtılmaya başlandı. Nitekim o süreçte bir dönem Özel Kuvvetler Komutanlığının Tugay seviyesine düşürüldüğünü de bir not olarak hatırlatalım.
Sonuç olarak; özellikle 2000’li yılların başından itibaren terörün bir numaralı küresel tehdit olarak ortaya çıkmasıyla birlikte büyük konvansiyel kuvvetleri kullanmanın yarattığı siyasi, sosyal, hukuki, ekonomik sorunların aşılmasında Özel Kuvvetler hem maliyet-etkinlik hem de terör tehdidinin bertaraf edilmesinde en etkin unsurlar olarak ortaya çıkmıştır. ABD başta olmak üzere Batı ülkeleri ve NATO kuvvet yapılanmalarını bu yönde geliştirmişlerdir. Önümüzdeki dönemde de terörün içeride ve dışarıda bir numaralı tehdit olacağı öngörülmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin bugün içeride ve dışarıda karşılaştığı tehdidin niteliğine ve içine düştüğü açmaza bakıldığında Özel Kuvvetlere ilişkin olarak hedeflenen kuvvet yapısına bir an önce ulaşması sağlanmalıdır.