Nuri Bilge Ceylan, kendi dünyasını kurabilmiş ve bunu ustalıkla yansıtacak yeteneğe, birikime, deneyime sahip çok özel bir isim. Ceylan’ın fotoğrafla uğraştığını bilmeyenler dahi filmlerindeki muhteşem renkler ve karelerden yola çıkarak istese harika fotoğraflar çekebileceğini tahmin edebilir. 1980’li yıllarda başladığı fotoğrafçılığa, filmlerinin yoğunluğu nedeniyle bir süre ara veren Ceylan, 2009 yılında Sinemaskop Türkiye sergisini açtı. Bu seriye nasıl başladığını şöyle anlatıyor:
“Bir tesadüfle başladı biraz. Uzak filmini bitirdikten sonra biraz dinlenmek için, ki dinlemeye çok ihtiyacı olur insanın bir filmi bitirdikten sonra, Kapadokya’da bir arkadaşımızı ziyarete gitmiştik. Arkadaş bizi çevrede gezdirirken bir akşamüstü, son derece tesadüfen, şu Kapadokya fotoğrafını çektim orada. Sonra İstanbul’a dönüp onu bastığımda çok beğendim bu fotoğrafı… Bu duygu bu çalışmayı devam ettirme hissi yarattı bende…”
Kapadokya
Kapadokya’da başladıktan sonra Ardahan, Ağrı, Urfa, Midyat, Adıyaman ve Mardin gibi birçok şehirde aynı teknikle fotoğraflar çekmeye devam etmiş. Aşağıdaki kare Konya’daki krater gölü Meke’ya ait.
Meke Krater Gölü
Motorsikletli genç, Urfa, 2004
Anne ve kızları, 2004
Köy, Kars, 2004
İki kızkardeş, Doğubeyazit, 2004
İki Okul Çocuğu, Tire, 2003
Eve dönüş, Ardahan, 2004
Fırıncı Çırağı, Urfa, 2004
Köylü çocuk, Ağrı, 2004
Yol kenarında iki adam, Ağrı, 2005
Mardinli adam, 2004
Kışın sokak dönemeci, İstanbul, 2004
Kışın güvercinler, İstanbul, 2004
Beyoğlu’nda tramvaylar, İstanbul, 2004
Sardes, 2003
Bisiklete binen çocuklar, Midyat, 2004
İshak Paşa Sarayı, Doğubeyazıt
Kışın Sultanahmet Meydanı, İstanbul, 2004
Halk plajında kızlar, İstanbul, 2006
“Zannediyorum ben görsel sanatlar eğitimimi Boğaziçi Üniversitesi’nin eski kütüphanesinde aldım. O zaman kütüphane şimdiki rektörlük binasının olduğu yerde. Ahşap zemini, gıcırdayan bir zemini vardı. Onun alt katında, mahsen gibi, soluk ışıkların olduğu, bir köşesinde eski bir koltuğun durduğu, ama kimsenin inmediği, bütün o yabancı dergilerin, eski sayılarının ve eski kitapların olduğu, çok geniş bir arşiv vardı…Orası benim için inanılmaz zengin bir yerdi. Dolayısıyla orada yıllar harcadım ben. Zannediyorum ben çerçeve ve görsel sanat eğitimimi orada aldım. Çok sosyalliği de sevmezdim, herhangi bir şeye sıkıldığım zaman hemen oraya, o koltuğa kaçardım. Birkaç büyük cilt yığardım yanıma, onlara bakarken huzur bulurdum.”