Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

NATO NEREYE GİDİYOR ?

Dr. Ali Rıza KUĞU

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) modern çağın en bilinen askeri ittifakı olarak halen varlığını sürdürmektedir. Batı Bloku’nun örgütlü askeri yapısı olan NATO’nun, Soğuk Savaş sürecinde yeni bir dünya savaşının engellenmesi ve Doğu Bloku’nun çöküşünde önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir.

Böylesine tarihi bir misyonu gerçekleştirmiş olması bir yana, kurulduğu günden bu yana en fazla eleştirilen örgütlerin başında da NATO gelmektedir. NATO’ya yöneltilen en yaygın eleştiriler, Sovyetlerin engellenmesi adına Batı’da bir kısım yasadışı oluşumlara hamilik yapması, zaman zaman üyesi olan ülkelerin iç işlerine karışması ve Batı’nın özellikle de A.B.D.’nin emperyal hedeflerine alet olması gibi iddialardır. Öncelikle altını çizmek gerekir ki, bu eleştiriler temelsiz değildir.

VARLIK NEDENİ ARAYIŞI

Günümüzde Doğu Bloku kalmadığından NATO’nun varlığı sorgulanmakta ve ayakta kalmak için kendisine sanal düşmanlar yaratmaya çalıştığı ileri sürülmektedir. Olan bitene bakınca, NATO’nun salt askeri bir ittifaktan geniş bir politik-askeri platforma doğru evrilmekte olduğunu görüyoruz. Bunun içinde BM’den bir miktar rol çalma da vardır.

Rusya’nın Kırım’ı Mart 2014’de uluslararası hukuka aykırı biçimde ilhakının, NATO üzerinde  politik bakımdan ciddi yankıları olmuştur. NATO’nun Eylül 2014’deki Galler Zirvesi, Rusya cephesinde gelişen durumun gölgesinde yapılmıştır. Bu zirve toplantısında “kolektif savunma” yeniden ön plana çıkarılmış ve doğudan (Rusya) ve güneyden (terör) İttifak’a yönelen tehdide karşı “Hazırlık Eylem Planı” adı altında bir belge üretilmiştir. Şimdi de Şubat 2022’de başlayan Ukrayna Savaşı NATO’nun geleceğiyle ilgili önemli sonuçlara gebedir.

Bütün bu olanlardan çıkarılacak en somut sonuç, Soğuk Savaş’tan sonra varlık sebebi sorgulanan NATO nihayet kendine göre yeni bir tehdit veya tehditler bulmuştur. Açıktır ki, bu tehditler Rusya, Çin ve daha çok İslam coğrafyası ve az gelişmiş ülkelerden kaynaklandığı düşünülen uluslararası terördür.

YENİ STRATEJİK KONSEPT

Bütün bu gelişmeler NATO’nun “savunma ağırlıklı askeri bir ittifak olma” özelliğini önemli ölçüde değiştirmiştir. NATO kendisine gelecekte bir nevi “barış ve istikrar brokeri” veya uluslararası güvenliği artırıcı geniş tabanlı bir platform olma görevi yükleme niyetindedir. A.B.D. ise kendi küresel hegemonya alanını genişletmek ve bireysel askeri hamlelerine uluslararası nitelik kazandırmak için NATO’yu kullanma ve ayakta tutmaya çalışmaktadır.

Lizbon Zirvesi’nde 2010 yılında kabul edilen Stratejik Konsept halen yürürlüktedir. Ancak 2021 Brüksel Zirvesi’nde alınan kararlar ve NATO 2030 projesi verileri de dikkate alınarak yeni bir Stratejik Konsept çalışması sürdürülmekte olup, bu çalışmanın daha çok Rusya, Çin, hassas teknolojilerin yayılması ve iklim değişikliği gibi konulardan algılanan risk ve tehditleri karşılamaya odaklanacağı öngörülmektedir. Yeni Stratejik Konsept’in 2022 yılı Haziran ayında yapılacak NATO Madrid Zirve’sinde kabul edilmesi beklenmektedir.

NATO’NUN POLİTİK GELECEĞİ

Günümüzde küresel güvenlik ortamı Soğuk Savaş yıllarının dünyasından çok farklıdır. Rusya’nın Ukrayna saldırısına rağmen, Avrupa-Atlantik bölgesinde ve diğer bölgelerde güvenlik ortamını belirleyen şey kitlesel ve konvansiyonel askeri tehditlerden ziyade, zaman ve mekân boyutları belirsiz, karmaşık nitelikteki asimetrik tehdit ve risklerdir. Bu ortamda uluslararası güvenliğin sağlanması, sürekli silahlanma ve askeri üstünlükle değil, dayanışma ve işbirliği ile mümkün olabilir.   

“Kolektif Savunma” NATO’nun gerçek gücünün kaynağı olan vazgeçilmez bir kavramdır. Ancak önceden tanımlanabilen büyük çaplı fiziki bir tehdidin olmadığı ortamda, İttifak’ın salt askeri bir organizasyon olarak varlığını sürdürmesinin pek kolay olmayacağı ortaya çıkmıştır. Bu noktadan hareketle, NATO kendisini “küresel ölçekte güvenlik üretici” bir organizasyon haline dönüştürecek adımlar atmıştır.

Yeni üyeler kabul ederek genişleme, BİO, Akdeniz Diyaloğu ve Küresel Ortak projeleri ile işbirliği alanını büyütme, bu maksatla atılan adımlardır. 5’inci Madde Dışı görevlere yapılan vurgu ve birçok noktada barışı destekleme/zorlama operasyonlarına katılım da aynı amaçlara yöneliktir.

Bütün bu yeni angajmanların hem NATO’nun kendisi hem de küresel güvenlik açısından olumsuz sonuçlarını da görmek zorundayız. Bunlardan birincisi ve en önemlisi NATO aşırı şişmanlamış ve şişmanladıkça gücünden kaybetmiştir. Çok sayıda üye ve ortaktan oluşan bir yapıda anlayış birliği oluşturma ve karar verme zordur. Şu anda karşımızda her biri diğerinden birçok bakımdan farklı 30 ülkenin oluşturduğu bir NATO vardır.

İkinci olumsuzluk NATO’nun doğuya doğru genişlemesi Rusya’da güvenlik endişeleri yaratmıştır. Özellikle Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya dahil edilmeye çalışılması, Moskova’da kuşatılma korkusu yaratmış ve onu provoke etmiştir. Rusya’da otoriter bir yönetim biçiminin yerleşip güçlenmesine, yaratılan bu iklimin katkısı olmuştur. Rusya yönetimi NATO’nun genişlemesini bahane ederek Ukrayna ve Gürcistan üzerindeki oldubittilerine meşruiyet kazandırmaktadır.

Rusya sertleştikçe NATO kanadında yeni bir tehdit yaratmış olmanın rahatlığı hissedilmiş, İttifak’ta adeta güven patlaması yaşanmıştır.  NATO Genel Sekreteri’nin Ukrayna Krizi tırmanırken “savaşa hazırız” mesajı vermesine buradan bakmak gerekir. Oysa asıl yapılması gereken şey NATO genişlemesini Ukrayna sınırında durdurmaktır. Rusya ile kurulan özel ilişki devam etmeli, ancak Ukrayna’nın Rusya karşısında bağımsız kimliği ve ekonomik gelişmesi desteklenmeliydi.

NATO’nun popüler kuruluş amacı “A.B.D.’yi içerde, Sovyetleri dışarda, Almanları aşağıda tutmak” diye formüle edilirdi. Bunun anlamı Amerikalıları Avrupa güvenliğinin içine alarak Sovyetlerin batıya ilerlemesini durdurmak ve Almanların tekrar güçlenip Fransız ve İngilizleri tehdit etmesini önlemektir. An itibariyle Amerika içerde, Almanlar da kontrol altındadır. Sovyetler Birliği ise çökmüştür. Ancak Putin’in “Yakın Çevre” politikası Rusya’nın tekrar imparatorluk günlerine dönüşü algısına yardımcı olmakta ve bu da A.B.D. ve NATO’nun işine gelmektedir.

AB’NİN STRATEJİK PUSULASI

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması üzerine Avrupa Birliği Konseyi, 21 Mart 2022 tarihinde “Güvenlik ve Savunma İçin Bir Stratejik Pusula” isimli belgeyi yayınladı. Anılan belgede artan hibrid tehditlerden, politik rekabet ve silahlanma yarışından, açık deniz, dış uzay ve siber evrendeki çatışmalardan, ekonomik ve enerji baskısından ve iklim değişimi sorunlarından bahsediliyor.

Stratejik Pusula” belgesi her ne kadar AB ülkelerinin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP)’nın geliştirilmesi, planlama ve harekât icra etme anlamında askeri yeteneklerinin güçlendirilmesi kararlılığını vurgulasa da, Avrupa’nın güvenliği için A.B.D. ve NATO’nun vazgeçilmezliğinin altını çiziyor.

Anlaşılan o ki, Avrupa güvenliğini yine Transatlantik Bağ yani NATO kanalıyla sağlamaya devam edecektir. NATO’nun Ukrayna Savaşı’nda içine düştüğü çıkmaza bakınca, Avrupa’da yeni bir silahlanma ve teknoloji hamlesini beklemeliyiz. Ayrıca İsveç ve Finlandiya’nın üyelik perspektiflerini de ciddiye almak gerekir.

NATO 2030 PROJESİ

Haziran 2021’de yapılan Brüksel Zirvesi’nde NATO ülkelerinin liderleri NATO 2030 adlı proje üzerinde mutabık kaldılar. Aynı toplantıda uluslararası güvenliğe yönelen tehditler arasında özellikle terörizm, siber saldırılar, yıkıcı teknolojiler, iklim değişimi ile Rusya ve Çin’in uluslararası hukuk düzenine meydan okumalarına vurgu yapıldı.

NATO 2030 projesi işte bu sayılan tehditlere karşı İttifak’ın gelecek on yılını planlayan bir çalışmadır. BİO üyesi bazı Orta Asya ülkeleri ile sınır komşusu olmak dışında NATO ile ilişkisi olmayan Çin uluslararası sisteme tehdit teşkil ediyorsa, buna önlem almak NATO’nun değil BM’nin işidir. Ama belli ki A.B.D. Çin’in NATO belgesine tehdit olarak geçirilmesini istemiştir.

NATO 2030 kapsamında vurgulanan ilk önlem İttifak içinde danışma ve koordinasyonun artırılmasıdır. İkincisi caydırma ve savunma yeteneklerinin geliştirilmesidir. Bu kapsamda savunma harcamaları için eşik GSMH’nın en az yüzde 2’si olarak belirlenmiş, bunun en az yüzde 20’sinin de yeni silah ve teçhizat tedariğine ayrılması öngörülmüştür.

Bunun yanında sivil altyapının dayanıklılık ve esnekliği, teknolojik üstünlük, uluslararası sistemi korumak için küresel bazda işbirliği, üyelik için “açık kapı” politikasının devamı, ortak ülkelerin eğitim ve yeteneklerini geliştirmek, iklim değişimi ile mücadele etmek ve uyum sağlamak, yeni bir stratejik konsept oluşturmak ve ortak finansmana katkıyı artırmak gibi önlemler sıralanmıştır.

DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM İHTİYACI

NATO bir savunma ittifakı olmakla birlikte, varlığını sürdürmesi bireysel özgürlükler, insan hakları, demokrasi ve barışı koruma konusundaki hassasiyet ve başarısına bağlı olacaktır. Barışı kurmak ve korumak iyi savaşmaktan ziyade iyi politika ile mümkündür. Kaldı ki savaş da politikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir.

AB ve NATO arasındaki çatışmaların önlenmesi için, Avrupa ülkelerinin savunmaya ayırdıkları pay ile NATO’ya yaptıkları katkının artırılıp A.B.D.’nin İttifak’a hâkim konumunun makul bir düzeye indirilmesi gerekmektedir.

NATO hiçbir üyesinin tek başına maniple edemediği, üyelerinin iç işlerine karışmayan, uluslararası hukuk çerçevesi ve BM ilkeleri içinde faaliyet gösteren bir örgüt olmalıdır. Bir taraftan askeri gücü ve caydırıcı yeteneklerini geliştirirken, silahsızlanma ve silahların kontrolü konusunda daha aktif bir rol oynamalı; bu maksatla bir “clearing house” oluşturmalıdır. Deneyimlerini kullanarak dünyanın değişik bölgelerindeki ateşkes ve barış anlaşmalarının uygulanmasına yardımcı olmalıdır. Ateşe körükle giderek barış ve istikrar sağlanamaz.

SON SÖZ

Son olarak şu gerçeği yineleyelim; “Ulusal savunmasını başkalarına ihale eden ülkeler savunmasız kalırlar.” Türkiye’nin savunma ve güvenliği için gereken her türlü olanak ve yeteneğe bizzat sahip olmak zorundayız. Johnson mektubunda bize “Kıbrıs nedeniyle Sovyetler’in saldırısına uğrarsanız size yardım etmeyiz” denildiğini unutmayalım. Bu toprakları ve üzerinde yarattığımız uygarlığı savunmak zorunda kalırsak, kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye hazır olmalıyız.