Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Lozan’ın Gizli Maddeleri Konusunda İki Öğrencimin Dikkat Çekici Görüşleri

Ankara’da geçmişte bir vakıf üniversitesinin hukuk fakültesinin son sınıflarına seçmeli Uluslararası Hukuk ve Avrupa Birliği Üyeliğidersini veriyordum. Dersin ortalarına doğru uluslararası anlaşmaların süreli mi yoksa süresiz mi olduğu, AB’yi kuran antlaşmaların süresinin ne zaman dolacağı, bu kapsamda Lozan Antlaşması’nın 2023 yılında sona ereceği, çünkü lisede kendilerine bu şekilde öğretildiğini söyleyerek bana soru yönelttiler.

Ben, bunun doğru olmadığını, hangi lisede bunun öğretildiğini sordum. Bana açıklanan liseleri dönemin Milli Eğitim Bakanı’na ileterek bu bilginin düzeltilmesi gereği üzerinde durdum. “Cumhuriyetimiz tapusu olan Lozan’ın 100 yıl sonra sona ereceğini savunanlar eğer cahil değillerse, mutlaka bir şeyin peşinde olmamalılar” diye açıklamada bulundum. Öğrencilere Lozan Antlaşması’nın gizli maddelerinin olmadığını, Antlaşma’nın orijinalinin Paris’te olduğunu açıkladım ama ikna edemedim.

Türkiye’nin tapusu olan Lozan Antlaşması’nın son bulmasıyla yerine Sevr (Sevres) Antlaşması’nın yürürlüğe gireceği, bazı kesimlerce bilinçli olarak yayılmaktadır. Bunun anlamı açıktır. Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ortadan kaldırılmasıdır. Lozan olmasaydı; bugün en doğu ilimiz Bingöl olacaktı. İstanbul’a pasaport ile girecek, İzmir’i kartpostallarda görecek, Antalya’ya yabancı turist olarak gidecektik!

Lozan ile kavga edenler, Sevr’i (Sevres) çağırma ayini yapıyorlar. Oysa Lozan Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin son yüzyıl içinde imzaladığı en önemli uluslararası sözleşmeler olup, Sevr’in tarihe gömülüş belgeleridir. Eğer aksi olsaydı, Ayasofya’da çanlar çalacaktı.

Resim1

Bu konuda yapılan bir araştırmanın sonuçları ilginçtir. Lozan Barış Antlaşması ile ilgili ankete katılanların önemli bölümü, Lozan’ın hükümsüz olacağını düşünmektedir. Ankete katılanların yüzde 48’i, Lozan’ın bu yıl sona ereceği kanaatine sahiptir. Bu oran, üniversite mezunları arasında yüzde 43 düzeyindedir. Lise altı ve lise mezunlarında ise sırasıyla yüzde 48 ve yüzde 47’lik kesimler, söz konusu antlaşmanın geçerliliğinin kalmayacağına inanmaktadırlar.

Ankette kendilerini “modern” olarak tanımlayanların yüzde 40’ı Lozan Barış Antlaşması’nın 2023 yılında sona ereceğini düşünürken, “geleneksel muhafazakâr” ve “dindar muhafazakar“ların sırasıyla yüzde 48’i ve yüzde 54’ü de aynı görüşe sahiptirler.

Lozan Antlaşması ile Türk Devleti’nin sınırları içindeki yabancı okulların Türk kanunlarına uyması, okulların öğreniminin Türk Devleti tarafından düzenlenmesi kayıt altına alınmıştır. Fener Rum Patrikhanesinin yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartıyla Türkiye’de kalması kabul edilirken, azınlıklara verilen ayrıcalıklar kaldırılmış, azınlıklar Türk vatandaşı kabul edilmiştir.

İstanbul’daki Rumlar hariç diğer yerlerdeki Rumların Yunanistan’a, Batı Trakya hariç diğer illerdeki Türklerin ise Türkiye’ye gönderilmesi suretiyle iki ülke arasında nüfus mübadelesine karar verilmiştir. 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile de Lozan’da üzerinde en çok durulan başlıklardan Boğazlar konusu çözüme kavuşturulmuştur.

143 madde, bir önsöz ve 4 bölümden oluşan Lozan Barış Antlaşması’nın önsözünde, devletlerin istiklal ve hakimiyetine saygı gösterilmesi ilkesine yer verilmiştir.

Lozan Antlaşması metninde Lozan Antlaşması’nın 2023 yılında veya başka bir tarihte sona erdiğine ilişkin bir madde bulunmamaktadır. Lozan Antlaşması süreli değildir. Antlaşmanın ek gizli maddeleri olduğuna ilişkin bir kaynak yoktur. Nitekim bir vatandaş tarafından Lozan Antlaşması’nın gizli maddeleri var mı sorusu CİMER’e yöneltilmiş, CİMER bu soruya cevap olarak “Lozan Barış Antlaşması’nda gizli maddeler bulunmamakta olup, maden çıkartmamıza engel teşkil eden herhangi bir madde yer almamaktadır cevabını vermiştir.

Resim2

ABD’nin 1918’de açıkladığı Wilson İlkeleri’nin ilk maddesi, uluslararası antlaşmalarda gizli maddelerin olmaması veya gizli şekilde uluslararası antlaşmalar yapılmamasıdır. Bazı maddeler gizli bile olsa TBMM tarafından onaylanması gerekir. Bunun için gizli Meclis oturumu yapılsa bile bunun gizliliği kalmaz. Şimdiye kadar gün yüzüne çıkmamış olan bu maddelerin varlığı, spekülasyondan ibarettir. Antlaşma’nın 2023’e kadar geçerli olduğunu öne süren belge yoktur. Lozan, 1912 ve 1922 yılları arasında 10 yıl süren önce Balkan Savaşları ardından 1. Dünya Savaşı ve ardından Millî Mücadele ile yorulmuş bir halkın olabilecek tüm kozlarını ortaya koyduğu bir antlaşmadır.

Atatürk ve İsmet İnönü, müzakereler boyunca Türkiye adına olabilecek en kazançlı antlaşmayı elde etmek istemiştir ama Lozan’daki görüşmelerde bazı alanlarda ödünler vermek gerekli olmuştur. Sevr ile karşılaştırıldığında Lozan’da elde edilen sonucun son derece açık bir zafer olduğu ancak hedeflenen en yüksek noktalar düşünüldüğünde bazı eksiklikleri de olduğu kabul edilmelidir.

Apoletlerini çıkararak Lozan’a giden 39 yaşındaki İsmet İnönü’nün omuzlarında sadece Misak-ı Milli değil, kapitülasyonlar, Osmanlı borçları, azınlıklar gibi genç cumhuriyet için daha birçok hayati konunun ağırlığı ve sorumluluğu vardı. İsmet İnönü 1973’te TRT’ye verdiği bir demeçte ve hatıratlarında tüm tecrübesizliğine rağmen Lozan görüşmeleri sırasında oturma düzeninden açılış konuşmasına kadar her konuda yeri geldiğinde itiraz ettiğini ve beraberindeki uzmanlar heyeti ile müttefiklere karşı cephedeki savaşı adeta devam ettirdiğini açıklamıştır.

Lozan Antlaşması’ndaki önemli maddeler aşağıdadır.

  • Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması’nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir.
  • Türkiye iç ve dış nedenlerle 1926’da Türkiye, İngiltere ve Irak arasında imzalanan “Sınır ve İyi Komşuluk Antlaşması” ile Musul üzerindeki iddialarından vazgeçmiştir.
  • Mudanya Ateşkesi sırasında oluşan sınır Türkiye ile Yunanistan arasındaki resmi sınır haline gelmiş, Karaağaç istasyonu ve Bosnaköy Yunanistan’ın Batı Anadolu’da yaptığı tahribata karşılık savaş tazminatı olarak Türkiye’ye verilmiştir.
  • Midilli, Limni, Sakız, Semadirek, Sisam ve Ahikerya adaları üzerindeki Yunan hakimiyeti askeri amaçlarla kullanılmaması şartıyla kabul edilmiştir.
  • Bu adaların Yunanistan’a geçişi Osmanlı’nın 1913’te imzaladığı Atina Antlaşması ile gerçekleşmişti. Türkiye’ye üç milden az mesafede bulunan Bozcaada, Gökçeada ve Tavşan adalarının ise Türkiye’ye ait olduğu açıklanmıştır.
  • 1912 Uşi Antlaşması ile İtalya’ya geçici olarak verilen on iki ada silahsızlandırılmaları karşılığında İtalya’da kalmıştır.
  • Lozan’a göre Gökçeada ve Bozcaada’ya Türkiye’nin kısmî özerklik vermesi gerekiyordu ancak Türkiye bu şartı hiçbir zaman uygulamamıştır.
  • Müslüman olmayanlar azınlık olarak tanımlanmış, tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edilerek pozitif ayrıcalıklar olmayacağı gibi herhangi bir hak eksikliği de olmayacağı kayda geçirilmiştir.
  • Kendilerine ait dini ibadethaneler, okullar, sosyal kurumlar ve benzeri vakıfların giderlerinin kendilerinin karşılayacağı açıklanmıştır.
  • Anadolu’daki Rumlar ile Yunanistan’daki Türklerin mübadele edilmeleri karara bağlanmıştır.
  • 400 yıllık Türkiye-İran Sınırı değişmemiştir.
  • Kapitülasyonlar ve Osmanlı’nın dış borçlarını düzenleyen Düyun-u Umumiye kaldırılmış, Savaş tazminatlarından vazgeçilmiştir.
  • Borçlar, imparatorluktan ayrılan devletler arasında paylaştırılmış, Türkiye’ye düşen bölüm taksitlendirilerek Fransız frangı olarak ödenmesi kabul edilmiştir.
  • Boğazlardan askerî olmayan gemi ve uçaklar, barış zamanında geçebilir denilmiştir.
  • Boğazların her iki yakası askersizleştirilip geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturulması hükme bağlanmış, aynı zamanda Milletler Cemiyetinin güvencesi altında alınmıştır.
  • Türk askerlerinin Boğaz’a girişi yasaklanmış, ancak bu hüküm 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir.
  • Yabancı okulların, Türkiye’nin koyacağı kanunlar doğrultusunda eğitime devam edebileceği kararlaştırılmıştır.
  • Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin siyasi yetkilerinden arındırılarak İstanbul’da kalmasına izin verilmiştir.
  • Türkiye Lozan Antlaşması’nın 20. maddesiyle Kıbrıs’taki İngiltere egemenliğini kabul etmiştir.

Resim3

Müzakere sürecinde İngiltere’yi Dışişleri Bakanı Lord Curzon temsil etmiştir. Curzon’un “Konferanstan bir neticeye varacağız. Ama biz memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi, makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var bir de bu yanımdakinde. (ABD gözlemcisi Richard Washburn Child) Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı? Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz!”  Lord Curzon’un bu açıklamasına İsmet Paşa şu tarihi cevabı vermiştir: “Şimdi meseleleri halledelim, para istemek için gelirsem o zaman gösterirsiniz! Ama gelirsem.” (Taha Akyol, Bilinmeyen Lozan, Belgesel) Lord Curzon, Türkiye’nin başkentinin İstanbul’dan Anadolu’ya taşınması gerektiğini de açıklamış kişidir: “Türk Hükümeti orada kaldığı sürece İstanbul, tüm Müslümanların yöneleceği merkez ve eksen olacak ve Türkiye gelecekte uluslararası bir güç olmaya devam edecektir. İstanbul’dan çıkarıldıktan sonra, Türkiye, İran veya Afganistan ile aynı temelde bir Asya Devleti olacak ve Türkler, dünya milletleri arasında ikinci veya üçüncü sıraya düşeceklerdir.” (https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x00000d ; Papers written by Curzon on the Near and Middle East [‎6v] (12/348) “Earl Curzon to the Earl of Derby.”, The original is part of the British Library: India Office Records and Private Papers, Mss Eur F112/278, in Qatar Digital Library) Curzon’a göre yeni başkent Bursa, Ankara veya Konya olabilirdi: “İstanbul’daki Türk, Konya’daki Türk’ten çok farklı bir ölçüye sahiptir. O, salt gösterişli bir egemenliği elinde tutacaktır.” (Cabinet Papers Record, cab-24-96 s. 38)  Lozan konusunda Atatürk son noktayı koymuştur: “Beyler, Lozan Barış Antlaşması’nın altında yatan ilkeleri başka barış önerileriyle karşılaştırmaya gerek yok bence. Bu antlaşma, Türk milletini ezmek için yüzyıllardır hazırlanan ve Sevres Antlaşması ile başarıldığı sanılan bütün çabaların boşa çıktığının bir belgesidir. Osmanlı tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir diplomatik zaferdir.” 

“Gentlemen, I don’t think it is necessary any further to compare the principles underlying the Lausanne Peace Treaty with other proposals for peace. This treaty, is a document declaring that all efforts, prepared over centuries, and thought to have been accomplished through the Sevres Treaty to crush the Turkish nation have been in vain. It is a diplomatic victory unheard of in the Ottoman history!” 1927 M Kemal Atatürk, The Great Speech (https://www.mfa.gov.tr/lausanne-peace-treaty.en.mfa) LAUSANNE, Switzerland, July 23 (Reuters) – (This July 24 story has been refiled to fix a link in paragraph 9) The Treaty of Lausanne that formed modern Turkey is still cherished by some but remains a disappointment for others including Kurds and Armenians who hoped for autonomous regions and justice for Ottoman-era crimes. Some of those voices are included in an exhibit called “Borders” – put on by the Swiss city’s history museum to look at the significance of the post-World War One deal 100 years after it was signed between Turkey and allied owners like Britain and France on July 24, 1923.”

24 Temmuz 1923’ten günümüze 100 yıl geçmiştir ama Lozan Antlaşması, aksini savunanlar olsa da varlığını sürdürmektedir.

Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra, Kasım 1922’de Lozan’da barış görüşmeleri başlamış, görüşmelere 15 devlet katılmıştır. İngiltere, Fransa ve İtalya, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri olarak konferansa “davet eden” ülkelerdir. Türkiye “davet edilen” ülkedir. Lozan’a giderken baş delege İsmet İnönü’ye 14 maddeden oluşan bir “talimatname” verilmiştir. 14 madde, TBMM’nin gizli toplantısında yapılan görüşmeler ve Millî Mücadele’nin temel belgesi “Misakı Milli”ye dayanarak TBMM hükümeti tarafından hazırlanmıştır. Bu maddeler; yeni Türkiye’nin sınırlarını, kapitülasyonları, Osmanlı borçlarını, Türkiye ve Yunanistan’daki azınlıkların durumunu, yeni devletin ordusunu kapsıyordu.

Özellikle 3 madde kesindi: Doğuda bir Ermeni devleti kurulması için toprak istenirse, kapitülasyonların devamı istenirse, ordu ve donanmaya sınır getirilmesi istenirse, Türk delegasyonu Ankara’ya sormaya gerek duymaksızın konferansı terk edecekti. Bu üç madde aslında bağımsız Türkiye’nin temel taşlarıydı.

İsmet İnönü, bağımsızlıktan ve kendisine verilen talimatlardan ödün vermemiştir. Lord Curzon, bir raporunda İnönü’yü “kapağı açıldığı zaman aynı melodiyi çalan müzik kutusuna benzetmişti. Musul ve kapitülasyon konularının en sert geçtiği bir zaman diliminde Curzon 26 Aralık 1922 tarihinde Londra’ya gönderdiği raporda, İsmet İnönü ile bir buçuk saat görüştüğünü ve hiçbir noktada anlaşmaya varamadıklarını açıklamıştır. Raporun İnönü ile ilgili bölüm şöyledir:

“Tartışma, uyarı ve isteklere İsmet ilgisiz kalıyor; aynı sloganları yineliyor, aynı yanıltmacalara başvuruyor ve aynı çocukça yakınmaları yapıyor. Mısır’daki piramitle tartışmak daha iyi olacak. Hangi noktaya değinsem, müttefiklerin imkânsız isteklerde bulundukları ve Türkiye’nin egemenlik haklarını aşağıladıkları yanıtını veriyor.” Curzon raporunda “söz dinlememesi” nedeniyle İsmet İnönü’yü Mısır’daki taş piramitlere benzetmiştir. Kapitülasyonlar konusunda en yakıcı tartışmaların geçtiği bir gün, Curzon’un İsmet Paşa’ya söyledikleri önemlidir ve ibret vericidir. İnönü, Curzon’un konuşmasını unutmamıştır. Konuşmadan 45 yıl sonra yazdığı hatıralarında konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:

“Lord Curzon’un bu sözleri kulağımda kalmıştır ve sözünün geçtiği her yerde hatırlamışımdır. Lozan Konferansı olalı 45 yıl geçti. Bu sözleri hiçbir zaman unutmadım. Bu 45 yıl içinde, para almak için başvurduğumuz her yerde bu seçenekleri görmüşümdür.” (Alev Çoşkun, 1922-1923 Diplomat İnönü: Lozan, Kırmızı Kedi Yayınları, 4. Basım, 2019.)

Bu süreçte önemli bir gelişme de yaşanmıştır: Lozan Barış Konferansı’nın açılış töreni için program belli olmuştu. Ev sahibi İsviçre Devlet Başkanı Haab “Hoş geldiniz” konuşması yapacak; konferansa katılan delegeler adına Lord Curzon teşekkür edecekti. İnönü, “Ben de konuşacağım” açıklamasını yapınca, İnönü’ye, “Böyle bir gelenek yok” denmiştir ama İnönü ısrarla, “Ben de diplomatik olarak teşekkür edeceğim” açıklamasında bulunmuştur. İnönü’yü ikna etmek için Fransa Başbakanı Poincare devreye girmiştir ama başarılı olamamıştır.

Törenin başladığı gün önce İsviçre Devlet Başkanı Haab, ardından da Lord Curzon konuşmuştur. Herkes törenin son bulacağını düşünürken, İnönü yerinden kalkıp kürsüye yürümüş ve konuşmasını okumaya başlamıştır. Lozan’a barış arzusuyla geldiğini, Türklerin çok haksızlık gördüğünü, işgale uğradıklarını belirtmiştir. Barış düşüncesinin konferansa egemen olması ve adaletli bir barış yapılması dileğiyle sözünü tamamlamıştır. İnönü böylece, Türkiye’nin konferansa katılan tüm devletlerle eşit olduğunu göstermiştir. Lozan başarısı, bu hareketle başlayan 8 aylık diplomasi savaşının ardından gelmiştir.

Curzon’un “İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi birer birer çıkarıp size göstereceğiz” açıklaması acaba ne kadar geçerlidir? Takdir, siz okurlarımındır.