Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin altıncı toplantısı için 9 Ekim 2017 tarihinde Ukrayna’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu, Türkiye Cumhuriyet’inden Ukrayna’ya yapılan ilk ziyaret değildir.

Ukrayna Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 1991 yılından sonra gelişen ilişkiler, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in 21-23 Mayıs 1998 tarihlerinde Ukrayna’ya ve tarihte ilk defa bir devlet başkanı sıfatıyla 23 Mayıs 1998’de Kırım’a gerçekleştirdiği ziyaret ile doruk noktasına ulaşmıştır.

Bu tarihi ziyaret öncesinde Demirel 20 Mayıs 1998’de Kırım Gelişim Vakfı Kurucu Yönetim Kurulu üyelerini kabul etmiş, Vakıf Başkan Yardımcısı olarak sunduğum brifingi dinleyerek notlar almış, Kırım davasına desteğini göstermiştir.

Süleyman Demirel Kırım’ı ziyaretinde çok önemli bir tespitte bulunmuştur: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”

Kırım, Sovyetler Birliği döneminde 1954 yılından 1991’e kadar Ukrayna’nın bir bölgesi (oblast) olmuş, bu yıldan sonra Rusya’nın işgaline kadar Ukrayna’ya bağlı Kırım Otonom Cumhuriyeti olarak kalmıştır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in 23 Şubat 2014 tarihinde görevden alınması ve Rusçanın ülkenin ana dillerinden biri olmasının kaldırılması sonucunda başlayan Ukrayna kriz sürecinde Rusya tarafından işgal edilmiştir.

Rus yanlısı milisler, Kırım yarımadasındaki stratejik noktaları ele geçirerek 26 Şubat gecesi Kırım’ın tek taraflı ilhak edilme sürecini başlatmıştır. 27 Şubat 2014 tarihinde silahlı grupların Kırım’daki bölgesel parlamento binasını basarak işgali başlatmasıyla birlikte Kırım’daki yasa dışı silahlı Ruslar camilere girerek manevi değerlere hakaret etmeye başlamış, Tatarlar üzerinde yoğun bir baskı kurulmuş, Kırım Milli Meclisi ile Türkçe yayın yapan TV kanalları, haber ajansları, radyolar ve Tatar okulları kapatılmıştır.

Kırım Tatarlarının Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Kırım Temsilcisi İsmet Yüksel ve Sinaver Kadir’in 5 yıl süre ile Kırım’a girişleri yasaklanmıştır. Kırım’da silahlı Rus güçleri tarafından kaçırılan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insan sayısı çift haneli rakamlara ulaşmıştır.

İşgal sonrasında oluşan yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart’ta alarak 16 Mart 2014 tarihinde bu kararı referanduma götüreceğini açıklamıştır. Almanya Başbakanı Angela Merkel 9 Mart’ta Kırım’da yapılacak referandumu, Ukrayna anayasasına ve uluslararası hukuka aykırı bulduğunu belirtmesine rağmen yaklaşık 1 milyon 200 bin seçmenin bulunduğu Kırım'da referandum yapılmıştır.

Katılanların yüzde 93'nün Rusya ile birleşmekten yana oy kullandığı referandumda Kırım Tatar Türkleri, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarından referandumu boykot etmiştir. Referandumda halka, "Rusya'ya bağlanmaya razı mısınız?" ve "1992 yılı Kırım Anayasası'nın yeniden yürürlüğe girmesi ve Kırım'ın Ukrayna'nın bir parçası olmasına razı mısınız?" soruları yöneltilmiştir.

Referandumdan iki gün sonra 18 Mart’ta Kırım’ın yeni yönetimi ile Rusya arasında Kırım ve Sivastopol’un Rusya’ya Bağlanması ve Yeni Federal Bölgeler Oluşturulması Anlaşması imzalanmış, Anlaşma Duma’da 442’ye karşı 1 oyla ve Federal Konsey’de oybirliğiyle onaylanmış ve Kırım Rusya tarafından ilhak edilmiştir.

Rusya, 1994 yılında Budapeşte Mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır. Kırım’ın BM şartlarına uygun olarak bağımsızlığını ilan ettiğini savunmuş, Kırım’daki sürecin Kosova’daki süreçle aynı olduğunu öne sürmüştür.

Avrupa Birliği referandumu 'kanunsuz etkinlik' olarak tanımlamıştır. 27 Mart 2014 tarihinde 193 üyeli BM Genel Kurulu, Rusya'nın Kırım'ı ilhakının yasa dışı olduğuna ilişkin Ukrayna tasarısını kabul etmiştir. Kanada, Kosta Rika, Almanya, Litvanya, Polonya ve Ukrayna'nın hazırladığı, Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne ilişkin karar tasarısı için aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 100 ülke evet, 11 ülke hayır ve 58 ülke ise çekimser oy kullanmıştır.

Genel Kurul üyelerinin büyük çoğunluğu, Kırım'ın tek taraflı olarak Rusya'ya bağlanmasına karşı çıkarken, referandumun yasadışı olduğunu açıklamışlardır. Büyükelçiler, BM Şartı'nın 2’nci maddesi gereği Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün desteklenmesinin önemine işaret ederken, Rusya'dan geri adım atmasını istemişlerdir. Venedik Komisyonu, Avrupa Birliği ve ABD, yasa dışı olarak yapılan sözde referanduma karşı çıkmıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 19 Aralık 2016 tarihinde yapılan 65’nci oturumunda Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Akyar (Sivastopol) şehrinde (Ukrayna) İnsan Hakları Alanındaki Durum İle İlgili Kararı oy çoğunluğuyla kabul etmiştir. Karar için yapılan oylamada 70 ülke evet oyu verirken, 77 ülke çekimser kalmıştır. Geleneksel olarak Rusya, Belarus, Sırbistan, Çin, Ermenistan ve bazı Afrika heyetleri dâhil 26 ülke oylamada hayır oyunu kullanmıştır. 

Rusya temsilcisi, Ukrayna’nın Kırım’da İnsan Hakları İle İlgili Kararla dünya toplumunun dikkatini iç çatışma ve Minsk Anlaşmalarının yerine getirilmesi konusundan başka yöne çekmek istediğini öne sürmüştür. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Kırım kararı için yapılan oylama ile ilgili yorum yapan Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, eski SSCB ülkeleri Ermenistan, Belarus, Kazakistan ve Özbekistan’nın Rusya korkusunu bir türlü yenemediğini açıklamıştır.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Kırım’ın uluslararası hukukun yok sayılarak Rusya tarafından işgali kapsamında Ukrayna’nın Rusya Federasyonu’na karşı açtığı davada 19 Nisan 2017 tarihinde ilk kararını açıklamıştır. Divan, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’da ulusal azınlıkları koruma amaçlı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme'yi ihlal ettiği için Rusya’ya karşı sınırlayıcı tedbir uygulanmasını onaylamıştır.

Divan’ın kararını açıklayan hakim Ronny Abraham Rusya’yı, Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerinin yasaklanması dahil Kırım Tatarlarına karşı sınırlamalardan kaçınmaya mecbur tutmuştur: “Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerinin yenilenmesi dahil olmak üzere Kırım Tatarlarına yönelik çıkarların temsil edilmesine ilişkin sınırlamalardan kaçınılsın. Ukraince eğitim verilmesi sağlansın.”

Rusya, Adalet Divanı’nın kararını kendine göre yorumlamış ve kararda Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyet yasağının kaldırılması talebinin olmadığını öne sürmüştür. Fakat, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi 45 ülke Rusya’dan, BM Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını yerine getirmesini istemiştir.

Refat Çubarov, Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı’nın Ukrayna’nın Rusya’ya karşı açtığı dava kapsamında verdiği ara karar ile ilgili olarak Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasını Kırım Haber Ajansı’na şöyle yorumlamıştır: “Bu tür açıklamalar, saldırgan ülkenin tipik, yüzyıllardır değişmeyen alışılageldik davranışlarıdır…Moskova, yüzyıllar boyunca tarihin izahı dahil olmak üzere tüm alanlarda bu şekilde davranmıştır.”

Çubarov, Rusya Federasyonu’nun hiçbir girişiminin, Ukrayna’nın Kırım’ın işgaline son vermekle ilgili siyasi tavrını değiştirmeyeceğini, ancak işgal edilen yarımada için ve Kırım Tatarlarının vatanlarında yaşama hakkı için mücadelesini daha da güçlendireceğini belirtmiştir.

İşgal sürecinde dönemin Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu, Antalya’da düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları toplantısında Ukrayna krizinin Avrupa’nın güvenliğinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdiğine işaret etmiştir: “Rusya’nın illegal ilhakı kabul edilemez. Kırım Tatarlarının izolasyonunu engellemek hayati önem taşıyor.”

Dönemin Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ise Rusya’nın, Türkiye’nin son derece önemli bir ticari partneri ve komşusu olduğunu kabul ermekle beraber, Kırım Tatarlarına da sahip çıkmıştır: “…Ukrayna’da yaşayan bütün etnik grupların, bütün değişik kesimlerin de memnun olacağı bir çerçevede bu sorunların aşılmasını arzu ediyoruz. Orada Kırım Türkleri de yaşıyor biliyorsunuz. Özellikle, Kırım Türklerinin koşulları tabi bizi çok yakından da ilgilendiriyor.”

Torun tarafından Tatar olduğunu açıklayan Ahmet Davutoğlu’nun “Ukrayna’nın bütününün, Kırım da dahil olmak üzere istikrara kavuşması en büyük temennimizdir” demeci önemlidir.

Türkiye bu konuyu demeçlerin ötesine taşımazsa, Kırım örneğinin bazı çevreleri cesaretlendirmesi kaçınılmazdır. Nitekim, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani Kırım’da olduğu gibi 2017 yılı sonlarında bağımsızlık için referandum yapılacağını açıklayınca, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın şu açıklamayı yapmak zorunda kalmıştır: "Biz bu konuyu daha önce Kürt Bölgesel Yönetimiyle konuştuk. Biz bunun yanlış adım olacağını düşünüyoruz. Güvenlik risklerinin hat safhada olduğu bir döneme bunun gündeme getirilmesini doğru bulmuyoruz. Ayrıca Irak’ın parçalanması adımı başka bölgelere de yayılır, bunun bedelini de herkes öder."

Rusya'nın Kırım'ı ilhakı Batı kamuoyunda tepkilere yol açmıştır. Türkiye, Avrupa Birliği, ABD ve Batı dünyasının tamamına yakını Kırım ve Sivastapol’ün hukuk dışı ilhakını tanımamış, Çin gibi bazı ülkelerde Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana tavır almıştır.

Avrupa Birliği (AB) Rusya’ya uyguladığı yaptırımları 2016 yılında 23 Haziran 2017 tarihine kadar uzatmıştır. AB, 19 Haziran 2017’de geri adım atılmaması üzerine Rusya'ya Kırım ve Sivastopol'u yasa dışı ilhakı sebebiyle uygulamakta olduğu sınırlayıcı önlemleri 23 Temmuz 2018’e kadar uygulamaya karar vermiştir. Böylece, AB vatandaşları ve şirketlerinin Kırım ve Sivastopol bölgelerindeki faaliyetleri sınırlandırılmıştır.

Rusya ile domates ihracatına getirilen kısıtlamanın ötesinde de sorunlar vardır.

Bunları görmezden gelirsek, Kırım’dan son iki asırda göçen yüzbinlerce Kırım kökenli Türk vatandaşı çok rahatsız olur. Rus kaynakları, “Bugün bu halkın temsilcileri kendi koydukları: qırımtatarlar (yani kırım tatarları) ve qırımlar (yani Kırımlılar) adını kullanırlar. Kırım yakınlarında yaklaşık 260 bin Kırım tatarı yaşamaktadır ve ezici çoğunluğu sünni müslüman olup hanefi mezhebine dâhildirler. Kırım tatarlarının Türkiye’de yaşayan diasporası yaklaşık yüz bindir, Özbekistan’da 90 bin, Rusya’da ise yaklaşık dört bin kişiden oluşur” diyerek doğru olmayan tespite bulunmuştur. (Sputnik, 2012)

Oysa Türkiye’de yaşayan Kırım kökenli Türk vatandaşları birkaç yüz bindir. Nitekim Fisher, 1785-1788 tarihlerinde yaklaşık 100 bin Tatarın anavatanını terk ettiğini yazmıştır. (Fisher, 2008)

Türkiye ve Rusya’nın dünyaya bakışları tam olarak örtüşmemektedir.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Kırım dâhil Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, Rusya ve Türkiye arasında bir rekabet alanı olmuştur. Taraflar arasında PKK ve PYD, Yukarı Karabağ, Kosova, Suriye, Kıbrıs, Ermenistan ve sözde Ermeni soykırımı konularında temel görüş ayrılıklarının varlığı yok sayılamaz. PKK ve PYD’nin Moskova’da temsilcilikleri vardır. Halep’te ateşkes için BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada Rusya ve Çin’in veto kullandığı da unutulmamalıdır.

Tarihte Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye hiçbir dönemde gerçek anlamda dost olmamıştır. Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde taraflar arasındaki 11 savaşın sadece dördünde Osmanlılar galip gelebilmiş, yedi savaş ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır.

Rus Çarı 1’nci Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği "Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var" ifadesindeki hasta adam, Osmanlı Devleti’dir. Terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’ta yer almıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Tatar Türklerinin vatan Kırım’dan ayrılarak Türkiye’ye göç etme süreci hızlanmıştır.

Günümüzde başta Eskişehir olmak üzeri Kırım’daki Tatar nüfusundan daha çok Kırım Tatar Türkü Anadolu’da yaşıyorsa, bunun sebebi Kırım Hanlığının Rus nüfuzuna girmesidir.

Kırım’dan Türkiye’ye kitle göçleri, Kırım Hanlığının ortadan kaldırılarak Rusya İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhak etmesinden sonra başlamıştır. Kırım Ukrayna’dan kopunca Kırım’da yaşayan Kırım Türkleri bu gelişmeden olumsuz etkilenmiştir.

Babam rahmetli Süleyman Karluk, Kırım’dan sürüldüğü için 1912 yılında Köstence’de doğmuş, 1944 yılında da Türkiye’ye göç etmiştir. Bazı kuzenlerim Köstence’de yaşamaktadır. Kırım’ın Rusya tarafından işgali sonrasında göç, bu defa Ukrayna’ya yönelik olarak devam etmektedir.

Kırım Türklerinin olumsuz etkilenmesinin önlenmesinde, Batı dünyası kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin de desteğine ihtiyaç vardır. Kırım Tatar Türklerinin Mayıs 1944 sürgünü, Kırım Tatarlarına yönelik bir soykırım (jenosid) suçudur ve insanlık ayıbıdır.

Kırım Tatar Türklerinin hakları, Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra da kendilerine iade edilmemiş, Kırım’da değiştirilen Türkçe yer isimlerinin iadesi Ukrayna yönetimi tarafından başlatılmışken işgalci Rus yönetimi tarafından durdurulmuştur. Rus yönetimi Kırım’ın Türkçe olan ismini Tavriya olarak değiştirme sürecini başlatmıştır.

Kırım’da vatanlarından diktatör Stalin tarafından sürgün edilmiş Kırım Tatar Türklerinin bir daha bu sürgünü yaşamamaları için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda Putin nezdinde ağırlığını hissettirmesi, Türkiye’de yaşayan yüzbinlerce Kırım Türkü için çok önemlidir.

Kırım, Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir barış ve huzur köprüsü olmalı, şovenist yaklaşımlara ortam hazırlayan bir alan olmamalıdır.

Bu kısa tarihsel özetten sonra Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin altıncı toplantısının sonuçlarına bakalım. Ziyaret sonrasında düzenlenen basın toplantısında, biri Kırım Haber Ajansı’dan (QHA) olmak üzere sadece iki basın mensubundan soru alınmıştır. İlk soruyu yönelten QHA muhabiri Kırım’ın Rusya tarafından işgali konusunda Erdoğan’ın görüşünü öğrenmek istemiştir.

Ukrayna'nın bölgenin istikrarı, güvenliği ve barışı noktasında kilit ülkelerden biri olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu itibarla biz ikili ilişkilerimize hep stratejik bir vizyonla yaklaştık. Ukrayna'yı daha 2003 yılında öncelikli ortak ülkelerden biri ilan ettik. 2011'de de stratejik konseyi kurarak ilişkilerimizi en üst seviyeye çıkardık. 2012'de yürürlüğe giren vize muafiyeti anlaşmasının ardından, bu yıl kimlikle seyahat imkânını başlattık" demiştir.

Erdoğan görüşmelerinde ikili ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alma imkânı bulduklarını şöyle açıklamıştır: "…Sayın Poroşenko'ya Türkiye'nin Ukrayna'nın egemenliğini, Kırım dâhil toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini desteklemeye devam edeceğini bir kez daha ifade ettim. Kırım'ın yasa dışı ilhakını tanımadık ve tanımayacağız. Ukrayna'nın ülkelerine sadakatlerini kanıtlamış Kırım Tatarlarına (Türklerine) verdiği destekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Soydaşlarımızın durumunu yakından takip etmeye ve bu konuyu uluslararası kamuoyunun gündeminde tutmaya devam edeceğiz. Kırım'daki yasa dışı durumun aşılması için diplomasi ve hukuk çerçevesinde atılacak adımların önemine inanıyoruz. Bu konuda Ukrayna ile eşgüdüm halinde çalışmaya devam edeceğiz."

QHA muhabirinin cezaevindeki Kırım Tatarlarının durumuna ilişkin sorusu üzerine şunları söylemiştir: "Cezaevinde olan Kırım Tatarı dostlarımızla ilgili her türlü girişim ve gayretin içindeyiz. Temenni ederim ki bu girişimlerin de neticesini alırız. Bunların takipçisiyiz. Kırım ile ilgili geçmişten bugüne tavrımız, bu konuyla ilgili ulusal ve uluslararası noktadaki yaklaşımımız bellidir. Kırımlı kardeşlerimizi kendimizden ayrı görmedik bundan sonra da görmeyeceğiz." 

Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ise, Kırım sorununun kilit konularından biri olduğunu açıklamıştır: “Elbette Kırım’ın işgalden kurtarılması konusu ve işgalci yönetimin baskısı altında bulunan Kırım Tatar (Türk) halkının haklarının korunması Ukrayna ve Türkiye cumhurbaşkanları arasında yapılan görüşmenin en önemli konularından biriydi. Daha önce de açıkladığım gibi BM’de ilan ettiğim Kırım’ın işgalden kurtarılması dostluk grubuna Türkiye’nin de katılmasını istedim.

Ne yazık ki aramalar ve tutuklamalar, zulüm ve baskı, işgalcinin politikasını kabul etmeyenlere yönelik yıldırma ve sürgün, Kırım'da rutin hale geldi. Kırım Tatarları ve Kırım Tatar Milli Meclisi temsilcileri baskı altında kaldılar. Ahtem Çiygöz, İlmi Ümerov, Nikolay Semena… Liste bu isimlerle sınırlı değil.

Ve bugün Kırım'daki Ukraynalı vatandaşların haklarını ve özgürlüklerini korumaya yönelik eylemlerimizi koordine etmeye devam etme konusunda anlaştık. Türkiye'nin Kırım’ın işgalinin tanımama dâhil olmak üzere Ukrayna’nın bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğüne ilişkin sert tutumuna çok değer veriyor ve teşekkür ediyoruz.

Bu, Kırım’ın işgal altındaki limanlarına bayraklarını değiştirerek giren Türk gemilerinin girmesinin önlenmesini ve Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğünün sağlanması ile ilgili unsurlarla alakalı diğer birçok konuyu kapsıyor. Ortaklarımızla olan işbirliği seviyesinden memnunum.”

Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko’nun atıfta bulunduğu Kırım Milli Meclis Başkan Yardımcısı Ahtem Çiygöz tutuklanmış, Kırım'daki fiili yönetimin ‘sözde’ mahkemesi tarafından 11 Eylül 2017 tarihinde de 8 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Hüseyin Müftüoğlu, Çiygöz'ün 3 yıla yaklaşan bir tutukluluğun ardından 8 yıla mahkûm edilmesini, Kırım'daki gelişmelerden duydukları kaygıyı barışçıl yollarla ortaya koyan Kırım Tatarlarının yaşadığı mağduriyetlere bir yenisinin eklenmesi olarak açıklamıştır: "Çiygöz hakkında verilen bu kararın gözden geçirilmesini ve adı geçenin serbest bırakılmasını ümit ediyor, Kırım Tatar soydaşlarımızın hak ve menfaatlerinin gözetilmesine verdiğimiz önemi bir kez daha vurguluyoruz."

Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB), 12 Mayıs 2016 tarihinde Kırım Milli Meclisi Başkan Yardımcısı İlmi Ümerov’u gözaltına almış, dönemin sözde Kırım Savcısı Natalya Poklonskaya, FSB’nin Ümerov’a karşı dava açtığını bildirerek, Ümerov’un Rusya’nın toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik çağrılar ve eylemlerde bulunmasından şüphelenildiğini öne sürünce, Ümerov hakkında ev hapsi kararı verilmiş ve evinde arama yapılmıştı. Geçen sürede Kırım’daki sözde Akmescit (Simferopol) Bölge Mahkemesi, 27 Eylül’de aldığı kararla, “Rusya’nın toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik çağrılar ve eylemlerde bulunmak” suçlamasıyla yargılanan Ümerov’u 2 yıl hapse mahkum ederek, 2 yıl kamuya açık faaliyetlerde bulunma yasağı koymuştur.

Karar üzerine İngiltere’nin Ukrayna Büyükelçiliği, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’daki sözde Akmescit Bölge Mahkemesi’nin Ümerov’un aleyhine açılan düzmece davada verdiği kararı kınamıştır: “Kırım Tatar Milli Meclisi Başkan Yardımcısı İlmi Ümerov’un ‘ayrılıkçılık’ suçlamasıyla 2 yıl hapis cezasına mahkum edilmesi büyük endişelere yol açıyor. Bu karar bir kere daha Rusya Federasyonu’nun, Kırım’ın işgaline karşı çıkan insanlara karşı baskı uyguladığını sergiliyor.”

Elçiliğin açıklamasında kararın; 25 Eylül’de yayınlanan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin Kırım’daki insan hakları durumunu ele alan raporunda da belirtildiği gibi, Kırım’da 2014 yılından bu yana insan hakları durumunun kötüye gittiğini doğruladığı belirtilmiştir.

Ümerov’un tutumunun, BM Genel Kurulu ve Avrupa Birliği dâhil olmak üzere tüm uluslararası toplum tarafından desteklendiği şöyle vurgulanmıştır: “En baştan Ümerov davası, 2016’da psikiyatri kliniğine yatırılması da dâhil, hiçbir uluslararası standartlarına uymuyordu. Biz Kırım’ın yasa dışı Rus işgalini tanımıyoruz ve hiçbir zaman tanımayacağız. Rusya, Kırım’ı Ukrayna’ya iade etmeli ve Kırım yarımadasında Rus yönetiminin eylemlerine karşı çıktıkları için tutuklanan tüm insanları derhal serbest bırakmalı.”

Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı, Ukrayna milletvekili Refat Çubarov, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin Kırım’ın işgali ve Donbas’taki eylemlerinden dolayı Rusya’ya yönelik uyguladığı yaptırımlara katılmamasına rağmen Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini vurgulayarak, “Türkiye Avrupa ve uluslararası yaptırımlara katılmıyor” demiştir ama Türkiye, ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımların dışında değildir.

Kırım’ın Çarlık Rusya’sı eline düşmesinden sonra başlayan Kırım Tatar Türklerinin Milli İstiklal Mücadelesine Türkiye gerekli desteği vermeli, işgalden sonra Kırım’da yaşanan insan hakları ihlallerinin önlenmesi için daha çok çaba harcamalıdır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’ nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklamasının, sadece ‘fiili km uzaklığı’ olarak anlaşılmamasında büyük yarar vardır. Çünkü Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara-Brüksel ise 3,121 km’dir.

Türkiye’nin Kırım Tatarlarının kültürel ve dini değerlerini korumaya yönelik adımlar atması, bunun için de Rusya ile ikili ilişkilerini kullanması gerekir.

Kırım Tatar halkının lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Şubat 2017’de yapılan Kırım Tatar Platformu toplantısındaki konuşmasındaki tespiti, izlenmesi gereken stratejiye örnek oluşturmalıdır: "Biz Kırım'ı silah zoruyla değil, diplomasi ve yaptırımların baskısıyla kurtarmayı istiyoruz. Şimdi dünyada bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada. Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”

Demokrasi ve insan haklarının çağdaş ve uygar ülkelerde büyük önem kazandığı günümüz dünyasında insan haklarına saygı göstermeyen rejimlerin çağdaş dünyadan soyutlanması kaçınılmazdır. 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ukrayna vatandaşı olan Kırım Tatarlarını da koruyan temel bir hukuk normudur. Haksız bir şekilde Kırım’dan sürgüne gönderilen Kırım Tatarlarının anavatanları olan Kırım’da yeniden iskân edilmeleri en temel insan hakkıdır.

Ekonomik konuların dışında da Rusya ile Türkiye arasında Kırım konusunda sorunların olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Kırım Tatarlarının 1783 yılında Kırım’ın Çarlık Rusya’sının kontrolüne geçtikten sonra başlayan Milli İstiklal Mücadelesi, günümüzde İsmail Gaspıralı’nın Dilde Fikirde İşte Birlik görüşü çizgisinde devam etmelidir.