Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Bir ay önce yayınlanan “Quo Vadis Dolar?” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi son günlerin kuşkusuz en önemli konusu başta ABD doları olmak üzere döviz kurlarındaki artıştır. Diğer bir deyişle Türk Lirası’nın (TL)  yabancı paralar karşısındaki değer kaybıdır.  Aslında dolar ve diğer konvertibl paralar yerli yerinde durmakta, değerinde bir değişme olmamaktadır. Değeri dolar karşısında değişen, diğer bir deyişle değeri düşen para TL’dir.

ABD dolarının TL karşısında değer kazanmasını ekonomik sebepler dışındaki faktörlere bağlamak çok doğru değildir. Dolar uluslararası piyasalarda özellikle gelişen ekonomilerin paralarına karşı değer kazanmış olabilir. Yılbaşından bu yana ABD dolarına göre parası en fazla değer kaybeden ülke Arjantin’dir. İkinci sırada Türkiye gelmektedir. Sırasıyla Brezilya, Rusya, Güney Afrika, Hindistan, Macaristan, Endonezya, Polonya ve Malezya Türkiye’yi izlemektedir. Yılbaşından sonra TL dolar karşısında genel eğilim olarak düşüştedir.  Bu durum aşağıdaki tabloda görülmektedir.

3

Tablo: 1 Gelişen Ülke Para Birimlerinin ABD Dolarına Karşı Yılbaşından Günümüze Değer Kaybı

Kaynak:  Bloomberg

Türk Lirası için 13 Ağustos 2018, çok olumsuz bir gelişme olarak tarihe geçmiştir. 13 Ağustos Pazartesi saat 08.22’de dolar 6,4719 TL iken 4 saat 28 dakika sonra saat 12.50’de 6,9032’ye çıkarak tarihi bir rekor kırmış,  yaklaşık dört buçuk saatte 50 kuruş değer kaybına uğramıştır.

Son günlerde Türk lirasındaki değer kaybını hedef alan sosyal medya paylaşımlarının Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca izlendiği açıklanmıştır: Sosyal medya üzerinden dolar kur yükselişini provoke edici ve algı oluşturacak şekilde 07 Ağustos 2018 tarihi itibarıyla paylaşım yapan 346 sosyal medya hesabı tespit edilmiş, konu ile ilgili adli tahkikata başlanmıştır.”

Ekonomik gelişmeleri “adli vaka” sayıp önlem almak işe yaramaz. Çünkü 346 sosyal medya hesabının etkisi ile TL değer kaybediyor mantığı ile sorun çözülemez. Bunların etkisi, tabir biraz amiyane olacak ama solda sıfırdır. Bu, ormandaki yangını görmeden komşudaki yanan ağaçları söndürmeye benzer. “Devekuşu gibi başını kuma sokmak” deyimi dilimizde yer etmiştir. Tavus kuşu kafasını kuma gömerek düşmanlarından korunduğunu sanır ama gerçek öyle değildir.

TL’deki değer kaybını sadece dış güçlerin Türkiye üzerindeki oyunları olarak görürsek, başımızı kuma gömmüş oluruz.  Cari açık arttıkça ve enflasyon tek hanelere indirilmedikçe dolar ve diğer yabancı paralar TL’ye karşı değer kazanacaktır. Dolardaki artışın durdurulması için mutlaka cari açığın daraltılması ve enflasyon oranının dış ticaret yaptığımız ülkelerdeki fiyat artış seviyesine çekilmesi gerekir.

Aksi takdirde ekonomik istikrar tehlikeye girer, bu da siyasi istikrar üzerinde olumsuz etki yaratır. Kurdaki artış ek bir maliyet getirir, bu maliyet artışı enflasyonist baskıyı arttırır, enflasyonla mücadele zorlaşır, ekonomik istikrar bozulur.  Bu durumu Bloomberg “Manyak Pazartesi” (Manic Monday)  olarak yorumlamıştır. (https://www.bloomberg.com/news/articles/2018-08-13/turkey-s-collapse-sinks-emerging-markets-on-manic-monday)

4

Tablo: 2 2018 Yılı Başından Günümüze Dolar/TL Kurundaki Gelişmeler

Kaynak: Bloomberg

5

Kaynak: XE Currency Charts: USD to TRY (https://www.xe.com/currencycharts/?from=USD&to=TRY&view=1D)

Asya piyasalarında işlem gören dolar/TL’nin Pazar akşamı 7,21 sınırına ulaşması üzerine Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak bir açıklama yapmıştır: “Piyasaları rahatlatacak aksiyon planları hazır. Kurlardaki tablonun ekonomik verilerle açıklanması mümkün değil. Bu çok net bir saldırının, sınamanın göstergesidir. Küresel finansal sistemin en büyük oyuncusunun başlattığı bu saldırı, tüm gelişmekte olan ülkelerde benzer durumu ortaya çıkarır.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Trabzon valilik yemeğinde yaptığı konuşmada şu açıklamada bulunmuştur: “Milletimiz müsterih olsun. Sanayicilerimize sesleniyorum. Bankalara saldırarak oralardan döviz alma yoluna gitmeyin. Battık gittik işi sağlama alalım yoluna tevessül etmeyin. Ederseniz yanlış yaparsınız. Bu milleti ayakta tutmak sadece bizim görevimiz değil, sanayicinin tüccarın da görevidir. B planını C planını uygulamak zorunda kalırım bunu da böyle bilesiniz.”

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası piyasalara 10 milyar TL ve 6 milyar dolar kaynak sağlayınca TL bir miktar değer kazanmıştır. Cumhurbaşkanı’nın açıklaması üzerine vatandaşlar dolarlarını bozdurarak kurun yükselmemesi için katkıda bulunurlarken,  Türkiye’nin önde gelen işadamlarının dolar bozdurduklarına ben tanık olmadım.  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partinin döviz gelirlerinin TL’ye çevrilmesi talimatı yerine getirilmiştir.

AKP’nin 17’nci kuruluş yılı dolayısıyla AKP Amasya İl Başkanlığı tarafından düzenlen programda konuşan AKP Grup Başkanı Naci Bostancı şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Türkiye’nin ekonomik gerçekliğine bakarsak, doların bugünkü TL olarak karşılığı 3,8-3,9 liradır en fazla 4 liradır. Yani bir ülkenin ticari hacmini, gayri safi milli hasılasını hesaba kattığınızda onun dış ödemelerde bir denge olarak kullandığı bu rezerv paranın TL olarak karşılığı 3,8-3,9’dur, en fazla 4 liradır.”

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali ise Habertürk ve BloombergHT yayınında döviz kurundaki dalgalanmalar hakkında, “Zor günlerden geçiyoruz. Spekülatif ataklarla karşı karşıyayız. 94 krizi, 96 Asya, 97 Rusya, 99 depremi, 2001 krizi, hepsini yaşadık. Bir kısım dalgalanmalar yaşanması normaldi. Ancak bu sefer farklı. Tabii görmüyorum. Çok ciddi spekülatif ataklar olduğunu düşünüyorum” demiştir. Fakat İş Bankası’na yurt dışındaki oğlu için yatırdığı dolarları almak için giden bir arkadaşım aynı gün dolar alamamıştır. Sanırım sayın genel müdür bu durumdan haberdar değildir.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği de ortak bir açıklama yapmışlardır: “Türkiye ekonomisinin temelleri sağlamdır ve bu süreçte reel sektörümüzün üretim ve istihdam kapasitesinin korunması son derece büyük önem arz etmekte.” denilmiştir. Açıklamanın devamı şöyledir: “Hassas bir dönemdeyiz, bu durumun reel ekonomi üzerinde kalıcı bir etkiye neden olmaması için gerekli tedbirler alınmalı. Enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi için güven verici somut bir yol haritası bir an önce hazırlanmalı, en önemli ekonomik partnerimiz olan Avrupa birliği ile ilişkilerin yeniden olumlu çerçeveye kavuşturulması gerektiğine inanıyoruz ABD ve Türkiye’nin sorunlarının stratejik ortaklık çerçevesinde diplomasi yoluyla ve ivedilikle çözülmesi için çaba göstermeye devam edilmeli.”

ABD Başkanı Donald Trump’ın Türkiye’den ithal edilen çelik ve alüminyuma uygulanacak gümrük tarifeleri ile ilgili kararı sonrasında iki önemli AB üyesinden Türkiye’ye destek mesajlarının gelmesi önemlidirİtalya Dışişleri Bakanı Enzo Moavero Türkiye’nin bir krize sürüklenmesinin Akdeniz’deki dengeler açısından olumsuz sonuçları olacağını açıklamıştır. Federal Almanya Ekonomi Bakanı Peter Altmaier ise Trump’ın ticari yaptırım önlemlerinin ekonomik büyümeyi baltalayarak en başta tüketicilere zarar verdiğini vurgulamıştır.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Berlin’de basın toplantısında Türkiye’deki ekonomik durum sorulması üzerine “Türkiye ekonomisinin istikrarsızlaşması kimsenin yararına değil. Ancak Merkez Bankası’nın bağımsız olmasını sağlamak için her şey yapılmalı. Almanya Türkiye’de ekonomik refah görmek istiyor. Bu bizim yararımıza.” demiştir. Avrupa Parlamentosu Türkiye Forumu,   Trump’ın Türkiye’ye yönelik ek çelik ve alüminyum vergisi kararını Dünya Ticaret Örgütü (WTO)  kurallarına aykırı olduğunu açıklamıştır. Avrupa Parlamentosu’ndan 60 milletvekilinin üye olduğu Forum’dan yapılan yazılı açıklamada, Avrupa Birliği, ABD’nin ulusal güvenlik gerekçelerini öne sürerek, Türkiye’ye uyguladığı ek verginin gayrimeşru ve WTO kurallarına aykırı olduğunu değerlendirmektedir. AB’nin en büyük ticari ortaklarından biri olan demokratik Türkiye’nin ekonomik olarak müreffeh ve istikrarlı olması bizim de çıkarımızadır.” ifadesine yer verilmiştir.

Trump’ın F-35’lerin teslimatını askıya alan bütçe yasasını onaylamasının ardından Ankara’dan yapılan ilk değerlendirmede, “ABD Savunma Bakanlığı’nın yıllık bütçesi olarak kabul edilen ve ABD Başkanı Trump tarafından onaylanan ‘2019 Ulusal Savunma Yetki Yasası’ ülkemize yönelik bir yaptırım getirmemektedir.” ifadeleri kullanılmıştır

ABD Başkanı Trump, nevi şahsına münhasır biridir.  Türkçedeki “Delidir ne yapsa yeridir” ifadesi Trump için geçerlidir. Parası ödenmiş F-35 uçaklarının teslimini engelleyen Trump eğer gerginlik giderilmezse, 24 Nisan 2019 tarihinde sözde Ermeni soykırımını “soykırım”  kelimesi ile tanır, önceki başkanlar gibi bu defa “Meds Yeghern”    (büyük felaket) demeyebilir.  Bu sebeple Türkiye’nin ve Dışişleri Bakanlığı’nın şimdiden önlem alması gerekir. Yumurta kapıya geldikten sonra iş işten geçmiş olur.  Geçen yıl Trump da eski ABD Başkanı Obama gibi soykırım yerine büyük felaket ifadesini kullanmıştı.

Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Türkiye’de terör ve casusluk suçlamalarından yargılanan ABD’li rahip Andrew Brunson’ın serbest bırakılması için bir şeyler yapılması çağrısında bulunmuştur: “Türkiye’nin, saygın bir Amerikalı rahip olan Andrew Brunson’u serbest bırakmaması tam bir rezalet. Çok uzun zamandır rehin tutuluyor. Erdoğan, bu harika Hıristiyan baba ve kocanın serbest bırakılması için bir şey yapmalı. O yanlış bir şey yapmadı ve ailesinin ona ihtiyacı var.”

Bu durumda Trump’a şunu sormak gerekir: “ABD neden bir rahip için bu kadar uğraşıyor?”

Sanırım ABD’de yeterince rahip yok, olsa da sayıları yetersiz. Eğer zamanında yeteri kadar rahip okulları açsalardı bir rahibe bu kadar ihtiyaç duymazlardı. Bakan Albayrak, “Eğer bu sıkıntıları Amerika bir papaz için yapıyorsa, Amerika’nın karşısında dikilmek yedisinden yetmişe tüm halkımızın boynunun borcudur.” demiştir. Bu süreçte Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Kadir Albayrak da döviz kurlarındaki artış ve ABD’nin yaptırımlarına karşı herkesin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında durması gerektiğini açıklamıştır.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker ev hapsinde olan ABD’li rahip hakkında şunları söylemiştir: “Papaz Brunson hakkında ciddi iddialar var. Bunlar, terör örgütleriyle bunu iş birliği içinde olduğu. Sadece bir misyoner olarak yaptığı faaliyetler değil… Papaz Brunson’u bırakın eve gönderin diyorlar, saat dakika veriyorlar böyle bir şey olabilir mi? Bağımsız Türk yargısı delilleri değerlendirir… Bu, siyasi kararla tutuklanmış değil. Siyasi kararla tutuklanmadığı için siyasi kararla bırakılması söz konusu değil. ABD’nin anlamak istemediği bu.”

AB’den gelen ve ABD’yi daha akılcı davranmaya davet eden çağrılar, ticaret savaşlarının olumsuz sonuçlarına dikkat çekmekte ve Türkiye’ye destek anlamındadır.  İran’a uygulanacak yaptırımlar konusunda Türkiye ve AB aynı görüştedir. Son dönemde ABD’nin yaptırımları karşısında AB’den gelen bu destek mesajları, AB ile yeni bir normalleşme sürecini başlatmak açısından umut vericidir.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın New York Times gazetesi için kaleme aldığı yazıda  “Washington Türkiye’nin alternatiflere sahip olduğunu kabul etmelidir. Bu tek taraflılık ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler arayacağız.” açıklamasının ardından AB’den Türkiye lehine yükselen sese kulak vermek gerekir.  Fakat aranan yeni dostlar arasında Şanghay İşbirliği Kuruluşu ya da önceki ekonomi bakanı Nihat Zeybakçi’nin ifadesiyle Avrasya Ekonomik Birliği olmamalıdır.

Eğer olur ve pireye kızıp yorgan yakılırsa, Türkiye’de eksen kayması gündeme gelir. Bu durumda da Avrupa Konseyi üyeliği sona erer, AİHM’ne başvurulamaz, Avrupa Birliği ile ilişkiler kopar.  Unutmayalım 2018’de Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler gümrük birliği içinde olduğumuz AB üyesi Almanya, İngiltere ve İtalya’dır.

Bundan 2 yıl önce (4 Haziran 2016)  Ali Osman Arabacı imzalı A Haber’de “ABD’yi TL korkusu sardı” şeklinde bir alt bant kullanılmıştır. Sosyal medyada paylaşılan ve teyit.org’a birçok defa ihbar olarak gönderilen videodaki haber doğrudur.  28 Mayıs 2018’de Facebook’a yüklenen video “Kaç Saat Oldu?” isimli hesap tarafından 29 Mayıs 2018’de Twitter’da da paylaşılmıştır. (https://teyit.org/a-haberin-abdyi-tl-korkusu-sardi-seklinde-bir-alt-bant-kullandigi-iddiasi/)  Haber 2016 yılına aittir. “Dünya TL seferberliğini konuşuyor”, “TL’ye Destek Sistemi Değiştirebilir” ve “TL’nin Yıldızı Parlıyor” gibi alt bantların da kullanıldığı haberin üzerinden 2 yıl geçtikten sonra acaba ABD’yi TL korkusu sardı dersek, acaba bize ne derler?

Denizli Sanayi Odası’nı 25 Mayıs’ta ziyaret eden eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi döviz kurlarındaki dalgalanmalarla ilgili yaptığı değerlendirmede, “Türk Lirası’nın değeri, Türkiye’nin gerçeklerini yansıtmıyor, kabul edilesi değil bu. Onun için de bunların hepsi gelip geçicidir. Göreceksiniz, yaklaşık olarak 10 gün diyelim, rahatladığımızı hep beraber göreceğiz.” demiştir ama 5 Haziran’da kimse rahatlamamıştır. Belki de bu sebeple yeni kabinede görev alamamıştır.

ABD doları dünyada en yaygın kullanılan konvertibl dövizdir. 2000’li yıllarda dolaşımda yaklaşık 950 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Bu miktarın üçte ikisi ABD dışındadır. Amerikan Merkez Bankası Yasası (Federal Reserve Bank) ülkenin merkez bankası olarak kabul edildikten sonra Banka, Amerikan Merkez Bankası Banknotları (Federal Reserve Notes) adlı yeni bir parayı dolaşıma sunmuştur.  “Tanrıya Güveniyoru”” (In God We Trust) ibaresinin banknotlar üzerinde kullanımı ise 1955 yılında yasa ile zorunlu kılınmıştır.

ABD doları uluslararasında rezerv paradır ve dolara talep vardır. Bunun sebebi, ABD’nin iktisadi, siyasi ve askeri gücü ile ilgilidir. ABD ekonomisi ciddi bir kriz içinde bile olsa, diğer ülkelerin merkez bankaları doları rezerv para olarak tutar,  bizim merkez bankamızın yaptığı gibi rezervlerinin bir kısmına ABD devlet tahvili satın alır. Rezerv para kolay olunmadığı gibi rezerv parayı değiştirmek de kolay değildir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ticareti milli para birimleriyle yapma çağrısına cevap veren Kremlin, bunu bütün ülkelerle gerçekleştirmek için çabaladıklarını söylemiştir ama bu zaman alacak bir girişimdir ve her iki ülkede enflasyon makul oranlara inmezse gerçekleşmesi çok zordur.

Bu gerçeği maalesef bilmeyenler de vardır. Sosyal medyada Demirhan Akın isimli biri  (geçekten böyle biri var mı?)  eğer şaka değilse şu mesajı paylaşmıştır: “Fedocuların dolar oyununa gelmeyin. Dolar isterse 15 TL olsun. 1 Ekmek yine 1 lira. 1 paket makarna yine 2 lira. 20 liralık mazot yine 20TL. Ayrıca TL değer kazanıyor. 100 dolar bozduruyorsun 600 TL ediyor. Akıl var mantık var. 100 mü büyük, 600 mü? İşte Türk parası 6 kat daha değerli. Bu oyunu bozalım.”

Bu arkadaş gerçek ise bence 2019 Nobel İktisat ödülüne aday olmalıdır. Böylece Türkiye, sayesinde iktisat alanında kesin Nobel alır.

Kur artışlarını dış güçlerin Türkiye üzerindeki oyunlarına bağlayarak açıklar ve gerekli önlemler zamanında alınmazsa, TL’nin yabancı paralar karşısında değer kaybetmesine engel olunamaz. Bunun için enflasyonla mücadele, Türkiye ekonomisinde istikrar için  en önemli  hedef olmalıdır.

2018 yılı için gelişmiş ekonomilerde hedef 1,8 iken, Türkiye’de (TCMB) yüzde 5’tir. AK Parti’nin iktidara geldiği yıl 2002’de hedef yüzde 35 iken gerçekleşme 29,7, 2003 yılında hedef yüzde 20, gerçekleşme 18,4, 2004 yılında hedef yüzde 12, gerçekleşme yüzde 9,3 olmuştur. Bu yıldan sonra hedef tek haneliye indirilmiş, 2008 (%10,1), 2011(%10,4) ve 2017 (%11,92) yılları dışında tek haneli enflasyon hedefine ulaşılmıştır. 2012 yılından sonraki hedef yüzde 5’e indirilmiştir ama hiçbir yıl hedef tutturulamamıştır. (S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, 13. Baskı, 2014, s. 483)

Enflasyon hedefi tutmayınca kur artışına engel olmak mümkün değildir.  Fiyatlar artarken faizler yükselir. Bu ekonominin kuralıdır. Bir başka deyişle KHK çıkararak fiyat artışları önlenemez, faizler emirle düşmez.  Düşmesi için öncelikle fiyat artışlarının önlenmesi gerekir.  Artan fiyatlar ekonominin hem iç, hem de dış dengesini bozar, kur artışına yol açar.  Fiyatlar, üretimi ve verimliği arttırarak, teknoloji geliştirerek düşer. Bu sebeple T.C. Merkez Bankası’nın en önemli görevi fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir.  Fakat son gelişmelerden sonra 2018 yılında tek haneli enflasyon hedefi bir başka bahara kalmıştır.

Ekonomide fiyat artışları düşmediği sürece kur artışına  “esnek döviz kuru rejimi” uygulanan bir ülkede engel olunamaz. (S. Rıdvan Karluk,  Uluslararası Ekonomi, 13. Baskı, s. 606) Kur artışları meydan okumayla düşseydi, dolar kuru 13 Temmuz’da 4,85’ler seviyesinden 13 Ağustos’ta 7,00 TL seviyesine çıkmaz, 1 ayda yüzde 44 değer kaybetmezdi.

Döviz kuru;  ticaret savaşları tedirginliğinin artması ve gelişen ülke piyasalarının genelinde yaşanan çıkışlarla hareketli bir seyir izlerken, ekonomi politikaları ve bunlara ilişkin söylemler de kur artışında etkili olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında dolardan daha değerli olan Türk Lirası 95 yılda yaşadığı devalüasyon ve krizler sonucunda 7,00 TL’ye kadar yükselmiştir. 2014-2018 dönemini kapsayan 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda 2018 itibariyle 1,3 trilyon dolarlık GSYH ve 16 bin dolarlık kişi başına milli gelir hedefleri, dolar kurunun beş yılda 1,97 TL olacağı varsayımına göre oluşturulmuştur.

25 Mayıs’ta dolar 4,70-4,75 arasında iken 5 Haziran’da 4,59’a inmiştir ama 25 Mayıs’tan günümüze kadar geçen sürede döviz (dolar, Euro) kuru TL karşısında artmış, diğer bir deyişle TL değer kaybetmiştir.   Enflasyonu indirmeden liberal bir döviz rejiminde kuru sabit tutmak mümkün değildir. Sabit kur rejimlerinde bu sebeple devalüasyon yapılır. (Karluk, Uluslararası Ekonomi, s. 631)

Önümüzdeki üç yılı kapsayan 2018-2020 Orta Vadeli Program hedefleri döviz kurlarındaki yükselişle birlikte çökmüştür.  Hükümetlerin döviz kurunda bir hedefi olamaz. Ancak bazı büyüklükleri dolar cinsinden ifade edebilmek için bir dolar kuru varsayımında bulunmak gerekir.  2018 yılı dolar kuru varsayımı 3,77 TL’dir. Orta Vadeli Programa göre dolar kuru 2019 için 3,95, 2020 için ise 4,06 olarak varsayılmıştır. Hükümetin 2018 yılı için 3,77 TL olarak öngördüğü dolar kuru 2018 yılı bitmeden bu seviyeyi aşarak 2020 yılındaki hedefi de geçmiştir.

Bu durumda   dolar bazında Türkiye’nin milli geliri düşer, enflasyon hedefi tutmaz. Bunun için   2018-2020 Orta Vadeli Program’ın yeniden gözden geçirilmesi bir zorunluk olarak ortaya çıkmıştır. Dönemin Ekonomi Bakanı Zeybekçi’nin  “Nasıl ki 4,90’lara bilmem neye çıktı  bu kadar zarar oluşmadıysa 3,70’lere indi bu kadar da gerilim oluşmadı.” gibi anlaşılması mümkün olmayan   açıklamalar yapmak yerine, doların 10 gün sonra ne olacağını tahmin etmesi gerekirdi.  Çünkü dolardaki artış, ekonomideki tüm makro dengeleri bozmaktadır. 27 Mayıs’ta yayınlanan yazımda şu tespitte bulunmuştum: “Benim tahminim 10 gün sonra olmasa bile dolar TL’ye karşı değer kazanacaktır.” Maalesef sayın bakan değil ben haklı çıktım. Keşke aksi olsaydı.

Siyasetçilerin konuşması, yoğun bakımda olan Türk Lirası’nın bazen pik bazen de dip yapmasına yol açmıştır.  2002-2018 döneminde dolar kurunun ani yükselmelerinde siyasi konuşmaların etkisi olmuştur. 2003 yılındaki ilk yükselme 2’nci AK Parti Hükümeti’nin kurulma sürecinde olmuş, 22 günde kur yüzde 9,9 artmıştır. 2004 yılında yerel seçimler öncesindeki belirsizlik sonucunda dolar kuru yüzde 19 yükselmiştir. 2006 yılındaki Danıştay saldırısı ve Zirve Yayınevi katliamı belirsiz bir ortam yaratmış ve   dolar   yüzde 29 değer kazanmıştır.

2008’de Mortgage skandalı ile başlayan ekonomik kriz ile AK Parti’nin kapatma davası sürecinde TL 49 günde yüzde 37 oranında değer kaybetmiştir. ABD Merkez Bankası Mayıs 2013’de faizleri arttırınca, buna bağlı olarak dolar yine değerlenmiştir. 22 Eylül’de Moody’s’in Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyeden riskli ülke sınıfına indirmesi ve ABD’de Trump’ın kazanmasıyla dolar kuru artmaya başlamıştır. Eylül ayındaki Moody’s not indiriminden sonraki süreçte TL dolara karşı değer kaybetmeye devam etmiştir.

Enflasyon ve döviz kurlarındaki artış, Türkiye’nin 2023 ekonomik hedeflerine ulaşmasına engeldir. Hükümetin ekonomi alanındaki hedefleri arasında dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde olmak, 500 milyar dolar ihracat ve kişi başı 25 bin dolar gelir vardır. Hedefler ile ilgili hükümet programlarına baktığımızda; 60. Hükümet Programı’nda 2, 61. Hükümet Programı’nda 27, 62. Hükümet Programı’nda 57, 64. Hükümet Programı’nda 10 ve 65. Hükümet Programı’nda 8 defa 2023 hedeflerine yer verilmiştir. Dikkat edilirse hükümet programlarında hedeflere ulaşma kelimesi sonlara doğru azalmıştır. Bu da hedeflere ulaşmanın imkânsız olduğunu ortaya koymaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 8 Nisan 2018 ve sonrasında “Enflasyonun nedeni yüksek faiz. Söyleye söyleye dilimde tüy bitti ama devam edeceğim.” demiştir ama faiz inmemiş, aksine artmıştır. Faiz, Cumhurbaşkanları “in” deyince inmez.  İnmesi için önce enflasyonun tek haneye düşürülmesi ve ekonomide istikrar sağlanması gerekir. Sayın Cumhurbaşkanı 20 Haziran’da Adana’da yüksek faiz oranlarına ilişkin, “Faizin böyle olduğu bir ülkede siz yatırım yapabilir misiniz? Arkadaşlar bunu değiştireceğiz, bu işin lamı cimi yok.” demiştir.

Buna karşılık 12 Temmuz’da yeni Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak şu doğru tespiti yapmıştır: “Enflasyonun en kısa sürede önce tek haneye, ardından hedefimize gerilemesi için adımlarımızı atacağız. Merkez Bankasının bağımsızlığının ve karar alma mekanizmalarının spekülasyonlara konu edilmesi kabul edilmez.” Albayrak; politikalarının bütçe disiplinini, tek haneli enflasyonu ve yapısal reformları önceleyerek, Türkiye ekonomisinin istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme hedefi çerçevesinde şekilleneceğini söylemiştir. Böylece ekonomi bilimine olan saygısını göstermiştir.

Uluslararası Para Fonu Sözcüsü Gerry Rice Washington’da düzenlediği basın toplantısında  yeni hükümetin sağlıklı ekonomi politikaları uygulamaya kararlı olduğunu gösterdiğini belirterek “Önemli olan yeni yönetimin sağlıklı ekonomi politikalarına, makroekonomik istikrarı güçlendirmeye ve dengesizlikleri azaltmaya kararlı olduğunu gösteriyor olması.” demiştir. Rice, ayrıca, ekonomi yönetiminin piyasalarda yaşanan volatilite (oynaklık) sonrasında, TCMB fiyat istikrarını sağlamaya yönelik operasyonel bağımsızlığının güvence altında olduğunu ortaya koyduğunu vurgulamıştır.

Enflasyon inmeden faizler düşmez. Eğer düşerse, bunun nasıl düştüğünü ispatlayan iktisatçı iktisat tarihine geçer. Keşke Türkiye’den böyle bir iktisatçı çıksa ve kitaplarını okuduğum ve öğrencilerime tavsiye ettiğim Tinbergen, Samuelson, Kuznets, Leontief, Myrdal, Hayek,  Friedman, Meade,  Schultz, Lewis, Klein, Tobin, Stigler,  Modigliani, Buchanan, Solow, Lucas, Mundell, Stiglitz, Phelps,  Krugman ve  Thaler gibi Nobel kazansa, acaba memnun olmayan bir kişi çıkar mı?

Ben şahsen çıkacağını tahmin etmiyorum.