Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

1932’deki ilk Türk Dili Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül, ülkemizde “Dil Bayramı” olarak kabul edilmiştir. Güzel Türkçe’mizin daha fazla korunması ve zenginleştirilmesi dileğiyle Dil Bayramı’mız kutlu olsun!

Türkçe dünyada sayılı dillerden biridir ve bunu bütün bilim camiası kabul etmiştir. Türkçenin tarihi süreç içinde değişikliklerden geçtiği eşikler olmuş ancak bütün olumsuzluklara rağmen Türkçe, köklü ve güçlü bir dil olması sebebiyle söz varlığını ve ifade gücünü geliştirmeye devam etmiştir. Teknoloji ve kültürün de etkisiyle Türkçenin bugün bulunduğu noktada, Batı dillerinden veya başka dillerden kelime alma sürecinin devam ediyor olsa da, Türkçenin asli söz varlığı, kelime dağarcığı, hazinesi, her zaman çok güçlü bir edebiyatı, tarihi, kültürü, sanatı, medeniyeti taşıyacak büyüklüktedir. (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya ÖRS) [1]

“Dil bir milletin şerefidir. Ancak şerefini koruyan milletler dünyada ciddiye alınır. Dil olmazsa kültür olmaz. Kültür olmazsa kimlik, kimlik olmazsa haysiyet, şeref olmaz.” (Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU)

“Atatürk’ün de amacı zaten bu idi: Ulusal dilin benliğini ortaya çıkarmak, onunla övünmek, onu işlemek, anlamayı ve anlaşmayı kolaylaştırmak”

“Türkçenin eski bir kültür dili olduğuna inanan Atatürk, bu dilin birçok nedenlerden dolayı bin yıldan beri işlenmemiş olduğunu da biliyordu. Bu açığı kapatmak, Türk dilini yine işlenmiş ve işlek bir kültür dili durumuna getirmek için de Türk Dil Kurumunu kurmuş, Türk dilinin yapı kurallarına uygun olarak Türkçe köklerden yine Türk ekleriyle yeni kelimeler türetmiş ve dilimizin çeşnisini büyük ölçüde özleştirmiştir. Bu arada matematik terimleri üzerinde de önemle durmuş, hatta 1936 -1937 kış aylarında Dolmabahçe Sarayına çekilerek, geometri öğretenlere ve bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olmak üzere küçük bir geometri kitabı yazmıştır. Yazdığı eser de yazar adı gösterilmeden, 1937’de İstanbul Devlet Basımevinde Milli Eğitim Bakanlığınca bastırılmıştır. Bu eseri yazarken göz önünde bulundurmak istediği Fransızca kitapları Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman’la birlikte Beyoğlu’ndaki kitabevlerinden seçerek aldık ve saraya götürdük. Atatürk okullarda kullanılmakta olan geometri kitaplarını da incelemiş ve bu arada Hasan Fehmi Hocanın bir kitabında dik paralelyüz (parallélepeipède droit) şeklinde örnek olarak aynalı dolabın verildiğini görünce hocayı saraya çağırmış ve Türkiye’de kaç köy çocuğunun aynalı dolabı bildiğini bir eğitim sorunu olarak güler yüzle sormuştur. Hoca ile tatlı bir söyleşiden sonra, “aynalı dolap” silinmiş yerine “kibrit kutusu” konmuştur.

Atatürk’ün ‘Geometri’ adını taşıyan 48 sayfalık kitabında bütün terimler Atatürk tarafından bulunarak konmuştur; boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, yay, kiriş, çember, teğet, açı, taban, eğik, yatay, düşey, dikey, üçgen, dörtgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yamuk, eşit, çarpı, bölü, oran, orantı, alan, varsayı, artı, eksi, kesit, türev, konum, gerekçe, yöndeş vb.

Bunlardan, mesela açı’ya biz eskiden ‘zaviye’ derdik; açıortay’a ‘munassıf’, geniş açı’ya ‘zaviye-i münferice’, açı uzaklığı’na ‘bud-ü müzevva’, iç tersaçılar’a da ‘zaviyetan-ı mütekabiletan-ı dahiletan’. Eğitim ilkelerine göre, bir kavramı anlayabilmek için çocukta zihnin açık bulunması gerekir. Yukarıda anılan yabancı asıllı ve yabancı kurallı kelimeler tam tersine olarak, çocuğun zihnini tıkıyordu. İşte Atatürk’ün önderliğiyle ulusal dil kaynağından türetilmiş bu yeni terimler, zihni çelen ve tıkayan binlerce yabancı asıllı terimleri silmiş süpürmüş, zihinleri açmıştır. [2]

Atatürk’ün de amacı zaten bu idi: Ulusal dilin benliğini ortaya çıkarmak, onunla övünmek, onu işlemek, anlamayı ve anlaşmayı kolaylaştırmak.”

[1] http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=494:82-dil-bayram-kutland&catid=34:basndan

 

[2] http://www.dildernegi.org.tr/TR,457/ataturk-ve-turkce.html