Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Sovyetler Birliği’nin çökerek dağılması sonrasında, bu sosyalist federasyona bağlı olan on beş devlet bağımsızlığını ilan edince, Kuzey Kafkasya’daki en büyük devlet olarak Çeçenistan da bağımsızlığını ilan etmişti. Yüzyıllarca süren Rus-Kafkas savaşları sırasında Rus emperyalizmine en çok karşı çıkan ve bu doğrultuda küçüklüğüne bakmadan direnen Çeçenistan devleti, Rusların ideolojik imparatorluğunun çöküşü üzerine federasyon üyesi diğer devletler ile birlikte bağımsızlığını ilan ederek kendi yolunu seçmiştir. Rusya Federasyonu serbest kalan on beş devlet ile birlikte Çeçen devletinin bağımsızlık ilanını kabul etmeyince, iki taraf arasında birinci savaş başlamıştır. Bu savaş sırasında büyük mücadele gösteren Çeçenler bağımsızlıklarını elde ederek dünyaya açılmış ve uluslararası alanda hak ettikleri özgürlük ortamını elde etmişlerdir. Tarih boyunca sürüp giden anlaşmazlıklardan birisi olan Kuzey Kafkasya sorununu, Çeçen devleti bağımsızlık kazanımı ile çözmeye çalışmış ama dünyanın en büyük emperyalist devletlerinden birisi olan Rusya Federasyonu bu duruma karşı çıkınca, Kafkasya bölgesinin Ruslar tarafından yeniden saldırı savaşı ile işgal durumu ortaya çıkmıştır.

Asya’nın geniş topraklarında kurulduktan sonra Avrupa bölgesine yönelen Cengiz hanın Moğol imparatorluğu dağılınca, bu büyük devletin toprakları üzerinde birçok devlet ortaya çıkmıştır. Hazar devleti sonrasında Kafkasya bölgesi birçok göçe sahne olmuş ve bunun sonucunda da Altın Orda ismi ile yeni bir Türk devleti tarih sahnesinde kendini göstermiştir. Bugünkü Rusya Federasyonunun ana toprakları üzerinde daha önce kurulmuş olan Altın Orda devleti bugünkü Kafkas halklarının oluşumuna giden süreçte dağılınca, Kiev’de kurulmuş olan Rus Knezliği büyümeye başlamış ve bir süre sonra bu oluşum Moskova Knezliği’ne dönüşerek, bugünkü Rusya devletinin temel özünü oluşturmuştur. Rus Çarlığının oluşmasına giden yolda Moskova Knezliği bir geçiş aşaması olmuş ve Asya kökenli Hunlar’ın bu bölgeye gelişleri ile birlikte Hazar kıyılarında oluşmaya başlayan Türk yapılanması bir süre sonra Moskova Knezliği üzerinden gelişen bir Rus yapılanması ile karşılaşmıştır. Onuncu yüzyıldan sonra başlayan modern oluşum süreci içinde Ruslar ile Çeçenler sürekli olarak bu coğrafyada karşı karşıya gelmişlerdir. Rus Çarlığının 1556 yılında Astrahan hanlığını ele geçirmesi sırasında, Ruslar ile Çeçenler arasında ilk silahlı çatışma olayı yaşanmıştır. Güçlü Çar’ların yönetimi altında Rus devleti genişlerken çevresindeki topraklara da emperyalist saldırılar ile egemen olmuştur. Ele geçirdikleri topraklarda sömürgecilik siyaseti uygulayan Rus emperyalizmi, Kafkasya bölgesine de diğer bölgeler gibi tam olarak egemen olmak amacıyla sürekli olarak saldırmış ve bu çizgide direniş gösteren Çeçenler ve Çerkezler ile sürekli olarak savaşmıştır. Dağlı halkların direnmesi bu bölgede Müridizm adıyla bir dini hareketin de doğmasına neden olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Ruslar hem Balkanlara hem de Kafkaslara doğru uzanınca daha önce yaşanan Kırım savaşının benzeri sahneler Kafkas bölgesinde de ortaya çıkmıştır. Kuzey Kafkasya’daki halkların sindirilmesinin ve Ruslaştırılmasının güçlüğünü fark eden Rus devleti bu bölgeye Ukraynalılar ile Rusları getirerek yerleştirmeye çalışmıştır. Birinci Dünya Savaşı öncesinde bölge halklarına karşı yürütülen Rus saldırıları ikinci dünya savaşı öncesinde de devam ettirilmiş ve yüz binlerce Çeçen asıllı Kafkas halkı Sibirya ile birlikte Orta Asya çöllerine sürülmüştür. Ruslar bir emperyal devlet olarak komşu bölgelere saldırırken, en büyük direnişe Kafkasya bölgesinde maruz kalmışlardır. Ruslar  kendi güvenlikleri açısından Hazar bölgesi ve Kafkasya’da tam egemen olabilmek üzere  beş yüz yıl savaşmak zorunda kalmışlar ve hiçbir zaman  kalıcı bir hegemonya düzenini özellikle Çeçen savaşları yüzünden bu bölgede kuramamışlardır. Modern silahlar ile donatılan Rus orduları  her zaman için saldırılarını devam ettirmişler ve bu yüzden de  sürekli olarak Çeçenlerin direnişleri ile karşılaşmışlardır. Çeçen-Rus savaşları insanlık tarihinin bitmez tükenmez çatışmaları olarak her dönemde görülmüştür. Bugün beş yüz yıllık çatışmaların gündeme getirdiği Çeçenistan’ın bağımsız devlet olma sorunu hala çözüme kavuşturulamamış bir siyasal problem olarak dünya barışını tehdit etmektedir. Kalıcı bir çözüme bir türlü kavuşturulamayan bu sorun, dünya barışı açısından bir tehdit olarak bugün de varlığını her ortamda hissettirmektedir.

Çeçenistan’ın Müslüman halkı bir türlü Hıristiyan Rusya’nın denetimi altında yaşamayı kabul etmemiştir. Jeopolitik  açıdan  Çeçen sorunu öncelikle Hazar ve Kafkas bölgelerinin güvenliği açısından birinci derecede  öneme sahiptir. Türkiye’nin Rusya ile sınırdaş olduğu bölgede yer alan Çeçenistan devleti bu açıdan Türk-Rus ilişkilerinde son derece önemli bir yere sahiptir. Çeçen sorununda bu yüzden Türkiye  devleti de tıpkı ABD, Avrupa Birliği  ve  İran gibi ikinci derecede etkilenen ülkeler arasında yer almaktadır. Önceleri Çeçen sorununu Rusya’nın bir iç sorunu olarak gören ABD daha sonraları bir emperyal güç olarak Kafkas ve Hazar bölgelerine gelince, bu bölgede  konunun  dünya konjonktürünün  ana meselelerinden birisi olduğu  görülmektedir. Rusya’yı yumuşak karnı olarak görülen demokrasi ve insan hakları üzerinden vurmaya kalkışanlar,  Çeçen sorununu her yönü ile kullanmak için  yoğun olarak çaba göstermektedirler. Dağlık bir bölgede devlet olmanın getirdiği olanaklardan  iyi yararlanmasını bilen Çeçenler, her dönemde ulusal çıkarlarını korumak konusunda ısrarcı olmuşlardır. Bu doğrultuda Rus emperyalizminin her saldırısı Kafkaslar üzerinden çok ciddi bir Çeçen direnişini kendiliğinden  gündeme getirmiştir. Sorunun çözüme kavuşturulması noktasında  artan savaş tehlikesini görerek hareket etmekle bir oldu bitti önlenerek, geleceğe dönük  kalıcı  bir  barış ortamının süreklilik kazanmasına yardımcı olunabilecektir. Zaman zaman uluslararası çatışma ortamına son verilerek  bir barış ortamı yaratma arayışı Çeçen sorununu  farklı  yönlere doğru sürüklemiştir.

Çeçenistan’da Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında 1991 yılının Ekim ayı içinde yapılan genel seçimler ile ulusal kurtuluş savaşının öncüsü olan Emekli  hava Tümgeneral Cevher  Dudayev’in başkanlığında bağımsızlıkçı bir kadronun işbaşına gelerek hemen bağımsız cumhuriyet ilan etmesi üzerine,  Rusya Federasyonu yönetiminde büyük rahatsızlık ortaya çıkmıştır. Rusya, Sovyetler Birliği Konfederasyonuna bağlı olan on beş devletin bağımsızlığını tanımasına rağmen kendi federasyonu içinde yer alan otonom cumhuriyetlerin bağımsızlığını tanımayarak, Çeçenistan ve Tataristan devletlerinin federasyon çatısı altında kalması için çaba göstermiştir. Rus devletinin Cevher Dudayev yönetimindeki bağımsızlıkçı kadroyu  Çeçen devletinin başından atarak, yerine işbirlikçi bir  kadroyu  Ömer Avturkhanov isimli bir siyasetçinin başkanlığında getirmeye çalışması sonucunda,  iki devlet karşı karşıya geliyordu. Rusya’nın sağladığı asker ve silah yardımları sonrasında oluşturulan  Rusya kuklası hareket, Çeçenistan içinde çeşitli  ayaklanma ve karışıklıklar yaratmaya çalışmış ama  Çeçen halkının bütünüyle ulusal kurtuluş önderi Cevher Dudayev’in  arkasından gitmesi yüzünden,  ulusal kurtuluş mücadelesinin önünü kesmek mümkün olmamıştır. I8 Kasım 1994 tarihinde  Rusya’nın yönetiminde uzaktan kumandalı bir ayaklanma ve saldırı hareketi örgütlenmiş ama  bağımsızlık yolundaki ilerlemenin önü kesilememiştir. Ruslar gizli yollardan kendi yetiştirdikleri askerleri gizlice Çeçenlerin ülkesine sokarak  baskı uygulamaya kalkmış ama bu gibi girişimlerin hepsi sonuçsuz kalmıştır. Rus emperyalizminin  Çeçen halkının içinde var olan bazı muhalif güçleri devreye sokarak gündeme getirdiği  bağımsızlıkçı yönetime karşı, ayaklanma projelerinin hepsi Çeçenlerin yurtsever dayanışması sayesinde başarısızlığa mahkum edilmiştir. Rusya işbirlikçisi muhalefetin yeterince halk desteği elde edememesi yüzünden  bağımsızlığa giden yolun önü kesilememiştir. Rusya desteğindeki işbirlikçi muhalif gruplar bütün desteklere rağmen  istendiği gibi bu küçük ülkenin  yönetiminde etkin bir duruma gelememişlerdir.

Çeçen askerleri ile  Rus askerleri  bağımsızlık ilanının getirmiş olduğu gerilimin tırmanması üzerine  karşı karşıya geliyor ve ülkenin çeşitli bölgelerinde silahlı çatışmalar birbirini izleyerek gündeme geliyordu. Ruslar dışarıya karşı bağımsızlıktan vazgeçilmesi çağrısı yaparken, diğer yandan da kaçak askerler ile ciddi bir silah yığılması yaratarak iç savaşın önünü açmaya çalışıyordu. Rus askerlerinin bağımsızlıkçı yönetim tarafından  teslim alınması üzerine, Rusya’nın ikili tavrı netlik kazanıyor ve savaşın psikolojik cephesinde Rus emperyalizmi savaşı kaybediyordu. Rus askerlerinin Çeçenler tarafından teslim alınması üzerine Rusya  taktik değiştirerek askeri birlikler ile saldırılar yapmak üzerinden  uçak filoları ile  Çeçenistan ülkesinin başkenti  Caharkale kentini bombalıyorlardı. Rusların hava saldırılarını uzun süreli sürdürmesi üzerine Çeçenlerin kentleri ve köyleri yıkılarak, üç milyona yaklaşan Çeçen nüfusun tamamı  açık havada yaşamaya zorunlu kılınıyordu. Rusya devlet başkanı Boris Yeltsin, Çeçen bağımsızlığını ortadan kaldırmak üzere askerlerine ve uçaklarına  saldırı emirleri verirken  beş bin askerden oluşan Rus birlikleri  I994 yılının son ayı içinde  Çeçenlerin Natareçni kentini işgal ettikten sonra başkenti bombalamaya devam ediyorlardı. Rusya, saldırılar sonrasında esir düşen Rus askerlerinin peşine düşen Çeçenistan yönetimini baskı altına almaya çaba gösteriyor ama bu alanda da istediği sonuçları elde edemiyordu. Rus bombardımanının devam etmesiyle  ateş kes  konusu da  birlikte gündeme geliyordu. Vatanlarını emperyalizme karşı koruma konusunda kararlı olan Çeçen halkı  direnişini  genişleterek sürdürürken  Rus askerleri Çeçen ordusu karşısında ciddi kayıplar veriyorlardı. 1995 yılına girerken, Çeçen yönetimi ilan ettiği bağımsızlık statüsüne uygun davranarak  teslim olmadığı için, Rusya Federasyonu Sovyet sonrası dönemde Afganistan ve Tacikistan gibi ülkelerden sonra üçüncü problemli dönemini Çeçenistan isyanı karşısında yaşıyordu. Bu aşamada  bir avuç Çeçen karşısında başarısızlığa uğrayan Rus devleti bataklığa saplanmaktan kurtulamıyordu.

Üç yüz yıllık bir  bağımsızlık mücadelesinden gelen Çeçenistan  I991 yılında ilan ettiği bağımsızlığa uygun davranarak  teslim olmuyor ve bu yüzden de Rusya ile savaş devam ediyordu. Rusya Federasyonu ülkenin toprak bütünlüğünü öne sürerek, federasyon üyesi devletlere tanımış olduğu bağımsızlık hakkını, Çeçen Cumhuriyetine vermemekte direniyor ve Çeçen ülkesi ile halkını karıştırmak için akla gelen her yolu deniyordu. Boris Yeltsin devlet başkanı olarak ülkede olağanüstü hal ilan ederek Çeçenistan’ı yeniden Rus ülkesine bağlayabilmenin yollarını arıyordu. Bu yolda sonuç alınamayınca Rus ajanları ülkenin çeşitli bölgelerinde terör olayları yaratarak hepsini bağımsızlıkçı Çeçenlerin üzerine atarak ve Çeçen sorununu bir bağımsızlık mücadelesi konumundan çıkartarak terör sorununa dönüştürmek ve böylece uluslararası kamuoyu önünde Çeçen sorununun bir terör meselesi olduğu konusunda kalıcı bir kanaat oluşturabilmenin yollarını arıyorlardı. Çeçen devleti, komşusu Gürcistan, Azerbaycan ya da Ermenistan gibi  bağımsız olmak istiyor ve bu doğrultuda komşuları ile eşit bir siyasal konuma gelebilmek üzere  bağımsızlık ilan ediyordu. Rusya ise Çeçenistan’ın  jeopolitik konum açısından taşıdığı değerlerin farkında olduğu için  bu küçük ülkenin kendinden kopmasına izin vermiyordu. Rusya  kendi  güney bölgesinin güvenliği ve enerji  nakil hatlarının çoğunun bu bölgeden geçmesi  ile  bu ülkede var olan büyük bir rafineri yüzünden, Çeçen devletini kendine bağımlı  bir konumda tutmak istiyor ve bu yüzden de  bağımsızlık isteyen Çeçenler ile savaşa kalkışıyordu.  Ayrıca bu doğrultuda bağımsızlık önderi  Dudayev hakkında tutuklama kararı çıkartarak hapishaneye atmak için harekete geçiyorlardı.

Kafkasya bölgesi tarih açısından ele alındığı zaman burasının her dönemde bir çatışma alanı olarak öne çıktığı görülmektedir. On altıncı yüzyılda başlayan Rus saldırıları beş asır sürmüş ve son olarak yirminci yüzyıla geçerken, bu bölgenin bağımsızlığı yeniden sıcak gelişmelere neden olmuştur. İkinci dünya savaşı sırasında diğer Kafkas kökenli gruplar ile birlikte Orta Asya bozkırlarına sürülmüş olan Çeçenlerin, Sovyetler Birliğinin dağılmasından yararlanarak komşuları gibi bağımsız olma çabaları, Rus emperyalizminin hegemonya arayışları nedeniyle  sonuç vermemiş ve bu yüzden Çeçenler Kafkasya bölgesinde savaş yapmaya devam etmişlerdir. Çeçenler bağımsızlık ilanının beşinci yılı olan 1996 yılında bir  füze saldırısı ile önderleri Dudayev’i kaybetme durumuna düşürülünce, gene direnişi sürdürebilmenin yollarını aramışlardır. Bağımsızlık savaşı sırasında  Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerden yardım isteyen  Çeçenistan Cumhuriyeti, çeşitli ülkelerden yardım alarak ayakta kalmaya çalışmış ama  dev bir ülke ile karşı karşıya kalmanın  sıkıntısını da sonuna kadar çekerek  büyük bedeller ödemiştir. Orta Doğu ve Orta Asya’nın önde gelen Müslüman ülkeleri  Çeçenlere yardım edebilmek için bir çok yolu denemelerine rağmen  bu ülkenin uluslararası hukuka göre hakkı olan bağımsızlık statüsünü batı dünyasının önde gelen ülkelerine kabul ettirememişlerdir. Çeçen bağımsızlık savaşını İslami Cihat olarak gören İslam dünyası çeşitli savaşçı grupları Çeçenistan’a göndererek,  Rusların emperyalist saldırılarını önlemek için din kardeşlerine yardımcı olmaya çaba göstermişlerdir. Bu aşamada Rus devleti Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir komşusunu Çeçenlere yardımcı olmakla suçlayarak iki ülke arasındaki normal ilişki düzenini askıya alıyordu. Çeçenlere ülkesini ve topraklarını kullandıran Türk devletini  Rusya Federasyonunu bölmek ile suçluyordu. Bu aşamadan sonra Ruslar da  Türkiye’nin doğu bölgelerinde ayrı bir devlet oluşturulması çizgisindeki oluşumları destekleyerek  benzeri bir bölücülük suçlaması ile karşı karşıya kalıyordu. Daha sonraki aşamada ise Türkiye hem Karabağ hem de Kosova sorunlarının gündeme geldiği durumlarda, gene Rusya Federasyonu ile İslam ve Türk dünyasının geleceği açısından karşı karşıya geliyordu.

Tam yirmi birinci yüzyıla girerken Çeçen komutan Basayev kendisine bağlı bulunan bir ordu ile birlikte Dağıstan bölgesini işgal ederek, Avarların yaşadığı bölgede Çeçenler ve Avarların birlikte yaşayacağı bir yeni devlet oluşumu için ortaya çıkması üzerine, Çeçenistan sorununda  yeni bir savaş dönemi gündeme geliyordu.  Basayev ve El Hattap önderliğindeki kökten dinciler bütün dünyayı bir din imparatorluğuna dönüştürmek üzere yola çıkarlarken, Çeçenistan bağımsızlık savaşının bir din savaşına doğru dönüşmesine yol açıyorlardı. Çeçenistan’ın yanı başında yer alan Dağıstan bölgesinin çok kozmopolit bir toplum yapısına sahip olması nedeniyle, Basayev’in Çeçen savaşını bu bölgeye taşıyarak Dağıstan’ın potansiyelini kendi hedefleri doğrultusunda kullanmaya kalkıştığı görülmüştür. Basayev’in Çeçen savaşını Kuzey Kafkasya bölgesine yayma girişimlerine karşılık  Rus devleti de  bir  büyük orduyu Çeçen bölgesine göndererek  ve böylece  ülkeyi kontrol altına alarak  Çeçenlerin bağımsızlık savaşına son vermiştir. Rus emperyalizmi bu aşamadan sonra Çeçenistan’da kendisine bağlı  bir yönetim sistemi getirerek, Çeçenistan devletinden bir daha bağımsızlık arayışlarının ortaya çıkmaması doğrultusunda  yeni bir politika geliştirdiği ortaya çıkmıştır. Çeçenistan’ın yeniden Rusya Federasyonu çatısı altına döndürülmesi üzerine, Türkiye ve diğer Müslüman ülkeler ile Çeçen Cumhuriyetinin  arasına Moskova yönetimi girmiştir. İki binli yıllara girerken gündeme gelen  ikinci Çeçen savaşı sırasında, Rusya  eskisine oranla daha güçlü bir düzenli ordu ile  Çeçenlerin ülkesine girerek bu ülkeyi hem işgal etmiş hem de işbirlikçi yönetim aracılığı ile kendisine bağlamıştır. İlk başlarda  bir bağımsızlık sorunu iken sonradan bir insan hakları sorununa dönüşen Çeçen meselesi, nereden bakılırsa bakılsın sadece Rusya Federasyonunun bir iç meselesi değildir, çünkü  Çeçenistan, Sovyet İmparatorluğu kurulmadan önce ilan edilmiş olan bağımsız Kuzey Kafkasya Cumhuriyetinin tarihsel olarak  bugüne ulaşan  devamıdır.

Çeçenistan Sovyetler Birliğinden Rusya Federasyonuna geçilirken, federasyon antlaşmasını resmen kabul etmeyen tek devlettir. Tarihsel olarak üç yüz yıldır devam eden  Rusya ve Kafkasya çatışmalarının birikimine sahip olan Çeçenler, bu bölgenin  geleceği ile  uğraşmayı kendi bağımsız karakterleri açısından zorunlu görmüşlerdir. Bağımsızlık ilanı sonrasında Çeçenistan’ın bağımsızlığının resmen  1996 yılında imzalanan Hasavyurt antlaşması ile tanınması Kuzey Kafkasya’nın geleceği açısından Çeçenlerin misyonunu daha da artırmıştır. Bağımsızlık sonrası birinci savaş döneminde Rus devleti  beş binden fazla askerini kaybetmiş  ve beş milyar doları geçen bir ekonomik zarar ile de karşı karşıya kalmıştır. 1997 yılında Rusya ile Çeçen cumhuriyetinin imzaladığı barış antlaşması ise  bir anlamda Rusya Federasyonunun Çeçen devletini karşı bir muhatap olarak kabul ettiği biçimde yorumlanmıştır. Başkanlığa general Aslan Mashadov’un seçilmesinden sonra Yeltsin ile imzalanan bu barış antlaşması siyasal çevrelerde Çeçenistan’ın bağımsız bir devlet olarak resmen   tanındığı biçiminde değerlendirilmiştir. I999 yılında ortaya çıkan Basayev isyanının Çeçen sorununu sınır ötesine taşıması üzerine, Rusya Federasyonu  daha kesin bir yol izleyerek, enerji nakil hatlarının tam ortasında bulunan Çeçen ülkesini kendisine mutlak bir biçimde bağlamıştır. İki bin yılına girerken gündeme gelen ikinci Çeçen savaşı sırasında iki yüz binden fazla insan öldürülmüştür. Çeçenistan’ın  bağımsızlığı Rus işgali altında ortadan kaldırılırken, 500 binden fazla Çeçen vatandaşı ülkelerini terk ederek  komşu ve Müslüman ülkelere göç etme zorunda kalmıştır. Bu tarihten sonra zaman zaman ortaya çıkan terör eylemlerinde Çeçenler’in aktif yer aldığı iddialarını kullanan Rus devleti, bunları gerekçe olarak  göstermiş ve Çeçen devleti üzerindeki baskılarını giderek artırarak bu ülkeyi her yönü ile  Rusya’ya bağlı tutabilmenin  yollarını aramıştır. 11 Eylül olayları ile dünya hegemonyası için terörü gündeme getiren batı emperyalizmi, bu dönemde Rusya’ya doğru terörü kullanmaya başladığında Çeçenleri bu gibi işlerin militanları konumunda çalıştırmışlardır.

Rusya’nın Yeltsin sonrasında göreve gelen yeni diktatörü Putin, Çeçen devletine uyguladığı baskılar ile bu kahraman halkın bir daha Moskova’dan kopmaya yönelmesini önleyecek düzeyde önemli kararlar alarak Rusların Çeçen politikasını değiştirmiştir. Yeni diktatör kendisine mutlak anlamda bağlı olan bir yönetimi Çeçen devletinin başına getirerek, bu ülkede eskisinden çok farklı bir dönemi başlatmıştır. Batının emperyal devletlerinin  çeşitli terör olaylarının faili konumunda Rusya’ya karşı kullandıkları Çeçen asıllı insanların kaderini değiştirecek bir biçimde, son yıllarda Çeçen devletinin yapısı değiştirilmiştir. Moskova’nın kontrolü altında  Çeçen devleti  yeni yatırımlar ile daha zengin bir ülke konumuna getirilirken, Çeçenistan bir Asya ülkesi olmaktan çıkarak yeni bir Avrupa ülkesi konumuna doğru yönlendirilmiştir. Çeçenler bu aşamada daha iyi yaşam koşullarına kavuşturulurken, Çeçen insanı da yoksulluktan kurtarılarak normal insanlar gibi yaşama hakkına sahip kılınmışlardır. Bir anlamda Rusya sahip olduğu zenginliği, kendisinin baş sorunu olan Çeçenistan’ı para ile satın alma projesinde kullanarak  sorunu çözmeye çalışmıştır. Savaş ülkesi Çeçenistan, Dudayev gibi bir ulusal kurtuluş önderinin yolundan uzaklaştırılırken, Rusya’nın yeni patronu Putin çizgisinde geleceğin Moskova bağımlısı bir Kafkas düzenine doğru yönlendirilerek, önemli bir petrol ülkesi olmaya doğru eskisinden farklı bir biçimde yapılandırılmıştır. Rusya’nın dışa açılmasıyla birlikte enerji nakil hatlarının tam ortasında yer alan Çeçenistan da dışa dönük bir süreç başlatılmış, yeni yatırımlar ile zenginlik bu bölgeye de taşınırken, yoksul Çeçenler terörün kıskacından kurtarılarak batılıların Rusya’ya karşı kullandıkları bir mekanizma olmaktan yavaş yavaş çıkartılmışlardır. Rus devleti böylece Çeçenlerin kendisine karşı kullanılmasını ekonomi üzerinden önlerken, yatırımlar aracılığı ile onlara daha gelişmiş bir toplum yapısı getirmişlerdir. Yoksulluktan kurtulan Çeçenler, batı emperyalizminin yeni Kafkasya maceralarında terörist olarak kullanılma politikalarından uzak durmaya başlamışlardır. Yeni dönemde Kuzey Kafkasya’da Moskova karşıtı siyasal senaryolara Çeçenlerin karıştırılmaları ekonomik zenginleşme ile önlenmiştir.

Stalin döneminde Sovyetler Birliğinden kovulmuş olan Çeçenlerin  yeni dönemde Rusya ile entegrasyona yönlendirilmeleri çelişki gibi görülse de aradan geçen zaman dilimi içinde bir çok şeyin değiştiğini açıkça ortaya koymaktadır. Değişen dünya yenilikleri beraberinde getirince, yoksulluk nedeniyle, Rusya’dan bağımsızlık yolu ile kopmaya çalışan  Çeçenlerin zenginleştirilerek Rusya Federasyonu  ile entegrasyona yönlendirilmeleri, üzerinde durulması ve düşünülmesi  gereken yepyeni bir  dünyanın  gündeme  geldiğini açıkça ortaya koymaktadır. Tarihsel süreçte ortaya çıkışı jeopolitik ve jeostratejik nedenlere bağlı olan  Çeçen sorunu günümüzde dünya düzeni değişirken eskisinden çok farklı yeni bir düzene doğru yönlendirilmektedir. Zamanımızın petrol ve enerji zengini en büyük ülkelerden birisi olan  Rusya’nın bu alandaki nakil hatlarının ve yolların geçtiği ülke olan Çeçenistan’ı kendisine bağımlı bir duruma getirmesi emperyalizm açısından anlaşılabilir  bir durum olarak öne çıkmaktadır. Rusların baskı ve şiddet uygulaması ile sona erdirilen Çeçenistan bağımsızlık sorunu tek taraflı bu hegemonyanın dayatılması olarak orta çıktığı için elde edilen savaşsızlık ortamı bir negatif barış düzeninin yansıtmaktadır. Baskı ve şiddet ile ya da savaş ve güç kullanımı ile elde edilen barış ortamı gerçek anlamda barışı yansıtmamaktadır. Silahlı çatışmaların durması gerçek anlamda bir barış olarak hiçbir zaman düşünülemez ama bir negatif sürecin barış görünümlü yansıması olarak görülebilir. Günlük yaşam sürecinde ortaya çıkan sıcak olaylar barışın kalıcılığı açısından zararlı yansımalara yol açabilmektedir. Bu nedenle tek taraflı güce dayanan barış ortamının negatif yansımaları her zaman için barış düzenini devre dışı bırakabilmektedir. Bugün Çeçenistan’da sağlanmış olan barış ortamı tamamen Rusya’nın çıkarları doğrultusunda ortaya çıkarılmış bir negatif barış ortamı olarak karşı taraftaki Çeçenlerin istek ve hedeflerini devre dışı bıraktığı için, Kuzey Kafkasya bölgesindeki barış negatif yansımaları olan bir eksik anlaşmaya dayanmaktadır. Çeçenler her siyasal dönemeçte olduğu gibi geleceğin dönüşümlerinde de bağımsız olmadıkça siyasal bir sorun olarak yaşayacaklardır. Kafkasya’da kalıcı olabilecek bir pozitif barışın yakalanabilmesi için Rusların Çeçenlerin bağımsızlıklarını  kabul etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Çeçen sorunu zaman içinde büyüyerek  ve daha geniş   bir Kafkasya sorunu biçimine dönüşerek Rusları daha çok rahatsız edecektir. O aşamada bütün Kuzey Kafkasya halklarının Çeçenlerin yanında yer alarak Rus emperyalizmine karşı  ortak bir direnişe yönelmeleri  yeni bir siyasal süreç olarak  belirecektir.

Çeçenlerin uluslararası insan hakları ve toplumların kendi yazgılarını belirleme hakları doğrultusunda gündeme getirilen bağımsızlık özlemleri, Rusların emperyal  hegemonyaları ile sona erdirilmiştir. Bir anlamda haklara dayanan hukukun gücü yerine gücün ve otoritenin yarattığı oluşumlar çerçevesinde eskisinden farklı  bir süreç yaşanmış ve  kazanılmış hakların yerini haksızlıklar ile baskılar  almıştır. Birleşmiş Milletler ana sözleşmesinde yer alan devletlerin haklarına öncelik verince, uluslararası insan hakları bildirilerinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin görmezden gelindiği görülmektedir. Uluslararası hukukta ulusların hakları olduğu kadar, devletlerin ve etnik azınlıkların da hakları bulunmakta ve bunlar uygulama alanında birbirlerini dengeleme doğrultusunda kullanılarak hak ve adaleti esas alan yaşam düzenlerinin oluşturulmasına yardımcı olmaktadırlar. Rusya’da büyük devletin otoriter gücü egemen olurken, başta Çeçenler olmak üzere bu ülkede yaşamakta olan birçok azınlığın temel hak ve özgürlükleri ikinci planda bırakılmaktadır. Federasyon antlaşmasını imzalamayan ve bağımsızlık konusunda direnerek sonuç almaya çalışan Çeçenlerin yaşadıkları çatışma süreci, Rusya Federasyonu içinde yaşamlarını sürdürmekte olan diğer alt kimlikli etnik gruplara da örnek olmaktadır. Rusya günümüzde merkezi bir devlet olarak varlığını koruyarak geleceğe doğru emperyalist bir modele doğru yöneldiği bu aşamada, kendi içinde yaşayan geniş azınlık gruplarının hak ve özgürlükleri ile karşı karşıya gelmektedirler. Rusya burada kendi devlet gerçeği ile  toplumsal yapısının  özelliklerini bir bütün biçiminde ele alarak değerlendirmek durumundadır. Siyasal krizlerin ve çöküşlerin getirdiği insan hakları ihlalleri çerçevesinde, Rus devlet geleneği  de günümüzdeki koşullara uygun olarak  kendisini  her yönden sorgulayarak bir geçmiş değerlendirmesi yapmak zorundadır.

Dünya kıtalarının altıda biri oranında çok büyük bir alanı kendi siyasal hegemonyası altında tutmak isteyen Rusya Federasyonu, kendi içinden yeniden yapılanarak  doksan ayrı idari birime bölünmüştür. Sovyetler Birliğinden kalma eyalet ve federasyon uygulamasına yeni dönemde de devam eden Rus devleti,  bu aşamada  kendi sınırları içinde yer alan etnik grupları emperyal amaçlı olarak sınırları içinde tutabilmenin çabası içine girmiştir. Bu federasyonun  içinde yer alan doksan idari birimden sadece Çeçenistan  Moskova’nın egemenliğini tanımayarak başkaldıran birim olmuştur. İşgal ettiği geniş topraklarda emperyalizmini sürdürmeye çalışan Rus devleti, bugün  soğuk savaş sonrası dönemde yeni bir dünya düzeni  arayışı ile karşı karşıya kalmıştır. Çeçenistan savaşı işte bu dönüşümün tam ortasında gündeme gelen bir eski mücadelenin yeni aşaması olmuştur. Tam bağımsızlık karakterine sahip bulunan Çeçenler, bu bağımsızlık anlayışını yaşam biçimine ve siyasal düzene dönüştürerek  yollarına devam etmek istemektedirler. Uluslararası alanda her toplum için bir insan hakkı olarak tanınmış olan bağımsızlık, Çeçenler için karakterden kadere geçiş doğrultusunda  yeni bir sürece doğru ilerlemektedir. Ne var ki, yeni dönemin çok kutuplu dünyasında gene eskisi gibi bir kutup merkezi olarak hareket etmeye çalışan Rusya Federasyonu, daha önceleri Hasavyurt antlaşması ile kabul etmiş olduğu Çeçenistan’ın bağımsızlığını siyasal baskı, saldırı ve işgal yöntemlerini birlikte uygulayarak  inkar etmeye yönelmesi  bu sorunu iyice çözümsüzlüğe doğru sürüklemiştir.

Dünya değişirken beraberinde yeni koşulları da ortaya çıkarmaktadır. Yeni koşulların  giderek öne çıktığı bir aşamada  Kuzey Kafkasya bölgesinin de yeniden yapılanması da öncelik kazanmaktadır Birinci dünya savaşı sonrasında güney Kafkasya ülkelerinin bağımsızlıklarına kavuştukları gibi, bugün de  Kafkasya’nın kuzeyinde yaşamakta olan halk kitlelerinin  bağımsızlık düzenine yönelmeleri  Çeçenistan Cumhuriyetinin  öncülüğünde gelişmektedir. Uluslararası alanda bütün ülkelerin benimsemiş olduğu hukuk  düzeni çerçevesinde  diğer devletler nasıl bağımsızlıklarını kazanmışlarsa, aynı  durum Çeçenistan için de geçerli bulunmaktadır. Kuzey Kafkasya bölgesinde yaşamakta olan halklar yedi küçük devletin çatısı altında varlıklarını sürdürürken, Çeçen Cumhuriyetinin öncülüğünde Rus emperyalizmine karşı verilmiş olan ulusal kurtuluş savaşı Kuzey Kafkasya bölgesinin yedi küçük devleti içinde hukuk açısından geçerli bulunmaktadır. Soğuk savaş sonrasının getirmiş olduğu uluslararası yumuşama döneminde, birçok bölgesel soruna çözüm barış ortamı içinde getirilirken, Kafkasya’nın kuzey bölgesine de yeni bir barış düzeni Çeçenistan Cumhuriyetinin açtığı özgürlük ve bağımsızlık çizgisinde gerçekleştirilebilecektir. Yaşam boyunca hiçbir zorluk karşısında çaresiz kalmayan, her zaman zorluklara ve baskılara karşı direnen, her türlü haksızlığa karşı çıkarak hak ve adalet arayışını genel bir karaktere dönüştüren Çeçenlerin; hiçbir zaman teslim olmayan güçlü direnişleri ile başlatılmış olan Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlık sürecinin bir an önce tamamlanabilmesi için, bütün Kuzey Kafkasyalı toplumların, Çeçenistan’ın vermekte olduğu özgürlük mücadelesinin yanında yer almaları zorunlu olarak gündeme gelmektedir. Böylesine bir dayanışma gerçekleşmeden Rus emperyalizmine karşı tam bir sonuç almak pek mümkün görünmemektedir.