Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Devekuşu başını kuma gömebilir ama poposu açıkta kalacaktır.

Dünya’daki jeopolitik denge son bir ayda tamamen değişti. Değişen dengeleri düzgün okumazsak doğru dış politika izlememiz mümkün olmayacaktır.

Rusya Federasyonu (RF) Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 1 Mart’ta yaptığı tarihi konuşma, dünya medyası tarafından görmezden gelindi. Türkiye’de de bazı medya organları konuyu, “Putin’in ulusa sesleniş konuşması uyuttu” başlığı ile geçiştirdi. Dünya’nın geleceğini ve bölgemizdeki gelişmeleri derinden etkileyecek bu önemli konuşmanın kodlarını çözmemiz gerekiyor.

Putin, konuşmasının neredeyse yarısını yeni geliştirdikleri silahların tanıtımına ayırmıştı. Putin’in vermek istediği mesajı anlayabilmek için biraz tarih bilgisine ihtiyacımız var.

Balistik Füze Savunma (ABM) Anlaşması ile Kurulan Dehşet Dengesi

Ä°lgili resim

Soğuk Savaş’ın tüm şiddetiyle devam ettiği bir dönemde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) Küba’ya nükleer başlık taşıyan füzeler yerleştirmesiyle birlikte yaşanan krizde Dünya, nükleer savaşın eşiğinden döndü. Tehlikenin büyüklüğünün farkına varan iki büyük güç ABD ve SSCB, aralarında yaptıkları bir dizi anlaşma ile bir yumuşama dönemini başlattılar.

Bu dönemin en önemli anlaşmalarından birisi Anti Balistik Füze Anlaşması (Anti-Ballistic Missile (ABM) Treaty) idi. 1972 yılında imzalanan anlaşmaya göre; taraflar ülkelerinin tamamının güvenliğini sağlayacak füzesavar sistemleri geliştirmeyeceklerini, sadece ve sadece topraklarının küçük bir kısmını koruyacak bu tür imkânlara sahip olabileceklerini taahhüt ediyorlardı. Bu kapsamda Ruslar füze savunma sistemlerini kıtalar arası balistik füze üslerinin bulunduğu Moskova çevresine, Amerikalılar da aynı mantıkla Grand Forks bölgesine yerleştirdi.

Anlaşma, tarafları nükleer silah kullanmaktan caydırmaya yönelik bir çerçevede tasarlanmıştı. Taraflar ülkelerinin tamamını savunamayacakları için karşı tarafa bir nükleer saldırı yapmaktan kaçınacaklar, böylece nükleer savaş olasılığı azaltılmış olacaktı. Bu mekanizmaya “karşılıklı yok etme garantisi” adı verilmişti (Mutually Assured Destruction).

ABD’nin ABM Anlaşmasından Çekilmesi Yeni Silahlanma Yarışının Başlangıcı Oldu

George W. Bush yönetimindeki ABD, ülkesine yönelik İran ve Kuzey Kore gibi “haydut” devletlerden gelebilecek füze tehdidini gerekçe göstererek 2002 yılında bu anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi. İktidardaki Neokonlar, SSCB’nin dağıldığını, RF’nin bir daha kendine gelemeyeceğini düşünerek, tek hâkimin ABD olduğu yeni bir dünya düzeni inşa etme operasyonlarına başladı. Afganistan ile başlayıp Irak ile devam eden benzer operasyonları Washington’un sürdürebilmesi için kendi topraklarını RF ve Çin’den gelebilecek füze tehditlerine karşı tam koruma altına alması gerekiyordu.

Bu maksatla Pentagon, NATO’nun genişleme politikasını da kullanarak yeni üye yaptığı ülkelerle RF’nin sınırlarına yaklaşırken, bu ülkelere yerleştirdiği balistik füze savunma sistemleriyle Moskova’nın kıtalar arası nükleer başlıklı balistik füze atış merkezlerini kuşatma altına almaya başladı.[1]

ABD’nin geliştirdiği bu füze savunma sistemleri, içerisinde geçen “savunma” kelimesinin aksine savunmaya yönelik değil tam tersi taarruza yönelik bir hamleydi. Bu sistemlerin sağladığı koruma ile kendi topraklarını emniyet altına alan Pentagon, Dünya’nın istediği bölgesinde pervasızca operasyon yapabilecekti. Hatta tehdit gördüğünde RF’yi bile nükleer silahlarla vurabilecekti. Çünkü Moskova’dan gelebilecek karşı saldırıyı durdurma potansiyeline sahip olacaktı.

RF, anlaşmanın bozulmasına taraftar olmasa da o yıllardaki zayıf durumu nedeniyle etkili bir karşılık veremedi. 2007 yılına geldiğimizde Putin ilk ciddi çıkışını yaptı.

43. Münih Güvenlik Konferansında konuşan Putin; “ABD’nin yalnızca kendisinin egemen olduğu, dünya jandarması gibi davranarak her istediğini dikte ettirebileceği, dünya ile ilgili kararların tek bir noktadan verileceği, tek kutuplu bir dünya yaratmak istediğini, bu girişimin ahlâken uygun olmadığı gibi başarısızlığa da mahkûm olacağını, bu gidişata karşı koyacaklarını, Washington’un geliştirdiği küresel füze savunma sistemi ile RF’nin nükleer kapasitesini bertaraf etmek istediğini, Moskova’nın buna müsaade etmeyeceğini, mevcut ekonomik ve finansal sıkıntılar göz önüne alındığında RF’nin bu tehdide asimetrik olarak karşılık vereceğini” ilan etti.[2] Dünya, o günden beri RF’nin yeni silah sistemleri üzerinde var gücüyle çalıştığını 1 Mart itibariyle tüm açıklığı ile görmüş oldu.

Bu konuya tekrar döneceğiz. Ancak Moskova kendisini sadece silahlarla savunmak niyetinde değildi. Amerikan dolarına karşı da çok ciddi bir savaş açtı.

Dolar Yenilmeden ABD Yenilemez

2’nci Dünya Savaşı’nı iki nükleer silah kullanarak yaptığı büyük güç gösterisiyle bitiren ABD, yeni dünya düzenini belirleyen asıl aktör olmuştu. Yeni düzende “Dolar”, altına endekslenerek dünya ticaret para birimi haline getirilmişti. Savaşta yıkılan Avrupa’nın ekonomik gücünü tekrar kazanmasıyla birlikte, kazandığı dolarlar karşılığında Amerikan Merkez bankasından sürekli altın talep etmesi, 1971 yılına gelindiğinde Washington’un doların altın karşılığı olmasını sağlayan uluslararası para anlaşması Bretton Woods’tan çekilmesine neden oldu. Bu dönemde dolar hızla devalüe oldu. Washington’un bu soruna bulduğu çözüm, günümüzde de devam eden petro-dolar sistemiydi. 1973 yılında Suudi Arabistan ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı (OPEC) üyesi ülkeler ile yapılan anlaşma gereği bahse konu ülkeler petrolü sadece dolar ile satacak, karşılığında da ABD, bu monarşilerin iktidarda kalmasını sağlayacaktı.

Dolar baskısı ile ilgili görsel sonucu

Bu anlaşma sonucu dünyada artan dolar talebi Washington’a eskisinden daha büyük bir avantaj sağlamıştı. Washington ürettiği kamusal borca bakmaksızın artık istediği kadar para basabiliyor veya bir başka deyişle istediği kadar para harcayabiliyordu. Bu yeni parasal düzen ABD’nin önce SSCB ve sonrasında RF ve Çin gibi jeopolitik hasımlarına karşı stratejik bir üstünlük kazanmasına vesile bulmuştu oldu. Örneğin, Pentagon’un Afganistan (2001) ve Irak (2003) harekâtlarının maliyeti 6 trilyon dolardı. Fakat bu inanılmaz rakam, para basma imkânı olan Washington için önemli değildi. Dünyada dolar kullanılmaya devam ettikçe ABD’nin askeri harcamalarını, dolayısıyla dünya hâkimiyetine gidişini durdurmak mümkün değildi. 2008 küresel krizi ile birlikte Washington’un karşılıksız para basma işini abartması Rusya ve Çin’in bu haksız rekabete çözüm aramasına sebep oldu. Bu arayışta sebep olan diğer önemli faktör, Washington’un yaptığı tek taraflı küresel müdahalelerdi. 1999’da Yugoslavya müdahalesi ile başlayan bu süreç, petrol satışında dolar yerine avro kullanmayı deneyen Saddam’ın devrilmesiyle devam etti. Halen devam eden benzer operasyonlar, ABD’nin Avrasya entegrasyonunu engellemek için sürdürdüğü Rusya, Çin ve İran’ı kuşatma stratejisinin bir parçasıydı[3].

Doların gücü kırılmadan kendisini koruyamayacağını düşünen RF, dolara bir çeşit savaş açtı. Bu savaşa sonradan Çin ve İran da katıldı.  Bahse konu ülkeler, çeşitli yöntemlerle kendi para birimleri üzerinden ticaret yaparak dolardan kaçış (de-dollarisation) sürecini başlattılar.

Bu süreçteki öldürücü darbe dünyanın 1 numaralı petrol alıcısı Çin’den geldi. 13 Aralık 2017 tarihinde Çin, Şangay vadeli işlemler borsasında dolar yerine yuan üzerinden petrol alım satımına imkân tanıyan mekanizmayı yürürlüğe koydu. Ayrıca Çin bu alışverişi daha cazip hale getirmek için alıcı ve satıcılara ellerindeki yuan’ı Şangay ve Hong Kong borsalarında altına çevirme imkânı tanıdı. Petrolün artık dolar yerine altına endeksli yuan ile satılacak olması zamanla petro-dolar sistemini çökertebilirdi[4]. Bu gelişme Washington’u panikletti.

Pentagon İran veya Kuzey Kore Müdahalesine Hazırlanıyordu

Beyaz Saray, 19 Aralık 2017 tarihinde açıkladığı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesine; “Çin ve Rusya, Amerika’nın güvenlik ve refahını zayıflatarak onun gücüne, etkisine ve çıkarlarına meydan okumaktadır” gibisinden birçok ifade koyarak, bahse konu iki ülkeyi hasım konumuna taşıyarak açıktan hedef aldı. Zaten İran çok uzun süredir hedefteydi.

Pentagon ile ilgili görsel sonucu

Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nden kısa bir süre sonra Pentagon’un Amerikan ordusunun stratejik hedeflerinin çerçevesini çizen ABD Ulusal Savunma Strateji Belgesi’ni yayımlamasıyla birlikte dünyada eş zamanlı çok önemli gelişmeler yaşandı.

BM Güvenlik Konseyi daimî üyeleri ABD, RF, Çin, Fransa ve İngiltere ile Almanya’dan oluşan P5 + 1 ülkeleri ile İran arasında, Tahran’ın nükleer çalışmalarını durdurması karşılığı uygulanan ambargonun gevşetilmesini öngören bir anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmadan sonra petrol satışları artan İran, Çin’in kurduğu petro-yuan borsasına petrol sağlayan en önemli ülke haline geldi.

Petro-dolar çevrimini ayakta tutmak için Washington’un yeni oluşmaya başlayan petro-yuan borsasını baltalamaktan başka çaresi yok gibiydi. Muhtemelen bu sebeple Trump, 12 Ocak’ta yaptığı konuşmada İran ile yapılan anlaşmayı 120 günlüğüne son kez uzatacağını açıkladı. Bu açıklamayla paralel olarak İran’da hayat pahalılığı sebebiyle başlayan gösteriler birdenbire ülke çapına yayıldı. Takiben kadınların başörtüsü protestoları ve tarikatların sokağa çıkmasıyla devam eden olaylar İran’a yapılacak askeri müdahale öncesi harekât ortamının renkli devrim operasyonuyla şekillendirilmesi olarak yorumlandı.

İran veya Kuzey Kore operasyonunun yaklaştığını gören Çin devlet başkanı Şi Jinping, 3 Ocak’ta Çin Halk Kurtuluş Ordusu Merkez Komutanlığı’nı ziyaret ederek binlerce askere hitaben yaptığı konuşmada “ölümden korkmayın savaşa hazır olun”[5] diyerek, ABD’ye karşı koyacakları mesajını verdi.

02 Şubat 2018’de Pentagon bir senedir üzerinde çalıştığı yeni “nükleer durum gözden geçirme” (Nuclear Porture Review-NPR) dokümanı kamuoyunu açıkladı. Doküman, nükleer silahların modernize edilmesinin yanısıra düşük güce sahip (20 kiloton altı) yeni nükleer başlıklar yapılmasını ve bu başlıkların denizaltılardan atılabilen seyir füzeleri ile de kullanılabilmesini ön görüyordu. Ayrıca dokümanda Washington’un “ilk nükleer silah kullanan olmama” sözünden vaz geçtiği anlaşılıyordu[6]. Pentagon’un aslında yeni nükleer başlık geliştirmesine gerek yoktu. Hâli hazırda İncirlik Üssü’nde de bulunan ve F-35 uçaklarından atılabilen B61-12 nükleer bombaları bu iş için kullanılabilir veya bu başlıklar küçük tadilatla seyir füzelerine de yerleştirilebilirdi. Bu gelişme ABD’nin olası bir çatışmada taktik nükleer silah kullanmaya hazırlandığının bir göstergesiydi.

Kuzey Kore, “nükleer durum gözden geçirme” (NPR) dokümanını kendisine yapılacak nükleer silahların da kullanılacağı bir müdahalenin kesin habercisi olarak algıladı. Zaman kazanmak için 26 Şubat’ta nükleer silahlardan vazgeçme ve ilişkileri normalleştirme konusunda Washington’la masaya oturmakta istekli olduğunu bildirdi. Trump bu teklife pek sıcak bakmadı[7].

Trump, İran ile yapılan anlaşmanın 120 günlüğüne son kez uzatıldığını söylemişti. Bu süre 12 Mayıs tarihine denk geliyor. İran’a uygulanan ambargo tekrar ağırlaştırılırsa Tahran, Washington’un anlaşmayı bozmasını gerekçe göstererek tekrar nükleer çalışmalarına başlayacaktır. Zaten hâli hazırda faaliyette olan Buşehr Nükleer santralinde kullanılan yakıt, kullanım sonrası nükleer silahların yapılabileceği plütonyuma dönüşmektedir. Santrale yakıtı RF temin etmekte, oluşan atık maddeyi de teslim almaktadır. Yapılacak küçük bir ayarlama, İran’ın çok kısa sürede nükleer silah yapmasını sağlar. Yani büyük kriz kapıdaydı.

Bütün bu gelişmelere paralel olarak Putin, ABD’nin arka arkaya yayınladığı 3 stratejik dokümanını da göz önüne alınca, Washington’un bu yaz İran veya Kuzey Kore’ye mutlaka bir askeri operasyon yapacağına kanaat getirdi. RF lideri, 3’üncü Dünya Savaşı’na yol açabilecek olası bir yanlışlığı önlemek maksadıyla 1 Mart tarihinde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında elindeki son ve en önemli kozu ortaya koydu.

Rusya’nın Güç Gösterisi

Yavaş yavaş asıl konumuza geliyoruz. Ama önce Putin’in en önemli koz olarak dünyaya tanıttığı silahlardan biraz bahsedelim:

1. Kıtalar Arası Balistik Füze Sarmat (RS-28): Bu füze 10 ila 15 adet nükleer başlık taşıyabiliyor. Füzenin herhangi bir menzil kısıtlaması yok. Menzil sorunu olmaması füzeye, Kuzey Kutbu veya Güney Kutbu üzerinden ABD’ye taarruz etme kabiliyeti sağlayarak, daha çok Kuzeyden gelecek tehdide yönelik olarak konuşlanmış Washington’un füze savunma sistemlerini bertaraf etme imkânı sağlıyor. Ayrıca füze hipersonik (5 mach ve üzeri) bir süratte uçtuğu için karşı tarafa yeterli reaksiyon süresi bırakmadığı gibi, atmosfer içine girdikten sonra rota değişikliği yapabilmesi bu korkunç silahı neredeyse önlemez hale getiriyor. Füzenin testleri başarıyla tamamlanmış durumda. Silahın daha önce açıklanan 2020 yılında harekâta hazır olma tarihinden çok daha önce envantere girmesi bekleniyor[8].

İşte Putin'in yeni şeytani silahları! Dünyayı titretti...

2. Seyir Füzesi: Bu füzenin bir çeşit nükleer enerji ünitesiyle çalışan motorla teçhiz edilmesi, silahın teorik olarak sonsuz bir menzile sahip olmasını sağlıyor. Füze, alçak irtifadan uçarak arazi maskelemesi yaparak ve sürekli rota değiştirerek savunma sistemlerinden kaçabiliyor. İlave olarak füzenin çok küçük radar yansıması ile görünmez (stealth) özelliğe sahip olması yakalanma olasılığını iyice azaltıyor. Füze, seyir esnasında ses altı bir süratte uçarken hedefe yaklaşırken hipersonik sürate çıkıyor. Nükleer başlık taşıyabildiği gibi konvansiyonel başlık taşıyabilen füze, ticari gemi veya balıkçı teknesi gibi beklenmedik platformlardan, dünyanın herhangi bir yerinden fırlatılabiliyor. Bu özellikler füzeye, sadece Amerika’daki hedefleri değil dünyanın herhangi bir yerindeki tüm Amerikan hedeflerini vurma imkânı tanıyor[9].

İşte Putin'in yeni şeytani silahları! Dünyayı titretti...

3. İnsansız Nükleer Denizaltı: Çok küçük bir nükleer reaktörle çalışan bu denizaltı aslında bir çeşit torpido. Tahmin edileceği üzere bu torpidonun menzil problemi yok (6200 NM). Konvansiyonel veya nükleer başlık taşıyabiliyor. Çok derinden, çok sesiz ve çok hızlı hareket edebiliyor. Su altında bu torpidoyu durdurabilecek herhangi bir silah teknolojisi şu an dünyada mevcut değil. Bu silah uçak gemisi görev guruplarına veya kıya konuşlu askeri veya sivil tesislere taarruz etmek için tasarlanmış[10].

İşte Putin'in yeni şeytani silahları! Dünyayı titretti...

4. Hipersonik Nükleer Silah (Avangard): Bu silah kıtalar arası bir balistik füze ile atmosferin dışına atıldıktan sonra atmosfere 20 Mach üzerinde bir süratle girerek hedefine bir meteor gibi ateş topu şeklinde yaklaşıyor. Yüksek hız sebebiyle silahın yüzeyindeki sıcaklık 1600-2000 C dereceye çıkmasına rağmen kullanılan kompozit malzeme sayesinde silah atmosfer içerisinde savunma sistemlerinden kaçacak şekilde manevra yapabiliyor[11].

İşte Putin'in yeni şeytani silahları! Dünyayı titretti...

5. Havadan Atılan Hipersonik Seyir Füzesi Kinzhal: Mig-31BG uçaklarından gemilere karşı atılabilen nokta vuruşu yapma kabiliyetine sahip bu füze 10 Mach üzeri bir sürate sahip. Nükleer ve konvansiyonel başlık taşıyabilen bu füzenin menzili yaklaşık 2000 km. Füzeyi taşıyan uçağın menzili de hesaba katıldığında çok geniş bir coğrafyada Amerikan donanmasının korkulu rüyası olacağa benziyor. Salvo şeklinde 5-6 adet atıldığında çok rahatlıkla bir uçak gemisini savaş dışı bırakabilir. Füze şu an deneme maksadıyla servise verilmiş durumda[12].

İşte Putin'in yeni şeytani silahları! Dünyayı titretti...

6. Lazer Silahı: Silahın özellikleri bilinmiyor. Ancak Putin geliştirme safhasının tamamlandığını ve silahın geçen seneden beri Rus Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanıldığını açıkladı[13].

İşte Putin'in yeni şeytani silahları! Dünyayı titretti...

1 Mart İtibariyle Yeni Bir Dünyada Yaşıyoruz

Bu silahları buraya Rus Silahlı Kuvvetlerinin reklamını yapmak için yazmadık. Putin konuşmasında ABD’nin ABM anlaşmasından çekilip füze savunma sistemi geliştirmeye başladığı dönemi kastederek; “zamanında hiç kimse bizi dinlemedi, şimdi bizi dinleyin” diyerek Amerika’ya çok ciddi bir mesaj verdi. Bu silahlar sayesinde Amerikan toprakları ve dünyanın tamamına yayılmış yüzlerce üssü artık güvende değil. Vurulamayacak hiçbir hedef kalmadı.  Üstelik bu iş, karşı tarafa yeterli reaksiyon zamanı tanımadan yapılabilir.

Anlaşılacağı üzere Washington’un milyarlarca dolar harcayarak geliştirdiği füze savunma sistemi çöpe gitti. Bu proje kapsamında geliştirilen Aegis füze sistemleriyle donatılmış 5 firkateyn ve 30 destroyer artık birer yüzen hedef. Sadece onlar değil Pentagon’un güç aktarmak için kullandığı en önemli silahları, uçak gemisi görev grupları avcıyken birer ava dönüştü. Yenilmez olduğu düşünülen Amerikan donanması artık RF’nin etki alanına yaklaşamaz. Bu korkunç silahlar artık sadece ve sadece zayıf ve savunmasız ülkelere karşı kullanılabilir[14].

Bu arada Putin, “Rusya’ya veya müttefiklerine karşı kullanılacak herhangi bir nükleer silahın menzilinin kısa, orta veya uzun olmasına bakmaksızın sanki kendi ülkesine kullanılmış gibi kabul edileceğini ve sonuçları nereye varacak olursa olsun anında misillemede bulunacaklarını” açıklayarak[15] müttefiklerini de koruma altına almıştır.

RF’nin bu yeni silahlarıyla birlikte deniz savaşı konsepti tamamen değişti. Amerikalı Amiral Alfred Thayer Mahan’ın Deniz Hakimiyeti Doktrini, ABD açısından çökmüş gözüküyor. Mahan, dünya ticaretinin deniz üzerinden yapıldığını ve denizleri kontrol edenin dünyaya hâkim olacağını öngörmüştü. 2’nci Dünya Savaşı’ndan günümüze devam eden ABD’nin denizlere olan hakimiyeti sonlanmış durumda.

ABD’nin, RF’nin geliştirdiği bu silah sistemlerine karşı yeni silahlar geliştirmesi onlarca yıl alacaktır. İşte asıl sorun da burada yatıyor. Washington, 2017 yılı verilerine göre savunma bütçesine 611 milyar dolar ayırarak kendisinden sonra gelen 8 ülkenin toplamından daha fazla para harcamıştır[16]. RF’nin ise aynı dönem harcadığı para 65,4 milyar dolardır[17]. Moskova’nın, Washington’un harcadığının neredeyse 10’da 1’i oranında bir harcama ile bu başarıyı sağlaması çok dikkat çekici. RF, silah sanayiinde teknolojik bir devrim yapmıştır. Rus silah sanayiinin ileri teknoloji yeni alaşımlar, nano teknoloji ve süper hızlı hesaplama gibi alanlarda Amerikan silah sanayiinin çok çok önünde olduğu anlaşılmaktadır. İki ülkenin silah teknolojileri arasındaki uçurumu anlamak için bir türlü bitmek bitmeyen bir para tuzağı haline gelmiş Müşterek Saldırı Uçağı (JSF) F-35’in durumunu incelemek yeterli olacaktır[18].

RF, hipersonik füzeleri önleme kabiliyetine sahip S-500 hava savunma sisteminin geliştirmesini tamamlamışken[19] daha ABD’nin süpersonik hıza sahip bir saldırı füzesi yoktur. Moskova, parasının her kuruşunu savunmaya harcamışken Washington, devleti sömüren silah tekelleri ve aracılık yapan siyasileri zengin etmekten başka bir iş yapmamıştır.

Amerikan Yüzyılının Sonuna Geliniyor

2002 yılında ABD’nin ABM Anlaşmasından çekilerek başlattığı silahlanma yarışı, RF’nin 1 Mart gösterisiyle yeni bir safhaya tırmandı. Dünya hâkimiyeti hayali kuran Neokonlar Moskova’nın bu hamlesine karşılık verecektir. Ancak bu karşılıkta en büyük iş Amerikan silah sanayiinden çok Hollywood’a düşecek gibi gözüküyor.

SSCB, nükleer silahlarını Amerika kıtasına ulaştırmak için başlattığı uzay çalışmaları kapsamında, 1957 yılında ilk yapay uydu Sputnik’i uzaya gönderdiğinde o dönem yaşanan silahlanma yarışında teknolojik olarak üstün olduğunu bütün dünyaya göstermişti. ABD, uzay yarışındaki yenilgisinin etkilerini ortadan kaldırmak için Ay’a insan gönderme projesi Apollo 11’i başlatarak 1969 yılında Ay’a insanlı yolculuk yaptığını dünyaya duyurdu. O tarihten sonra bir daha Ay’a gitmeyen ABD’nin bu projesi, birçok kimse tarafından bir Hollywood gösterisi olarak algılandı. Trump’ın emriyle 11 Kasım’da Washington’da bir askerî geçit töreni yapılacak. Bu geçit töreninde bir Hollywood projesi olup olmadığını hep birlikte göreceğiz.

Zayıf bir ekonomi ile güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmak imkânsızdır. SSCB, Soğuk Savaş döneminde yaşanan silahlanma yarışını neticede kaybetmişti. Çünkü komünist sistem halka beklediği refahı temin edemedi. Zamanla zayıflayan ekonomi, Birliğin dağılmasına neden oldu. Bugün ABD’nin borcu 21 trilyon doları geçmiş durumda[20]. Washington, silahlı kuvvetlerini borçla finanse ederek benzer bir süreci takip ediyor. Trump yönetimi, çok büyük bir artışa giderek bu yılki bütçeden askeri harcamaların alacağı payı 700 milyar dolara çıkarttı. Bu yılki artış oranı, Amerikalı tüm gençlerin üniversiteyi bedava okumalarını sağlayabilecek bir miktar.

Massachusetts üniversitesinin yaptığı bir araştırma; devletin, Pentagon’nun silah alımları yerine, otoyol yapımı, sağlık hizmetleri veya eğitim gibi diğer sektörlere yapacağı her 1 dolar fazladan yatırımın %35 ila %138 oranında daha fazla iş imkânı yaratma kapasitesi olduğunu göstermektedir[21]. Yine ekonomist Dean Barker; savaş ve askeri harcamaların ekonomi açısından iyi olacağı şeklindeki yanlış inanışın aksine, çoğu ekonomik modelde, askeri harcamaların kaynakları üretime yönelik yatırımlardan alıkoyarak ekonomiyi yavaşlattığını ve işsizliği artırdığını iddia etmektedir[22]. Diğer yandan insan kaynağının kullanımı açısından da benzer bir problem vardır. ABD’nin dünyanın çeşitli ülkelerinde operasyon yapan veya üslerde bekleyen yüzbinlerce paralı askerinin üretime yönelik daha faydalı işlerde çalışma imkânı da bu silahlanma sevdası yüzünden kullanılamamaktadır.

Savaş ve silahlı kuvvetlere ayrılan kaynakların ekonomiye bu kadar zarar verdiği bilinmesine rağmen ABD niçin hala silahlı kuvvetlerine astronomik miktarda paralar harcıyor? Bu sorunun cevabı çok önemli.

Günümüzde ABD’nin gayrisafi mili hasılası 18 trilyon dolar civarındadır. Ancak bu miktarın sadece 5 trilyon doları gerçek ekonomiye ait olup geri kalan 13 trilyon doları, hiç üretim yapılmadan, doların dünya ticaret ve rezerv para birimi olması sebebiyle kazanılmaktadır. Bu sistemi ayakta tutan petro-dolar çevrimi çökmek üzere. Beyaz Saray’ın bu sistemi ayakta tutabilecek geriye kalan tek gücü silahlı kuvvetleriydi. Washington silahlı kuvvetlerine 700 milyar dolar harcıyordu ama karşılığında da 13 trilyon dolar kazanıyordu. 1 Mart tarihi itibariyle artık bu kârlı ticaretin sonuna gelindi. Putin, Amerika’nın dokunulmaz olduğu ve silahlı kuvvetlerinin yenilemeyeceği inancına son verdi. Doların arkasında kalan tek ve en önemli güç, Amerikan donanması Ruslar için gölde yüzen “kuğu”ya dönüştü. Bu arada Çin’in de RF’nin yolundan ilerlediğini ve ABD’ye karşı hipersonik silahlarda üstünlük sağladığını belirtelim.

Arkasındaki askeri gücü kaybeden, petro-yuan çevrimi ve kripto paralar ile saldırı altında olan “dolar”ı zor günler bekliyor. Bununla birlikte küresel finans sistemindeki balonun patlama ihtimalini de unutmamak lazım.

Yeni Bir Silahlanma Yarışı ve Soğuk Savaş 2’ye Hazır Olun

Washington’un bu noktada 2 seçeneği kalıyor:

1) Armageddon’u denemek: Washington, Ruslar yukarıda bahsettiğimiz silah sistemlerini tam olarak hizmete almadan ve Çinliler daha yolun başındayken, İran veya Kuzey Kore müdahalesiyle 3’üncü Dünya Savaşı’nı başlatabilir. ABD, bu savaştan galip çıktığında tek dünya devletinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

Ä°lgili resim

Dünya finans sektörünün çok büyük bir kısmını elinde tutan süper zengin 3-5 aile, ekonomisini kendilerinin kontrol ettiği tek dünya devletini hayal etmektedir. ABD’nin ödenemeyecek miktara ulaşan borcunun önemli bir kısmı bu aileleredir. Belki de bu aileler, ABD’yi bir anlamda borç batağına sokarak savaşa zorlamıştır. ABD ya batacak ya da savaşacaktır. Ancak RF’nin yeni geliştirdiği silahlar, dünyanın ücra köşelerinde yer altı sığınaklarında güvende olacaklarını zanneden bu süper zenginleri de dokunulmaz olmaktan çıkartmış gözüküyor.

Trump’ın, savaş yanlısı olmak ve İran düşmanlığı ile tanınan John Bolton’u Ulusal Güvenlik Danışmanı yapması ve en büyük şahinlerden biri olan küresel sermayenin temsilcisi CIA Başkanı Mike Pompeo’yu Dışişleri Bakanlığına getirmesi, yaklaşan savaşın habercisi olarak algılanabilir.

Diğer yandan Pentagon’da bazı generallerin savaşa karşı olduğu anlaşılıyor. ABD Stratejik Kuvvetler Komutanı Orgeneral John Hyten, Senato’da yaptığı konuşmada “Rusya ve Çin’in çok saldırgan bir şekilde hipersonik silahlar geliştirme peşinde olduklarını” ifade ederek, kendilerinin bu silahlara karşı koyacak savunma sistemlerinin bulunmadığını söyledi[23]. Bu itiraflar ABD’nin uzun süredir hazırlandığı Armageddon’u bir süre daha ertelemek zorunda kalacağını gösteriyor.

2) Silahlanma yarışı: Muhtemelen Washington, aynı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi uzun sürecek bir silahlanma yarışı ve ekonomik kuşatma ile RF’yi tekrar diz çöktürmeye çalışacaktır. Fakat bu seçeneğin de pek başarılı olacağı söylenemez. 1960-70’lerde yaşanan bir önceki mücadelede ABD ekonomik olarak çok güçlü, halkı daha müreffehti. Ama bu sefer durum pek öyle değil.

Yukarıda bahsettiğimiz, finansal sektörün kazandığı 13 trilyon dolar acaba kimlerin cebine gidiyor? Bu paranın Amerikan halkının refahına bir katkısı var mı? Amerika’da orta direk çökmüş durumda. 9 Mart 2018 tarihli Tarım Bakanlığı verilerine göre ülkede 41,3 milyon insan devletin verdiği yemek kuponlarıyla yaşıyor[24].

Savaş ve silahlanma sadece süper zenginler için iyidir, geri kalan herkes için dehşet derecede kötüdür. Savaşı sadece silah üreticileri, kongre üyeleri ve bankerler sever. Çünkü savaş ve silahlı kuvvetlerin finansmanından korkunç büyüklükte paralar kazanırlar[25]. Onlar para kazanırken, ABD’nin kamu borcu geri ödenemeyecek boyutlara ulaşarak vatandaşın sırtına binmiş, hayat standartlarının sürekli düşmesine neden olmuştur. Sonuç itibariyle ABD, RF ile girdiği yeni silahlanma yarışında eskisinden çok daha fazla zorlanacaktır. Üstelik en büyük avantajı olan, sınırsız para harcamasını sağlayan dolar saltanatının da artık sonuna gelindi.

ABD ekonomik olarak kendini toparlayamazsa bu savaştan galip çıkamaz. İşte bu yüzden Trump, Çin’e milyarlarca dolarlık ek gümrük vergisi ve yatırım kısıtlamaları getirilmesini öngören genelgeyi imzalayarak, ticaret savaşlarının fitilini ateşledi. Bu arada ticaret savaşının silah sanayiinin ana hammaddesi olan demir-çelik sektöründen başlaması da çok anlamlı!

Bundan sonra tek dünya devleti isteyenlerle, ülkelerinin kimliğini koruyacağı çok kutuplu bir dünya düzeni isteyenler arasında bir bloklaşma ve yeni bir Soğuk Savaş başlayacak. Yaşanacak ticaret savaşlarında sermayeye ihtiyaç duyan, dış borç ve cari açığı yüksek ülkeleri zor günler bekliyor.

Bununla birlikte ticaret savaşları, küresel finans sistemindeki aşırı büyüyen parasal balonu patlatabilir. Eğer bu istikamette bir gelişme olursa dünyadaki mevcut ekonomik düzenin çökmesi de kuvvetle muhtemeldir.

Eski bir Rus ajanın Londra’da zehirlenerek öldürülmesinden sonra İngiltere’nin başlattığı diplomatik taarruza ABD de katılarak 60 kadar Rus diplomatı casusluk suçlamasıyla sınır dışı etti. Halen Dünya’nın finans merkezi olan Londra’nın bu hamlesi, hiç kuşkusuz Putin’in yeni silahlarıyla Batı’ya meydan okuması ve finansal sisteme saldırmasıyla doğrudan bağlantılı. RF’ye saldırmak için daha yaratıcı hamleler gelecektir.

Yine başlıyoruz: Soğuk Savaş II hayırlı olsun!

Yanlış tercihler yapan mahvolur…

[1] https://www.globalresearch.ca/russian-military-cutting-edge-technologies-putin-is-not-rattling-nuclear-sabers-its-real/5631242

[2] http://www.theblogmire.com/will-russias-stunning-response-to-us-aggression-have-any-effect-on-the-washington-madhouse/

[3] https://www.zerohedge.com/news/2017-10-04/failing-empire-part-2-de-dollarisation-china-and-russias-plan-petroyuan-gold

[4] https://odatv.com/3.-dunya-savasi-hic-bu-kadar-yakin-olmamisti-1101181200.html

[5] https://www.haberler.com/cin-devlet-baskani-si-den-orduya-olumden-korkmayin-10422755-haberi/

[6] https://www.defense.gov/News/Special-Reports/0218_npr

[7] https://www.voanews.com/a/south-korea-urges-us-support-for-north-korea-nuclear-talks/4272234.html

[8] https://www.salon.com/2018/03/03/putins-hipersonik-nuclear-missile_partner/

[9] https://www.globalresearch.ca/newly-revealed-russian-weapons-systems-political-implications/5631579

[10] https://www.globalresearch.ca/newly-revealed-russian-weapons-systems-political-implications/5631579

[11] http://nationalinterest.org/blog/the-buzz/russia-says-it-will-place-avangard-hipersonik-weapon-high-24938

[12] http://www.unz.com/article/the-implications-of-russias-new-weapons/

[13] http://theduran.com/6-new-weapons-putin-revealed-state-nation-address/

[14] http://www.unz.com/article/the-implications-of-russias-new-weapons/

[15] http://www.wsws.org/en/articles/2018/03/02/puti-m02.html

[16] https://www.pgpf.org/sites/default/files/PGPF-Chart-Pack.pdf

[17] http://www.ecfr.eu/article/commentary_the_truth_about_russias_defence_budget_7255

[18] Ayrıntılı bilgi için “O proje çökmek üzere” başlıklı makaleye bakınız: https://odatv.com/erdogani-kandiriyorlar-0812161200.html

[19] https://sputniknews.com/military/201704091052466018-russia-prometey-missile-system-air-defense/

[20] http://www.usdebtclock.org/

[21] https://www.huffingtonpost.com/michael-s-lofgren/is-war-good-for-the-econo_1_b_3185569.html

[22] https://www.zerohedge.com/news/2017-03-22/do-wars-help-or-hurt-economy

[23] http://www.hurriyet.com.tr/dunya/abdden-itiraf-cin-ve-rusyanin-o-silahlarina-karsi-savunmamiz-yok-40779053

[24] http://www.trivisonno.com/food-stamps-charts

[25] https://www.zerohedge.com/news/2017-03-22/do-wars-help-or-hurt-economy