Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

TAHRAN ZİRVESİ VE SURİYE’YE OPERASYON OLASILIĞI

Prof.Dr.Sait Yılmaz

25 Temmuz 2022

Rusya Federasyonu-Türkiye ve İran liderleri arasında 19 Temmuz 2022 günü Astana Süreci kapsamında Tahran’da yapılan üçlü zirve, Ortadoğu ülkeleri kadar ve Batılı medya tarafından da dikkatle izlendi. 2017 yılında oluşturulan Astana Süreci ile bu üç ülke Suriye’de durumun normalleştirilmesi ve barışın sağlanmasında kendilerini garantör ilan etmişti. Zirve görüşmesi ve açıklanan 16 maddelik ortak bildiri metni kadar, yapılan ikili görüşmelerde ele alınan konular da ülkelerin bölgesel politikaları bakımından ayrı ayrı önemli ip uçları veriyor. Kimin ne söylediği kadar, ortak bildirinin ne anlama geldiği ve uygulamasının nasıl olacağı da önemli. Malum Ukrayna dolayısı ile Rusya’nın başı Batı ile belada ve özelde ABD ile en kötü ilişki dönemini yaşıyor. İran için ise ABD ve İsrail “büyük şeytan” ve Ortadoğu’da örtülü savaş halindeler. Türkiye ise 28-29 Haziran 2022 tarihleri arasında yapılan NATO Zirvesi ile Batı ile Finlandiya ve İsveç’in ittifaka üyeliğine olan itirazını öne sürerek, bir pazarlık yapmak istedi ama henüz istediklerini alabilmiş değil. ABD başkanı Joe BİDEN’in S. Arabistan ziyaretinden sonra Tahran Zirvesi’nden gelecek mesaj merak ediliyordu. Bu makalede, önce Zirve görüşmelerinin Suriye’deki gelişmeleri nasıl etkileyeceğini, daha sonra Türkiye’nin Suriye’ye bir askeri operasyon yapma olasılığı ile ilgili şartları değerlendireceğiz.

Tahran Zirvesi’nin Suriye özelinde Türkiye için sonuçları …

Bir genel resim ortaya koyacak olursak, Tahran Zirvesi Türkiye açısından bardağın boş tarafının daha çok olduğu bir görüntü ortaya çıkardı. Önceki Astana Süreci Zirveleri sonuç bildirilerinde Türkiye’nin beklentileri daha kalın ve öncelikli bir şekilde yer alırken, yeni denklemde İran’ın öne çıktığını görüyoruz. Daha önce Türkiye ve Rusya’nın sık sık kendi arasında anlaşarak oldu-bittiler yaratmasından rahatsız olan İran, bu sefer ağırlığını ortaya koydu. 16 Maddelik ortak bildiride her ülkenin kendi isteğine göre bazı maddeler var; örneğin İsrail’in kınanması İran’ın isteği, İdlib’in etrafının düzenlenmesi ise Rusya’nın dikte ettiği hususlar olarak ortaya çıkıyor. Türkiye, temel beklentilerini karşılayamadı ama belirli ifadeleri bildiriye dikte etmiş gözüküyor. Bununla beraber, Astana kararlarının sıklıkla uygulanmadığını da görüyoruz. Tahran’da alınan kararların da havada kalması çok muhtemel çünkü taraflar sahada bildiğini okumaya devam edecek gibi gözüküyor.

Suriye’nin kuzeyini YPG/PKK’dan temizlemek isteyen ve uzun zamandır operasyon sinyali veren Ankara’nın Tahran’a giderken iki önemli beklentisi vardı:

(1) Suriye’ye yapılacak askeri operasyona yeşil ışık yakılması,

(2) Türkiye’den geri gönderilmesi planlanan 1 milyon sığınmacı için Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulmasına onay verilmesi.

Ancak, bu beklentilerine olumlu cevap alamadığı gibi; Ankara, ortak bildiriye imza atarak bu konularda geri adım attığını da kabul etmiş oldu.

(1) Ortak bildirinin 9. Maddesinde “Suriye’deki barış ve istikrara askeri değil, siyasi çözüm” vurgusunun yapılması, dolaylı olarak Türkiye’nin askeri operasyonunu desteklenmediği anlamına geliyor.

Ankara daha önceki açıklamalarında, PKK’nın Suriye ayağı olarak değerlendirilen YPG’nin Tel Rıfat ve Menbiç’ten çıkartılacağını açıklamış, Türkiye’nin amacı olan 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgenin mutlaka oluşturulacağını kaydetmişti.

Türkiye’nin önceki operasyonlarına da sıcak bakmayan İran ve Rusya, Tahran’da da farklı bir görüntü çizmediler. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in “Suriye’nin kuzeyine yapılacak herhangi bir askeri saldırı kesinlikle Türkiye, Suriye ile tüm bölgeye zarar verecek ve teröristlere fayda sağlayacaktır” sözleri İran basınına yansıdı.

(2) Türkiye için diğer bir olumsuz sonuç, Zirve Ortak Bildirisi 11. Maddede yer alan “Sığınmacıların (güvenli bölgelere değil) asıl ikamet yerlerine dönmesi gerektiği” kararı oldu.

Ankara’ya yönelik olumsuz tavrın arkasında çeşitli nedenler var. Türkiye’nin girdiği bölgelerden çıkma niyetinin olmadığı; “bölgeye Ankara’dan yerel yöneticiler atanarak, Türk lirası kullanılarak, fakülte açmak gibi girişimlerinin aslında bir “fetih” amacı taşıdığı, Türkiye’nin müdahale bölgesini (30 km. derinliğe kadar) genişleterek 82. Vilayetini kurmaya çalıştığı” şüphesi var.

Ancak, Türkiye’nin başarı hanesinde dikte ettiği 4. Madde var. Türkiye, İran ve Suriye’nin “terörün her tür ve biçimiyle mücadele etmek amacıyla birlikte çalışmaya devam etme” kararının alındığının kaydedildiği bildiride, özellikle YPG kastedilerek şu ifadelere yer verildi:

“Yeni gerçeklik/özerklik çalışmalarının reddedilmesi”.

Cümlede YPG/PKK bahsi geçmiyor, Türkiye, “terörle mücadele” diyor, Rusya ise PYD’ye farklı bakıyor hem Türkiye hem de PYD’ye “Esat ile konuşun, çözün” diyor. Türkiye, Kürtlerin barış görüşmelerine girmesini istemiyor, ama Rusya istiyor, en azından kültürel haklar ile Kürt kartını ABD’den almanın hesabını yapıyor.

Peki, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine bir operasyon olasılığı ortadan kalktı mı? Hayır, Türkiye her şeye rağmen operasyon yapabilir ama bunun şartlarını son bölümde tartışacağız.

Tahran Zirvesi ve Rusya ile ilişkiler …

Daha önce de söylediğimiz gibi Astana Süreci kapsamındaki kararlar üç ülkenin de çıkarlarına olmadığı zamanlarda havada kaldı, uygulanmadı.

Rusya’nın başlangıçta Türkiye’ye verdiği destek de bu anlamda kayboldu. Bunun temel nedeni, Türkiye’nin müdahale ettiği bölgelere çıkmaya niyeti olmayacak şekilde yerleşmesi kadar, İdlib ile olan yükümlülüklerini yerine getirmemiş olması.

Şüphesiz Türkiye’yi Rusya ve İran ile bir araya getiren neden, ABD’nin YPG/PKK’yı vekil güç yaparak, Suriye’nin kuzeyinde oluşturmaya çalıştığı Kürt koridorunu önlemek için iş birliği yapmaktı. Ancak, daha önce Ruslar, Türkiye’nin Afrin ve Barış Pınarı harekâtlarına yeşil ışık yaksa da İdlib konusunda Ankara’nın üzerine düşeni yapmadığını düşünüyor.

Astana Süreci kapsamındaki, Soçi ve Moskova Mutabakatları gereği Türkiye’nin İdlib bölgesindeki terör gruplarını tasfiye etmesi beklenirken, şimdi Ankara artık “terörist kalmadı” diyor. Ortak bildiride, 2020’den bu yana ateşkesin genel olarak sürdüğü İdlib bölgesine ilişkin gelişmeler de vurgulandı ve bölgede tam normalizasyon sağlanması gerektiği vurgulandı.

İdlib’deki radikal terör örgütlerinin varlığından büyük rahatsızlık duyan Rusya, Türkiye ile 2020’de varılan uzlaşı doğrultusunda bölgedeki sivil halk ile teröristlerin ayrılması ve böylece terörizme karşı askeri önlemlerin alınmasını istiyor. Ankara ise toplantılar sırasında yaptığı açıklamalarda, bölgedeki insani durumun kırılganlığına dikkat çekerek mevcut ateşkesin devamından yana olduğunu bildirdi.

Türkiye-İran ilişkileri en kötü döneminde

Türk-İran ilişkileri tarihin en kötü döneminde ama Tahran ve Şam 1979’dan beri müttefikler, birbirlerine karşı hiç ihanet etmediler. Türkiye ve İran söz konusu olduğunda her ne kadar, geleneksel olarak iyi komşuluk ilişkisini ifade etsek de ilişkiler gittikçe çatışmacı bir zemine kayıyor. Türk ile İran arasındaki sorunları kısaca özetleyelim:

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

https://www.academia.edu/83632441/Tahran_Zirvesi_ve_Suriyeye_Operasyon_Olasılığı