Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan 14 Aralık 2016 tarihinde “Yaşadığımız bu dönem en az İstiklal harbi kadar zordur. Bugün adı konulmamış bir Sevr tehdidi ile karşı karşıyayız” diyerek Sevr Anlaşması’na önemli bir atıfta bulunmuştur. Yazılı ve görsel medyada 10 Ağustos’ta bu konuya çok az değinilmesi, sanırım iç siyasi gelişmelerin yoğun olmasından kaynaklanmıştır. 10 Ağustos, Türk Milleti’ne Kurulan Büyük Tuzak olan Sevr (Sévres) Anlaşması’nın (Le Traité de Sèvres), 97’nci yıldönümü idi. Başlıktaki ifade bir kelime hariç (tuzak yerine suikast) büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ündür.

Osmanlı Devleti’nin 1920 yılında imzaladığı Sevr Anlaşması Türklere Orta Anadolu’da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi bırakıyordu. Sevr, emekli Büyükelçi Osman Olcay’a göre Avrupa’da 102 oturumda hazırlanan 433 maddelik bir idam fermanıydı. (Sevr Antlaşmasına Doğru, AÜSBF Yayını, Ankara, 1981. http://kitaplar.ankara.edu.tr/dosyalar/pdf/054.pdf)

Sevr paylaşımını hazırlayan ABD Başkanı Woodrow Wilson’dur. ABD Planın kabul edilmemesine bozulmuş, Lozan’ı onaylamamıştı. Türk düşmanı İngiltere Başbakanı David Lloyd George da 29 Ekim 1919 tarihinde Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada da şunları söylemişti: Dünyanın en zengin topraklarından biri olan geniş bir ülkeyi Türk’ün mahvedici nüfuzundan azad eyledik. Medeniyet yüzlerce yıl bu yolda başarısızlığa uğradıktan sonra İngiltere bunu gerçekleştirdi.” (Taha Akyol, Bilinmeyen Lozan, İstanbul, 2014, s. 23).

Lloyd George’un Atatürk hakkında İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki Küçük Asya’da çıktı. Hem de bize karşı. Elden ne gelebilirdi?” dediği söylense de, bu konuda kanıt yoktur. Lloyd George’un Birinci Dünya Savaşı anılarını bir araya getirdiği War Memoirs of David Lloyd George adlı 2 ciltlik kitapta bu yönde bir söz yer almamaktadır (http://www.on-island.net/History/LLoyd-George/v6.pdf). AÜ SBF’den arkadaşım ve meslektaşım Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Yakın Tarihin Gerçekleri kitabında da (s. 106) bu sözün doğruluğunun belgelenemediğini belirtilmektedir. Belgelenmese bile bu ifade, bir gerçeğin açıklanmasıdır.

Sevr Anlaşması, Birinci  Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde Paris’in batı banliyösü Sevr kasabasındaki Seramik Müzesi’nde (Musée National de Céramique) imzalanmıştır.

Bu müze, Türkiye için Anlaşma’nın imzalandığı yer olması bakımından önemlidir. Bir diğer önemi de, Ermenilerin müzenin önüne 8 Mart 2001 tarihinde sözde Ermeni Soykırım Anıtı dikmesidir. Anıtın üzerinde “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğratılan 1.5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır. Bu ifade Auschwitz- Birkenau toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla: 1.5 milyon Yahudi 1.5 milyon Ermeni olarak değiştirilmiştir. Bu, uluslararası intihaldir.

Mahatma Gandi Sevr Anlaşması’nı adaletsizlik anıtı olarak adlandırmıştır: “Türkiye’ye barış diye imzalatılan bu anlaşma uzun süre yürürlükte kalırsa onur kırıcılığın ve insan yapısı adaletsizliğin bir anıtı olacaktır. Savaşta talihi yaver gitmedi diye kahraman ve cesur bir ırkın yok edilmeye çalışılması insanlığın bir zaferi olmayacak, fakat insanlık dışı davranışın bir örneği olarak tarihe geçecektir. ” (Ravindra Kishore Sinha, Kurtuluş Savaşı, Devrimler, Mustafa Kemal ve Mahatma Gandi, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1972, s.102-181)

Amerikalı tarihçi Paul C. Helmreich Sevr Anlaşması için 19’ncu yüzyıl sömürgeciliğini izleyen önemli bir emperyalist çözüm demiştir: “Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyordu. Bir anlamda, çıkar çatışmalarının da ötesine geçilmiş, yıllara yayılan uyutma anlaşmaları süreci, yerini nefret tutumuna bırakmıştı. Barbar bir ulus olan Türkleri, Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı. Lloyd George, sezgi gücünü yitirmiş, Türkler’in İstanbul’dan çıkarılmasında diretiyordu. Türkiye topraklarında, neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke planlanıyordu. Büyük güçler, kamp ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi”. (Paul C. Helmreich, From Paris to Sevres: The Partition of the Ottoman Empire at the Peace Conference of 1919-1920, Ohio State University Press, 1986. Türkçesi Sevr Entrikaları, Sabah Yayınları, İstanbul, 1996, s. 22)

İtilaf Devletleri, Osmanlı topraklarını Birinci Dünya Savaşı sonrasında hemen işgal etmiş, Meclis dağıtılmış, Osmanlı Hükümeti her söyleneni yerine getiren bir duruma düşürülmüş, toprak paylaşımı savaş devam ederken 9 anlaşma, bildiri ve konferans ile önceden belirlenmişti: İstanbul Mutabakatı (Mart-Nisan 1915), Londra Anlaşması (26 Nisan 1915), Hüseyin-Mc Mahon Mutabakatı (Temmuz 1915-Mart 1916), Sykes-Picot Anlaşması (6-16 Mayıs 1916), Saint-Jean de Maurienne Anlaşması (18 Ağustos 1917), Balfour Bildirisi (2 Kasım 1917), Hogarth Bildirisi (Ocak 1918), Yediler Bildirisi (Haziran 1917) ve San Remo Konferansı (19-26 Nisan 1920). (Ana Britannica, Cilt 27, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1994, s. 361)

Sevr Anlaşması’nda; İskenderun, Adana, Mersin ve Çukurova’yı içine alan Fransız nüfuz bölgesi, Sivas’ın Kuzeyine kadar uzanıyordu (Ek Protokol). Antalya merkez olmak üzere, Bursa’dan Kayseri’ye çekilen, Afyonkarahisar’dan geçen hattın Güneyinde kalan Güneybatı Anadolu ve günümüzde de tartışma konusu olan 12 ada İtalyan nüfuz bölgesi oluyordu (Ek Protokol). Yunanistan; İzmir’le birlikte Batı Anadolu’yu, Edirne ve Gelibolu dâhil tüm Trakya’yı ve Ege adalarını alıyordu (Md. 84-87). İstanbul, Marmara Denizi ve Çanakkale, Türk askerinden arındırılarak İtilaf Devletleri’nin denetimine bırakılıyordu. (Jacques de Benoist – Mechin, Mustafa Kemal Bir İmparatorluğun Ölümü, Bilgi Yayınları, Ankara, 1997, s.192)

Sevr Anlaşması, günümüzde en az Lozan Anlaşması kadar önemlidir. Çünkü Anlaşma’da Kürdistan’ın ve de Batı Ermenistan’ın  kurulmasına ilişkin hükümler vardır.

Sevr Anlaşması’nın 62-64’ncü maddeleri Kürdistan ile ilgilidir.

İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir Komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak, bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecektir. Madde 64 aynen şöyledir: “İşbu muahedenin mevki-i meriyete vaazından bir sene sonra 62 inci maddede zikredilen havalideki Kürtler, bu havali Kürtlerinin ekseriyeti Türkiye’den ayrılarak müstakil olmak arzu ettiğini ispat ederek Cemiyet-i Akvam Meclisine müracaat ederler ve Meclis de ahali-i mezkûreyi bu istiklâle lâyık görür ve onlara istiklâl bahşetmesini Türkiye’ye tavsiye eyler ise Türkiye işbu tavsiyeye muvafakat ve bu havali üzerindeki bilcümle hukukundan feragat etmeği şimdiden taahhüt eder.”

Kürdistan, Lozan Anlaşması ile tarih olmuştur.

Günümüzde Demokratik Özerklik ve Referandum adı altında bazıları Sevr’i geri getirmek istemektedirler. Demokrasi, özerklik, Avrupa Özerklik Şartı gibi kulağa hoş gelen ama altında gizli emellerin bulunduğu sözlere kanmayalım, bazı aydın geçinen ama bir türlü aydın olamayanların sözlerine de inanmayalım. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, referandum kararından geri adım atmayacaklarını 9 Ağustos’ta açıklamıştır. Londra merkezli El-Hayat gazetesine verdiği röportajda, 25 Eylül’de yapılması beklenen referandum kararını, “Bağımsızlığa adım atmak” şeklinde nitelemiştir.

PKK’nın Kandil’deki yöneticilerinden Murat Karayılan geçmişte “Kürt inkârı üzerinde şekillenen Lozan Anlaşması artık ortadan kalkıyor. Dolayısıyla, Davutoğlu daha bir yıl önce karar aldıklarını söylüyor ki bu doğrudur” diyerek Lozan üzerinden Sevr Anlaşması’na atıfta bulunmuştur.

Yine geçmişte Diyarbakır Silvan’da 13 şehidin verildiği günde Demokratik Toplum Kongresi demokratik özerklik ilan etmiştir. Kongre’de BDP’yi temsil eden Batman milletvekili Bengi Yıldız, Taraf Gazetesi’nden Neşe Düzel’e demokratik özerkliğin ne anlama geldiğini kendine göre açıklamıştır. Yıldız, Demokratik Özerklik (Sevr Anlaşması’ndaki ifadesiyle muhtariyet-i mahalliye) ilan edilen bölgenin Kürdistan olduğunu belirterek bu bölgenin Sivas Koçgiri, Maraş’ın bir kısmı, Erzincan, Malatya, Elazığ tarihsel olarak Erzurum, Van, Ağrı, Batman, Diyarbakır ve Doğu ve Güneydoğu’nun tamamı olduğunu söylemiştir. Sevr Anlaşması’nda da bu iller Türkiye’nin sınırları dışında tutulmuştu.

Sevr Anlaşması’nın 88-94’ncü maddeleri Ermenistan ile ilgilidir.

Sevr Anlaşması’nda Kars, Erzurum dâhil ülkenin Doğusu tümüyle Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti adıyla Ermenilere verilmiştir. Paris Barış Konferansı sürecinde Ermenistan’ın sınırları konusu ABD Başkanı Wilson’un hakemliğine bırakılmış, Wilson da General James G. Harbord başkanlığındaki bir Amerikan heyetini incelemelerde bulunmak üzere 1919 sonbaharında Türkiye’ye göndermiştir. 1919 Eylül ve Ekim aylarında Türkiye’de incelemeler yapan Harbord, vardığı sonuçları bir raporla ABD Kongresi’ne sunmuştur.

Rapor’da; Türkler ile Ermenilerin barış içinde yüzyıllarca yan yana yaşadıkları, tehcir sırasında Türklerin de Ermeniler kadar acı çektikleri, Ermenilerin Türkiye’de hiçbir zaman çoğunlukta olmadıkları ve olaylara ilişkin acıklı ve korkunç iddiaların yanlış olduğu tespit edilmiştir. ABD Kongresi rapor üzerine 1920 Nisan ayında Ermenistan’a mandater olunmasını reddetmiştir.

10 Ağustos 1920 tarihinde Ermenileri bir defa daha umutlandıran Sevr Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma, Osmanlı Devleti’nin Ermenistan’ı özgür ve bağımsız bir devlet olarak tanımasını hükme bağlamış, sınırın tespitini ise Wilson’un hakemliğine bırakmıştır. ABD Başkanı Woodrow Wilson da 22 Kasım 1920’de Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan’a vermiştir.

 Adsız

                                                      Woodrow Wilson

Batı Ermenistan Lozan Anlaşması ile tarih olmuştur. 

Ermenistan Milli Marşı’nda ”Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün, öldürün” yazılıdır. Karabağ’da katliam yapan Ermeni kuvvetlere komutanlık yapan bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dır. Erivan´da yapılan Gelişen Ermenistan Partisi’nin 4’ncü Kurultayına katılan Serj Sarkisyan’ın, “Bağımsızlık Karabağ halkının seçimidir. Uluslararası hukuk dahi bu konuda farklı yaklaşım ortaya koyamaz” dediğini unutmayalım.

Almanya’da 14-17 Eylül 2017 tarihlerinde Sabancı Üniversitesi’nin de desteği ile bir workshop düzenlenecektir: Workshops on Armenian and Turkish Scholarship (WATS) 2017.  Past in the Present: European Approaches to the Armenian Genocide. Venue: Europäische Akademie Berlin and Lepsiushaus Potsdam.

Bu Workshop’a Türkiye’den katılıp sunum yapacak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 5 öğretim üyesine biri İngilizce olmak üzere konu ile ilgili bildirilerimi gönderdim ama biri dışında bana dönen olmadı. Ayrıca katılım için kayıt yaptırdım ama bugüne kadar onay gelmedi.

Son nokta: Lozan Anlaşması’nın değerini bilelim. Çünkü Sevr Anlaşması Atatürk’ün ifadesiyle Türk Milleti’ne kurulan büyük suikasttır. Lozan Anlaşması ise Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur.