Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın önceki günkü basın toplantısında Rusya’nın Astana sürecine PYD’yi davet etmesini Ankara’nın nasıl karşıladığını sorusuna,“Bununla ilgili emrivaki gibi bir şeyin olduğunu arkadaşlarımız bize dün ilettiler… Tabii ki bunu kabul etmemiz asla mümkün değildir” cevabını vermiş,  “PYD’li ve YPG’li olmayan Kürtlerin oraya Kürt toplumunu temsilen davet edilmesinde hiçbir sorun görmediklerini” açıklamıştır.

Kalın,“Ama PYD ve YPG, PKK terör örgütünün bir uzantısıdır ve onun ne Astana ne Cenevre ne de bir başka toplantıya davet edilmesi asla kabul edilemez. Çünkü orada fiili durum yaratarak eşkıyalık yaparak, oradaki insanları terörize ederek, DEAŞ’la mücadele kılıfı altında kendine alan yaratarak bir noktaya gelmiş bir terör örgütüne Astana gibi bir uluslararası platformda yer verilmesini biz asla kabul etmeyiz. Zannediyorum oradaki arkadaşlarımızın da müdahalesiyle o sorun yerinde, büyük oranda çözüldü ama bu konuda Rus mevkidaşlarımızla benim de dün bu konuda görüşmelerim oldu. Pozisyonumuzu çok net bir şekilde tekrar ortaya koyduk” demiştir.

İbrahim Kalın haklıdır.  Geçmişte PKK ve ASALA da işbirliği yapmıştır. CIA, gizliliği kaldırılan belgelerde Ermeni terör örgütü ASALA ile PKK’nın işbirliği yaptığını, aşağıdaki belgeyi paylaşarak açıklamıştır.  

 

CIA declassified documents reveal evidence of #ASALA and #PKK collaboration ile ilgili görsel sonucu

 

Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti üzerinde jeopolitik ve jeostratejik konumlarından dolayı çeşitli ülke ve grupların çıkarları olmuş, çıkarlar zaman zaman örtüşmüş, zaman zaman da çatışmıştır.

Ermeni terör örgütü ASALA 1973 yılında ortaya çıkarak, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra yurt dışındaki temsilciliklerimize ve diplomatlarımıza yönelik sabotaj ve suikastlar gerçekleştirmiş, 1984 yılına kadar eylemlerini sürdürmüştür.  Bu yıldan sonra yerini PKK terör örgütüne bırakmıştır.

PKK, 15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh’ta ilk eylemini gerçekleştirmiş, 21-28 Nisan 1980 tarihini Kızıl Hafta, 24 Nisan’ı da Ermenilerin soykırım günü ilan etmiştir. 8 Nisan 1980’de Lübnan’ın Sidon kentinde PKK ve ASALA ortak basın toplantısı düzenlemiştir. Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından büyük Ermenistan fikrine katkılarından dolayı onur üyeliğine seçilmiştir. 4 Haziran 1993’de Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütleri mensupları batı Beyrut’ta bulunan PKK merkezinde toplantı yapmışlardır.

Tüm bunlar, “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” görüşünün çok ötesinde PKK ve ASALA bilinçli işbirliğinin göstergeleridir. ASALA ve PKK terör örgütlerinin arkasında, bu örgütleri kullanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlenmesini istemeyen güçler vardır.

ASALA’nın saldırılarında 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybetmiştir. Bunlardan biri olan ve Atina’da şehit edilen Haluk Sipahioğlu, benim Paris OECD Büyükelçimizde 1980 yılların sonunda oda arkadaşımdı.

Türkiye Rusya ilişkilerinin düşürülen Rus uçağı sonrasında düzelmesi olumlu gelişmedir. Rusya’nın 1 Ocak 2016'da başlayan domates yasağını 22 ay sonra 1 Kasım itibariyle kaldırmış olması da olumludur.  Rus tarım ürünleri denetim ajansı Rosselhoznadzor, 22 ay sonra bazı Türk domates üreticilerine 1 Kasım'dan itibaren Rusya'ya domates sevkiyatı yapma izni vermiştir: "1 Kasım 2017'den itibaren, daha önce teftiş edilen, eksiksiz üretim zincirine sahip ve aynı zamanda ihracatçı olan 3 Türk firmasına (Özaltın, Agrobay, SURAL) Türk menşeli domatesleri Rusya'ya sevk etme izni veriyor."

Türkiye ile Rusya arasındaki domates sorunu tamamen çözülmemiştir.  Bu konuda Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin itirazı vardır. Uluslararası yayın kuruluşu Global Connection tarafından Antalya Belek Turizm Bölgesi'nde düzenlenen Türkiye-Rusya Medya Forumu'nda konuşan Büyükekşi, Rusya'nın domates ihracatında sadece 3 firmaya izin vermesinin yanlış olduğunu savunmuştur: "Beni her gün bir firma arıyor. Binlerce firma var. Rusya izni 3 firmaya verirse diğer firmalar ne olacak? Onlar diyor ki, biz bunu hiç kabul etmeyelim. Mütekabiliyet olsun."

Rusya’nın Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkan Yardımcıları Ahtem Çiygöz ve İlmi Ümerov’u 25 Ekim’de serbest bırakılması da olumlu bir gelişmedir.

Türkiye ve Rusya yakınlaşması her iki tarafın lehinedir. Fakat bu yakınlaşma, Türkiye’nin izlediği temel politikalar ile çelişmemelidir. Türkiye ve Rusya arasında PKK ve PYD, Yukarı Karabağ, Kosova, Suriye,  Kıbrıs, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve Kırım konularındaki görüş ayrılıkları görmezden gelinemez.

Kırım’ın Rusya tarafından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgalinin ardından Rusya’nın Kıbrıs Büyükelçisi Stanislav Osadchiy’in Kırım ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında bağ kurulmasıyla ilgili tespitlerini hatırlamakta yarar vardır: “Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması, KIBRIS TÜRK KUKLA REJİMİNİN yasadışı ilan edilmesi ile aynı şey değildir.” Osadchiy’in Lefkoşa’nın Rum kesiminde Rum şahinler tarafından organize edilen “Müzakerelerin bir anlaşma ile sonuçlanmaması” seminerine katılması da dikkat çekicidir.

Rusya, Kıbrıs’ta çözümsüzlük siyasetine destek vermektedir. Çünkü, 24 Nisan 2004 tarihinde oylanan Annan Planı referandumunda Rusya destekli AKEL’in “evet” propagandasını, oylamadan bir gece önce 22 Nisan 2004 Cuma gecesi “hayır”a dönüştürdüğünü unutmayalım.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un İzvestiya’da yayınlanan, Suriye hükümeti ile Suriyeli Kürt temsilcilerin Haziran ve Aralık 2016’da Rusya’nın arabuluculuğunda 4 tur görüşme yaptığına ilişkin açıklaması da hatırlanmalıdır. Lavrov, Suriye hükümetinin PYD’nin silahlı kanadı olan YPG’nin liderleri ile görüştüğünü doğrulamış, Şam ve Kürtlerin çıkarlarının ortak olduğunu söylemiş, Suriye’nin federalleşmesinin tartışılıp tartışılmadığı konusuna ise değinmemiştir.

Geçen yılki geleneksel yıl sonu basın toplantısında Vladimir Putin, Kürt halkının bağımsızlık talebine ilişkin soruyu şöyle cevaplamıştır: "Rusya'nın Kürt halkıyla her zaman özel ve sıcak ilişkileri oldu. Kürt Peşmerge güçleri terörizmle mücadelede olağanüstü derecede cesur ve etkili davrandı. Egemenliğe gelince, uluslararası hukuk çerçevesinde hareket edilmesi gerekiyor. Kürt halkının hakları korunacak fakat spesifik meseleler Irak ve Kürt halkı tarafından belirlenecek. Irak'ın iç işlerine karışmayacağız."

ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi John Bass’ın "Rusya hükümeti ise uluslararası sınırları değiştirmek ve başka bir ülkenin bir kısmını ilhak etmek amacıyla son yıllarda askeri güç kullanmış olan tek Avrupa hükümetidir" açıklamasını ve Rusya’nın Cenevre Birleşmiş Milletler nezdindeki Büyükelçisi Aleksey Borodavkin’in “Suriye’de Kürtler de (Hmeymim Platformu) Cenevre’de yapılacak barış görüşmelerine dâhil edilmeli” dediğini de gözardı etmeyelim. Hmeymim Platformu, Rusya’nın Suriye’deki Hmeymim üssünde topladığı aralarında PYD-YPG’nin de bulunduğu Kürt gruplardır.

Geçmişte Rusya Dışişleri Bakanlığı Dördüncü Avrupa Dairesi Başkanı Aleksander Botsan, resmi Ria Novosti haber ajansına yaptığı açıklamasında, terör örgütü PKK ile Suriye’deki uzantısı YPG’ye Rusya’nın nasıl baktığı ile ilgili soru üzerine Rusya’nın PKK ve Suriye’deki YPG örgütlerini terörist olarak tanımadıklarını açıklamıştır.

Botsan, “Rusya Federasyonu, Türkiye’deki PKK ile Suriye’deki YPG’yi terörist örgütler olarak görmüyor. Rusya’da bu iki örgüt, resmi terör örgütü olarak kabul edilmiyor. Bu bir gerçek, durum böyle…Terör eylemi gerçekleştiren şahıslar hakkında yürütülen soruşturma sonuçlarına göre değerlendirmemizi yapıyoruz…Rusya ile Türkiye Suriye toprak bütünlüğünü destekliyor” demiştir

Rusya’nın Suriye’de El Bab’da Mehmetçiğin bulunduğu binayı vurması ve ardından gelen “Yanlışlık oldu, üzüntülerimizi iletiyoruz” açıklaması da inandırıcı değildir. Rusya’nın üzüntüsünü dile getirmesinden hemen sonra “PKK ile PYD bizim için terör örgütü olarak listemizde yer almıyor” açıklaması, Türkiye’ye verilen bir mesajdır. PKK’nın ABD’nin terör örgütü listesinde olduğunu da unutmayalım.

PKK; Batı dünyasında İsviçre dışında Avrupa Birliği ve NATO üyesi ülkeler, ABD, Suriye, Irak, İran ile birlikte çok sayıda ülke ve uluslararası kuruluş tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır. Birleşmiş Milletler, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan ise PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmemektedir. PKK ve YPG’nin Moskova’da temsilcilikleri vardır ve Türkiye’nin ısrarlı taleplerine rağmen bu temsilcilikler kapatılmamaktadır.

YPG Rusya tarafından terörist örgüt olarak tanınmıyorsa, Suriye’de Rusya ile işbirliği nereye kadar devam edebilir? Bölgeden daha kaç şehit haberi gelebilir?

Rusya’nın Suriye’de El Bab’da Mehmetçiği vurması üzerine Rusya Federasyonu Sözcüsü Dimitri Peskov 10 Şubat 2017 tarihinde “Rus Silahlı Kuvvetleri tarafından vurulan hedeflerin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından verilen koordinatlar olduğu, bu noktada Türk askerinin olmaması gerektiğini” söylemiştir. Peskov’a cevap TSK’dan gelmiştir: "… iki ülke arasında 12 Ocak 2017 tarihinde imzalanan… mutabakat doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından harekata ilişkin bilgiler Rus muhataplarla düzenli ve karşılıklı olarak paylaşılmaktadır…8 Şubat 2017 tarihinde Rusya Federasyonu birliklerinin kontrolünde bulunan bölgeden, dost unsurların bulunduğu noktaya bir roket atılması üzerine, unsurlarımızın bulunduğu noktanın koordinatları son olarak aynı gün akşam saat 23.11'de Humeymim'de bulunan Harekât Merkezindeki sorumlu personele tekrar iletilmiştir. Aynı saatlerde Ankara'daki Rus Silahlı Kuvvetleri Ataşesine unsurların bulunduğu noktaların daha önce de verilen koordinatları bir kez daha elden kendisine verilmiştir."

Rusya ve Türkiye Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ve Karadeniz’de Askeri İşbirliği (Blackseafor) gibi kuruluşlarda işbirliği içindedir. Rusya, Türkiye’nin ikinci büyük ticaret ortağı olmuş, Rus turistler Türkiye’ye gelen ikinci büyük grup haline gelmiştir. Rusya, ekonomik ilişkilere koyduğu ambargoyu kısmen kaldırmıştır.

Şanghay İşbirliği Kuruluşu ile Avrasya Ekonomik Birliği ile ilişkilerin gelişmesine rağmen Rusya, Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunun da farkındadır.

Avrasya Ekonomik Birliği’ne Türkiye’nin girmesini isteyen Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev bu görüşünü, Esengül Kafkızı’nın Abdülvahap Kara tarafından çevrilen ve Türkistan gazetesinde 14 Kasım 2013 tarihinde yayınlanan “Ankara Gümrük Birliği’ne Katılmayı Gerçekten İstiyor mu? Kazakistan Cumhurbaşkanın Teklifi Üçlü Gümrük Birliği’nde Görüşlerin Farklı Olduğunu Ortaya Çıkarmış Gibidir” başlıklı makalesinde ortaya koymuştur.

Kafkızı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “AB bizi oyalarsa biz de alternatif ararız, Şanghay 5’lisi bizi kabul etsin, AB’ye hoşça kal deriz” demecinin perde arkasını açıklamaktadır.

Nazarbayev, Avrasya Ekonomik Birliği’nde Rusya’ya karşı Türkiye’yi bir denge unsuru olarak değerlendirmektedir. Bu konuya Nazarbayev, 14 Aralık 2012 tarihinde Kazakistan: 2050 Stratejisi: Olgunlaşan Devletin Yeni Siyasi İstikameti başlıklı ulusa sesleniş konuşmasında üstü örtülü olarak değinmiştir. Nazarbayev bir Kazak milliyetçisidir ve Kazakistan devletinin uzun dönemde bağımsızlığından yanadır. Şu sözler O’na aittir: “Jeti atasın bilmeytin er jetesiz, jeti gaşır tarihin bilmeytin el jetesiz” Türkçesi: Yedi atasını bilmeyen kişi yaramaz, yedi asır geçmişini bilmeyen halkın geleceği olmaz (Nazarbayev, 2000, s. 191).

Kafkızı’nın tespiti çok önemlidir: “Ayrıca Türkiye’nin birliğe katılması durumunda dil – kültür dengeleri değişecektir. Asırlar öncesinden günümüze değin bölgede etkili olan Rusya ve diğer Slav ülkelerin dil ve kültürleri üstünlüğünü kaybedecek ve Türkiye Birlik içinde kendi kurallarını koymaya başlayacaktır. Birlik içinde uluslararası belgelerin sadece Rusça değil, ikinci bir dilde daha hazırlama zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bunlara ek olarak Kazakistan’ın Türkiye ile birlikte Türk Kengeşi’ne (Turkic Council) üye olduğu da göz ardı edilmemelidir. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in geçen yıl İstanbul’da yaptığı konuşmayı da hatırlamak gerekir. Nazarbayev konuşmasında; Rus sömürgeciliği üzerinde durmuş, Ankara’dan Altaylar kadar olan coğrafyada yaşayan 200 milyon Türk’ün birlik olması durumunda dünyada büyük bir güce dönüşebileceklerine, Rus hegemonyası dolayısıyla milli kültür ve dilleri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarına değinmişti.”

Türkiye, Batı dünyasının bir parçasıdır ve olmaya devam etmelidir. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1923 tarihinde Fransız yazar Maurice Pernot’ya verdiği demeçte tercihini yapmıştır: “Kabul etmelisiniz ki, doğuda yaşamayı seçmeye mecbur olduğunuz için, ırkımızın beşiği ile ilgili olması nedeniyle mümkün olduğu kadar yakın batıyı bir yerleşim yeri seçtik. Fakat vücutlarımız doğuda ise fikirlerimiz batıya doğru yönelik kalmıştır. Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte Batıya yönelmemiş millet hangisidir?”

Bu tercih, Rusya ve Doğu komşularımız ile ilişkilerimizi geliştirmeye engel değildir ama Rus Çarı 1. Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği "Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var" ifadesindeki hasta adamın, Osmanlı Devleti olduğu hatırlanmalıdır. Terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’te yer almıştır.

Kırım’dan Türkiye’ye kitle göçleri, Kırım Hanlığının ortadan kaldırılarak Rusya İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhak etmesinden sonra başlamıştır. Rusya ile olan 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) döneminde dedem İbrahim, Romanya Mecidiye’de doğmuş (1878), dedem ve babam dâhil on binlerce Romanya Tatar Türkü, bir eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı’nın babası da dâhil bu savaş sonucunda Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Babam rahmetli Süleyman Karluk, 1912 yılında Köstence’de doğmuş, 1944 yılında Türkiye’ye göç etmiştir. Kuzenlerim Köstence’de yaşamaktadır.

Kırım’ın Rus Çarlığı tarafından işgal edilmesinden bu yana yüzbinlerce Kırım Türkünün Anadolu’ya göç ettiği gerçeği her zaman hatırlanmalıdır.

İsmet İnönü’ye ithaf edilen bir söz vardır: “Büyük devletlerle iş tutmak ayı ile yatağa girmeye benzer.Bu söz, özellikle SSCB ile olan ilişkilerde dikkatli olunması anlamında kullanılmıştır. Türkiye ve Rusya bölgelerinde barış ve istikrarın sağlanması ve ekonomik hayatın güçlendirilmesi konusunda ortak çıkarlara sahiptir. Bununla beraber her iki ülkenin ulusal çıkarlarının ekonomik ilişkiler dışında rekabet halinde olduğu da unutulmamalıdır.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’un Ankara'nın Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) katılmasına karşı çıkmasına ilişkin "Onlar Suriye'nin vatandaşı, Türkiye'nin değil” açıklamasını bu kapsamda değerlendirmek gerekir.

Bogdanov, “Türk partnerlerimizle her zaman görüşme halindeyiz. Zira Demokratik Birlik Partisi’nin tüm taraflarının ve Suriye’deki diğer Kürt kuruluşlarının Suriyeli olduğu düşüncesinden hareket ediyoruz. Bu Kürtler, Suriye’nin vatandaşı, Türkiye’nin değil. Bu nedenle bu ayrımın yapılması gerektiğini düşünüyorum. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne ülkedeki Kürtler, Araplar ve farklı mezheplerin temsilcileri de dâhil tüm etnik ve mezhep gruplarının yer almasından yanayız” demiş, Kongre’nin tek seferlik bir etkinlik olup olmayacağı yönünde henüz bir karar alınmadığını belirtmiştir.

Benim dikkatimi çeken husus şudur: Bogdanov neden Suriye’deki Bayırbucak Türkmenlerini yok saymaktadır? Kürtleri ve Arapları ismen belirtmektedir ama Türkmenlerden söz etmemektedir. Herhalde Sayın Kalın bu açıklamaya bir cevap verecektir diye düşünüyorum.