Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Birçoğumuzun aklına zenginlik denilince para, altın güç denince de silahlar ve ordular gelir oysa biraz düşününce temelde, en derinde çok daha faklı bir etmenin yattığını görürüz. Bu makalemizin konusu güç ve zenginliğin bu esas kaynağını anlamaya çalışmak olacaktır…

 

Aslına bakarsanız yaşadığımız gezegenin şartları insan türü için bir cennetten çok cehennemi andırmaktadır. İnsan türü bu gezegenin şartlarında hayatını ve türünü sürdürebilmek için devamlı olarak savaşmak, mücadele etmek zorundadır. Ölüm ve yok olma tehdidi her köşe başındadır. Soğuktan donabilir, sıcaktan kavrulabilir açlık ya da susuzluktan ölebilirsiniz. Mikroskobik yaratıklardan dev vahşi hayvanlara kadar birçok canlı yaşamınızı tehdit eder. Volkan patlamaları, yangınlar, depremler, seller ve fırtınalar bu gezegenin doğal koşullarıdır. Dahası türünüzün diğer bireyleri de her an sizin yaşamınıza tehdit oluşturabilir, elinizdekileri alıp, yaşamınıza son verebilir ya da sizi köleleştirebilir.

 

Gezegenimiz sadece insan türü için değil gelmiş geçmiş diğer bütün canlı türleri için de daima oldukça tehlikeli bir ortam olmuştur. Geçmişte defalarca yaşanan kitlesel yok oluşlar sonucunda birçok canlı türünün yeryüzünden tamamen silindiği bilinmektedir. Yaşamı oluşturan, barındıran doğa canlı varlığı için hem tehditler oluşturmakta hem de sonsuz fırsat ve kaynaklar sunmaktadır. İnsan türü aynı gezegeni paylaştığı diğer canlılara göre birçok biyolojik dezavantaja sahiptir; ne kendini soğuktan koruyacak kalın bir kürkü vardır nede diğer yırtıcılara karşı kullanabileceği güçlü pençeleri ve dişleri vardır. Yırtıcılardan kaçabilecek kadar hızlı da değildir dallara tırmanıp kendini koruyabilecek kadar çevik de. Üstelik avlarının peşinden koşup yakalayabilecek hız ve çeviklikten de mahrumdur.

 

Bütün bu saydığımız dezavantajlara rağmen nasıl olmuş da insan türü ortaya çıkmış, bu güne kadar varlığını sürdürebilmiş ve bu gezegendeki yaşam piramidinin en üst seviyesine tırmanabilmiştir? Bu sorunun cevabı insan türünün sahip olduğu gelişmiş beynin sağladığı bilgi edinme, depolama ve değerlendirme yeteneğinde yani akıl da gizlidir. Bu yeteneği iyi kullanan insan bu gezegendeki hiç bir canlının ulaşamadığı güce ulaşmış hem diğer canlılara karşı büyük bir üstünlük sağlamış hem de doğa koşulları ile baş edebilmiştir.

 

Ateşi yani kimyasal enerjiyi kullanma bilgisine sahip olunca insan normal şartlarda yaşayamayacağı iklimleri kendisine yurt edinmemiş midir? Basit bir taş balta, ok ve yay yapmayı akıl etme bu bilgiye sahip olma insana çıplak elle asla yakalayamayacağı avları elde etme imkanı sağlamaz mı? Çıplak bir insana karşı bir arslan büyük bir biyolojik üstünlüğe sahipken tüfek yapmayı bilen bir insan karşısında çaresiz kalmaz mı?

Birçoğumuz güç denildiğinde sahip olunan insan gücünü, zenginlik denildiğinde de sahip olunan doğal kaynaklar, toprak, para ve altın gibi nesneleri anlarız. Bu yaklaşım yanlıştır ve bizi yanlış yöne sevk eder. Şöyle düşünün Kanuni Sultan Süleyman sahip olduğu onca toprak, insan ve altına rağmen basit bir gut hastalığına çare bulabilmiş ya da çareyi satın alabilmiş midir onca altını neye yaramıştır? Bu manada Kanuni’nin mutlak gücünden ya da zenginliğinden bahsetmek mümkün müdür? Her şeyi olan Kanuni’de eksik olan tek unsur bilgidir. Oysa hepi topu bir kaç yüz yıl sonra zenginliği ve gücü Kanuni ile kıyaslanamayacak sıradan bir günümüz vatandaşı için gut hastalığı artık bir tehdit oluşturmamaktadır değil mi? Düşünün ve kim zengin kim değil siz karar verin?

 

Şöyle bir hayal edin çölde yalnızsınız, yanınızda bir ton altın var karşınızda da elinde silah tutan biri bu durumda kim zengindir? Top ve tüfekleri ile Amerika kıtasını işgal eden beyaz adam karşısında Amerika’nın yerlileri bu duruma düşmemişler midir? Beyaz adam ile Amerikan yerlileri arasındaki en büyük fark bilgi farkı değil midir? Bilgi üstünlüğü sayesinde kendilerinden sayıca kat be kat fazla olan yerlilere hükümran olmamış mıdır beyaz adam?

 

Zenginlik ihtiyaçlarınızı karşılamada başarılı olmak ve de güç tehditleri savuşturmak ise insanoğlunun yetersizliklerini ortadan kaldıran bilgi ve aklın zenginlik ve gücün ana kaynağı olarak tanımlanması gerekmez mi?

 

Görüldüğü üzere insanoğluna güç ve zenginlik sağlayan asli unsur bilgidir ancak bilgi sayesinde en güçlü yırtıcıları etkisiz hale getirebilir, doğanın ve düşmanlarınızın tehditleri ile baş edebilir yada dilediğiniz hayvanı avlayabilir, toprağı işleyebilirsiniz….

 

Nasıl ki gezegendeki diğer canlılara ve doğa koşullarına karşı akıl ve bilgi insana büyük bir avantaj sağlar ise aynı şekilde kendi türü içinde de aklını iyi kullanan, bilgiye sahip insanlar ve insan toplulukları diğer insanlar ve insan topluluklarına karşı büyük bir avantaj elde eder. İnsanoğlu aklını kullanarak bilgi edinir, depolar ve bu bilgiyi kullanarak ihtiyaçlarını karşılamak üzere teknoloji geliştirir. Teknoloji insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere uygun yardımcı alet yapılması ya da üretilmesi için gerekli bilgi ve yetenek anlamına gelmektedir.

 

Muhakkak ki aklını bilgi edinmek ve teknoloji geliştirmek üzere kullanan insan ve toplumlar hem doğal hem de insani tehditler ile baş etmekte ve ihtiyaçlarını karşılamakta çok büyük bir avantaj sağlayacaklar, fazladan fırsatlar elde edeceklerdir.

 

İnsanoğlunun aklını kullanarak çevresini gözlemleme, deneyimleme, bu sayede bilgi edinme ve ayrıca olaylar arasında rasyonel ilişkiler kurabilme yeteneğine sahip olduğunu biliyoruz. Gerek birey gerekse toplum için en büyük tehlike sahip olduğu en değerli şey olan aklını kullanma ve rasyonel değerlendirme yeteneğini kaybetmektir.

 

Geliştirdiği teknolojiler ile insanoğlu edindiği bilgiyi hem depolayabilir hem de  bireyler ve nesiller arasında büyük bir başarı ile aktarabilir. İnsanoğlunun bu başarısının arkasındaki ana etmen elbette ki gelişmiş soyutlama ve dil yeteneğidir.

 

İnsan bilgi edinir, depolar ve paylaşır demiştik. Zaman boyutunda hem bireyin hem de bireylerden oluşan toplumların bilgi birikimi doğal olarak artar ama bu bilgi birikimi bütün bireyler ve toplumlar için aynı miktarda, aynı zamanda artmaz muhakkak ki az ya da çok bir faz farkı ile artar.

İşte oluşan bu faz farkı gerek bireyler gerekse toplumlar arasındaki güç ve zenginlik farklarını belirler. Günümüzde taş devri bilgi seviyesindeki avcı toplayıcı Amazon yerlileri ile bilgi çağının modern insanı aynı gezegeni ve aynı zaman dilimini paylaşmaktadır.

 

Farklı bilgi seviyesindeki toplumların karşılaşması ve rekabete girmesi durumunda her zaman bilgi sahibi toplumların kazançlı çıktıkları ve daha düşük bilgi seviyesindeki toplumları ya yok ettikleri yada köleleştirerek onların sahip olduğu her şeye el koydukları tarihte defalarca gözlemlenmiştir.

Faz farkı oluşturan bu süreç durağan değil devingendir bilgi edinme de yavaşlayan yada duran avantajını ve doğal olarak hem gücünü hem de zenginliğini kısa bir zaman içinde kaybeder. Kısacası bir defa öne geçmenin daima önde kalınacağı manasına gelmediğini de asla unutmamak gerekir!

 

Bu noktaya kadar güç ve zenginliğin ana kaynağının bilgi olduğu konusunda sanırım hemfikir olmuşuzdur.  Bu noktada birazda bilginin üretimi ya da edinimi konusuna bakalım istiyorum.

 

BİLGİNİN ÜRETİMİ YA DA EDİNİMİ

 

Bilgi insan tarafından iki şekilde edinilebilir; ya keşfedilir ya da bilen başka insanlardan öğrenilir. Her ne kadar bilgiyi bireyler üretse dahi netice itibari ile eninde sonunda bilginin mülkiyeti toplumsal hale dönüşür…

 

Bilginin keşfedilebilmesi için toplumda merak eden, sorgulayan öğrenme arzusu ile dolu özgür ve yaratıcı bireylerin olması gerek şarttır. Bilginin başka insanlardan edinilebilmesi için ise toplumun bilgiyi depolama, öğrenme ve öğretme konusunda iyi organize olması mutlak koşuldur. Bilgi edinecek bireyin genetik olarak yeterli olması, bilgiyi edinmek için zaman ve emek sarf etmesi de mutlak şarttır. Elbette toplumun ortalama genetik yeterliliğinin yüksek olması o toplumda bilginin üretilmesini kolaylaştıracaktır.

 

Gerek bireyin gerekse toplumun sosyo-psikolojik yapısının bilgi edinmeye ve edinilecek bilginin niteliğine öncelik vermesi de olmazsa olmazdır !!!

 

Önemli bir husus da bilginin keşfinden sonra depolanması gereğidir. Bu sayede her birey ya da her nesil bilgiyi defalarca yeni baştan keşfetmek zorunda kalmaz! Bilgi insan hafızasında depolanabileceği gibi yazı, resim ve benzeri metodlar ile kil tabletten, kağıda hatta modern dijital tekniklere kadar bir çok teknolojik metod ile depolanabilir, iletilebilir ve yayılabilir.

 

İnsan türü çetin gezegen şartlarında yaşamını sürdürebilmek için bir arada yaşamak, topluluklar oluşturmak ve üretim yapmak stratejisini geliştirmiştir. Bu sayede daha iyi organize olup insan zaman ve enerjisini daha verimli kullanabilir, daha rahat bilgi edinebilir ve bazı bireylerini günlük işlerden ayırıp bilgi edinmek ve bilgi yaymak üzere uzmanlaştırabilir. Bazı bireyler yeni bilgiler keşfeder, bazı bireyler bunu topluma yayar, öğretir ve diğerleri de uygular bu mekanizma sağlıklı çalışırsa o toplumun bilgi üretimi ve sonuçta bilgi seviyesi hızla artar. Bilgi seviyesi artan toplumun güç ve zenginliğe kavuştuğunu varlığını sürdürmek yolunda çok önemli bir avantaj elde ettiğini yukarıdaki paragraflarda anlatmıştık.

 

Demek ki bilgiyi keşfetme, öğretme, yayma ve uygulama mekanizmalarını sağlıklı tutmak toplumun bekası açısından hayati bir öneme sahiptir. Bu manada toplumdaki en önemli bireyler yeni bilgiler keşfetme yetisinde olan bireylerdir. İkinci sırada önem taşıyan bireyler bilgiyi öğreten ve yayanlar üçüncü sıradakiler ise uygulayanlar olmalıdır. Toplumdaki karar mekanizmalarının işleyişi, gelir bölüşümü ve iktidar paylaşımı bu esasa göre yapılandırılmaz ise bu mekanizma da sağlıklı işleyemez bilgi edinme de başarılı bir toplum yapısı hiç bir şekilde kurulamaz.

 

Yeni bilgi keşfetmek ve yeni bir teknoloji geliştirmek yani olmayanı yaratmanın topluma ya da bireye stratejik bir üstünlük ve teknoloji rantından istifade etmeyi sağlayacağı muhakkaktır. Başka birey yada toplumların icat ettiği bilgiyi öğrenmek ve kullanmak elbette çok önemlidir ama unutmamak gerekir ki birey yada toplumun yeni bilgi keşfetme yeteneği yoksa o birey yada toplum hiç bir zaman güç ve zenginlik piramidinin en üst basamağında yer alamaz.

 

Bilgi üretimi ve ediniminde karşılaşılan en büyük sorun rasyonel akıl ve bilgiye önem vermeyen güçlerin topluma egemen olması siyasi ve ekonomik gerekçeler ile toplumu irrasyonel bilgiler ile oyalamasıdır. Çünkü bilgi iktidar ilişkilerini, gücü ve zenginliği durmaksızın yeniden dizayn eder. Mevcut statüsünü, zenginlik ve iktidarını korumak isteyen güçler kendilerini bu yolu kapatmak zorunda hissederler. Toplumun insan enerjisi ve zamanını boşa harcayan bu yöntem her ne kadar toplum içindeki bazı bireylerin kişisel refahını ve iktidarını arttırsa da sonuç olarak toplumun diğer toplumlar karşısında geri kalmasına, güçsüz düşmesine ve fakirleşmesine neticede köleleşmesine yol açar.

 

Unutmayalım ki boş bir kova dışarıda bırakılırsa yağmur ve kar suyu ile yavaş da olsa dolar ama kovayı lağım çamuru ile doldurmuşsanız o kova temiz su ile asla dolmayacaktır bu örnek bireylerinin beynini faydasız irrasyonel bilgiler ile dolduran, meşgul eden toplumların durumu ile bire bir örtüşmektedir.

 

TOPLUMLARIN BİLGİ SEVİYELERİNE GÖRE KARŞILAŞTIRILMASI

 

Çok gerilere eski zamanlara gitmez bu gün bu gezegende yaşayan insan topluluklarını birbiri ile karşılaştırırsak hemen her toplumun farklı güçlerde olduğunu ve bireylerinin ihtiyaçlarını karşılamada da farklı başarılar sergilediğini gözlemleriz. Bazı toplumlar günümüz şartlarında dahi açlık, susuzluk ve hastalıktan kırılırken bazıları gıda dağlarına sahip ve tatlı su ile yüzme havuzlarını dolduruyor. Bu fark neden oluşuyor?

 

Bu günkü bilimsel gelişmeler sonucunda artık şunu biliyoruz insanlar arasında genetik farklılıklar çok az ve ihmal edilebilir noktada. Yokluk yoksulluk içinde debelenen en temel ihtiyaçlarını karşılamada zorlanan toplumların birçoğunun sahip olduğu insan sayısı ve doğal kaynaklar açısından da epeyce zengin olduğunu gözlemliyoruz. Aradaki bu farkın nedenlerini analiz ettiğimizde karşımıza çıkan en önemli etmenin nüfus ya da doğal kaynaklar eksikliği değil bilgi eksikliği olduğu görülmektedir. İnsan her yerde aynı insan olduğuna göre bu kadar büyük fark yaratan bilgi eksikliğine neyin ya da nelerin sebep olduğunu dikkatlice incelememiz gerektiği düşüncesindeyim.

 

Afrika’nın en yoksul bölgesinden bir çocuğu alıp gelişmiş bir ülkede eğitip bilgi sahibi yaptığımız anda o çocuk gelişmiş ülkedeki aynı eğitimi almış benzer bireylerden ciddi bir başarı farkı göstermemektedir.  O halde sorun bilgi edinme kaynaklı olmalıdır. Düşüncem odur ki irrasyonel düşünce, gelenek ve inançlar bilgi edinmenin önündeki en büyük engeldir.

 

Bilgi edinme sorunu olan hemen hemen bütün toplumlarda irrasyonel gelenek, inanç ve düşüncelerin yaygın olduğu görülür. Bu tip toplumlar hem yeni bilgi keşfetmekte oldukça başarısız hem de başkalarınca keşfedilen bilgileri öğrenmekte oldukça isteksizdir. İnsan enerjisi ve zamanını irrasyonel inanç ve düşünceleri öğreterek harcarlar. Bireyleri sorgulamadan ve meraktan uzak tutan bilgiye erişimi engelleyen bir toplum yapısı bu tip toplumların ortak özelliğidir.

 

SONUÇ

 

İçinde yaşadığımız toplumu insanlarının ihtiyaçlarını karşılamada başarılı kılmak güç ve zenginliğini arttırmak istiyorsak hedefimiz o toplumun bilgi seviyesini arttırmak olmalıdır. Bilginin keşfi ve edinilmesinin önündeki engelleri bütünü ile kaldırmalıyız. Sorgulayan, merak eden, öğrenen özgür ve yaratıcı insanlardan oluşan bir toplum modelini desteklemeliyiz. İcat, tasarım ve üretim başlıca sloganımız olmalıdır.

 

Toplumun irrasyonel gelenek, ideoloji ve inançlar peşinde zaman ve enerji harcamasına engel olmalıyız. Güç ve zenginliğin popülist sloganlar ile değil akıl ve bilgi ile sağlanacağını, toplumumuzun bekası için hiç bir şeyin bilgi edinmekten daha önemli olmadığını içtenlikle kabul etmeliyiz. Son söz olarak acı ama realitede bilgisi olmayanın vatanı, namusu, parası ve hatta canı da olmaz !!!