Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

AMERİKAN SEÇİMLERİNDE KATILIM ORANININ ÖNEMİ

Demokrasinin işleyişinin göstergelerinden olan halkın seçime katılım oranı Amerika Birleşik Devletleri’nde %66 ile 120 yılın en çok katılım oranına ulaşmıştı. Bu yıl da katılımın yüksek olması öngörülüyor; ancak Trump’ın davasının ve İsrail-Filistin olayındaki gelişmelerin bu oranı nasıl etkileyeceği belirsiz.

Trump ve Biden’in adaylıkları, Amerikan toplumunda derin politik ve ideolojik bölünmelere yol açtı. Bu bölünmeler, seçmenlerin sandığa gitme motivasyonlarını artırıyor. Her iki taraf da güçlü ve kutuplaştırıcı figürler olarak görülüyor, bu da seçmenlerin kendi görüşlerini savunma ve karşı tarafı engelleme gerekliliği hissetmelerine neden oluyor. Bu dinamik, 2024 seçimlerinde de yüksek katılım oranlarının görülmesinin önemli bir nedeni olarak öne çıkıyor.

Trump, siyasi kariyeri boyunca güçlü bir kişilik ve keskin bir retorikle tanındı. Onun yönetim tarzı, birçok Amerikalı için ya büyük bir umut kaynağı ya da ciddi bir endişe kaynağı oldu. Trump’ın politikaları ve popülist söylemleri, özellikle göç, sağlık hizmetleri ve ekonomi gibi konularda Amerikan toplumunu kutuplaştırdı. Trump destekçileri, onun iş dünyasındaki başarılarını ve “önce Amerika” yaklaşımını takdir ederken, muhalifleri onu demokrasiyi zayıflatmak ve sosyal uyumu bozmakla suçluyor. Bu keskin bölünme, Trump’ın destekçileri tarafından adaylığına olan ilgiyi ve dolayısıyla sandığa gitme oranını artırıyor. Trump’ın azınlık gruplarının üstünde kurduğu baskı ve geleneksel kalıpları önceliğe koyan hedefleri onu Demokratlar için “itici” bir aday yaparken Cumhuriyetçiler için “cazip” kılıyor. Ayrıca Trump’ın Amerikan demokrasisini hor gören bir aday olduğunu, yani son seçimlerden sonra bu konuyu teşvik ettiğini de unutmamak gerek.                                       

Biden ise, daha uzlaşmacı ve deneyimli bir politikacı olarak kendini gösteriyor. Ancak Trump’ın aksine, Biden’in politikaları ve yönetim tarzı da toplumun bazı kesimlerinde hayal kırıklığı yaratmış durumda. Biden, özellikle pandemi yönetimi ve ekonomik toparlanma konularında aldığı kararlarla hem destek hem de eleştiri topladı. Bu durum, Biden destekçilerinin onu yeniden seçme arzularını güçlendirirken, muhaliflerinin de daha kararlı bir şekilde sandığa gitmelerine neden oluyor.

Ancak iki adayın da dezavantajlı oldukları konumlar var. Yapılan anketlerde her iki aday hakkında olumsuz görüş belirtenlerin oranı, 1988 yılından bu itibaren en yüksek seviyede. Bu oran, dört yıl önce %13 iken şimdi neredeyse iki katına çıkarak %25’e ulaştı. 2024 anketi, Trump’ın New York’taki “sus parası” davasında suçlu bulunmasından önce yapıldı. 2016 yılında, Hillary CLİNTON ve Donald TRUMP hakkında olumsuz görüş belirtenlerin oranı %20 civarındaydı. 2016’dan önce, her iki aday hakkında olumsuz görüş belirtenlerin oranı genellikle %10’u geçmiyordu.

2024 seçim kampanyasında, Amerikan halkının görüşleri oldukça karışık durumda. Pew Research Center’ın yaptığı ankete göre, Amerikalıların %36’sı Donald TRUMP’ı olumlu, Joe BİDEN’i olumsuz değerlendirirken; %34’ü Biden’ı olumlu, Trump’ı olumsuz görüyor. %25’i ise her iki adayı da olumsuz olarak değerlendirirken, sadece %3’ü her iki aday hakkında olumlu görüşe sahip.

2024 anketine göre, Trump’ın %39’u, Biden’in ise %37’si olumlu bir değerlendirme alıyor. Bu oranlar, önceki seçimlerdeki benzer dönemlere göre daha düşük seviyelerde seyrediyor.

Örneğin, 2016’da Trump’ın olumlu değerlendirme oranı %37 iken, 2020’de Biden’inki %46 idi.

Son üç seçimde, büyük parti başkan adaylarının olumlu değerlendirme oranları genellikle %50’nin altında kaldı. Bu dönem öncesinde ise 1988-2012 yılları arasında bu aşamada en az bir adayın %50’nin üzerinde olumlu değerlendirme aldığı görülüyordu.

Son yıllarda artan kutuplaşma, adayların olumsuz değerlendirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, 2008’de Demokrat seçmenlerin %27’si Cumhuriyetçi aday John MCCAİN’i olumlu değerlendirirken, Cumhuriyetçi seçmenlerin %27’si de Demokrat aday Barack OBAMA’ya olumlu bakıyordu.

Siyasi liderlere yönelik olumsuz değerlendirmeler Kongre liderleri ve Başkan Yardımcısı Kamala HARRİS’i de kapsıyor. Pew Research Center’ın bulgularına göre, Amerikalıların %60’ı Kamala HARRİS’i olumsuz, %36’sı ise olumlu değerlendiriyor. Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Başkanı Mike JOHNSON ve Demokrat Senato Çoğunluk Lideri Chuck SCHUMER hakkında bilgi sahibi olanların da bu liderleri daha çok olumsuz değerlendirdiği gözlemlendi.

Trump’ın sadık seçmen tabanı, yasal sorunlarına rağmen ona destek vermeye devam edebilir. Bu grup, Trump’ı siyasi bir kurban olarak görerek daha da güçlü bir destek gösterebilir. Pew Research Center’ın Mayıs 2024 anketine göre, Trump’ın sadık destekçileri arasında ciddi bir azalma görülmemiştir. Öte yandan, Trump’ın yasal sorunları kararsız ve bağımsız seçmenler arasında olumsuz bir etki yaratabilir. Bu grup, Trump’ın karakterine ve yasal sorunlarına ilişkin endişeler nedeniyle diğer adaylara yönelebilir. Politico’nun analizlerine göre bağımsız seçmenler arasında Trump’a yönelik destek, yasal sorunlar nedeniyle zayıflayabilir. Trump’ın davaları, genel seçmen kitlesi üzerinde karmaşık bir etki yaratabilir. Bir yandan bu davalar Trump’ın popülaritesini ve medyada yer almasını artırabilirken diğer yandan yasal sorunların ciddiyeti, onun güvenilirliğini ve başkanlık için uygunluğunu sorgulayan seçmenlerin sayısını artırabilir.

Biden’in yaşı söz konusu olduğunda bazı seçmenlerde onun fiziksel ve zihinsel kapasitesi konusunda endişelere neden olmakta. Bu endişeler, özellikle genç seçmenler ve aktif bir lider arayışında olanlar için önemli olabilir. Politico’nun analizine göre Biden’in yaşı ve sağlık durumu, onun kampanya yürütme kapasitesini ve başkan olarak görev yapma yeteneğini sorgulayan seçmenlerin sayısını arttırmakta. Buna karşın, Biden’ın uzun politik kariyeri ve deneyimi, bazı seçmenler için bir avantaj olarak da görülebilir. Trump ve Cumhuriyetçi kanat, Biden’in yaşını bir zayıflık olarak kullanabilir. Bu strateji, özellikle kararsız ve bağımsız seçmenleri hedefleyebilir. Biden’in yaşı, rakiplerinin seçim kampanyalarında sıkça vurgulayacağı bir konu olabilir ve bu durum, Biden’in seçmenler nezdindeki algısını olumsuz etkileyebilir. Özellikle sosyal medyada yer alan içerikler Biden’in artık uygun bir aday olmadığı izlenimini arttırmaktadır.

Açılan davalardan seçim sürecinde etkilenen tek aday Trump değil. Biden’in oğlu Hunter ’ın yasal sorunları, yasa dışı silah kullanımı ve uyuşturucu bağımlılığı, Joe BIDEN’ın ailesiyle ilgili olumsuz algılara yol açabilir. Seçmenler, aile üyelerinin davranışlarını liderin karakteri ve güvenilirliğiyle ilişkilendirme eğiliminde olabilir. Politico’nun analizine göre, bu durum, Joe BIDEN’in karakterine ve liderlik yeteneklerine duyulan güveni zedeleyebilir. Cumhuriyetçi adaylar ve medya, Hunter BIDEN’in yasal sorunlarını Joe Biden’a karşı kullanarak onun itibarı ve liderlik yeteneklerini sorgulatabilir. Bu strateji, özellikle muhafazakâr seçmenler arasında etkili olabilir ve Joe BIDEN’in destek tabanını zayıflatabilir. Ancak bu durumun etkisinin de Trump’ın davasından daha çok oyları etkileyeceğini düşünmek yersiz olur.

Oy kullanmaya gidecek kişilerin davranışlarını etkileyecek olaylardan biri de 7 Ekim 2023 ile başlayan İsrail-Filistin çatışması. Trump’ın aksine sadık aday kitlesine sahip olmayan Biden makul bir aday olma kimliğini kaybedebilir. Bu da onu desteklemeye eğilimli seçmenin sandığa gitmeye çekinmesine neden olabilir.

Amerikan Yahudi topluluğu, genellikle yüksek katılım gösteren ve politik olarak aktif bir seçmen kitlesi olarak kendini gösteriyor. Bu grubun oy tercihleri, ABD’nin İsrail’e yönelik politikalarıyla şekillenmekte. Özellikle İsrail-Filistin çatışmaları, bu seçmen kitlesinin tercihlerini belirlemede önemli bir faktör olabilir.

Biden yönetimi, bu çatışmalar sırasında İsrail’e güçlü desteğini sürdürmeye devam etti. Başkan Joe BIDEN, İsrail’in güvenliğine olan sarsılmaz bağlılığını birçok defa dile getirmiştir. Hamas’ın İsrail’e yönelik roket saldırıları ve sınır ihlalleri sonrasında, Biden şiddeti kınamış ve Amerika’nın “sarsılmaz ve değişmez” desteğini yinelemiştir. Biden yönetimi, kamuoyuna yaptığı açıklamaların yanı sıra, İsrail’in savunma kabiliyetlerini artırmak için askeri ve mali yardımları hızlandırarak somut adımlar atmıştır. Bu kapsamda, İsrail’e silah sevkiyatlarının hızlandırılması ve güvenlik iş birliğinin artırılması, çatışmalar süresince ABD’nin İsrail’e olan desteğini pekiştirmiştir. Bununla birlikte, Biden yönetiminin, İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak ile Filistinlilerin devlet olma taleplerini dengeleyen iki devletli çözüm önerisi tartışmalı sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

Bu çatışmalar, Arap Amerikalı topluluklar arasında büyük bir rahatsızlık yaratmıştır. Biden’in politikaları, Filistinlilere yeterince önem vermemekle eleştirilmektedir. Yerel Arap Amerikalılar Biden yönetiminin İsrail’e olan desteğini Filistinlilerin uzun süredir devam eden insani sorunlarını göz ardı ettiği gerekçesiyle kınamaktadır. Bu farklı tepkiler, Biden’in Orta Doğu politikalarını yönetirken karşılaştığı zorlukları ortaya koymaktadır. Biden, söylemlerinde denge kurmaya çalışsa da İsrail yanlısı politikalar Amerikan toplumunda derin bölünmelere yol açmakta. Bu çatışmalar ve politik tepkiler, Biden yönetiminin hem Yahudi hem de Arap Amerikalılar arasındaki algısını etkilemeye devam etmektedir. Öte yandan, Trump yönetimi de İsrail’e koşulsuz destek vermişti. Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararı ve İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim politikalarına verdiği destek Amerikan Müslüman topluluğu tarafından tepki almıştır.

Üniversite kampüslerinde de İsrail-Filistin çatışmalarıyla ilgili protestolar ve karmaşalar yaşanmaktadır. Özellikle Amerikan üniversitelerindeki Filistin yanlısı ve İsrail yanlısı gruplar arasında çıkan çatışmalar ve Filistin destekçisi öğrencilere yapılan baskı öğrenciler arasındaki tansiyonu artırmıştır. Protestoları bastırma çalışmaları Amerika’nın çizdiği özgür düşünce ortamı olan liberal demokrasi çerçevesine uymamaktadır. Bunun sonucu olarak üniversitelerdeki Müslüman öğrenci topluluklarının politik mobilizasyonu artmaktadır ve bu durum, öğrencilerin oy tercihlerinde belirleyici rol oynayabilir. Oy verme davranışının gündeme göre şekillendiği göz önüne alınınca Biden seçmeninin oy kullanmama olasılığı Trump seçmenine göre daha olası görünüyor. Seçim süreci yaklaştıkça 2020’deki gibi Biden destekçisi medyatik isimlerin oy kullanmaya gidin çağırısını duymaya başlayabiliriz.